Ve Perde İndi | Agatha Christie

Elimdeki son Christie kitabını da bitirmiş bulunuyorum. Artık polisiye dünyası, en azından Ahmet Ümit'in yeni kitabına kadar, benimle biraz mesafeli duracak. Aslında Tess Gerritsen kitaplarına dalmak istiyorum ama artık ilk alışverişte bakacağız duruma. Christie'nin Hercule Poirot serisinin son kitabı Ve Perde İndi. Son dememin bir sebebi var çünkü Poirot ile vedalaşıyoruz bu kitapta. Yoldaşı Hastings ile son bir cinayeti çözüyorlar Styles isimli pansiyonda. Styles isimli bu pansiyon aynı zamanda Poirot karakterinin Agatha Christie kitaplarında ilk ortaya çıktığı mekanmış. Bu kitapla da son mekanı oluyor aynı zamanda. Christie sanırım hayatının son yıllarında kaleme aldığı bu eserde hayat döngüsüne bir göz kırpmış ve her şeyin döngüsünü tamamlayarak başladığı yerde bittiğinin ipucunu vererek selamı çakmış. Ya da ben fazla ince düşünüyorum bilemedim. Hikayeye dönersem, kitabın en başında katil bu dediğim kişi katil çıkmadı ve son kitapta beni ters köşeye yatırmayı başardı yazar. Aslında son 5 sayfaya kadar da epey emindim katili bulduğuma, demek ki odaklanamamışım fik fik gezerken. Kitabın bendeki baskısı Altın Kitaplardan, 176 sayfa ve 166 TL olarak indirimsiz şekilde satışta an itibariyle. Daha bu seride okuyacağım 60 kadar kitap daha olduğunu düşünürsek, Christie adını sıkça göreceğiz buralarda demektir. 

4 Gün 3 Gece | Ayşe Kulin

 Güzide şehrimiz İstanbul'dan selamlar, sevgiler! Cuma akșamı trende bu kitabı almıştım yanıma yol arkadaşı olsun diye tam yol arkadaşı oldu ve yolda bitti. Ayşe Kulin okurken zaten öyle uzun uzun okumalar yaptığının farkına varmıyorsun, tek nefeste okunan müthiş hikayeler kaleme alıyor. Bu kitabında 27 Mayıs darbesi dönemine giriyoruz. Sevda isimli ana karakterimiz dönemin hükümetinin milletvekillerinden biriyle evli ve eşi diplomatik temaslar için yurtdışına gidiyor. Dönemde yapılan yürüyüşlerden birinde dayak yiyen Yusuf isimli bir genç Sevda’nın yaşadığı binanın asansörüne sığınıyor. Eve o hengâmeden çıkıp gelen Sevda gayrı ihtiyari kendisini eve alıyor. Kitabın adı da buradan geliyor işte. Birlikte sokağa çıkma yasağı nedeniyle 4 gün 3 gece geçiriyor ikili. Aralarında 20-25 yaş fark olmasına rağmen yakınlaşıyorlar ve olay kurgusu bu şekilde ilerliyor kitabın. Biyografilerde, özellikle tarihte saklı kalmış önemli kadın karakterlerin hayatlarını anlatmakta gayet başarılı bulduğum Kulin, böyle tarihi merkeze alan kurgulanmış karakterlerin hikayelerini de gayet başarılı kotarıyor ki beni de okuma serüvenimde tatmin ediyor. Özellikle İnalcık Hoca’dan sonra güvenli bir liman aradığım dönemde ilaç gibi geldi itiraf etmek gerekirse. Kitabın bendeki baskısı Everest Yayınlarından, 160 sayfa ve indirimsiz fiyatı 170 TL. 

Osmanlı İmparatorluğu 1 | Halil İnalcık

Tarih okuması yapmayı düşündüğüm andan itibaren bu işin zirvesinden okumanın daha doğru olacağına kanaat getirdim. Gel gelelim en zirveyi tercih etmişim o da biraz sert oldu benim açımdan. İnalcık Hoca’nın dilinin ağır olduğunu okuyan birkaç arkadaşım söylemişti zaten de burnunun dikine giden bir insan olarak elbette kimseyi dinlemeyip kendim deneyimlemek istedim. Haklılarmış. Kitabın dilinin ağır gelmesinin yanısıra çok istediğim gibi de çıkmadı. Ben tarih okuması yapmak isterken Osmanlı’nın işleyişi, ki kitabın alt başlığı da Toplum ve Ekonomi olduğundan beklentim o şekilde yönlenmişti, padişahların topluma ve ekonomiye etkisi falan anlatılır sanmıştım. Beklentim en özet halinde; Osmanlı Devleti 101 şeklinde anlatılan hap, akılda kalıcı bilgilerdi. Eh koca tarih profesörü sana ders mi verecek Serapcığım diyenler kazandı. Vermedi, evet. İçinde Arapça metinler, Fransızca metinler vardı tercümesiz şekilde… Kitap bir tarih öğrencisi için, Osmanlı’da vergi sistemi ile ilgili makale yazacaklar için biçilmiş kaftan. Gel gelelim benim gibi okuduğu tarihi unutan biri için bir parça sertti. İşin kötüsü ben bu kitabı ikili seri şeklinde almıştım yani bir de ikinci kitabı var okunacak. Neyse zamanla diyelim artık. Kitabın bendeki baskısı Kronik Yayınlarından, 423 sayfa ve ikili set olarak 645 TL. Edinmeden önce bir kez daha düşünün benim gibi sazanlık yapmayın.

#GünlerdenGalatasaray - Konyaspor

Konyaspor 1-2 Galatasaray (Kerem A., Barış)
Galatasaray, sezonun ikinci maçından da galibiyetle ayrılmayı başardı. Baştan şu hakem mevzusunu konuşayım da sonra neşemize bakalım. Mauro'nun attığı golden önce Lucas'ın pozisyonuna faul verebilmek için ya maçın hakemi kadar tecrübesiz ve iş bilmez ya da VAR hakemi kadar kötü niyetli olmak lazım. Güzel olansa Galatasaray'ın bunlara iki senedir pabuç bırakmayıp çatır çatır şampiyon olmaya devam etmesi. Bu sene de farklı bitmez umuyorum. Maça dönecek olursak... Konyaspor'un geçen haftaki güzel oyunundan sonra zor geçebilir diye düşünülüyordu genel olarak. Ben statta olamasam da izlediğim kadarıyla beklendiği gibi oldu, dilerim Konyaspor geçen senenin çok çok ilerisinde bitirir sezonu. Galatasaray adına sahanın en iyisi yalnız forvet rolünü değil on numara rolünü de inceden üstlenmeye başlayan Mauro'ydu bence. Kerem'in golüne yaptığı asist de performansının üzerine koyduğu krema gibiydi. Gol demişken, Kerem'in golünün hazırlanışı, Barış'ın da gol vuruşu çok güzeldi. Takım Konya Havalimanına indiğinde taraftarın iki oyuncu için hazırladığı pankart da öngörü konusunda çağ açıp kapattı adeta. Galatasaray'ın maçının ertelenmesini de çok doğru bulmuyorum şahsen. Sen kimsin sorusuna elbette açığım ama bu takımın, Avrupa'da maç yapacak tüm takımların bu tempoların yakalanması gerekiyor. Üç günde bir maç yapmaya alışmayacaksak grup aşamasında, inşallah ileriki turlarda zorlanacaktır şüphesiz. Biz hedeften şaşmayacağız elbette. İnşallah daha iyi oynayarak hem de. Hedef 25, yürüyedurun!

Erzurum Yolculuğu | Aleksandr S. Puşkin

Rusların şairiymiş Puşkin. Sonucunda Yunanistan'ın bağımsızlığını kazanmasına neden olan Edirne Antlaşmasının imzalandığı Rus-Osmanlı savaşı döneminde sivil olarak Rusya'dan çıkıp at üstünde Rus ordusuna katılmak için günlerce yol kat etmiş. İşte bu kitap, o yolculuğun günlüklerinden basılmış bir yol hikayesi. Kitapta Kafkaslardaki tüm halklara şöyle bir dokunup geçiyor. Gürcüler şöyleydi, Türkler böyleydi, Ermeniler şunları yaptı gibisinden. Bir tek Çerkezlere biraz sert davranmış sanki. Hoş, bölgede yaşayan Türklerden de çok tatlı bahsetmiyor ama... Doğu Avrupalı nemrutluğuyla mı konuştu bilemiyorum. Yine de yaptığı bu yolculukta bizim cenahtan çok hoşlanmadığı aşikardı yazdıklarından. Kısa bir kitap Erzurum Yolculuğu tek günde bitti. Başka yayınevlerinden çıkan baskılarında Ataol Behramoğlu çevirisi varmış, fark eder mi bilmiyorum ama denerseniz oraya yürüyün. Ben bu detayı bilmeden, muhtemelen bir kampanyaya tav olup yapıştırdım geçtim. Siz yapmayın. Kitabın bendeki baskısı Kapra Yayınlarından, 61 sayfa ve indirimsiz fiyatı 20 TL. Demek ki bu yüzden almışım😅 20 TL'ye kitap bulup okumuyorsanız, kitaplar çok pahalı ondan okuyamıyoruz diye sızlanmazsınız diye düşünüyorum. 

#GünlerdenGalatasaray - Hatayspor

Galatasaray 2-1 Hatayspor (Mauro, Bats)
İki sezon üst üste şampiyon olan, Türk'ün simgesi, sporun beşiği Galatasaray'ımız (asla objektivite yok, yürü Serap!) sezona görkemli bir açılış yaptı demek isterdim. Ama olgun Galatasaraylılar bilir ki, bu takım ilk on hafta gayet dağınık oynar, top yaptıkça kendi kimyasını bulur ve sonuca ilerler. Yine öyle oldu. İlk resmi maçta Beşiktaş'tan 5 yedi, ikinci resmi maçta çok da iyi olmayan bir oyun ile kazandı. Maçın adamı olarak açık ara Lucas'ı yazarım. Çünkü geçen sezon hiç bitmemiş gibi devam ediyor kusursuz oyununa. Hatta bu sezon sanki onu yalnızca defansif olarak değil de ofansif olarak da sıklıkla göreceğiz gibi geldi bana ilk maçtan verdiği sinyallerle. Oyunun orta sahadan başlaması noktasında çok kıymetli bir tavır alıyor ve Galatasaray'ın çok işine yarayacak. Sahanın Galatasaray adına bir diğer önemli oyuncusu da Davinson'du. Ama yiğidin hakkını da vermek lazım, Hatayspor kalecisi Erce duvar oldu kalenin önünde. Pozisyonları süzüşü ve ona göre aldığı aksiyonları çok değerli buluyor ve Erce'yi bir kaleci olarak çok beğeniyorum. Nando'dan sonra kaleyi gözüm kapalı emanet ederim. Daha vakti var zırvalarına falan girmeden demir tavında dövülür deyip almak lazım seri şekilde. Maçın golleri penaltıdan Mauro ile geldi ki geriye düştüğümüz maçta beraberliği sağladı bu gol. Sonra da yine son dakikalara yakın bir zamanda Michy'nin attığı gol ile maçın skorunu görmüş olduk. İlk elin günahı olmaz, oyunu çok da büyütmemek lazım. Hedef 25, yürüyedurun!

Ölümcül Kimlikler | Amin Maalouf

Bu sefer bir Ortadoğu - Avrupalı adam hikayesi okumuyoruz. Bu sefer o adamın hikayeleştirdiği hayatından ziyade, o adamın kimlik bunalımından çıkmış bazı kimlik fikirlerine ilişkin denemeler okuyoruz. Kitapta dört bölüm var bu doğrultuda; Kimliğim, Aidiyetlerim; Modernlik Öteki'nden Gelince; Gezegensel Kabileler Zamanı ve Panteri Evcilleştirmek. Ayrıca tüm fikirlerini kısaca özetlediği bir de Sonsöz bölümü var. Kitap kimlik tabanındaki çatışmaları ortak bir kesir çizgisi üzerinde toplayıp pay haline getirmiş. Hem de bunu her zamanki akıcı diliyle yazmış. Bu noktada çevirmen Aysel Bora'nın hakkını vermek gerekiyor. Zira Fransızcadan çevrilmiş olduğunu öngördüğüm kitap, bana hiç de yabancı gelmedi. Dilin, dinin ve tüm toplumsal "bölücülerin" aslında insanları ayıran sınırlar olduğunu ve sırf aynı dili konuşuyor veya aynı dine itikat ediyoruz diye insanlarla aynı olmayabileceğimizi ince ince işleyerek anlatmış kitapta. Kitapta yer yer Türklerden, çokça da Müslümanlıktan bahsettiği için durup düşündürüyor. Sorgulamak iyidir, kendini sorgulatan kitapları okumak daha iyidir düsturundan yürüyerek, kitaptan hoşlandığımı, en az hikayeleri kadar hoşlandığımı itiraf etmek durumundayım bu noktada. Kitabın bendeki baskısı Yapı Kredi Yayınlarından, 136 sayfa ve indirimsiz fiyatı an itibariyle 95 TL. 

Psikoloji ve Felsefe | Carl Gustav Jung

Carl Gustav Jung, Basel'de tıp eğitimi görürken bir öğrenci kulübüne katılır. Kulüp Zofingia adıyla anılır. Bu kulüpte eğitim alan gençler, en iyi olduklarını düşündükleri konuda arkadaşlarına dersler verirler. Jung da psikoloji ve felsefeye yönelik dersler veriyor. Beş farklı konuda verdiği dersleri kitap haline getirmişler Jung'un doğum gününün yüzüncü seneyi devriyesinin anısına. Herhangi bir psikoloji ve/veya felsefe eğitimi almadığım için bana yer yer ağır geldi okumak. Fakat azmettim, tamamladım, yalan yok keyif de aldım. Biraz kulak dolgunluğu biraz göz aşinalığı kazanmak bile kârdır gözüyle bakıyorum böyle sıfır ilgim olan konulara ilişkin okumalar yaptığımda. Özellikle spiritüalizm konusunda konuştukları ve kitaba aktarılanlar benim epey ilgimi çekti. Hipnotizma eksenindeki olaylara çok inandığımı söyleyemeyeceğim. Gel gelelim Jung yazınca da düşündürüyor, olabilir mi böyle bir şey diye... Netice olarak psikoloji konusundaki okumalarıma ekledim, güzel de oldu. Kitabın bendeki baskısı Pinhan Yayınlarından, 144 sayfa ve indirimsiz fiyatı 175 TL.