Yazıyı unuttum ya bu ay. Mustafa Ceceli'nin Ben o değilim şarkısında "hava soğudu aylardan şubat" dizesi geçmese, daha da aklımda yoktu bak ayın 27si olmuş. Vakit arkasından atlı kovalıyor gibi geçiyor. Yaş ilerledikçe mi oluyor bu yoksa çok mu kaptırdım kendimi hayata da hiçbir şeyi vaktinde yapamıyorum, bilmiyorum. Buna yaşlılık diyoruz. Yalnız bu yaşlılık psikolojisine iyice kendimi kaptırdığım zamanlarda kız çocuğu gibi şımarmam şahane. Neyse goygoyun devamını yazıda yapayım. Başlıyorum.
- Bahar ha geldi ha gelecek derken nisanın bitişinde geldi. Birkaç gündür balkon keyfi yapmaya bile başladım. Alıyorum nargileyi, çayı, tavlayı kardeşimle yayılıyoruz. Tam kelime anlamıyla hem de. Lahana giyinmeler bitti. Tiril tiril tişörtler, salaş pantolonlar geldi. İşe giderken yine ciddilisin tabii.
- Hayat bu arada o kadar yolunda gidiyor ki şaşırıyorum. Bu kadar kusursuz olamaz gibi geliyor. Dertsiz başıma dert arıyorum bazen. Şöyle ki, durduk yere arıza çıkarmaya başladım. Aman kem gözlerden saklanayım. Maşallah maşallah tü tü tü.
- Kusursuz gidenlerden birisi de tabii ki futbol. Hem Galatasaray hem Manchester United dört nala şampiyonluğa koşuyorlar. United garantiledi. Şimdi sıra Cimbomumda. Maç yarın. Alırsak gerisinden korkma. Şimdi de korkma zaten.
- Sinemayı serdiğimi açık açık itiraf ediyorum. Bugün bu yazıyı yazdıktan sonra birkaç filmi sıraya sokmak lazım. İki film birden değil, 3-4 film birden olması lazım.
- Kitaplar konusunda sıkıntım yok. İş yerindeki kütüphane ve eve aldığım yeni kitaplarla uzun süre idare ederim. Ama şu Debbie Macomber'ın kitapları o kadar övüldü ki, merak etmeden duramıyorum. Bir sonraki kitap alışverişimde birkaç kitabını alıp deneyeceğim sanırım. Ayrıca ilk iki kitabını okuduğum John Verdon'un yeni kitabı Şeytanı Uyandırma da merak ettiğim kitaplar arasında yer alıyor. Biraz daha vakti var tabii.
- Aylık dizi yorumlarını da Ankara bebesi olduğumdan beri yapmadığımı fark ettim geçen. Devam kararı da gecikmedi tabii. Bu yazı bitsin ona girişiyorum. Şimdi bu konuyu açmamın asıl sebebine gelince, Da Vinci's Demons diye bir diziye başladım. Başlamadan önce diziyi Dan Brown'ın kitabı olan Da Vinci's Demons zannediyordum. Meğer, bu Leonardo Da Vinci olan Da Vinci'yi anlatıyormuş. Tom Riley'nin efsane oyunculuğu ile köpüren dizi Angie Jolie'ye benzeyen ama daha genci ve kumralı olan hatun ile zirveye çıkıyor. Henüz iki bölümü yayınlanmış olmasına rağmen merakla bekletiyor kendisini. Bu akşam yeni bölümü var. İzlemeyen varsa yetişsin.
- Ankara'dan Konya'ya gitmek için iki alternatif var benim için. Birisi araba ile kara yolu, diğeri hızlı trenle. Kendi arabamı almış olsam bile, treni tercih ederim. Bir kere yol yarıya iniyor. Araçtaki gibi yayılamıyorsun, kabul. Ama açıp kitabını okuyorsun ve vaktin nasıl geçtiğini anlamıyorsun bile. Ankara'da bir yerden bir yere giderken geçirdiğim vakti, kendi evimden annemlere gidene kadar harcıyorum. Emeği geçenlere teşekkürler.
- Tren demişken, tramvay tutkumu daha önce paylaşmıştım. Tramvaydan sonra trene de binip aynı şeyleri hissettim. Şimdi bir tek metro kaldı. O da ekimden itibaren binilecek hale gelecek ve eminim şehrin merkezine gitmek daha basitleşecek. tTt TREN TRAMVAY ve TÜREVLERİ tTt.
- Bu ara içtiğim suyun haddi hesabı yok. İşte olursam sabah 1 akşam 1 olmak üzere minimum iki şişe içiyorum. Sabah uyanınca vazo bardağımla koca bi bardak, akşam evin içinde yine o bardakla birkaç tane, yatmadan önce 1,5 bardak olmak üzere gün içinde hemen hemen bir galonu dolduruyorum. Şu an damarlarımda su dolaşıyor.
- Fizy'de üst üste Sezen Aksu çalıyor. Kaybolan Yıllar, Git, Sen Ağlama... Öyle söyle söyle sonra ağlama. Bok.
- Açık hava çeneme vurduysa demek. Hadi yeter. Bu da bu ayın şarkısı. Candancığım şahane sesiyle söylüyor: Bahar "Çünkü sana değdiğinden beri ellerim, bütün kış dallarında tomurcuklar var." Hayatınızdaki herkes size baharlar getirsin. Bi dahaki ay olan en sevdiğim ay olan mayısta görüşürüz. Öperim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yazın bakalım 😎