#GünlerdenGalatasaray - Gaziantepspor

Galatasaray 3-1 Gaziantepspor (Barış Alper, Yunus, Michy)
Ooo 3 golle gelen 3 puan mı? Alırız bi dal! Avrupa maçından önce bu maç ertelendiğinde ligin yeni başlamasından, takımın form tutmaya ihtiyacı olduğundan ertelemenin falan gerekmediğinden dem vurmuştum. Neticede Şampiyonlar Liginden elendik, UEFA'dan devam edeceğiz, bu maçın ertelenmesi pek bir işe yaramasa da kazanmak keyifliydi. Gönül isterdi ki dün akşam Aston Villa ile Şampiyonlar Liginde oynayalım, olmadı. Bazen olmaz. Dönelim maça... Galatasaray'ın bu sezon ligde oynadığı 5. maç Gaziantepspor maçı. Geçen maçta tek eksik Yunus'un artık skora ulaşması demiştim, dua zamanımmış herhalde, bu maçta skora gitti evlatcanım! Evlatcan demişken Efe'nin de ince ince takıma entegre olması çok hoşuma gidiyor. Okan Hoca, bazı maçlarda kendisini denedikçe daha da ısınacağına inancım tam. Maçın adamı olarak tribünler Davinson'u seçti, severiz, sıkıntı yok. Ben Berkan'ı da beğendim. Hoca'nın çift forvetle ve beşli orta saha ile oynatmayı planladığı oyunda ileri geri bek olarak kendisini değerlendireceğini ve bugün de bunu denediği için İlyas'ı oynatmadığını düşündüm. Yediğimiz jeneriklik gol de her sezon bir tane denk gelmese işimiz rast gitmiyor. Nazarlıktır. Maça dair söylemek istediğim son şey Selçuk'un bu stada ne kadar yakıştığı ve onca yıla, artık topçu değil hoca olmasına, rakip olmasına rağmen orada hiç sırıtmadığı olacak. Maç önünde neredeyse herkesle, özellikle Nando ile, sarılışına bayılırım mesela! 5 yiyerek başladığımız 5. yıldız sezonunun 5. maçında 5. galibiyet... Hedef 25, yürüyedurun! 

#GünlerdenGalatasaray - Rizespor

Galatasaray 5-0 Rizespor (Davinson, Victor, Gabriel, Dries, Barış Alper)
Milli takım aralarından sonra zorlanır Galatasaray, kitapta yeri var. Adaptasyon sıkıntısı nedense bu takımın genlerinde olan bir durum maalesef. Ama yeni çocuklar, Hoca'nın formda olması, biraz da Rize'nin çok iyi olmaması bu haftayı kusursuz atlatmamıza neden oldu. Maç sonunda Victor'un ilk maçı olmasına rağmen tribüne çıkacak, bayrak sallayacak ve daha önemlisi forma rekabetinde olduğu adamları cayır cayır övecek kadar sahiplenmiş olması çok güzel detaylardı. Maçın adamı attığı bir gol ve yaptığı iki asistle Gabriel oldu bence. Yalnızca skor katkısı değil, Lucas ile olan uyumları da çok şıktı. İki gözümün çiçeği Dries de gol attı. Şu maçın bence tek eksiği Yunus'un skor katkısı verememesiydi, zamanla o da olacaktır. Daha bu takıma Mauro eklenecek. Kanatsız manatsız çiçek gibi takım dizdik yine. Rize maçı konuşturuyor olabilir şerhini düşüyorum ama ben memnunum. Hele yönetimdeki safraları da attığımızı düşünürsek kötünün iyisi iyidir mottosundan yürüyoruz. Hafta içi ertelenen maçı da alırsak liderlikten devam. Bu sene işi şansa bırakmamak lazım. Evet, her sezona aman bu sezon en önemlisi diye çıkıyoruz yola ama bu sezon hakikaten en önemlilerinden birisi. Hedef 25, yürüyedurun!

Büyük Defter - Kanıt - Üçüncü Yalan | Ágota Kristóf

Bu kitapla ilgili söylenebilecek ilk kanı ne kadar yalın olduğu şüphesiz. Sanatsal kaygılar gütmeden, dümdüz derdini anlatıp geçmiş Kristof. Bu sadeliğin de kitabın hikayesiyle bir bağlantısı var bu arada. Kitap bir üçleme. Büyük Defter hikayesiyle başlıyor. Bilmediğimiz bir yerde bilmediğimiz bir savaşta annesi tarafından anneannelerine bırakılan iki oğlan çocuğunun yeni hayatlarına adapte olma çabalarını okuyoruz. Sonra üçlemenin ikinci kitabı Kanıt başlıyor ve birdenbire bambaşka bir üslupla devam ediyor kitap. Artık çocuklar birer birey oluyor, arka kapakta yazdığı için spoiler sayılmaz, yolları ayrılıyor ve iki hikaye okuyoruz. Son bölüm olan Üçüncü Yalan'da ise bambaşka bir kitap okuyormuşuz hissine kapılabilirsiniz, normal, bende de öyle oldu. "Okuduklarınızın hepsini unutun, baştan başlıyoruz" demiş sanki yazar. Oysa üçüncü bölümün anlatımına alışınca, üç kitap arasındaki bağlantıyı kuruyor ve sık sık "aaa" nidaları atıyorsunuz, içeriden veya dışarıdan. Değişik bir fikir, farklı bir üslup, daha önce deneyimlemediğim bir anlatış. Sanki sonu sürprizli biten filmler gibi. Bir sonraki satırda, hatta sayfada ne okuyacağını tahayyül edemiyorsun. Savaş döneminde geçen diğer edebi veya sanatsal eserler gibi kan, ter ve gözyaşı olmadan da o korkunçluğu hissettirmeyi başarmış. Ferhan Şensoy'un da dediği gibi "savaş yüksek oktanlı ve gayet boktan bir şeydir"... Kitabın bendeki baskısı Yapı Kredi Yayınlarından, 372 sayfa ve indirimsiz satış fiyatı 220 TL. Denenir, ıskalamayın.

Hayat | 2023

Neredeyse on ay hiç bıkmadan bu filmi izlemeyi bekledim. Konya'ya vizyona tabii ki gelmedi, malum ortamlara düşer diye çok arandım, yok, yok, yoktu! Neyse ki Türkiye'nin yabancı film dalından oscar adayı olarak gösterildi de yeniden vizyona girince koştur koştur gidip izledim. Bir 21.00 seansında, en sevdiğim şekilde, tek başıma. Demirkubuz mu konuşturuyor bilmiyorum ama tek başına film izlemenin dayanılmaz hafifliğinin, insanın kendi kendine yetebiliyor olmasının kalbinden bildiriyorum, hayat böyle çok güzel! Gelelim filme...

#GünlerdenGalatasaray - Adana Demirspor

Adana Demirspor 1-5 Galatasaray (Kerem, Barış, Dries, Abdülkerim, KK)
Hafta içi Şampiyonlar Ligi'nden elenmiş olmak yeterince travmatikti hepimiz için. Şüphesiz elenmenin ardından bu maça odaklanmak psikolojik olarak epey zordu. Ama beklediğimden daha kolay geçti açıkçası. Bunun da en önemli sebebi tekrar tekrar dillendirdiğim gibi golü erken bulmak. Galatasaray'ın en iyi yaptığı iş bu bence. Golü erken bulup da kaybettiği maç sayısı bir elin parmağını geçmiyordur herhalde. Öte yandan gol ne kadar geç gelirse takım o kadar, tabir yerindeyse, mala bağlıyor. Bu maç özelinde açılışı Kerem yaptı. Sonra Dries'in nefis golünü izledik. Barış'ın golü ve Dries'in rakibe çarptırarak attığı golün neticesinde de ilk yarıyı 4-0 gibi tertemiz bir skorla önde kapattık. İkinci yarıda da Abdülkerim'in bir duran topta attığı gol ile maçın neticesi Galatasaray adına belirlenmiş oldu. Maçın tek ofsaytı Mauro'nun ilk yarıda sakatlanıp çıkmasıydı ki, ben bu yazıyı yazdığım ana kadar henüz kötü bir haber almadık. Dilerim milli arada toparlar ve ilk maçta çivi gibi sahada olur. Milli takım arasından önce böyle bir skora ihtiyaç vardı. Bir şekilde UEFA'da yapılacak 8 maçtan maksimum verim alıp ilerlemek lazım. Şampiyon olmak iyi güzel de şampiyonluğu amaç haline getirirsek, Galatasaray'ın değerlerinden uzaklaşmış oluruz. Hedef 25, yürüyedurun!

Ve Perde İndi | Agatha Christie

Elimdeki son Christie kitabını da bitirmiş bulunuyorum. Artık polisiye dünyası, en azından Ahmet Ümit'in yeni kitabına kadar, benimle biraz mesafeli duracak. Aslında Tess Gerritsen kitaplarına dalmak istiyorum ama artık ilk alışverişte bakacağız duruma. Christie'nin Hercule Poirot serisinin son kitabı Ve Perde İndi. Son dememin bir sebebi var çünkü Poirot ile vedalaşıyoruz bu kitapta. Yoldaşı Hastings ile son bir cinayeti çözüyorlar Styles isimli pansiyonda. Styles isimli bu pansiyon aynı zamanda Poirot karakterinin Agatha Christie kitaplarında ilk ortaya çıktığı mekanmış. Bu kitapla da son mekanı oluyor aynı zamanda. Christie sanırım hayatının son yıllarında kaleme aldığı bu eserde hayat döngüsüne bir göz kırpmış ve her şeyin döngüsünü tamamlayarak başladığı yerde bittiğinin ipucunu vererek selamı çakmış. Ya da ben fazla ince düşünüyorum bilemedim. Hikayeye dönersem, kitabın en başında katil bu dediğim kişi katil çıkmadı ve son kitapta beni ters köşeye yatırmayı başardı yazar. Aslında son 5 sayfaya kadar da epey emindim katili bulduğuma, demek ki odaklanamamışım fik fik gezerken. Kitabın bendeki baskısı Altın Kitaplardan, 176 sayfa ve 166 TL olarak indirimsiz şekilde satışta an itibariyle. Daha bu seride okuyacağım 60 kadar kitap daha olduğunu düşünürsek, Christie adını sıkça göreceğiz buralarda demektir. 

4 Gün 3 Gece | Ayşe Kulin

 Güzide şehrimiz İstanbul'dan selamlar, sevgiler! Cuma akșamı trende bu kitabı almıştım yanıma yol arkadaşı olsun diye tam yol arkadaşı oldu ve yolda bitti. Ayşe Kulin okurken zaten öyle uzun uzun okumalar yaptığının farkına varmıyorsun, tek nefeste okunan müthiş hikayeler kaleme alıyor. Bu kitabında 27 Mayıs darbesi dönemine giriyoruz. Sevda isimli ana karakterimiz dönemin hükümetinin milletvekillerinden biriyle evli ve eşi diplomatik temaslar için yurtdışına gidiyor. Dönemde yapılan yürüyüşlerden birinde dayak yiyen Yusuf isimli bir genç Sevda’nın yaşadığı binanın asansörüne sığınıyor. Eve o hengâmeden çıkıp gelen Sevda gayrı ihtiyari kendisini eve alıyor. Kitabın adı da buradan geliyor işte. Birlikte sokağa çıkma yasağı nedeniyle 4 gün 3 gece geçiriyor ikili. Aralarında 20-25 yaş fark olmasına rağmen yakınlaşıyorlar ve olay kurgusu bu şekilde ilerliyor kitabın. Biyografilerde, özellikle tarihte saklı kalmış önemli kadın karakterlerin hayatlarını anlatmakta gayet başarılı bulduğum Kulin, böyle tarihi merkeze alan kurgulanmış karakterlerin hikayelerini de gayet başarılı kotarıyor ki beni de okuma serüvenimde tatmin ediyor. Özellikle İnalcık Hoca’dan sonra güvenli bir liman aradığım dönemde ilaç gibi geldi itiraf etmek gerekirse. Kitabın bendeki baskısı Everest Yayınlarından, 160 sayfa ve indirimsiz fiyatı 170 TL. 

Osmanlı İmparatorluğu 1 | Halil İnalcık

Tarih okuması yapmayı düşündüğüm andan itibaren bu işin zirvesinden okumanın daha doğru olacağına kanaat getirdim. Gel gelelim en zirveyi tercih etmişim o da biraz sert oldu benim açımdan. İnalcık Hoca’nın dilinin ağır olduğunu okuyan birkaç arkadaşım söylemişti zaten de burnunun dikine giden bir insan olarak elbette kimseyi dinlemeyip kendim deneyimlemek istedim. Haklılarmış. Kitabın dilinin ağır gelmesinin yanısıra çok istediğim gibi de çıkmadı. Ben tarih okuması yapmak isterken Osmanlı’nın işleyişi, ki kitabın alt başlığı da Toplum ve Ekonomi olduğundan beklentim o şekilde yönlenmişti, padişahların topluma ve ekonomiye etkisi falan anlatılır sanmıştım. Beklentim en özet halinde; Osmanlı Devleti 101 şeklinde anlatılan hap, akılda kalıcı bilgilerdi. Eh koca tarih profesörü sana ders mi verecek Serapcığım diyenler kazandı. Vermedi, evet. İçinde Arapça metinler, Fransızca metinler vardı tercümesiz şekilde… Kitap bir tarih öğrencisi için, Osmanlı’da vergi sistemi ile ilgili makale yazacaklar için biçilmiş kaftan. Gel gelelim benim gibi okuduğu tarihi unutan biri için bir parça sertti. İşin kötüsü ben bu kitabı ikili seri şeklinde almıştım yani bir de ikinci kitabı var okunacak. Neyse zamanla diyelim artık. Kitabın bendeki baskısı Kronik Yayınlarından, 423 sayfa ve ikili set olarak 645 TL. Edinmeden önce bir kez daha düşünün benim gibi sazanlık yapmayın.

#GünlerdenGalatasaray - Konyaspor

Konyaspor 1-2 Galatasaray (Kerem A., Barış)
Galatasaray, sezonun ikinci maçından da galibiyetle ayrılmayı başardı. Baştan şu hakem mevzusunu konuşayım da sonra neşemize bakalım. Mauro'nun attığı golden önce Lucas'ın pozisyonuna faul verebilmek için ya maçın hakemi kadar tecrübesiz ve iş bilmez ya da VAR hakemi kadar kötü niyetli olmak lazım. Güzel olansa Galatasaray'ın bunlara iki senedir pabuç bırakmayıp çatır çatır şampiyon olmaya devam etmesi. Bu sene de farklı bitmez umuyorum. Maça dönecek olursak... Konyaspor'un geçen haftaki güzel oyunundan sonra zor geçebilir diye düşünülüyordu genel olarak. Ben statta olamasam da izlediğim kadarıyla beklendiği gibi oldu, dilerim Konyaspor geçen senenin çok çok ilerisinde bitirir sezonu. Galatasaray adına sahanın en iyisi yalnız forvet rolünü değil on numara rolünü de inceden üstlenmeye başlayan Mauro'ydu bence. Kerem'in golüne yaptığı asist de performansının üzerine koyduğu krema gibiydi. Gol demişken, Kerem'in golünün hazırlanışı, Barış'ın da gol vuruşu çok güzeldi. Takım Konya Havalimanına indiğinde taraftarın iki oyuncu için hazırladığı pankart da öngörü konusunda çağ açıp kapattı adeta. Galatasaray'ın maçının ertelenmesini de çok doğru bulmuyorum şahsen. Sen kimsin sorusuna elbette açığım ama bu takımın, Avrupa'da maç yapacak tüm takımların bu tempoların yakalanması gerekiyor. Üç günde bir maç yapmaya alışmayacaksak grup aşamasında, inşallah ileriki turlarda zorlanacaktır şüphesiz. Biz hedeften şaşmayacağız elbette. İnşallah daha iyi oynayarak hem de. Hedef 25, yürüyedurun!

Erzurum Yolculuğu | Aleksandr S. Puşkin

Rusların şairiymiş Puşkin. Sonucunda Yunanistan'ın bağımsızlığını kazanmasına neden olan Edirne Antlaşmasının imzalandığı Rus-Osmanlı savaşı döneminde sivil olarak Rusya'dan çıkıp at üstünde Rus ordusuna katılmak için günlerce yol kat etmiş. İşte bu kitap, o yolculuğun günlüklerinden basılmış bir yol hikayesi. Kitapta Kafkaslardaki tüm halklara şöyle bir dokunup geçiyor. Gürcüler şöyleydi, Türkler böyleydi, Ermeniler şunları yaptı gibisinden. Bir tek Çerkezlere biraz sert davranmış sanki. Hoş, bölgede yaşayan Türklerden de çok tatlı bahsetmiyor ama... Doğu Avrupalı nemrutluğuyla mı konuştu bilemiyorum. Yine de yaptığı bu yolculukta bizim cenahtan çok hoşlanmadığı aşikardı yazdıklarından. Kısa bir kitap Erzurum Yolculuğu tek günde bitti. Başka yayınevlerinden çıkan baskılarında Ataol Behramoğlu çevirisi varmış, fark eder mi bilmiyorum ama denerseniz oraya yürüyün. Ben bu detayı bilmeden, muhtemelen bir kampanyaya tav olup yapıştırdım geçtim. Siz yapmayın. Kitabın bendeki baskısı Kapra Yayınlarından, 61 sayfa ve indirimsiz fiyatı 20 TL. Demek ki bu yüzden almışım😅 20 TL'ye kitap bulup okumuyorsanız, kitaplar çok pahalı ondan okuyamıyoruz diye sızlanmazsınız diye düşünüyorum. 

#GünlerdenGalatasaray - Hatayspor

Galatasaray 2-1 Hatayspor (Mauro, Bats)
İki sezon üst üste şampiyon olan, Türk'ün simgesi, sporun beşiği Galatasaray'ımız (asla objektivite yok, yürü Serap!) sezona görkemli bir açılış yaptı demek isterdim. Ama olgun Galatasaraylılar bilir ki, bu takım ilk on hafta gayet dağınık oynar, top yaptıkça kendi kimyasını bulur ve sonuca ilerler. Yine öyle oldu. İlk resmi maçta Beşiktaş'tan 5 yedi, ikinci resmi maçta çok da iyi olmayan bir oyun ile kazandı. Maçın adamı olarak açık ara Lucas'ı yazarım. Çünkü geçen sezon hiç bitmemiş gibi devam ediyor kusursuz oyununa. Hatta bu sezon sanki onu yalnızca defansif olarak değil de ofansif olarak da sıklıkla göreceğiz gibi geldi bana ilk maçtan verdiği sinyallerle. Oyunun orta sahadan başlaması noktasında çok kıymetli bir tavır alıyor ve Galatasaray'ın çok işine yarayacak. Sahanın Galatasaray adına bir diğer önemli oyuncusu da Davinson'du. Ama yiğidin hakkını da vermek lazım, Hatayspor kalecisi Erce duvar oldu kalenin önünde. Pozisyonları süzüşü ve ona göre aldığı aksiyonları çok değerli buluyor ve Erce'yi bir kaleci olarak çok beğeniyorum. Nando'dan sonra kaleyi gözüm kapalı emanet ederim. Daha vakti var zırvalarına falan girmeden demir tavında dövülür deyip almak lazım seri şekilde. Maçın golleri penaltıdan Mauro ile geldi ki geriye düştüğümüz maçta beraberliği sağladı bu gol. Sonra da yine son dakikalara yakın bir zamanda Michy'nin attığı gol ile maçın skorunu görmüş olduk. İlk elin günahı olmaz, oyunu çok da büyütmemek lazım. Hedef 25, yürüyedurun!

Ölümcül Kimlikler | Amin Maalouf

Bu sefer bir Ortadoğu - Avrupalı adam hikayesi okumuyoruz. Bu sefer o adamın hikayeleştirdiği hayatından ziyade, o adamın kimlik bunalımından çıkmış bazı kimlik fikirlerine ilişkin denemeler okuyoruz. Kitapta dört bölüm var bu doğrultuda; Kimliğim, Aidiyetlerim; Modernlik Öteki'nden Gelince; Gezegensel Kabileler Zamanı ve Panteri Evcilleştirmek. Ayrıca tüm fikirlerini kısaca özetlediği bir de Sonsöz bölümü var. Kitap kimlik tabanındaki çatışmaları ortak bir kesir çizgisi üzerinde toplayıp pay haline getirmiş. Hem de bunu her zamanki akıcı diliyle yazmış. Bu noktada çevirmen Aysel Bora'nın hakkını vermek gerekiyor. Zira Fransızcadan çevrilmiş olduğunu öngördüğüm kitap, bana hiç de yabancı gelmedi. Dilin, dinin ve tüm toplumsal "bölücülerin" aslında insanları ayıran sınırlar olduğunu ve sırf aynı dili konuşuyor veya aynı dine itikat ediyoruz diye insanlarla aynı olmayabileceğimizi ince ince işleyerek anlatmış kitapta. Kitapta yer yer Türklerden, çokça da Müslümanlıktan bahsettiği için durup düşündürüyor. Sorgulamak iyidir, kendini sorgulatan kitapları okumak daha iyidir düsturundan yürüyerek, kitaptan hoşlandığımı, en az hikayeleri kadar hoşlandığımı itiraf etmek durumundayım bu noktada. Kitabın bendeki baskısı Yapı Kredi Yayınlarından, 136 sayfa ve indirimsiz fiyatı an itibariyle 95 TL. 

Psikoloji ve Felsefe | Carl Gustav Jung

Carl Gustav Jung, Basel'de tıp eğitimi görürken bir öğrenci kulübüne katılır. Kulüp Zofingia adıyla anılır. Bu kulüpte eğitim alan gençler, en iyi olduklarını düşündükleri konuda arkadaşlarına dersler verirler. Jung da psikoloji ve felsefeye yönelik dersler veriyor. Beş farklı konuda verdiği dersleri kitap haline getirmişler Jung'un doğum gününün yüzüncü seneyi devriyesinin anısına. Herhangi bir psikoloji ve/veya felsefe eğitimi almadığım için bana yer yer ağır geldi okumak. Fakat azmettim, tamamladım, yalan yok keyif de aldım. Biraz kulak dolgunluğu biraz göz aşinalığı kazanmak bile kârdır gözüyle bakıyorum böyle sıfır ilgim olan konulara ilişkin okumalar yaptığımda. Özellikle spiritüalizm konusunda konuştukları ve kitaba aktarılanlar benim epey ilgimi çekti. Hipnotizma eksenindeki olaylara çok inandığımı söyleyemeyeceğim. Gel gelelim Jung yazınca da düşündürüyor, olabilir mi böyle bir şey diye... Netice olarak psikoloji konusundaki okumalarıma ekledim, güzel de oldu. Kitabın bendeki baskısı Pinhan Yayınlarından, 144 sayfa ve indirimsiz fiyatı 175 TL.

Dünya ve Garb | Arnold J. Toynbee

Merak içindeyim bu kitap radarıma nereden girdi de kitaplığıma düştü diye. Bir süredir kitap alışveriş sepetimde bekliyordu ama bir türlü temin edilememişti. Stok görür görmez aldım, dün itibariyle de bitti. Eleştirerek başlıyorum, çevirisi biraz vasat kitabın. Yani güya çeviri yapılmış ama her sayfada en az iki kere google araması yaptırdı bana bazı sözcükler. Kitabı Osmanlıca çevirecekseniz başına Osmanlıca yazın insanlar beklentiye girmesin. Kaldı ki bunu eski kelimeleri sıklıkla kullanan ve ekine köküne kafayı takmış biri olarak ben söylüyorum! Gelelim kitabın aslına. Kitapta altı bölüm var. Garp yani Batılıların dünyanın geri kalanıyla kurdukları siyasi ve tarihi ilişkileri irdelemiş yazar bu altı bölümde. Rusya bölümü var, İslam Alemi bölümü var, Uzakdoğu ve Hindistan bölümleri var. Bu bölümlerde yer yer batı eleştirisi de yapıyor yazar. Hem de bir İngiliz'den beklenmeyecek seviyede kallavi eleştiriler... Mesela kendimizi ve cemaatimizi, kabilemizi, "seçilmiş" olarak görmemeliyiz diyor ki bence gayet sert bir özeleştiriydi. Bir parça ağır dili yüzünden önermekten imtina ederim. Gerçek bir ilgi  ve/veya merak gerekiyor okuyup bitirebilmek için. Kitabın bendeki baskısı Yeni Zaman Yayınlarından, 93 sayfa ve indirimsiz fiyatı 190 TL.

De Ki İşte | Oruç Aruoba

Dili sert, daha önce hiç tanışmadık, felsefe ağır mı gelir endişeleri ile Oruç Aruoba'yı bu yaşıma kadar hiç okumamıştım. Son kitap alışverişimde artık vaktidir dedim ve kitaplığa eklemeyi başardım. Gerçekten her şeyin bir vakti varmış ki, hiç ağır hissetmeden, yorulmadan, aksine keyifle okudum. Kitap bir deneme kitabı. Anlama, Ölüm, Yaşam ve Felsefe isimli dört ana başlığın altında denemeler yapmış yazar. Öyle aforizmalar var ki suratına tokat yemiş gibi sarsıyor insanı. Gerçekliği karşısında canın fiziksel olarak yanmış gibi hissediyorsun. Yalan yok, başta okurken biraz zorlandım. Anlamaya çabaladım. Fakat noktalama işaretlerini doğru takip ederseniz, biraz dingin bir kafayla okursanız akıp gidiyor. Okuduklarınızı anlama çabanız zihin egzersizi gibi zaten. 
Şöyle bir uyarı yapayım yalnız: Eğer kitap okurken alt çizen biriyseniz, bu kitabı önermem. Zira kaleminiz bitebilir, kolunuz yorulabilir, biraz yıpranabilirsiniz dur kalk yaparken. Her sayfasında öyle bir cümle çıkıyor ki karşınıza çarpılmadan duramıyorsunuz. Beni en çok çarpan kısım Ölüm bölümünde yazanlar oldu. Madde madde ilerlerken, insan kendini ölüme hazırlanmış hissediyor. Bende böyle çalıştı en azından. Kitabın bendeki baskısı Metis Yayınlarından, 160 sayfa ve 130 TL.

Türk Mitoloji Ajandası | M.Olgay Söyler

Buket Uzuner'in
Defne Kaman serisini okuduğumdan beri mitoloji okuması yapmayı istiyordum. Biraz basitten başlamak istediğim için de belli başlı terimlerden bahseden bu ajandayı aldım. Yılı haftalara bölmüş ve her haftaya bir terim seçip açıklamış. Türk Mitolojisine giriş yaptım diyebilirim bu ajandayla. Ayrıca ajanda olmasından mütevellit haftalık planlama ve takvim sayfaları da mevcut. Hem de zamansız ajanda olduğu için tarih de yazmıyor. Yani bu sene de kullanılabilir, seneye de, beş sene sonra da. Kitabın sıraladığım olumlu özelliklerinin üstüne çıkan en güzel tarafı ise Ayşegül Babalı Ekşioğlu tarafından hazırlanan illüstrasyonlar. Okuduğum sayfalara ve terim anlamlarına harcadığım vaktin neredeyse tamamını terimle ilgili hazırlanan resmi incelemekle geçirdim. Renkli, cıvıl cıvıl bir derleme olmuş. Büyük keyifle okudum. Ve itiraf etmeliyim ki kitaplığımdaki en güzel, en cici şey bu ajanda oldu. Terimleri de sıkmadan giriş seviyesinde anlatmış ki hiç sıkmadı. Bendeki baskı Timaş Tarih'ten çıkma, 240 sayfa ve indirimsiz fiyatı 275 TL. İndirim kovalayıp alın bundan, çok güzel😄

Pal Sokağı Çocukları | Fereng

İlkokulu mu bitirmiştim, liseye mi başlamıştım, zamanı aklımda yok. Ben bu kitapların birçoğunu okumuştum. Ama canım şimdi hepsini, büyümüş Serap olarak, yeniden okumak istiyorum. Sanırım yapmam dediğin şeyleri yapıp, girmem dediğin yollara girince, kim olduğunu anımsamaya çalışınca sıfırdan başlamak ihtiyacı hissediyor bünye. Bu yeniden okuma işini Şeker Portakalı serisini okuyarak başlatmıştım aslında. Şimdi de Pal Sokağı Çocuklarını, Nemecsek ve Boka'nın hikayesini yeniden okudum. 
Yüzyıllık kitap Macaristan'da Buda'da geçiyor. Aynı mahallenin çocukları, iki çete, paylaşılamayan bir arsa... Ve hazin bir son. Artık okumayan kalmamıştır diye hazin son diye bahsettim ama, bu kitabı da okumuşsunuzdur yahu! Masumiyet, dostluk, uğruna savaşılacak şeyler, çocukların dünyalarının ne kadar dar, ama aslında ne kadar da büyük olduğunu ve minicik şeylerle mutlu olup, paylaşmanın önemini ne kadar kolay kavradıklarını okurken sürekli tebessüm ettirdi bana. Ta ki sona kadar. Son 10-15 sayfayı gözlerim dolu dolu okuduğum doğrudur. Bence yalnızca çocukların değil, yetişkinlerin de okuması gereken tam bir klasik! Kitabın bendeki baskısı Kapra Yayınlarından, 200 sayfa ve bu yayınevinden edinirseniz yalnızca 30 TL!

Ödeşmeler ve Şahmeran Hikayesi | Tomris Uyar

Tomris Uyar'ın yazdığı bu hikaye kitabında on iki farklı hikaye var. Bana sanki bazı hikayeler birbirinin devamıymış gibi geldi. Devamı değilse bile bir hikayede işlenen vakayı başka bir hikayede başka bir karakterin açısından gördük, buna eminim. Ayrıca bir de Şahmeran başrollü hikaye var. Hikayelerin çoğu İstanbul'da geçiyor yalnızca Şahmeran hikayesi Adana'da geçiyor. Benim bu 13 hikaye içinde favorim ise kitaptaki ilk hikaye olan Önsöz oldu. Bir genç kızın tüm yaşamının ailesinin verdiği kararlara göre şekillenmesiyle ilgiliydi. Kız çocuklarının böyle baskılanmasıyla ilgili ne kadar gerildiğimi söylesem az. Zaten Tomris Uyar'ın hikayeleri ekseri kadın hikayesi oluyor, okuyanlar bilir. Ben de okurken bambaşka diyarlarda gezmenin tadına varırım. Ödeşmeler ve Şahmeran da böyle bir kitap olarak kitaplığımı süslemeye başladı bile. Kitabın bendeki baskısı Yapı Kredi Yayınlarından, 148 sayfa ve indirimsiz fiyatı 135 TL.

Ripley | 2024

Andrew Scott, benim Sherlock'tan beri göz ucuyla takip ettiğim bir oyuncu. Netflix'e bir dizi çekmiş, duydum. Ufak bir araştırmanın ardından da Ripley ile göz göze geldik. Twitter'da falan çok övülüyor diye burun kıvırıyordum ama bu Andrew'un oynadığını görmeden evveldi tabii ki! Baktım, ne zamandır top ve kitap dışında görsel sanatlardan bir şey yazmamışım, "hah, ne güzel denk geldi" dedim ve işte buradayım! Başlayalım mı?

Haklı Çıkma Sanatı | Arthur Schopenhauer

Serdar Kuzuloğlu bu ara
Haddini Aşan Yaşam Rehberi isimli bir podcast serisi yapıyor PodBee eşliğinde. Her yeni bölüm de aşağı yukarı 20-25 dakikadan oluşuyor ve sabahları işe giderken servis eşlikçim oluyor kendileri. Bölümlerde işlediği konulardan bahsederken sıklıkla Schopenhauer'e atıfta bulunuyordu. Ben de bir süredir felsefe okuması yapmayı istiyor fakat başlangıç noktası seçemiyordum. Bu bir işaret Serap dedim ve son alışverişime üç kitabını ekledim. Haklı Çıkma Sanatı, uslanmaz bir snop olduğum için elbette başladığım kitap oldu. İyi ki de başlamışım! Müthiş keyifliydi. Önce, aslında görece yorucu bir diyalektik açıklaması yaptı. Kavramlardan bahsetti. Sonrada tamı tamına 38 haklı çıkma yönteminden bahsediyor. Hile 1, hile 5, hile 18... şeklinde. Favorim öfkelendirme yoluyla ikna hilesinden yana. Öfkeli insan doğru yargılara varamaz diyor Arthur'cuğum (evet samimi olduk bu kitap sayesinde kendisiyle), sen de karşındaki düşünemez durumdayken derdini anlatır arkana yaslanırsın diyor hile 8'de. Bazı hilelerde de çamurluk yapabilirsinize getiriyor ama abartmadan. Sonra kavgaya dönüşür, hoş olmaz demeyi de ihmal etmiyor. Ben daha önce Mutlu Olma Sanatı kitabını da keyifle okumuştum. Anlaşılacağı üzere bu kitabı da sevdim. Sabahtan akşama biten bu güzel kitabımızın bendeki baskısı Can Yayınlarından, 56 sayfa ve indirimsiz fiyatı 59 TL. Bir paket sigaranın an itibariyle 75+, bir bardak kahvenin 120+ olduğu ortamda harcayabileceğiniz daha iyi bir 60 TL yok gibi...

Hikayeler | Ömer Seyfettin

Bu kitap nasıl bitecek dedim, on günlük bayram tatilinde çözerim dedim, bitmedi bitmiyor dedim. Ama her şeyin gerçekten bir sonu varmış, bitti! Bayram tatilinde bitiririm dediğim kitabı yaklaşık üç haftada bitirdim. Güzel oldu güzel. Aslında Ömer Seyfettin külliyatını okurken bir açıdan Osmanlı'nın son dönemini takip ediyor gibi hissettirdi. İlk 50-100 sayfadaki hikayeler eski kelimelerle bezeliydi. Okurken neredeyse her satırda okuduğum kelimeleri araştırma ihtiyacı duydum. O bölümleri hızlı geçince devamı daha keyifliydi. Çocukken, ilk gençliğimde, okuduğum Ömer Seyfettin hikayeleri de vardı kitapta. Falaka gibi, Ant gibi ve elbette Pembe İncili Kaftan gibi... Öte yandan ilk defa okuduğum çok güzel hikayeler de mevcuttu. Üç Nasihat onlardan birisiydi. Bazı hikayelerinde güttüğü koyu milliyetçilik yoruyor olsa da Türk Yazınının önemli yazarlarından birisi olduğu için, kitap armağan edildiği için, okumanın gerekliliği fikriyle başlamıştım. Fakat yalan yok, severek bitirdim. Bu kadar daha olsa, bu kadar daha keyifle okurdum ki ikinci cildi de varmış şimdi gördüm. İlerde bir alışverişte de onu edinir, devam ederim diye planlıyorum. Kitabın bendeki baskısı Dergah Yayınlarından, 884 sayfa ve indirimsiz fiyatı 400 TL.

Cumhuriyet'in 100 Günü | Emrah Safa Gürkan

İnkılabın Ayak Sesleri alt başlığı ile yayımlandı geçtiğimiz sene cumhuriyetin yüzüncü yılına istinaden. Kitap bir ikili olarak yayınlandı. Diğeri Cumhuriyet'in 100 İsmi, yine okuyup buralarda konuştuğumuz bir yayındı. İlk okuduğum kitapta, bizim İnkılap Tarihi olarak öğrendiğimiz, Osmanlı Devleti'nin son dönemi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk 10-15 senesini kapsayan dönemde yaşamış ve bir şekilde ülkenin kaderine nüfuz edebilmiş isimlerden bahsediyordu. Bu kitapta ise artık imparatorluğun yıkılış sürecine girmesiyle vatanseverlerin ülkenin kaderini etkilemek için ilk cemiyetlerin kurduğu 2 Haziran 1889'dan, yeni ülkenin kurulduğu ve Mustafa Kemal'in Kurtuluş Savaşı'nı bir nevi temize çektiği Nutuk'un okunduğu 15 Ekim 1927'ye kadar geçen 38 senelik dönemden seçmece bazı tarihler var. Bu tarihler Türkiye'nin kuruluşu için ESG Hoca tarafından önem atfedilmiş günler. Paşa'nın İzmir'de, savaştan sonraki dönemde geçirdiği günler beni her okuduğumda, dinlediğimde çok etkilemiştir. Bu kitapta da okurken en keyif aldığım bölümler İzmir'de geçirdiği günlerdi şüphesiz. Kitabın bendeki baskısı Mundi Yayınları'ndan, 400 sayfa ve indirimsiz fiyatı 170 TL. Döneme dair bir başucu kitabı. Ara ara bakıp okunmalık.

Bir Psikiyatristin Gizli Defteri | Gary Small

Harvard gibi bir okulun psikoloji bölümünü birincilikle bitirmek gibi şaşaalı bir detay var Small'un özgeçmişinde. Açıkçası kitabı almak kardeşimin fikriydi ben de okuma listemde geriye bırakmıştım. Fakat okumaya başladıktan sonra epey keyif aldığımı ve son kitap alışverişime psikoloji türünde bazı seçkiler eklediğimi itiraf etmek zorundayım. Small, psikolog kariyerinde görüştüğü kendi tabiriyle "sıra dışı" vakaları sıralamış kitapta. On beş farklı vaka işlemiş. Kimileriyle yıllarca görüşmüş, kimileriyle dönem dönem, kimileriyse kısa sürmüş. Elbette etik kaygılardan ötürü direkt isim vermeden anlatmış olayları. Bazen çok derin sorunları çözmeye çabalarken bazense basit fizyolojik etkilerle psikolojileri bozulan bu danışanlara yardımcı olmaya çabalamış. Kitabın geneline "psikolog danışanı olanlar deli yaftası yiyor artık bunu sonlandıralım gençler" havası hakim ki kendi adıma yaşlanmakla birlikte en büyük endişemdir akıl sağlığımın bulanıklaşması. Zaman zaman herkes kadar benim de kırılgan veya kaygılı hissettiğim anlar elbette oluyor. Fakat bugün itibariyle çözemediğim bir sıkıntım olmadı, şükürler olsun. İşte kendiliğinden çözülemeyen sorunlarımız olduğunda profesyonel bir destek almak da aklımızda bir seçenek olarak kalsın diyor kitabın alt metni. Aklımıza yazdık, kitabın en büyük katkısı da bu oldu. Sıfıra yakın psikoloji alt yapımla kesinlikle sıkılmadan okudum kitabı. Bu detayla da önermekte bir beis görmüyorum, haddim olmayarak. Kitabın bendeki baskısı Doğan Kitap'tan, 336 sayfa ve 210 TL. 

Şampiyonluk Fotoromanı #24

Biliyorsunuz, partileme işi oldu mu da biz! Şimdi Lise'nin önünden 17.00 civarı başlayıp Samiyen'de 23.00 civarı biten şampiyonluk kutlamamızın film şeridi gibi gözlerinizin önünden geçireceğim. Bu Galatasaray'ın 24. şampiyonluğunun son yazısı olacak. Dilerim gelecek sene bu zamanlarda 5. yıldızın kek kalıbını sahanın ortasına koyduğumuz fotoğrafları paylaşırım. Teşekkürler Galatasaray, sen dünyanın en güzel şeyisin! Başlıyorum, içeride 50-60 fotoğraf var, eklemek istediklerinizi paslayın, ekleyelim.

Cumhuriyet'in Doğuşu | İlber Ortaylı

Çanakkale'de, 19 Mayıs'ta elime aldım ben bu kitabı. Feribotta Çanakkale'ye dönerken. Denizi seyrederek döndüm. Sonra iki gün daha yollardaydım okuyamadım. Ama eve dönünce seri şekilde okuttu kendini. Hocanın ders verir gibi değil de sohbet eder gibi tarih anlatmasına bayılıyorum. Hep derim, biraz daha tarih bilseydim, lisede tarihi daha çok sevseydim, şu an bambaşka bir Serap olabilirdim (ve paralel evrenler oluşur...) Zübeyde Hanım'ın Oğlu isimli ilk anekdotla başlayıp, Atatürk'ü anlamak isimli 37. anekdotla kitabı bitiriyor Hoca. Sonunda İkinci Dünya Savaşı ve Sonrasında Türkiye isimli, aslında Cumhuriyet'in Doğuşundan ziyade, o "mutlu sonun" ardından ne olduğundan bahsediyor kendince. Son olarak kaynakça ve kelime dizini ile de bitiyor kitap. Geçen sene Cumhuriyet'in yüzüncü yılına özel olarak yazılmış ve basılmış bir kitap. Eğitim ve sağlık alanında çuvalladığımızdan, hadi kitaptaki "orta yollu" üslupla bağlayayım, cumhuriyetin ilk yıllarından geriye düştüğümüzden bahsediyor yer yer. Ve acı olan o kadar haklı ki. Bugün kardeşinin, evladının, yeğeninin sağlıklı şekilde eğitim aldığını düşünen var mı? Bütün sorunların kaynağı günümüz Türkiye'sinde bence tamamen bu. Hocanın dillere pelesenk olmuş "cahil" tabiriyle konuşmak hadsizlik mi olur bilemiyorum ama hissiyatım bu. Benim aldığım eğitimle benden sonrakilerin aldığı eğitim kesinlikle aynı kalitede değil maalesef. Tıpkı benden öncekilerin aldığı eğitimin benden iyi olması gibi... Neyse, konu özünden sapıyor toparlayayım. Kitabın bendeki baskısı Kronik Kitaptan, 304 sayfa ve 125 TL. Tarihi bir bilenden, hem de sıkılmadan okumak isterseniz deneyin.

Günlerden Galatasaray #Şampiyon!

Adetimdir, Galatasaray'ın şampiyonluğunun şöyle bir üstünden geçerim lig bittikten sonra. Kim ne atmış, hangi fotoğrafları seçmişim, maçları nasıl almışız vermişiz. Bir nevi sezon kritiği. Bu sene de geriden gelerek yaldır yaldır şampiyon olduk. İşte ilk maçtan 38. maça kadar Galatasaray'ın 2023-2024 yılı performansı karşınızda. Buyursunlar!

Günlerden Galatasaray #38

Konyaspor 1-3 Galatasaray (Mauro x2, Berkan)
Geçen hafta şu oyunun onda birini oynamış olsak kibrimize yenik düşmeyip, şu maçta statta olurdum kupa kaldırırdık birlikte. Kısmet böyleymiş ne yapalım? Galatasaray'ım ligin son maçında Konya deplasmanındaydı. Maçın genelinde üstün göründü ki beklenen de buydu zaten. Mauro'nun gol perdesini ilk yarım saatte nefis bir topuk golüyle açmasının akabinde bir gol daha buldu. Maçı bizim adımıza bağlayan ve şampiyonluk için forma giydiren gol ise Berkan'dan geldi. Suyun karşı yakasındaki yıldızları sayıp ardından sen de Berkan'ı çağırıyorsun, ne yapacak Berkan yedek oturmayı mı özlemiş diye bik bik edenlere nazire yapar gibi sezonun son golü Beko'ya kısmet oldu. Öyle de yakıştı ki! Konyaspor taraftarının sahaya attıkları tuvalet kağıtları nedeniyle oyun tekrar tekrar durmasına rağmen kopmamayı bildi takım. Durup durup geçen haftaki maçta giden seriye hayıflanıyorum. Geçen hafta da böyle konsantre olsaydık rekoru yükselterek bitirecektik ligi işte. 38 maç, 33 galibiyet, atılan 92 gol ve 102 puanla kırılması güç bir şampiyonluk geldi. Ligin gol kralı 25 golle Mauro olurken, ligin asist kralı 16 asistle Dries oldu. Nando 17 maçta gole kapadı kalesini. Üst üste 16 maçta kazandık, 23 maçta mağlup olmadık. Mutluluktan ağlamalı, keyifle gülmeli, nefis bir sezon daha geride kaldı. Sürçü lisan ettimse affola. Yarın 38 maçın tamamı, ertesi gün de şampiyonluk fotoromanı gelir. Şimdilik benden bu kadar. Yürüyedur Galatasaray, hedef 25, hedef gerçek 5. yıldız!