Blogu canlı tutmak, gezip görme isteğimi içime atmamak amacıyla, iki arzum da birbirini gazlasın diye, yeni bir seriye başlıyorum arkadaşlar. Artık hayatımın yetişkinlik evresine ufak ufak ilerlerken günlerimi çok gezen mi çok okuyan mı sorusuna cevap arayarak geçirmek istiyorum. Her fırsatta bir yerlere gitmek, yeni deneyimler yaşamak istiyorum. Bu kararı geçtiğimiz eylül ayında almış ve kararımın neticesi olarak Beypazarı'na gitmeye niyetlenmiştim. Konya'dan bir arkadaşım beni ziyarete geldi. O, kardeşim ve ben cumartesi sabahı yola çıktık.
Evim Beypazarı yolu üzerinde. Daha önce toplu taşıma kullanırken Beypazarı minibüslerini görür, gitme planları yapardım. O sabah kahvaltımızı ettik yola çıktık. El etmek suretiyle durdurduğumuz minibüse kişi başı 7 tl vererek yaklaşık 1 saatlik bir yolculuk neticesinde Beypazarı'na ulaştık. Şahsi tavsiyem otomobille gezmek yerine yürüyerek gezmeniz. Benim gibi yavaş yürüyen biri bile birkaç saat içinde gezip bitirdi.
Hiçbir yol gösteren olmadan tamamen içgüdüsel olarak düştük yollara. Otobüsten indiğimiz noktadan yürüyerek ana caddesine çıktık. Arnavut kaldırımı taşlarla düzenlenmiş sokaklar çok güzeldi. Bu yolu takip ederek Hıdırlık Tepesine gitmeye çalıştık. Rehberimiz olmadığı için biraz zorlansak da nihayetinde tepeye ulaştık.
Bendeniz değneğimi dürte dürte o merdivenleri, o yokuşları nasıl bir gazla çıktım bilmiyorum. Ertesi akşam hala dizlerimin ağrıdığını hatırlıyorum sadece şu an. Yazının girişinde kullandığım fotoğraf Hıdırlık Tepesinde çekildi. Tepeye tam çıktık ve derin bir nefes aldık ki, hemen yazının solunda gördüğünüz fotoğraftaki manzara ile karşı karşıya kaldık. İnsanı hayattan soğutan anlar sıralamasında zirveye oynar bu an. Çıkmak istemiş olsak da, artık yorgunluğun üzerine acıkma hissi de eklenince yok dedik, başka sefere...
Geldiğimiz yoldan değil de diğer taraftan şehre inelim dedik. Çok da iyi yapmışız. Taş merdivenlerden inerken bir teyzenin alıç sattığını gördük. İpe dizilmiş yaklaşık 50 tane alıç vardı. Yiye yiye indik ki bırakmanın mümkünü yok zaten. Çerez gibi gidiyor.
Gitmeden evvel Taş Mektep diye bir yer olduğunu, zamanında gerçekten eğitim verildiğini, günümüzde ise restore edilerek lokanta yapıldığını okumuştum internetten. Yemeğimizi tabii ki Taş Mektepte yedik. Taş Mektep, yine arnavut kaldırımı sokağa bakan, teras şeklinde dizayn edilmiş, enfes bir mekan. Ekstra bir şeyler yemek isterseniz siz bilirsiniz. Ama benim öğrendiğim standart bir menüsü varmış. Tarhana çorbası ile başlayan yemek, etli yaprak sarması, mevsim salata ve bira bardağında gelen ayranla devam ediyor. Etli sarmayı çok sevmemekle birlikte lezzetli olduğunu itiraf etmek zorundayım. Zirveyi Beypazarı Güveci ile yaptık. Yediğim en başarılı et yemeklerinden birisiydi. Son olarak baklava geldi. Yer bırakmaya çalışsak da bir dilim yiyebildim maalesef. Bu standart menü kişi başı 20 tlye yenebiliyor. Fiyat lezzet oranı gayet yüksek. Porsiyonlar oldukça doyurucu. Biraz evvel dediğim gibi tatlıya yer kalmıyor neredeyse.
Yemekten çıkınca sokaklardaki sıralı dükkanları gezdik. Bol bol baharatçılar, turşucular, Beypazarı kurusu satan yerler, bitkilerden yapılma sabunlar satanlar, kapkacak satan yerler ve tabii ki takı satan dükkanlar. Baharatçılara dikkat çekmek istiyorum. Çok içten teyzeler sizi dükkanların içine çekip bitki çayları, sarmalar, tatlılar ikram ediyorlar. Ben birkaç tür baharat aldım, çok lezzetli soslar aldım, eve hatıra olsun diye magnet aldım, kendime takı aldım. Akşam üzeri 17.30 aracıyla da geri döndük. Enfes bi gün oldu. Tekrarını sabırsızlıkla bekliyorum. Oraya birlikte gidip elele yürümek istediğim biri var mesela. Yeni hedefim Ürgüp, Göreme veya Avanos. Üç Nevşehir ilçesinden birini gelecek hafta sonu ziyaret etmek istiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yazın bakalım 😎