Venedik Film Festivali'nde ilk kez gösterilen filmin yola böyle başarılı bi şekilde çıkması olumlu bir puan yazdırdı hanesine. Bu pozitif durum elbette ulusal ve uluslararası bir çok ödülü de beraberinde getirmeyi bildi. Filmin aldığı ödüller arasında, Mumbai Film Festivali'nden aldığı en iyi film, en iyi erkek oyuncu, Venedik Film Festivali'nden aldığı geleceğin en iyi aslanı, Altın Portakal Film Festivali'nde de en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi erkek oyuncu ödülünü aldı. Son olarak Yeşilçam Ödül Töreni'nden de en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi genç yetenek ve en iyi ilk film ödüllerini aldı. Kuvvetli bi ödül koleksiyonu olduğunu kabul etmek lazım. Fakat filmde yarım kalmış şeyler olduğunu da kabul etmek gerekiyor.
Filmde çerçeveden çıkıp biraz fotoğrafın içine girdiğimiz zaman yeni nesil senarist ve yönetmenlerin daha keskin hatlarla belirttiği etnik farklılık konusunu işlediğini görüyoruz. Mertkan adlı bir genç var. Bu gencin baba ve çevre baskısı altında, yapmak istediklerini yapamadığı gibi, yaşamak istediği ilişkiyi de yaşayamadığını görüyoruz. Kız arkadaşı Gül, Vanlı bir ailenin kızı olduğu için, Mertkan'ın babası tarafından istenmiyor. Mertkan çocukluğundan beri "üstün" olarak yetiştiriliyor ailesi tarafından. Küçükken annesine yardımcı olan kadına zulmediyor falan.. Ataerkil toplumda yetişiyor olmanın üstünlüğünü de bu bağlamda yaşadığını söylemek mümkün. Filmin anlatmak istediği güzel, fakat yarım kalmış demin de dediğim gibi. Mesela filmin ilk yarısında Mertkan'ın kız arkadaşı Gül üzerinden işleniyor etnik ayrılık meselesi. Fakat ikinci yarısında Gül'e dair tek replik bile duyamıyoruz. Hikaye bambaşka bir yoldan ilerlemeye başlıyor. Aile baskısı ön plana çıkıyor vesaire.. En iyi film ödülünü hak ettiğini düşünmemekle birlikte, iyi niyetli bir film ortaya çıkardığını düşünüyorum filmin hem yönetmeni hem de senaristi Seren Yüce'nin. Settar Tanrıöğen ve Nihan Koldaş'ın oyunculuklarını çok beğendim ben. Kısacık rolünde Erkan Can da fark yaratanlardan biriydi.
Spoileeer!
Mertkan, günümüz gençlerinden birisi aslında. İçimizden biri.. Baba, arkadaş, sevgili üçgeni arasında ezilen, cinselliğe yeni adım atmaya başlayan, biraz apaçi, biraz sorumsuz.. Sevgilisinden ayrıldığında odasındaki dolap ile yatağı arasına oturup Doğuş dinleyerek ağlayabilitesi olan bi çocuk. Tanıdığınız biriymiş havası veriyor. Mertkan'ın annesi Nazan, filmde beni en çok etkileyen karakter. "Nasıl bu kadar duygusuz yetiştirdim sizi" repliğini filmde bir kaç kez tekrarlıyor. Eşi ve iki oğlu birbirinin kopyası çünkü. O monotonluk içinde boğulan, ama sesi çıkmayan bi kadın Nazan çünkü. Alışveriş yapıyor, yemek yapıyor, eşi gelince kapıyı o açıyor, yemeği getiriyor, yediriyor, içiriyor.. Klasik anne figürü yani.
Son olarak Mertkan'ın arkadaşı olan çocuk, kanzi dedikçe o diktiği saçlarından tutup duvara sürtmek istedim, yalan yok.
Yapım: 2010 ~ Türkiye
Tür: Dram
Oyuncular: Erkan Can, Settar Tanrıöğen, Bartu Küçükçağlayan, Feridun Koç, Nihal Koldaş
Yönetmen: Önder Çakar, Seren Yüce
Senaryo: Seren Yüce
Yapımcı: Önder Çakar, Sevil Demirci
Görüntü Yönetmeni: Barış Özbiçer
Görüntü Yönetmeni: Gökçe Akçelik
Filmin Websitesi: http://www.cogunluk.net/
Süre: 1 saat 50 dk
Gösterim Tarihi: 15 Ekim 2010 (Türkiye)
Konu: Mertkan’ın hayatı basittir: babasının inşaatlarının getir götür işlerine bakar, arkadaşlarla alışveriş merkezlerinde sağı solu keser, arabayla turlar. Bu basitliğe bir anlam bulmak için pek de hevesli değildir. Ne zaman ki Gül ile tanışır, boşluğu ve basitliği değerlendirmek için bir fırsat çıkar karşısına. Ancak babası Gül’ün kökenleri konusunda şüphecidir. Hayatta ayrımcılıkla karşılaştığı ilk anda ona teslim olan Mertkan, çoğunluğa uyar, babasının kendisi için çizdiği yolda hayatına bir anlam bulur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yazın bakalım 😎