Cumartesi akşamki maçın ardından söyleyecek şeylerim olduğunu fark ettim. Bunları Konya maç yazısına dökmek absürt olacaktı ben de sezon sonu dökülmesi yapayım dedim. Ne kadar sürer, neler yazarım bilmiyorum. Biraz dertleşmek lazım galiba. Bakalım neler çıkacak... Başlıyorum!
Galatasaray...
Gördüğün anların çoğunda kızdığın, seni üzen, kalbini kıran bişeyi bu kadar sevme durumunun psikolojide bir adı olmalı. Sezon boyunca o kadar kızdığım anlar oldu ki... Kaybedilen Beşiktaş maçı (2. yarı), Trabzon maçı, Rize maçı, Karabük Maçı (bu vesileyle düşen Rize'yi tebrik eder, darısının Karabük ve Trabzon'a olmasını dilerim), Kasımpaşa maçı... Kalbimi kıran maçlar oldu... Beşiktaş maçı (2. yarı), Fenerbahçe maçı, Başakşehir maçı, Kayseri maçı... ve tabii ki Ankara'daki son gecemde gidemediğim Osmanlıspor maçı...
Topladığı 64 puan neticesinde aynı puanda olduğu fakat mal gibi gidip 2 maçta da yenildiği Fenerbahçe'nin gerisinde kalıp sezonu 4. sırada bitirdi. Avrupa Ligine 3 (ÜÇ) ön eleme oynayarak katılabilecek. İlk maç yanlış değilsem birkaç hafta içinde oynayacak. Hatta Konya maçından sonra Tudor takımın 2 hafta içinde toplanacağını söyleyerek antrenmanlarının tüm yaz devam edeceğinin sinyalini de gelişine çaktı. Sezon boyunca ite kaka 4. olan takım da bi zahmet hak etmediği tatili yapmasın arkadaşlar. Gelsinler Tudor'un antrenmanına (tornasına) girsinler.
Daha çok veda yaşanacak dedi Tudor. Ama ben ilk veda eden isme de küçük bi parantez açmak istiyorum: Lukas Podolski... İlk geldiği günden itibaren bambaşka bi adamdı Lukas. Şovmen diyenler oldu, işine baksın diyenler oldu, fotoğraf paylaşmaya gelmiş diyen oldu. Ama bu adamın kötü niyetli olduğunu hiç düşünmedim ben. Birilerine şirin gözükmek için yapıyor gibi gelmedi. Yaranmak için yapıyor gibi gelmedi hiçbir zaman. Aksine hep o kadar samimiydi ki takımın malzemecisinden tut da fotoğrafçısına kadar herkesle arkadaş oldu, paf takımları şampiyon oldular diye yemeğe çıkardı, Fenerbahçe mağazasının önünde fotoğraf çektirdi, özel günleri kutladı, Türkçe öğrendi, Türkçe küfür öğrendi ve aklıma gelmeyen kim bilir daha kaç şirinliği ile gönlümüzden bi Podolski geçti gerçekten. Kısmetten ötesi yoktur elbette ama acaba Lukas'ı ilk istediğimizde, Köln'e gitmek yerine bize gelseydi, acaba işler bizim için ve onun için nasıl giderdi diye merak etmeden duramıyorum. Şampiyon olamadan gitti Harry gibi. Hep gönlümüzde olacak, yolu açık olsun, çok başarılı olsun.
Şimdi önümüze bakalım. Takımın 2 hafta sonra toplanacağını Tudor'un Konya maçının ardından duyurduğunu yukarıda yazmıştım. 2 haftanın sonuna kadar transfer yetiştirebileceklerini zannetmemekle birlikte, umuyorum ki yetişsin diye yine çer çöpe milyonlar dökmezler müthiş yöneticilerimiz. Neden hemen 2 hafta sonra başlıyoruz peki? Çünkü Avrupa Ligine 3. ön elemeden katılıyoruz yani gruplara kalmadan 3 farklı takımla maç yapacağız. Puanımız sebebiyle seri başıyız (hep Fatih Terim & Ünal Aysal döneminin ekmeği bunlar). 19 Haziran'da kura çekilecek ve çıkan takım ile 13 - 20 Temmuz tarihlerinde bir içeride bir dışarıda maç yaparak sezonu açacağız. Hemen ertesi hafta yeni kura çekilecek ve 20 Temmuz - 3 Ağustosta 2. ön eleme maçları oynayacağız. Bu turu da geçmemiz halinde ise 4 Ağustostaki kura çekimi ile playoff rakibimiz belli olacak ve 17 - 24 Ağustosta da playoffların ardından umuyorum gruplara kalacağız.
Eh o zamana kadar yönetimden yine bir ekşın göremezsek herhalde artık müthiş yönetim kurulumuz yöneticilere bir el atar diye umuyorum. Şimdilik güzel şeyler düşünelim, güzel şeyler olsun. Takımı canlandıramazlarsa lütfen bırakıp gitsinler. Başarısızlığını kabul eden insanlar artık bizim çevremizde de olsun. Desinler ki "ben bu takımı ömründe ilk kez ilk 3'e sokamadım, başaramadım, başarabilecek arkadaşların önünü açıyorum. Lütfen daha iyisini siz yapın. Hep birlikte sevinelim. Ortak derdimiz Galatasaray ne de olsa" zor mu hayır, imkansız mı maalesef evet. Dilerim yanılırım. Bir ay sonra hazırlanmış bir takım görmek dileğiyle. YÜRÜYEDURUN!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yazın bakalım 😎