Günlerde Galatasaray #10

Cumhuriyetimizin 100. yaşını tüm kalbimle kutluyorum. Gazi Mustafa Kemal'in en büyük eserini nefes aldığım sürece böyle seveceğime ve kalbi kötü insanlardan koruyacağıma tüm benliğimle söz veriyorum!
Rizespor 0-1 Galatasaray (Sergio)
Şu maç başlarken tek arzum sakatlık, kaza, bela olmadan maçı bitirmekti. Ona bir check attık. Sonra Sergio sislerin arasından çıkan Romeo gibi geldi, golü de attı. Nando kaptanım gol de yemedi. Bence dört dörtlük değil dokuz sekizlik bir maç oldu yani. İyi oynamadan, üç güne bir maç yorgunluğuna rağmen, şu maçı aldık ya çok keyifliyim. Rize'den pek haz etmiyorum malum. Rize'yi böyle yenmek benim için ekstra mutluluk sebebi. Kim ne derse desin, nasıl eleştirirse eleştirsin gerçekten zerre umrumda değil, takım da benim gibi düşünüyordur umarım. Kerem'in kaçırdığı bir pozisyon var, o konuda da iki kelam etmek isterim. Kerem birkaç maçtır sürekli kaçırıyor, bu kötü. Belki de -ve umarım- şanssızlık. Ama şunun farkına varmak lazım. Kerem kaçırıyor ya, bunun sebebi deniyor olması. Deneyecek, daha güzel kaçıracak, ama bir noktada belki çalışarak çözecek bu işi belki de kısmetsizliğini yenerek çözecek ve o gün atmaya başlayacak, bırakmadan. Oynadığı mevki Wilfred ve Tete'nin takıma girmesi nedeniyle biraz ortaya doğru kaydı. Yeni yer, yeni kanatlar, çok fırsat bulamıyor ama başaracak. Ben tüm kalbimle inanıyorum. Lütfen siz de inanın. Instagram'da falan çocuğa atılan yorumlar korkunç. Deli misiniz yahu?! Rahat bırakın şu çocuğu. Galatasaray kaptanı herhalde Galatasaray'ı sizin kadar düşünüyor ve kaçırdığı gollere sizden daha fazla kahroluyordur. Neyse, on maçta dokuz galibiyet. Altmış dakika Bayern Münih'i sahasına hapseden bir takım. Ben bu takımdan razıyım. Hedef 24, yürüyedurun!

Meczup Dede | Erdal Tuna

Mesai arkadaşlarımdan Erdal Tuna'nın yazdığı 3. kitapmış Meczup Dede. Kendisiyle sohbet ederken aldığım keyfi, kitabından da alabilir miyim merakıyla basılır basılmaz temin ettim. Götürdüm hemen imzalattım. Sonra da okumaya başladım. Kitapta Arzu isimli bir kız var. Babasını kaybetmiş, annesiyle yaşayan bir üniversite öğrencisi Arzu. Fotoğraf eğitimi alıyor. Bir gün fotoğraf çekerken Murat isimli bir gençle tanışıyor ve büyük aşk yaşıyorlar. Fakat hayatın hazırladığı bazı sürprizler bu aşkın üzerine gölgeler düşürüyor. Kitaba başlarken Yeşilçam tadında bir hikaye okuyacağımı düşünmüştüm açıkçası. Fakat hikaye öyle bir şekilde evrildi
 ki, kitap biter bitmez Erdal'ın yanına gidip "seni boğacağım" şeklinde yaptım kitapla ilgili ilk yorumumu. Hiç beklemediğim, müthiş bir ters köşeyle bitti kitap. "Askıda kalan yerler olduğunu" söyledim, "okura bıraktım, elim varmadı tamamlamaya" dedi. İyi de etti galiba. Çünkü kitap klişelerden uzak, akıcı ve itiraf etmeliyim ki keyifliydi. Kitaba dair tek eleştirim imla düzenlemeleriyle ilgili olacak ki Erdal'a da aynısını söylediğim için içim çok rahat. Bağlaçlar, kurallar, ayrılması gerekip ayrılmamış olan işaretler, gözüme ister istemez batıyor ki mesleki deformasyon diye düşünüyorum artık. Kitabın baskısı Lora Yayıncılıktan, 250 sayfa ve Trendyol'da 179 TL.

Taş Meclisi | Jean Christophe Grange

Son sözü önden söylemeliyim, tutamayacağım. Arkadaşlar, okuduğum Grange kitapları içinde en hoşlanmadığım bu kitap oldu. Sanki Grange kitabı değil gibiydi, çok enteresan. Kitap biraz da fantastik ögeler barındırdığı için beni itmiş olabilir, sorun kitapta değil bende belki de evet. Kitabın arka kapağında parapsikoloji, şamanizm, telepati kelimelerini okuduğumda arkama bakmadan kaçmalıydım aslında ama işte Grange okumaktan keyif aldığım için edinmiş bulundum maalesef. Kitapta böyle keyiflene keyiflene okuduğum tek mevzu -umarım spoiler olmaz- Moğolistan yolculuğuydu. Dondurucu soğuklar, o ilkel yolculuklar, geyiğe binme fikri, yolcu değil de kargo uçağıyla gitmek falan müthiş bir konforsuzluk vaat eden ama harika bir macera gibi göründü gözüme okurken. Ya da Grange'ın yazım şekli bana bu fikri tatlı gösterdi, bilemiyorum Altan. Bir de şu evlat edinme mevzusu var... Sanıyorum yoğun empati kurduğum bir konu olduğundan kitabın konusunun evlat edinme üzerinden inşa edilmesi, beklemediğim türden bir sürprizdi. Neticede kitabı tamamladım, aradan çıktı desem daha doğru olur. Bana çok hitap etmedi, elbette seveni vardır. Kitabın bendeki baskısı Doğan Kitaptan, 412 sayfa ve indirimsiz fiyatı 195 TL. Siz sıraladığım konuları ve fantastik türdeki kitapları ve hatta Grange kitaplarını çok seviyorsanız, bir şans vermek için indirim kovalamayı unutmayın. Zira bu kitaba 200 lira vereceğime İş Bankası Kültür Yayınlarından en az 4-5 kitap alır arkama yaslanır, keyfime bakarım.

Günlerden Galatasaray #9

Galatasaray 2-1 Beşiktaş (Mauro x2)
Tam olarak beklediğim oyun değildi öncelikle eleştirerek başlayayım. Yaklaşık 6 ay önce bizi yenen son takım olan Beşiktaş'ın görece çok da parlak bir oyun ortaya koymadığını ve rahat geçeceğini düşünüyordum maçın. Üstüne üstlük kalecileri de kırmızı kartla oyun dışında kalınca, tamam dedim, arkamıza yaslanırız ve tadını çıkarırız. Ama canım Galatasaray bize asla rahat bir maç izletmez tabii ki. Artık kafalar salı akşamında Bayern maçında mıydı, yoksa milli ara sonrası klasik tökezlemelerden birini mi yaşadık bilemiyorum, genel olarak oynanan oyun pek tatmin edici değildi benim açımdan. Yine de kazandığımız için söylüyorum, iyi biten her şey iyidir cümlesini düstur edinir ve derim ki, bu maçtan kayıpsız çıkan takıma hiçbir lafım yok. İkinci golünü penaltıdan atan Mauro'nun ilk golünü nasıl attığını bir süre tartıştık, çözemedik. Acaba bu takımın büyücüsü Kerem Aktürkoğlu değil de Mauro Bey mi? Beşiktaş için üzgünüm, umarım ilk yarıda kalan bütün derbilerini kazanırlar. Neticede hocaları yabancı değil 😋 Günün sonunda, ne mutlu bana ki, Icardi'si olan kazanıyor. Maçın başındaki koreografi şovu da 3 puanın kaymağıydı açıkçası. Bir tür amme hizmeti olarak koreografinin iki halini de büyük fotoğraflar olarak paylaşıyorum. Üzerine tıklarsanız masaüstü boyutuna gelecek halini göreceksiniz. Hedef 24, yürüyedurun!

En Kısa Andır Mucize | Charles Bukowski

Merhabalar, dün bir parça yer altı edebiyatı okudum ve girdiğim hızla da çıktım yer altından. Benim gibi haza bir hanımefendiye daha sanatsal edebiyat yaraşır çünkü. İşin şakası bir yana, Bukowski ile tanışma kitabım olur kendileri. Tanışmamız ve ayrılmamız biraz üst üste olacak ama 2023'ün dünyasında artık ilişkiler hızlı başlayıp bitiyor malumunuz. Hızlı şekilde bitmesinin sebebi kitabın bir şiir kitabı tadında yazılmış olması. Alt alta sıralanmış kısa cümlelerle yazılmış kısa hikayeler ve anekdotlar var kitapta. Hank isimli orta yaş üzeri bir abimiz var kitabın anlatıcısı olarak. Yalnız yaşayan, at yarışından hoşlanan, yiyen, içen, gezen bir yazar arkadaşımız bu Hank. Bilinen de bir yazar. Fakat tanınmaktan ve popüler olmaktan pek hoşnut değil. Ama genç ve uzun bacaklı bir kadınsanız, işler biraz değişebilir. Daha aforizmalar içeren bir kitap diye hayal etmiştim fuarda kendisiyle göz göze gelip alırken, pek beklediğim gibi çıkmadı yazık ki. Yine de bir insan tasviri okudum ki, paylaşmadan geçmek büyük haksızlık olur. Bankada karşılaştığı boş beleş bir heriften şu şekilde bahsediyor; "hayatında başına henüz bir şey gelmemiş birinin şahsiyetsiz ve kaygısız yüzüne sahipti" nefis değil mi yahu? Kitaba çarpılmamış olabilirim ama bu tasvire çarpılmamak elde değil. Kitabın bendeki baskısı Parantez Yayınlarından, 256 sayfa ve indirimsiz liste fiyatı 120 TL. Siz birkaç yerden fiyat almayı ihmal etmeyin yine de.

Veronika Ölmek İstiyor | Paulo Coelho

Son okuduğum Coelho kitabı
Şeytan ve Genç Kadın'da "yedinci gün" başlıklı bir üçlemesi olduğundan ve bu üçlemeyi oluşturan kitaplardan birinin de bu kitap olduğundan bahsediyordu. Hayır, birbirinin devamı şeklinde değil ama bu "yedi gün" içerisinde bütün olayın bağlanması açısından birbirini gören iki kitap oldu. Üçüncüyü de aldım ama hemen sıraya giremeyecek sanırım. Veronika Ölmek İstiyor'da karakterimiz hayatın tekdüzeliğinden bıkarak ölümün eşiğine gelen fakat kendisine bir haftalık ömrü olduğu söylenince yaşamın kıymetini anlayan ve tüm sınırlarını aşarak kendini kısıtlamadan yaşamaya başlayan bir kadın. İntiharından sonra yatırıldığı akıl hastanesinde geçen 7 günde deliliğin bir tür özgürleşme olduğundan bahsederken fark ettim ki hastayken bir de bu kitabın kasvetini bünyeye kastırmaya hiç gerek yokmuş. Hayattan vazgeçme eşiği beni hep şaşırtmıştır. Hem çok uzak ve imkansız hem de bir anda karar verecekmiş kadar yakın hissettiriyor bu eşik düşününce. Normalliği sorgulatan ve kafa karışıklıklarına gark eden bir kitap. Benim gibi hasta yatarken okumayın. Daha yüksek bir moddayken okuyup rafa kaldırmalık bir kitap olarak değerlendirilmeli kanımca. Bendeki baskısı gördüğünüz üzere Can Yayınlarından, 198 sayfa ve 130 TL.

Kızıl Serap | Burhan Cahit Morkaya

Öncelikle bu yazıyı okuyup bana hediye kitap alacaklara küçük bir not; beni avcunuzun içi kadar iyi bilmiyorsanız, kitaba da %100 güvenmiyorsanız bana kitap almayın. Hem bırakmaya kıyamıyorum hem de körlemesine okuduğum için bilinmezliğin stresi basıyor. Bu kitap da hediye geldi (sırf kapağında adım var diye), bitti ama beni de bitirdi. Dostum kitap demişsiniz ama bu bildiğin Brezilya pembe dizisiymiş. Aslında dönem süper. Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş dönemi, İstanbul'da yalılarda köşklerde büyümüş Ayten isimli bir baş karakterimiz var. Ayten büyük heyecanlara kapılıp bir evlilik yapıyor fakat akabinde bu evlilik sona eriyor. Sonra birkaç birliktelik denemesi daha yaşasa da günün sonunda eli böğründe şeklinde tabir edebileceğimiz bir yalnızlığa mahkum ediliyor. Türk edebiyatında, bilhassa bu döneme dair yazılanlarda, kadınların görece daha hafifmeşrep erkeklerinse evli ama keyfine göre diğer kadınlarla da birliktelik yaşayarak geceyi aileleriyle tamamlıyor olması kadar beni kızdıran başka bir şey yok. Hele ki bunu aşk gibi bence insanın hayatında başına yalnızca bir kere gelebilen nadir bir duyguyu bahane ederek anlatmıyorlar mı, ifrit çıkarıyorum. Bu kitabı okumadınız mı, bence iyi etmişsiniz. Okumadan ölebileceğiniz kitaplar listesine girer zira kendileri. Kitabın bendeki baskısı Kırmızı Kedi Yayınlarından, 282 sayfa ve 60 TL.

Günlerden Galatasaray #8

Antalyaspor 0-2 Galatasaray (Davinson, Mauro)
Dün akşam Antalya deplasmanındaydı takım. Ama umutlar vaat eden, ışıklar saçan bir oyun ortaya koyamadı itiraf etmek gerekirse. Bazen olur öyle. İyi oynamadan da, yürüye yürüye maç alırsın. Bu sezonun bu tarz maçı olarak da Antalya deplasmanını yazarım, şimdilik, ilk 8 maç için. Başta dedim ya çok iyi değildik diye, aslında galip gelinen Manchester deplasmanından sonra Antalya deplasmanı zor geçecek diye öngörüyordum kendi adıma. Fakat önce Davinson'un kale önünde topu iteleyerek gole çevirmesi, sonra da Mauro'nun ofsayt diye iptal edilen ama VAR'dan dönen golüyle galip gelmeyi başardık çok şükür. Galip geldik diye hakem zorbalığını da es geçmeyeceğim. Maçı izleyenler anımsayacaktır. Nando'nun kale önünde bileğine basıldı rakip tarafından. Bu pozisyonda rakibe sarı kart gösterilmesi gerekir ve hatta kırmızıyı zorlayabilirken, Nando'ya itirazdan sarı kart verdi beyefendi. Yani muhtemelen kendisine faul yapıldı diye kart gören tek topçu olabilir Nando şu an. Şimdi önümüzde milli takım arası var, takım bir parça dinlensin istiyorum tüm kalbimle. Zira geride bıraktığımız 21 günlük periyotta bu takım 2 şampiyonlar ligi (Kopenhag, Manchester) ve 5 lig (Antalyaspor, Ankaragücü, İstanbulspor, Başakşehir ve Samsunspor) maçı yaptı. Bu maçların dördü deplasmandı ve berabere biten Kopenhag maçı hariç kemiksiz 6 galibiyet var. Nazar olmasın çiçek gibi gidiyoruz maşallah. Hedef 24, yürüyedurun!

Palyaço'nun Günlüğü | Cem Davran

Evet, bildiğimiz Cem Davran. Aynen aynen, oyuncu olan. Kafa Dergisini okumaya başladığımdan beri en sevdiğim makaleler ekseri Cem Davran elinden çıkıyor. Nostaljik, duygulu, sıcacık hikayelerden bahsediyor çünkü. Kitapta da Cem Davran'ın 60 yıla yaklaşan hayatında kıyıya köşeye yazdığı küçük hikayelerin, anekdotların, gerçek veya kurgu pasajların okumasını yapabiliyorsunuz. Bu hikayelerin aralarında da kitaba da adını veren Palyaço'nun Günlüğü bölümleri var. O bölümler birbirinden biraz savruk. Çünkü bir 20 yaşından bahsediyor, bir 45 yaşından, bir gerçek anlatılıyor, bir masal... Ama tüm yazıların içerisinde benim en çok, EN ÇOK, beğendiğim bölüm Yok Olmak isimli hikayeydi. Göç etmek durumunda kalmış bir kadının hikayesi. Galiba geçmişimde, çok geçmişimde ama, bilmediğim geçmişimde, bir yerlerde göç etmeye maruz bırakılmış bir büyük ebeveynim var. Çünkü göç etmek durumunda kalmış insanların hikayeleri beni çarpıyor. Kitapta en sevdiğim hikayenin bu olmasında da var bir hikmet. Cem Davran'ı entelektüel olarak da çok beğendiğim için kitabı alıp okumakta tereddüt etmedim. Pişman etmedi, keyifliydi. Günlük tutmakla ilgili söylediklerini kulağıma küpe ederek kitabı kitaplığıma kaldırdım. Kitabın bendeki baskısı İnkılap Yayınlarından, 284 sayfa ve 36 TL.

Günlerden Galatasaray #7

Galatasaray 2-1 Ankaragücü (Wilfred, Sacha)
Öncelikle doğum günün kutlu olsun canım Galatasaray. 118 yıldır iyi ki var oldun. Sonsuza kadar yaşa, var ol! 
Maçla ilgili kurmam gereken ilk cümle Ankaragücü'nün şahane kalecisi Bahadır'a övgü olmalı bence. Özellikle ilk yarıda gelen HER TOPU çıkardı ve yediği iki gol de yalnızca talihsizlikti. Galatasaray bazı kalecilere böyle kariyer maçı oynattırıyor ki bir ara bununla ilgili haber bile yapılmıştı. Üşenmedim, buldum. Çocuğa helal olsun. Gelelim benimkilere... Bir kere maçın ilk yarısında da ikinci yarıda da nefis oynadılar. Şu sırıttı diyeceğim tek bir oyuncu bile yok takımda, sonradan girenler dahil. Bir tek sanki Tete'de arada blokajlar oldu sanıyorum. Vuruşlarda, paslarda falan anlık gecikmeler oldu. Nazarlık diyelim. Bahadır kariyer maçını çıkarmasa daha ikinci yarıda 5 as oyuncu değiştirilir, Manchester maçına hazırlığa geçilirdi, o derece. Yalnızca ilk yarıda kaçan gollerden 5 dakika özet çıkar. İkinci yarının hemen başında yenilen golden sonra bile maçın döneceği çok belliydi. Hani şu maçta puan bırakma fikri eminim kimsenin aklına gelmemiştir. Wilfred'in biraz pasif kalmasına rağmen sürekli dürtmesi bu maçta meyvesini verdi diyebiliriz attığı gol ile. Kaleciyle karşı karşıya tertemiz bir vuruşla ateşlemeyi başardı. İkinci golde ise Sacha'nın rakibe çarptırarak attığı gol, zorla verildi falan ama çok barizdi gol olduğu. Direk içinden çıkarıldı top. Tereddüt olmaması lazım kimsede. 7. maçta 6. galibiyet. Darısı Manchester maçının başına. Hedef 24, yürüyedurun!