Moneyball'un ardından, yine bir kitap uyarlaması ve yine gerçek bir hikaye. En iyi film dalında oscarın en büyük adayı bence. 60'lı yıllarda Amerika'da yapılan ırkçılığın konuşulması bile yasakken, kitap haline getirilmeye çalışılmasını anlatan yalın, net ve ne demek istediği çok belli olan bir film olmuş Duyguların Rengi. Oysa kitap Yardımcı olarak çevrilmişti. Keşke öyle kalsaymış. Biraz daha detaylandırayım filmi sürprizini bozmadan.
Irkçılığı hiçbir birey tasvip edemez, etmemeli de zaten. Fakat o senelerde Amerika'da siyahi insanlarda hizmetçilik anneden kıza, babadan oğla geçiyormuş maalesef. Filmde Viola Davis, Aibileen'i canlandırıyor. Tek çocuklu bir ailenin yanında çalışıyor. Güçlü ama duygusal bir kadın Aibileen. Çalıştığı evin çocuğuyla arasındaki bağ, çocuğun annesiyle kurduğu bağdan çok daha kuvvetli bir bağ. İtiraf etmem gerekirse, en çok da ikisinin arasındaki sahnelerde doldu gözlerim. Filmden o kadar etkilendim ki, pek aramın olmadığı Emma Stone bile bu filmde bi başka göründü gözüme. Skeeter olarak çok sevdim onu. İtici arkadaşlarının arasında ezilenlerin yanında olan, gösteriş meraklısı olmayan, isyankar ve ne istediğini bilen yeni mezun bir gazeteciyi oynuyor Stone filmde. Hani her şeyi değiştirebilecek gücü olan cinsten bir kadın.
Bir film hem bu kadar sakin ilerleyip, hem 2.5 saat sürüp, hem de insanı nasıl sıkmaz aklım almıyor. Film bittikten sonra sanki henüz başlamışım gibi yada bir saat daha sürse aynı heyecanla izlemeye devam edermişim gibi geldi. Huzurlu bi film olmuş her şeyden öte. Tamam anlattığı hikaye çok pozitif bir hikaye değil. Fakat anlatım öyle. Bu noktada senarist & yönetmen uyumunu göz ardı etmemek lazım. İyi karakterler kadar kötü karakterlerin de çok başarılı olduğunu vurgulamakta fayda var. Zira "beyaz" kadınlardan nefret edip "siyah" kadınları bu kadar sevdiysem, buna başarılı oyunculukların sebep olduğunu söylemek zorundayız. Film en iyi film, en iyi kadın oyuncu ve en iyi yardımcı kadın oyuncu dallarında aday oscara. Dilerim aday olduğu dalların üçünde de ödülleri siler süpürür. Bu sene en iyi film adayı filmler arasında izlediğim 3. film oldu The Help. Midnight In Paris'i saymazsak, Moneyball çok erkeksi, The Help de çok feminen oldu. Bir sonraki hedefim de The Artist olacak bakalım nasıl çıkacak. Filmi izlemenizi ziyadesiyle tavsiye ediyor, izlemeyenin hayatında eksik olacağını düşünüyorum. Şimdiden iyi seyirler diler fragman ve bilgilerle noktayı koyarım.
Spoileeer!
Irkçılığı hiçbir birey tasvip edemez, etmemeli de zaten. Fakat o senelerde Amerika'da siyahi insanlarda hizmetçilik anneden kıza, babadan oğla geçiyormuş maalesef. Filmde Viola Davis, Aibileen'i canlandırıyor. Tek çocuklu bir ailenin yanında çalışıyor. Güçlü ama duygusal bir kadın Aibileen. Çalıştığı evin çocuğuyla arasındaki bağ, çocuğun annesiyle kurduğu bağdan çok daha kuvvetli bir bağ. İtiraf etmem gerekirse, en çok da ikisinin arasındaki sahnelerde doldu gözlerim. Filmden o kadar etkilendim ki, pek aramın olmadığı Emma Stone bile bu filmde bi başka göründü gözüme. Skeeter olarak çok sevdim onu. İtici arkadaşlarının arasında ezilenlerin yanında olan, gösteriş meraklısı olmayan, isyankar ve ne istediğini bilen yeni mezun bir gazeteciyi oynuyor Stone filmde. Hani her şeyi değiştirebilecek gücü olan cinsten bir kadın.
Bir film hem bu kadar sakin ilerleyip, hem 2.5 saat sürüp, hem de insanı nasıl sıkmaz aklım almıyor. Film bittikten sonra sanki henüz başlamışım gibi yada bir saat daha sürse aynı heyecanla izlemeye devam edermişim gibi geldi. Huzurlu bi film olmuş her şeyden öte. Tamam anlattığı hikaye çok pozitif bir hikaye değil. Fakat anlatım öyle. Bu noktada senarist & yönetmen uyumunu göz ardı etmemek lazım. İyi karakterler kadar kötü karakterlerin de çok başarılı olduğunu vurgulamakta fayda var. Zira "beyaz" kadınlardan nefret edip "siyah" kadınları bu kadar sevdiysem, buna başarılı oyunculukların sebep olduğunu söylemek zorundayız. Film en iyi film, en iyi kadın oyuncu ve en iyi yardımcı kadın oyuncu dallarında aday oscara. Dilerim aday olduğu dalların üçünde de ödülleri siler süpürür. Bu sene en iyi film adayı filmler arasında izlediğim 3. film oldu The Help. Midnight In Paris'i saymazsak, Moneyball çok erkeksi, The Help de çok feminen oldu. Bir sonraki hedefim de The Artist olacak bakalım nasıl çıkacak. Filmi izlemenizi ziyadesiyle tavsiye ediyor, izlemeyenin hayatında eksik olacağını düşünüyorum. Şimdiden iyi seyirler diler fragman ve bilgilerle noktayı koyarım.
Spoileeer!
Filmin repliği "eat my shit!" oldu. Octavia Spencer'ın oynadığı Minny karakteri arıza ama yine güçlü bir karakter. En iyi yardımcı kadın oyuncu ödülü adayı yapmış Spencer'ı otomatikman. Severim böyle karakterleri. Filmin sahnesiyse finalde Aibileen ile Mae Mobley'nin ayrıldığı sahneydi. Gözlerim dolu dolu izledim filmin büyük kısmını ama final sahnesinde koyvermişim artık.
Yapım: 2011 - ABD
Tür: Biyografi, Dram, Komedi, Politik
Süre: 146 dakika
Yönetmen: Tate Taylor
Oyuncular: Emma Stone, Bryce Dallas Howard, Mike Vogel, Sissy Spacek, Allison Janney, Viola Davis, Jessica Chastain, Chris Lowell, Anna Camp, Shane Mcrae, Dana Ivey, Cicely Tyson, Ahna O\'reilly, Wes Chatham, Octavia Spencer, Brian Kerwin
Senaryo: Tate Taylor
Senaryo (Kitap): Kathryn Stockett
Yapımcı: Chris Columbus, Mark Radcliffe, Michael Barnathan, Tate Taylor, Sonya Lunsford, L. Dean Jones Jr., Brunson Green
Konu: 'New York Times En Çok Satanlar’ listesinde bir numara olan ve hakkında çok konuşulan kitaptan uyarlanan 'The Help' 3 cesur kadının şehirdeki katı kuralları ve yerleşik davranışları aralarında gelişen alışılmadık bir arkadaşlıkla nasıl bozduklarının hikayesi anlatılıyor...1960’lı yılların Mississippi’sinde üç farklı ve sıra dışı kişilikleri canlandıran bu cesur kadınlar, kendilerini tehlikeye atan ve toplumsal kurallara karşı gelen gizli bir yazı projesi sayesinde alışılmadık bir dostluk kurarlar. Beklenmedik bu ittifaktan, önemli bir kardeşlik doğar. Hepsi, onları tanımlayan sınırları aşma cesaretini kendilerinde bulur ve bu sınırların bazen aşılmak için konulduğunu fark eder. Bu, şehirdeki herkesi değişen zamanlarla karşı karşıya getirmek demek olsa bile...Dokunaklı, esprili ve umut dolu bir film olan 'The Help', değişim yaratabilmekle ilgili evrensel bir hikaye...
Ah, insanların çektiği zorluğu kitabıyla da filmiyle de öyle iyi anlatıyor ki... Neden beyazlarla, onlarla eşit olunamaz? Ben olurum, bunun için savaşacağım! dedirtiyor insana.
YanıtlaSilHer şeye rağmen, siyah olmanın nasıl bir şey olduğunu, insanı nasıl çaresizlik içinde boğduğunu anlatıyor. Belki de sadece bunun için okumalısınız. Siyahiler için...
Filmini izledikten sonra kitabını da okusam mı diye düşündüm ama..
YanıtlaSil