Efendim, filmi çıktığı günden beri, ki Mart 2011'de gösterime girdi, merak ediyordum. Ha izledim, ha izleyeceğim dedikten sonra da dün akşam nihayet izledim. Filmde bana batanın ne olduğunu bilmediğimden bahsettim ya demin, aslında batan başarılı oyunculuklardı belki de. Hani doğru söyleyip dokuz köyden kovulan filmler kategorisine ekleyebiliriz bunu. Kafası dağınık bir adam var. Adamı suçlamak ne kadar doğru tartışılır. Çocuklarına kuklalarıymış, projeleriymiş gibi davranan ebeveynlerin eserlerinden bir tanesi. İnsanı anne olmaktan soğutacak cinsten. Biriyle birlikte, sonra özgür, açık fikirli bir kız çıkıyor karşısına ve hemen ona kapılıyor. Onu kafasından atmak için birlikte olduğu hatuna evlenme teklif ediyor. Sonra özgür kızı unutamayıp evlenme teklif ettiği hatundan ayrılıyor. Peki diyosunuz, aşık olmuştur, aldatacağına bıraksın öbür kızla olsun. Oluyor da.. Ama bu gerizekalı diğer kızla olduğu dönemde de ayrıldığı nişanlısıyla karşılaşıp ona kapılıyor. Buraya çok yakışan bi küfür vardı da, ben hanımlığımı bozmayayım.
Filmin konusunu anlamışsınızdır herhalde. Gıcık olunan çocuğu Engin Altan oynuyor. Özgür, açık fikirli kızı Berrak Tüzünataç. Filme diyecek laf yok, başlarda söylediklerim ironiydi. Filmden bu kadar tiksinme sebebim bir annenin çocuğunu bu kadar silik yetiştirebilmesi, bir erkeğin (ki erkek dediğimiz adam 30 yaşında, yurtdışında okumuş, işini eline almış) sevdiği kadına karar verememesi ve bunların kurgudan ibaret olmaması tabii ki. Böyle insanlar gerçekten var. Anneye sorsan oğlunun iyiliğini ister. Adama sorsan geçiş dönemindedir, üstüme gelmedir, beni boğuyosundur. Kötü hissettiğim bi döneme geldiği için bu kadar sinirlendim belki de. Bildiğim tek şey, bi daha izlemeyi düşünmediğim. Oyunculuklar kadar başarılı diğer ayrıntı ise görüntü yönetmenliği. Bir denizin mavisi ancak bu kadar güzel gösterilir. Bir güneş ancak bu kadar ışıldar. İzleyip izlememek size kalmış. Öneriyor muyum? Hiçbir şey yapmamaya harcamak istediğiniz 117 dakika varsa, buyrun izleyin. Belki benim kadar dokunmaz, sinirlendirmez. İyi seyirler şimdiden.
Spoileeer!
Filmin en çarpıcı diyalogu Dilek ve Mert arasında geçen diyalogdu.
"Dilek; git Dilek gitme dilek. Ne bu? Git mi gitme mi?
Mert; arabayı kullanabilecek misin?" Yalnız bu sahnede sağlam küfürler savurmuş olabilirim.
Mert'in Dilek'e bik bik edip edip sonra da seni çok seviyorum demesi, Dilek'in de mal mal her seferinde yemesi deli etti beni. Allahını seven hissetmeden seni seviyorum demesin. Bi de egosu şişik herifler kullanmasın şu iki kelimeyi. Egon tatmin olunca nasılsa gidip başkasına kullanacaksın. Başka bişey bul, daha basit bi laf et.
"Dilek; git Dilek gitme dilek. Ne bu? Git mi gitme mi?
Mert; arabayı kullanabilecek misin?" Yalnız bu sahnede sağlam küfürler savurmuş olabilirim.
Mert'in Dilek'e bik bik edip edip sonra da seni çok seviyorum demesi, Dilek'in de mal mal her seferinde yemesi deli etti beni. Allahını seven hissetmeden seni seviyorum demesin. Bi de egosu şişik herifler kullanmasın şu iki kelimeyi. Egon tatmin olunca nasılsa gidip başkasına kullanacaksın. Başka bişey bul, daha basit bi laf et.
ps: Yazarın nefret kusma saati tamamlanmıştır. Dağılabilirsiniz.
Yapım: 2011 - Türkiye
Tür: Dram, Romantik, Erotik
Süre: 117 dakika
Yönetmen: Leyla Yılmaz
Oyuncular: Engin Altan Düzyatan, Berrak Tüzünataç, Ayda Aksel, Can Gürzap, Tuğrul Tülek, Zeynep özder, Ahu Yağtu
Senaryo: Leyla Yılmaz Yapımcı: Ateş Ilyas Başsoy
Konu: Bir Avuç Deniz, Deniz isimli bir kızın; Deniz’e aşık Mert’in; Mert’e aşık Deniz ve Dilek’in; belki de hepsinden önemlisi, oğlu Mert’e aşık Rana Hanım’ın hikayesi. Bir avuç aldığımız deniz, gerçekten deniz midir? Tutkularımızın sınırı nerede?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yazın bakalım 😎