Çok özlüyorum yazı yazmayı. Bi süredir elim gitmiyor. Sebebi ve çok daha fazlası yazının devamında. Hadi başlayalım.
ps: Bu yazıda bi değişiklik yapıyorum. Yazının şarkısını en baştan ekliyorum ki dinleye dinleye okuyun. Geçenlerde denk geldi 90'larla ilgili bi video izlerken. Ne çok dinlemişiz zamanında... Güzel şeyler anımsattı belki size de olur. Emel Müftüoğlu'ndan geliyor şarkı, Korkuyorum. Başlıyorum.
ps: Bu yazıda bi değişiklik yapıyorum. Yazının şarkısını en baştan ekliyorum ki dinleye dinleye okuyun. Geçenlerde denk geldi 90'larla ilgili bi video izlerken. Ne çok dinlemişiz zamanında... Güzel şeyler anımsattı belki size de olur. Emel Müftüoğlu'ndan geliyor şarkı, Korkuyorum. Başlıyorum.
- Havaların bozulması psikolojimi çok etkiliyor. Tabii ki olumsuz şekilde. Eylüle girdik ya, hava da takvim tutar gibi anında soğudu. İşe giderken Ankara'nın en gri haliyle atanamayan Londra olduğunu gördüm. Zamanında Ankara gri falan olamaz sonuçta ben burdayım ne kadar renksiz olabilir ki diye şımarmıştım. Daha kötüsü oldu grisinin içine beni de aldı. Suratsız bişey oldum. Önümüzdeki 5-6 ayı sardırmak suretiyle geçemiyor muyuz? Direkt mart, nisan, mayıs üçlüsünden birine atlasak?
- Birini kaybetmeye başladığını hissettiğin anda hiçbir şey yapamamak dünyanın en büyük çaresizliği. Vazgeç, salıver, zamana bırak, bi o mu var şeklinde millete akıllar vermek kolay, kendine gelince beceremiyorsun işte. En azından henüz beceremedim.
- Geçen hafta Galatasaray maçı yoktu. Lanet olsun milli takım aralarına. Milli takıma ne güzel totomuzu dönmüştük. Şimdi Hocam milli takımı da eş görev ile çalıştırdığından yüzümüzü döndük. Geride bıraktığımız 2 maç olan Andorra ve Romanya maçlarından çıkarılan 6 puan, la acaba Brezilya tatili mi planlasak diye düşündürmeye başladı. Zaten Latin Amerika dediğin yer kişisel meraklarım arasında, Dünya Kupasını da araya sıkıştırsam mesela, ne dersin hoş olmaz mı?
- Bu arada Hocam milli takıma gitti ya, vaktinde maaşını diline dolayan sonra da bir sürü maçta tribüne yollayan herifler şimdi bu milli görev Hocamız bitane deyip Galatasaray'a değil de milli takıma gitmesini istiyor ya, bu kaypaklığı zevkten dört köşe olup takip ediyorum. Hocamın Galatasaray'ı bırakmayacağını biliyorum çünkü. Bunlar çırpındıkça iş daha zevkli hale gelecek, bekleyin ve görün. Hislerime güvenin.
- Galatasaray'ı bir sonraki yazıya erteliyorum. Galatasaray, Galatasaray'ım, benim şanssızlıktan kırılan takımım, gözümün nuru. Sen toparlayacaksın biz de salı günü koşup sana geleceğiz. Yaptın, yine yap. Al şu Real Madrid'in façasını aşağı, çıldırt bizi!
- Kafamda deli sorular... Bir süredir çok şaşkın durumdayım. Aklımın bana oynadığı oyunları ve hissettirdiklerini düşünüp yan yana sıralayınca ağzım açık kalıyor. Hani düşünmemen, hissetmemen gereken şeyler vardır da inadına yaşarsın ya, mevzu o. Kafamı toplayıp odaklanamıyorum. Buradan beynime sesleniyorum; yapma. Nolur. Bana oyun oynama.
- Bazı insanlar var, memnuniyetsizlikte dünya markası. O insanları şu şekilde tanır ve ayırt edersin; sürekli bi gözleri devirme, istemem ama yan cebim dolsun pozlarıyla çat diye gözüne çarpar bu arkadaşlar. Hah, o insanlar var ya, o insanların şu an yaşadıklarının onda biriyle mutluluktan ölecek olan ben varken, bu yaşananları onlar yaşayıp mutlu olamıyorlar ya hala, onlara kolum girsin. Üzgünüm.
- Sürekli atarlanıyor efendim durduramıyoruz. Birini seviyorsun, iyisiyle kötüsüyle süren bi ilişkin var. Sonra dış kapının pervazı bile olmayacak biri geliyor ve vuruyor baltayı. Senin arzun, çaban, seviyor olman hiçbir şey ifade etmiyor adam için. Dünyanın sahibi gibi, her şeyin en iyisini o bilirmiş gibi, olmaz diyor ve bitiyor. İşte o an, arkanda durmayan, benim hayatım diyemeyen adam da hak ettiği şu an ne yaşıyorsa o. Kimse kusura bakmasın. Ha dersen ki, hala o adama seviyorum diyorsan bu yaşadığın da senin hak ettiğin, haklısın.
- Biraz şirinleşeyim dur. Ankara'da ruh ikizimi buldum. Fiziksel olarak uzaydan bakınca bile yakınımdan geçmeyen biri ile huy, zevkler ve özellikler olarak %100 dna uyumu tutturdum, inanmazsın. Bulduğumuz ortak paydaların sonuncusu benim fıtı fıtıların aslında onun da fıtı fıtıları olduğu. İşler Güçler tayfasına birinin gülmesine değil, gülmemesine şaşırmak lazım aslında ama bu abimiz biraz ciddili biri olunca niyeyse çok şaşırdım şahsen. Sonra da bi süre güldüm şaşırmış olmama. Neyse, talihsizlik bu adamı 25 yaşımın sonunda tanımış olmam. Düşünsene daha önce tanıdığını ve bu kardeşlik müessesesinin önceden başladığını, nereleri görürsün, neler yersin, neler paylaşırsın... Yazdıklarımı okuyorsa, gülsün geçsin, eminim şu an da gülüyordur, yanıldım mı? Tabii ki hayır. Malum ben hep haklıyım da dinlenmiyorum işte :)
- Çok fazla müzik dinliyorum bu ara, yukarıdaki atarlanmaların sebebi bu olabilir, şimdi fark ettim bak. Sihirli değnek gibi etkiliyor beni. Dinlediği şarkıya göre mod değiştirir, havaya göre mod değiştirir, ne acayip bişey oldum ben ya o.O
- Hafta içinde bi plan yapıyorum, hafta sonu çıkayım Ulus'a gideyim, Kızılay'a gideyim, bineyim minibüse Beypazarı'na gideyim şeklinde... Sonra cumartesi sabahı geliyor ve yataktan çıkasım gelmiyor. Akşama kadar oyun oynayayım, goygoy yapayım istiyorum. Havalar soğusun bi bugünleri çok ararım ben :(
- Canım kokoreç istiyor. Bak Mirkelam başladı Kokoreçi söylüyor işte demin bahsettiğim şarkıya göre mod olayı tam da bu. Bu kadar denk gelir.
- Son söz; biliyorum uzun zamandır blogu boşladım ve sık sık da bundan şikayetçi oluyorum. Bloglar nasıl forumları öldürdüyse, twitter da blogları bitirecek, belki çoğumuz için bitirdi bile. Yine de arada gelip dökülecek bi yer olduğun bilmek iyi geliyor. Döküldüm geliyorum. Yazını şarkısını en tepeye ekledim dinlediniz zaten. Öperim. Mutlu sonbaharlar... (Sanki bu havada mutlu olunabilirmiş gibi :@)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yazın bakalım 😎