Günlerden Galatasaray vol.17

Devreye girmeden önceki son maç. Geçtiğimiz hafta lider ile kapanan puan farkının ardından bu hafta da kazanarak yukarıya bir adım daha yaklaşmak lazım diye düşünüyorsun. En azından kazanıp hata yapma olasılığını onların kucağına bırakmak... Maça çıkıyorsun ve daha 2. dakikada Sneijder ile o golü buluyorsun. Galatasaray golle başladığı hiçbir maçı kaybetmedi. Çünkü panikleme sıfıra iniyor ve oyunu domine edebiliyor. Karşısındaki rakip de çok güçlü olmayınca yarım saatte Sneijder, Burak ve Melo'nun golleriyle 3-0 öne geçiyor. Dördüncüyü, hatta beşinciyi bulma fırsatı varken bulamıyor. Fakat yine kalesinde bir gol görüyor ve maçı ve devreyi 3-1'lik galibiyetle kapatıyor. Puanını 33'e çıkararak lider ile puan farkını 5'e düşürüyor. Bir dahaki resmi maç 15 Ocak 2014'te (yani bir sene sonra diye iğrençleşmek istesem de kendimi tutuyorum). Maça dair söyleyeceğim son ve en önemli şey Melo'nun mükemmelliği. Sürekli paslarını takip ettim. İsabetli olmayan pası yok adamın. Bu kadar olur! Bu senenin transferi çok net Melo'nun bonservisini alınması oldu. Helal olsun. Tüm kalbimle kutluyor, başarılarının devamını diliyorum. Biraz dinlen, sonra yürüyedur GALATASARAY'ım. 

Yılbaşında televizyonda ne var?

Yeni yıl demek birçoğunuz için sokaklara dökülmek; sıkış tepiş yerlerde meze tabağı, paçanga böreği, hindi dolması ve tatlıdan oluşan standart yemekleri yediğiniz mekanlarda oturup standart müziklerde dans etmek; gecenin sonunda ayağa kalkıp birinin gazlamasıyla ondan geriye doğru saymak olabilir. Ama birçoğumuz içinse yeni bir yıla girmek dışarıda kutlamaya değecek bir şey değil. Televizyonda izleyebileceğimiz keyifli programlar demek, aileyle ve arkadaşlarla ertesi gün işe gitmeyeceğimiz için goygoy yapmak, fındık fıstık yiyerek portakal soymak demek. Tahmin edebileceğiniz üzere kardeşiniz Serap ikinci gruba giriyor. Zaten çok sosyal bir insan olmadığımdan işten dönüp dışarı çıkmak ve sabaha karşı eve dönmek fikri bile yoruyor beni. Yönümü televizyona dönüyorum ve "good enough" diyerek keyiflenebiliyorum. Öyleyse televizyonda 31 Aralık akşamı neler var öğrenmenin vaktidir. Başlıyorum!

Günlerden Galatasaray vol.16

Uzun süredir izlediğim en tempolu maçlardan birisiydi. Tamam Galatasaray maçı olunca her türlü heyecan oluyor, kabul. Ama neden bu kadar keyifli olduğu konusunda bi fikrim yok açıkçası. Takımdaki mücadele, özellikle ilk yarım saatlik kısımda Trabzon'u tartmasının ardından, müthişti tek kelimeyle. Takımın müthiş mücadelesi Onur'un maçın adamı olmasını sağladı. Çok net 10-0 falan bitecek maç 2-1 bitti. Sırf Sneijder'in 7-8 tane şutunu çıkardı adam, diğer çocuklarınki hariç tabii. İlk yarı gol atamadan ve ne çabuk bittiği belli olmadan geçivermiş. Bi baktım hakem uzatma tabelasını gösterdi. Ne alaka demeye kalmadan 44. dakikanın geldiğini gördüm. İkinci yarı Burak'ın ilk golü gelene kadar ise yine kaçan golleri izledik bol bol. Burak'ın golünün ardından Mustafa'nın ofsayt golü geldi. "O kadar kolay olsa biz atardık dostum" demeye kalmadan bu sefer gerçekten Olcan ile taktı Trabzon. Ama o golün de şokunu atlatmadan Burak "the king" Yılmaz, ikinci kez sahneye çıktı ve maçın skorunu tayin etti. Liderin puan kaybettiği bu hafta 3 puanı almak önemliydi de şu maçta sadece 2 gol atmış olmak fizik kurallarına aykırı arkadaşım. Olsun yine de yürüyedursun GALATASARAY'ım!

Bu da böyle bi anımız oldu işte. Günde 3 doz taklitlerinden sakınmayı unutmayın. 

Açmazlar, çıkın aklımdan!

Kafa karışıklıkları bazen ele geçiriyor seni ister istemez. Durup düşünmek istemiyorsun, dünyanın en basit şeyiymiş gibi geliyor, ama değil aslında. Seni ele geçirmesi için birkaç saniye düşünmen ve aklını alması yetiyor. Bugünkü açmazımızın konusu; çok sevdiğiniz insanlarla beğenilerinizin ortak olup olmaması.

Yeni kitaplarım

Ne güzel bugün üst üste yazılar düşüyor kıymetli bloguma. Son kitap alışverişimden bahsetmek istedim biraz. Sol baştan saymaya başlarsak okuduğum ilk Khaled Hossaini kitabı olan müthiş kitap Bin Muhteşem Güneş kardeşimin ricası üzerine alındı. İkinci ve üçüncü kitapları da Ayşe seçti. Soğuk Kahve uzun süredir tumblr'da alıntılar gördüğüm bir kitaptı. Şahsi fikrim liseli kitabı gibi bişey çıkacak, dilerim yanılırım. Senden Önce Ben ise yine aşklı bi kitap diye düşünüyorum. Birinden uzak kalmak zor zanaat. Son olarak uzun süredir merak ettiğim Debbie Macomber kitaplarını aldım! 5 kitaplık seriyi oluşturmuşlar, görünce dayanamadım artık. İlk bu seriden bir kitaba başlar ve en kısa sürede kitabı okudum yazısıyla dönmeyi umuyor, okumayı ve yazmayı bırakmamayı teklif ediyorum.

Düğün Dernek ~ 2013

Çok bekledim bu anı, çok istedim. Neredeyse 2 aylık bir bekleyişin ardından 6 Aralık 2013 olan vizyon tarihi geldi. Türlü türlü aksiliklerin ardından ise filme 6 Aralıkta gidecek olan ben, Serap, filme 16 Aralık Pazartesi günü gidebildim. Bu kadar bekleyişe, tüm beğenenlerin beklentimi da yükseltmesine rağmen ben bu filmi izledim ve çok beğendim. Murat Cemcir ve Ahmet Kural'ın yaptığı bir işi beğenmememe imkan yoktu zaten, bu konuda tarafsız ve objektif olamam, ama gerçekten çok iyiydi. Uzun süredir film yazmamıştım, tadını çıkarayım. Başlıyorum.

#TeamOfYear2013

Bu sene de listemi seçmiş olmanın derin mutluluğu içerisindeyim. Karşınızda benim için 2013'ün en iyi futbolcuları!
ps: İçinde ben olduğum sürece elbette duygusallık olacaktır. Ama bu sefer benimkiler çok iyiydi, cidden bak!
4-3-3: Neuer, Hummels-Ramos-Pique, Robben-İlkay-Mesut-Ya ya ya ya Toure, Robin van Persie-Zlatan-Cristiano.

Günlerden Galatasaray vol.15

Sezon başında goygoyunu yapıyorduk, kabul. "Fenerbahçe şampiyon olsun, biz yata yata Şampiyonlar Ligine gidelim yine" dedik, kabul. Maçı izlemedim ama kastettiğimizin 11 puan fark olmadığına eminim beyler. Yapmayın. Yürüyedur GALATASARAY, hadi be, nolur!

Yeniden tarih yazmaca: 11/12/13

Fark ettim ki, Juventus maçına yeterince dilenmemişim. Oysa ki her şeyiyle bildiğin dilenilecek maçtı. Bu yazı, birazdan okuyacaklarınız, görecekleriniz, 10 Aralık 2013 Salı ve 11 Aralık 2013 Çarşamba günü yaşadıklarımızı fotoroman şeklinde anlatacak. Öncesiyle, sonrasıyla, hafızamızda kalanlarla. Ve her şey 10 Aralık 2013 günü başlamıştı...

Şampiyonlar Ligi vol.6

Atan alır spor maçı dün başlayıp bugün devam eden maçtı tam. Dün akşam tatil olmasına bence gerek olmayan ama bugüne ertelenmesinde de belli ki bir hayır olan maçı Galatasaray'ım Sneijder'in golüyle 1-0 almayı başardı. Tam bir gün bir gece beklediğimiz gol tee maçın seksen küsürüncü dakikasında gelince bu kadar da kıymetli oldu işte. Turu getiren goldü sonuçta demeyin, stadın o haliyle golü Juve bulsaydı biz çeviremezdik. Kaldı ki biz bulunca onlar da çeviremedi. Tuhaf sürprizlerle dolu olduğu için çok seviyoruz sanırım futbolu. İlk maça 6-1'lik yenilgi ile başlayan sen, 6-1 yenildiğin takım ile üst tura çık. Sonra romantikliğe laf ediyorlar bu takıma karşı aşk beslemeyip ne yaparsın bi söyle? Ben başka bir şey hissedemiyorum zira. Tarihin ilk gündüz Şampiyonlar Ligi maçının Galatasaray'ın başına gelmesi hiçbirimizi şaşırtmamış olacak sanırım. Karlar altında o soğukta gündüz maçı olmasına rağmen stada giden herkesten Allah razı olsun. Ellerine ayaklarına ve bilumum organlarına sağlık. Pazartesi kurayı bekliyoruz artık. O da güzel geçerse bir tur daha ilerler, geçen seneki durumu tekrar ederiz. 

Hep böyle yürüyedur GALATASARAY'ım! 

Günlerden Galatasaray vol.14

Galatasaray gol atamadıkça strese giriyor diye buradan bin kere söyledim belki. Ama yeni bi sorunumuz daha var: Galatasaray erken gol atınca da strese giriyor. Erken bulunan 2 gol dün akşam Elazığ maçında 3 puanı getirmiş de olsa, zaman zaman gergin anlar yaşattı. 1-0 üzerine yatmanız gereken bir skor değildir. 2-0 belki... Bu seneki Galatasaray için üzerine yatılacak skor 3-0. Bunu söylediğim için üzgünüm fakat takımdaki salıvermişlik ve kötü oyun yüzünden 9 puan gerideyiz. Kaybedilen puanlar ve 2 senede oluşan o karizmanın getirdiği öz güven puf diye uçuverdi. Salıya kadar kafaları da kendimizi de toparladığımız takdirde işin sonunda en azından Avrupa Liginde (buraya artık UEFA denmediğine inanamıyorum) devam etmek ve devre arasında yapılacak nokta atışlarıyla da (nedense hiç güvenmiyorum) tamamen rayına oturtacağımızı düşünüyorum. Juventus maçı dönüm maçı olur. Ya güç toplar ve devam edersin yada tamamen dağılır ve tüm yarışlara havlu atarak gelecek sezonun planını yaparsın. Çünkü ben artık bu takımda ışık görmüyorum.

Yine de, dünyanın en güzel şeyisin Galatasaray, nolur YÜRÜYEDUR!

Happy 40's

Futbolu sevme nedenleri ne diye sorulsa şimdi, birçoğumuz, tamam hepimiz illa ki bi futbolcu ismi söyleriz. Futbolu meşin yuvarlak için, şahane vuruşlar için, 4-4-2 taktiği için seviyorum diyemezsiniz. Size futbolu sevdiren bir insan vardır ve o insan şu an nerede ne yapıyor olursa olsun bir dönem futbolcudur. 

Böyle bi girişten sonra Giggsy için "bana futbolu sevdiren adam!" dememi bekliyorsanız yanılıyorsunuz. Tam aksine, Giggs, benim futbolu sevmemden sonra karşıma çıkıp, futboldan daha çok sevdiğim bir futbol figürü. Başta takımından mütevellit sevmiş olsam da kendisini, sonra tanıdıkça, yaptıklarını yaşadıklarını okuyup yazdıkça onu Ryan Giggs #11 olduğu için değil, Ryan olduğu için sevdiğimi fark ettim. Onda en çok sevdiğim şeyse, nerede başladıysa, orada bitirmesiydi şüphesiz. O, futbolun romantik zamanlarından kalma, beyaz atlı bi prens gibi kendi peri masalını yazdı.

Şampiyonlar Ligi vol.5

Kapat gözlerini, koş sonsuza. İyiki varsın çocuk...
ps: şimdi kötüyüm bi dahaki maça görüşelim...

Günlerden Galatasaray vol.12

100 kişiye sorduk ve 100 farklı cevap aldık. Galatasaray neden hiçbir maça kafası rahat bir şekilde çıkıp, tak tak tak golleri atıp, maçı alamıyor? Dün akşamki maça dair kafamda kalan tek olgu Selçuk'un yeniden iyi olmasıydı aslında. Ama bişeyleri görmezden gelmek de doğru gelmiyor artık. 4 gün sonra Real Madrid maçı var, biz Sivasspor maçında rahat olamayacaksak, o maçta ne yapacağız? İster istemez endişeleniyor insan. Tamam ilk maçtan sonra sen rakibim RM değil Juventus diye düşünüyorsun fakat puan alınsa iyi olmaz mı? Sivasspor maçında alınan bu 2-1'lik galibiyet bişeylerin başlangıcı olsun artık. Kabul, biz 12 hafta sonra start vermiş olalım ama bi yerden başlasın artık o yükseliş. Ben bu Galatasaray'ı çok özledim çünkü. Attıkları goller için canını yediklerim Burak ve Selçuk'a canı gönülden teşekkürler. Atılan 2 gole rağmen direkten dönen ve kaçan pozisyonlara ise teessüfler. Yürüyedur GALATASARAY!

Son söz, bandın olayım kafana tak beni SELÇUUUUK.


Fazla özgüven nereye vururdu?

Zamanında Ferguson için "özgüven iyi midir yoksa başımızın belası mıdır?" çatılı bi yazı yazmıştım. Bugün bi ara 4 kişilik ofisimizde yalnız kalıp günlük işlerimi yaparken, odadakilerin işlerini de yapıp odayı çekip çevirmeye başladığımı fark ettim. Yaklaşık 10 gün içinde belki de bu odayla vedalaşmak zorunda kalacağım gerçeğini bi yana bırakırsak, 11 ay içinde hemen hemen her işe aşina olup yalnız kaldığım takdirde toparlayabilecek kıvamda olmam, daha doğrusu bu cümleyi kurabilmem, müthiş bir özgüvene sebep olsa da bu işin handikaplı iki kısmı var. (Kaç kelimelik cümle kurdum la)

Günlerden Galatasaray vol.11

Gelin itiraf edelim, hafta içi oynanan Kopenhag maçından, Nando ile Wesley'nin olmamasından ve takımdaki halsizlikten bu maçta puan kaybı olacağının hepimiz farkındaydık. Yoksa buralarda kimseler sessiz kalmaz, Fenerbahçeliler bu kadar havaya girmezdi. Gel gelelim asla Galatasaray'ın böyle bir oyun ortaya koyacağını da beklemiyorduk. Belki kadro tercihleri, belki gününde olmaması, belki de formsuzluk... Nedeni ne olursa olsun, hiçbirimizin kabullenemeyeceği bir görüntü vardı dün akşam. 93. dakikada kaçan penaltıdan bile ciddiyetsizlik akıyordu. O kadar yumuşak penaltıyı ben bile kullanırdım. Haftalardır öve öve göklere çıkardığımız Felipe'yi bu maçta da üzmemiz gerekiyor belki de. Bir maç kaybetmek hiçbir zaman dünyanın sonu olmadı. Fenerbahçe maçında alınan mağlubiyetin Akhisar maçında alınan mağlubiyetle hiçbir farkı yok. Ezeli rekabet olayını geçelim. Tüm maçları alıp Fenerbahçe'ye karşı mağlup olursan da galip gelirsen de şampiyon olursun, aynı durum Akhisar için de geçerli, Konyaspor için de, Beşiktaş için de... Klişe olacak, kabul, ama önümüzdeki maçlara bakacağız. Yürüyedur GALATASARAY!

Şampiyonlar Ligi vol.4

Bilgisayarımdaki problemlerimden ötürü günlerce ertelendi maç yazısı. Gerçi çok içimden gele gele de yazabileceğim bi yazı değil, hepimizin malumu. Galatasaray, içeride 3-1 ile geçtiği Kopenhag'a deplasmanda  1-0 yenildi. O golü Eray yerinde Nando olsaydı yine yerdik belki ama, bir Sneijder'in eksikliği bu kadar çok etkilememeliydi takımı. Etkilememesi için herkesin biraz daha fedakarlık etmesi gerekiyor. Selçuk'un oyununu bi süredir pek beğenmiyorum. Aklını bulandıran bi şeyler varsa toparlanması gerekiyor artık. Herkes pazar günkü Fenerbahçe maçına odaklanmış durumda. O maçın güzel geçmesi durumunda kötü başlayan sezonu toparlayabiliriz. Gruptaki şans devam ediyor. Kopenhag maçını yenseydik de Juve'yi yenmemiz gerekiyordu, hala öyle. Sadece biraz zora soktuk sanırım. Kötüyü çağırmayalım sen yürüyedur GALATASARAY!

"Bu bir kafa toplama yazısıdır."

Kış için dolabı yeniden düzenlemek dünyada en sevmediğim işler listesinde zirveye oynar. Kıştan yeterince nefret etmiyormuşum, yorganların altında boğulmuyormuşum gibi bir de o yorgan gibi kıyafetleri giymek zorunda olmak beni çok kızdırıyor. Neyse, dolabı düzenlemeye başladım ve iki pantolonumdan kurtulmak zorunda kaldım. Zira aldığım kilolar sebebiyle iki yakası bir araya gelmiyordu. Bir süredir dolapta nasılsa kilo veririm kafasıyla beklettiğimi fark ettim bu iki arkadaşı. Boşuna beklediğimi anladım bugün. Neden mi?

Günlerden Galatasaray vol.10

Bu soğuk kış gecesinde içimizi ısıtan takım olamadı Galatasaray belki, kabul. Gel gelelim buz da kestirmedi çok şükür. Maç sonunda twitter'a çok şükür yazmamın sebebi de bu. Tamam, çamur gibi bir futbolla yeşil sahalara getirdiğimiz renk kahverengi oluyor ama olur be... Bu sezon 50'ye yakın maç yapacak bu takım, varsın 10 tanesinde de kötü oynasın. Hala Kopenhag maçının etkisinden çıkamıyorum. Gidin aklımdan Şampiyonlar Ligi şeytanları daha salıya ÜÇ GÜN (evet büyük yazınca daha çok görünüyor) var :(
Konya her ne kadar büyüdüğüm yer de olsa Galatasaray olunca işin içinde, anında satışta bir dünya markasıyım adeta. Dün akşam gollerin ilki yine Drogba'dan geldi. Aaa dur, aslında ilk gol Konya'dan geldi. Buraya bi vatekambek iyi olurdu ama 2-1, özellikle de Konya'ya karşı 2-1 pek vatekambek değil dimi? Peki. Drogba'nın ardından tam "Burak at artık be bunu da atamayacaksan neyi atacaksın gözüm" dediğim anlardan sonra sövdüğüm anlara geldik ve Burak gol attı. Demek ki neymiş, kendisinin gol atması için benim küfretmem gerekiyormuş. Ederiz kanka ayıpsın. Ama dün gecenin adamı ne Burak ne Drogba'ydı. MELO MELO MELO diyorum. Adam gün geçtikçe üzerine koymaya başladı. Hocam gittikten sonra bocalar mı diye korkuyordum yalan yok. Daha iyi bile oldu ki maşallah diyoruz. 3 puan 2 gol, en güzeli de cuma galibiyetiyle tüm hafta sonunu goygoy yaparak (hafta sonu mesaide olduğu için yapamadı) geçirmek ^.^ Öyleyse ne diyoruz? Yürüyedur GALATASARAY! 

Günlerden Galatasaray vol.9

Takım olmak demek biri kötüyken diğerinin onun arkasını toplaması demek. Yıllardır futbolda en çok inandığım sistem de: defansın kötü olabilir, gel gelelim yediğinden çok atarsan maç senin olacaktır. Bu yüzden forvetini sağlam tut. İçime Ömer Üründül kaçmadı, sakin. Galatasaray'ın içine ne kaçtı bilmiyorum ama iyi olmuş. Son iki maçta da bulunan goller takımı toparlamaya yetti de artıyor bile. Galatasaray'ın 3 senedir durumu bu: erken golü bulursan sonuca gidersin. Golü bulamadıkça titreyip üzersin. Sad but true mottosunun en güzel örneği de olsa, bi şekilde su akıp yolunu bulmaya başladı. Dileyelim ki böyle de devam etsin. 4-2 biten Kayserispor maçının golleri; Sneijder, Chedjou, Burak ve Drogba'dan geldi. Burak'ın uzun süre sonra üzerindeki baskıdan kurtulması için çok faydalı olacağını düşündüğüm golü bulması ve Drogba'nın da nihayet frikikten gol atması süper oldu, darısı Selçuk'a... Önümüze bakmaya devam, yürüyedur GALATASARAY!

Şampiyonlar Ligi vol.3

Çok güzeldik,
Öyle böyle değil, la hakkaten çok güzeldik,
Müthiştik ya...
Yukarıdaki diyalog dün gece 00:02 sularında geçmiştir. Bu kadar güzel bi geceyi tek fotoğraf ve yürüyedur GALATASARAY! ile bitireceğimi düşünen arkadaş, sen bi çık biz bişey deneyeceğiz. 
Bu maça fotoroman yakışır kızım dedim kendime ve başladım toplamaya. Şimdi de dökmeye başlıyorum. Dün gecenin dökümü aaaaz sonra değil, yazının devamında. Başlıyoruz!

Günlerden Galatasaray vol.8

Yine über oynamadan gelen 3 puan oldu Karabük maçı. Olsun, böylesi de makbul diyenler başımın üstüne. Gel gelelim üç gün sonra Şampiyonlar Ligi maçın varsa, biraz daha derli toplu oynamak, heyecanlandıracak bir şeyler göstererek beklentiyi artırmak her zaman için evladır. Beklenti artarsa daha çok üzülürsün kötü sonuçta deme, zira bu takım Galatasaray, beklentiyi artırmanın ateşi kırmızısında, hırsı sarısında var. Bi de iki gol atan Weslililililili yara böyle sarılmak var. İlk golde takipçilik, ikinci golde vuruş dersi veriyor paşam. Futbol oynamaya niyetiniz varsa, açın ders gibi izleyin, okuyun, öğrenin. Uzun zaman sonra ligde alınan 3 puan ile biraz yükselir en azından bik bik edenleri sustururuz. İçimizde de diğerleri arasında da... Siz yine de, Galatasaraylı olarak sağla solla değil takımınızla ilgilenin. Bugünlük bu kadar. Yürüyedur GALATASARAY!

"Ben sana küsüm aslında, haberin yok"


TIK(Kenarda açık kalsın dinle)

Küsmek nedir bilir misin?
Küsmek dürüstlüktür.
Çocukçadır ve ondan dolayı saftır.
Yalansızdır.
Küsmek; 'seni seviyorum' dur.
Vazgeçememektir.
Beni anlatır küsmek.
Kızdım ama hala buradayımdır, gitmiyorumdur,
GİDEMİYORUMDUR.
Küsmek; nazlanmaktır, yakın bulmaktır, benim için değerlisindir.
Küsmek, sevdiğini söyle demektir, hadi anla demektir.
Küsmek; umuttur, acabaları bitirmektir, emin olmaktır.

Yani, diyeceğim o ki:
Ben sana küstüm!

NAZIM HİKMET