Son

Susmayı öğrendiğim gün büyüdüğüm gündür diye düşündüm hep.
Konuştum, konuştum, konuştum.
Her konu hakkında, her gün, her an, bik bik bik sürekli konuştum.
Bu ona dair serisinin son yazısı.
Çünkü içimde ona dair hiçbir şey kalmadı.
Dün trende eve gelirken okuduğum kitapta rastladığım bu cümle ile son noktayı koydum.
Ben hep işaretleri takip ettim.
Kuzeninin evinin annemlerin eviyle bu kadar yakın oluşunu, kuzenimin evinin abisinin eviyle bu kadar yakın oluşunu, koskoca Ankara'da birbirimizin kafasına meteor gibi düşecek kadar yakında olduğumuzu, tüm olaylardan sonra bumerang gibi birbirimize dönüşümüzü ve şimdi aklıma gelmeyen tüm o olayları, durumları, tesadüfleri hep birbirimize ait oluşumuza dair bir işaret olarak gördüm.
Dün, bu kitabı okurken bu satırlara rastlamamın ardından da işaretleri takip ediyor ve bitiriyorum.

Son söz Helena Bonham Carter'dan geliyor. (Sahne Fight Club'dan arak)

Hayatım;

Ps: i love you soundtrack'inden Demet Akalın şarkılarına dönüştü.
Keşke cici kız olmayı bırakıp kötü konuşan, beddua eden, canı yanan değil can yakan birine aniden dönüşebilsem. 
Ne dersiniz, hoş olmaz mıydı?
Gençlere ve gelecekteki bana not: sevil de sevme, ağlama ağlat. 

Adaletsiz seçim.

"Kahramanım beni kurtarmak yerine öldürmeyi tercih etti"
Şarkısı...

Bazı filmler vardır. Gözlerin dolar ama tebessüm de edersin. Bu ekran görüntüsünü gördüğümde o filmleri izlermiş gibi bir hissiyata kapıldım. Doğru, makul ve etkili bir cümle değil de ne yukarıdaki...
Canımın acımadığı günlerdeyim. Boş bıraktığım tek bir anım yok. Çünkü biliyorum ki her boşluk ona doğru süzüleceğim bir kara delik. Çünkü biliyorum ki her boşluk içimdeki sancının üstüne bastırdıklarımdan sızması ve beni acıtması. Çünkü biliyorum ki her boşluk "bitti" kelimesini daha da anlamsızlaştıracak.
Ve ben bugün biraz daha büyük biraz daha olgunum. Turabi'nin survivor'da söylediği gibi; "öldürmeyen konsey güçlendirir abiee"
Şarkının da dediği gibi, "şarkıların günahı yok, acıtan sensin içimi"...
Güzel bir hafta sonu olsun.