"Çok seviyorsun, senin kabahatin bu"
Kusurlu olanı sevmesinden, bilgeliğinden, olgunluğundan, benim tüm fırlamalıklarıma, duygusallığıma, heyecanıma karşın mantıklı ve net duruşuyla Elif Şafak'ın Sinan'ını okurken hep onu düşündüm. Kitabı elime ilk aldığımda "ustam o, ben kısmı da benim işte" diye düşünüp gülümsemiştim. Ve evet, Sinan ne kadar oysa, Cihan da o kadar ben gibiydi. Fevriliği, "sırça yüreği", duygusallığı ve en çok da ustasına duyduğu saygıyla Cihan bana benziyordu, lüzumsuz derecede.
Bir gün bir kitap hediye alırsın, kitabın tek cümlesi senin belki de kendinle ilgili en çok eleştirdiğin noktadan seni yakalar. Verdiğimiz kocaman değerlerin, hissettiğimiz kocaman sevgilerin; belki aşkla karışık belki arkadaşlıkla belki de saygıyla, tüm sahiplenmelerimizin ötesinde surata inen bir tokat gibi: "yalnız geldik, yalnız gideceğiz. belki burada, belki binlerce kilometre ötede" Yerli yersiz duygulandım bu kitabı okurken, daha çok sonlara doğru, kayıplar arttıkça...
Kitap ilerledikçe zaman geçiyordu, zaman geçtikçe Sinan'ın yaşlanmasını; Kanuni'yi, Selim'i, Murat'ı dönemin padişahlarını ve eşlerini ama en çok da Mihrimah'ı okumak keyifliydi. Kendisi dönemin gözde bekar hanımı olduğu için biz onu bazen Mimarbaşının büyük aşkı olarak bazen de böyle bir kalfanın büyük aşkı olarak okuyabiliyoruz. Ben Elif Şafak'ın bir de Aşk kitabını okumuştum ve onu daha çok beğenmiştim ama bu kitabın manevi açıdan önemi daha fazla tabii ki. Kitap 480 sayfa, D&R fiyatı 30 TL. Son söz ustamdan geliyor. -20 derecelik bir Ankara sabahında vermişti kitabı bana. Muzip gülümsemesi hala aklımda. Abim benim :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yazın bakalım 😎