Günlerden Galatasaray #33

Öncelikle 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun. Başta ulu önder Mustafa Kemal tüm kahramanlarımızı yad ediyorum. 
Galatasaray 4-1 Pendikspor (Mauro, Dries, Abdülkerim, Kerem A.)
Aslında bu maç geçtiğimiz akşam oynandı fakat ben şehir dışında olduğumdan, bilgisayarım yanımda olmadığından yazıyı yeni yazıyorum siz de yeni okuyorsunuz. Ben bu satırları yazarken en yakın rakibimiz Fenerbahçe, maçını berabere bitirdi ve puan farkı dörde çıktı. Tıpkı bu maçtaki gol sayısı gibi! Maçı ince ince işleyerek tıpkı geçen haftaki Alanya maçında olduğu gibi kazanmasını bilmelerinden çok hoşlanıyorum. Hani şu vitesi istediği an yükseltip, skoru alıp, sonra işi şova çevirmelerinden bahsediyorum. Galatasaray, oynadığı oyundan zevk alıyor. Eğlendiği için daha iyi oynuyor, daha iyi oynadığı için daha rahat çıkıyor her maça. Sanırım işin kritik noktası ve x faktörü tamamen bu. Hocanın tercihlerini çok takdir ediyorum bu arada. Kerem'in ilk 11 başlamaması bu kararların başında geliyordu Pendik maçı özelinde. Hakim'in 11'de başlaması sonra da gösterdiği çaba keşke sezon içerisinde yaşadığı sakatlıklardan azade onu bir sezon boyunca doya doya izleyebilseydik fikrini yakıyor benim aklımda sürekli. Durumlar böyle. Artık kesin gibi zaten de ben yine de bozmayayım kalbimi. Hedef 24, yürüyedurun!

Succession | 2018 - 2023

Veda zamanı gelmiş, öyleyse Roy ailesini usulünce ve üç evetle uğurlayabiliriz. Succession, bir HBO dizisi ve biliyorsunuz, HBO bu işlerin kompetanı olduğundan boş işi ekseri yoktur. Biraz buna güvenerek biraz da vakit bolluğundan geçen sene bacağımı kırdığım dönemde başlamış ve BluTv bölümleri yayınladıkça da izlemeye devam etmiştim. Neticede güncel takip edenlerden biraz geç de olsa geçtiğimiz hafta tamamladım diziyi ve geldik buralara. İzleyenler, izlemek isteyenler ve hiç duymamış olanlar için ortaya karışık bir sohbet içerisine girelim. Buyursunlar!

Bir Yazarın Güncesi | Virginia Woolf

Ramazandı, işler güçlerdi, bayramdı, tatildi derken neredeyse bir aydır aynı kitapla gezip duruyorum. Neyse ki dün itibariyle bitti. Kitapta Virginia Woolf'un 1918-1941 arasında tuttuğu günlükler basılmış. Birinin günlüğünü okumak gibi bir izansızlığa girilmesine sonsuza kadar karşı olacağım, öte yandan kült eserlerinin nasıl çıktığının yanı sıra yaptığı geziler, okuduğu kitaplar, yazdığı makale ve eleştiriler, çevresiyle kurduğu ilişkiler ve tabii ki günlüklerin yazılı olduğu dönemde yalnızca bölgesel olarak değil tüm dünyayı etkileyen savaşların da fondan şöyle bir geçtiği kitap olarak karşımıza çıkıyor. Haliyle kitap Woolf'un intiharı ile de sona eriyor. Zaten sonlara doğru İkinci Dünya Savaşı'nın verdiği psikolojik baskıyla da kitabın ağırlaştığını hissediyorsunuz okurken. İnsanın hayatından vazgeçebiliyor olması sanıyorum müthiş büyük bir eşik. Zor, ağır, ama her şeye karşı kocaman bir boş vermişlik, düşünsenize! Nasıl bir hafifliktir acaba?! Neyse, konumuz bu değil. Kitabın bendeki baskısı İletişim Yayınlarından, 424 sayfa ve indirimsiz fiyatı 181 TL. Woolf'u okumaktan keyif alıyorsanız, başka birinin hayatını kendi gözünden çarpıcı bir şekilde okumak isterseniz deneyin. Fakat baştan uyarıyorum, okuması epey ağır bir kitap. Benim gibi birinin elinde bile 3 hafta süründüğüne göre...

Günlerden Galatasaray #32

Alanyaspor 0-4 Galatasaray (Barış x2, Hakim, Mauro)
Bütün hafta Alanya'nın birkaç maçtır kaybetmeyişinden, ne kadar diri oluşundan, Tekke'nin takımı ne kadar iyi hazırladığından ve primden falan bahsettiler. İlk yarıda da gol olmayınca, "püh gidiyor mu maç" diye düşündüm. Devre arasında bi totemim var onu yaptım. Sonucu görüyorsunuz! Şaka bir yana Galatasaray'ın toteme ihtiyacı yok. Zira başında Okan Buruk var. İlk yarının en çok dökülen adamı Kerem A. ile maç eksiği olan Serge'yi tek çizgide oyundan alıp yerine Hakim ve Kaan'ı eklemesi müthiş basitlikte bir oyun okumaydı mesela. Sonrasını biliyorsunuz zaten. Barış'ın ilk golü, Hakim'in kendi kalitesini istediğinde nasıl gösterebileceğine dair attığı nefis gol, Barış'ın ikinci ve ilkinin neredeyse tekrarı gibi olan golü ve neticesinde bir cemre gibi maçın kazanılacağını katmerleyen Mauro'nun golü... Okan Hoca'nın bu takıma entegre ettiği en mühim özellik şu bence; takımı bırakıyor kendi haline. Kafanıza göre oynayın, rölantiye alın, alçalın, yükselin diyor. Ama yeri geldiği zaman iki müdahale ile işi sıkı tutup oyunu istediği skora getirmesi işten bile olmuyor. İşte bu sebeple Okan Hoca iyi ki Galatasaray'ın başında. Kaldı 6 maç. Galatasaray'ın kaybedeceği bir maç göremiyorum fikstüre bakınca. İnşallah 100+ puan ile bitecek lig gibi bir his vuku buluyor kalbime. Hedef 24, yürüyedurun!

Günlerden Galatasaray #31

Galatasaray 1-0 Hatayspor (Mauro)
Ne kıl maçtı yahu bu! Milli maç arasından sonra yaldır yaldır oynayan bir takım beklemiyordum zaten de, top tepmeyi mi unuttunuz aslanım naptınız?! Milli maç arasına bulduk diyelim haydi oyunu ama puan kaybı gelse Hoca'ya yazardı maalesef. Zira Hakim ile Wilfred'in aynı anda sahada olmasını şahsen pek tasvip etmiyordum ben. Hakim'in oyun becerisi inanılmaz yüksek. Keşke sakatlık falan yaşamasaydı da bu ipek gibi oyununu daha çok izleyebilseydik. Maç eksiği çok belli oldu yine de. Çabuk düştü yani oyundan. Daha erken değişiklik gelebilir veya dediğim gibi maça sonradan girerek oyuna etki edebilirdi. Neyse bu da bir tecrübedir, bir daha yapmaz. Maçın tek golü Mauro'nun kafa vuruşundan geldi. Dries'in nefis korner ortasıyla geldi o gol de. Bir de gol yedik ama ofsayt mı Nando'ya yapılan faul mü bilmiyorum iptal edildi işte. Bu maçın bir özelliği de Nando'nun 500. Barış Alper'in de 100. maçı olmasıydı. Barış'ın yolu uzun daha çok dalya der. Ama Nando... 2011'de buralara düştüğünde hiçbirimiz bu kadarını beklemiyordu. Fark yaratarak kazandırdığı şampiyonluklar bir yana, sporun içinde bir figür olarak da varlığı çok kıymetli. Yoldan yüz rakip taraftar çevirsek 95'i Nando'yla ilgili güzel şeyler söyler. Kalan 5'ine bayramdan sonra sövelim hep birlikte. 600. maçı görür müyüz bilmiyorum, ama iyi ki yolu bizimle kesişti. Çok seviyorum Kaptan'ı! Şampiyonluğa 7 maç, 21 puan kaldı. Hedef 24, yürüyedurun!