Bu sezonki Şampiyonlar Ligi maceramız kısa sürdü. Ünal Aysal ve Fatih Terim'in "kurumsallık" savaşının altında ezilen takım önce Mancini sonra da Prandelli ile yaşadığı kimlik bunalımından maalesef sağ çıkamadı. Kabahati çok uzakta aramamak gerekiyor bazen. Birisi gitmesine izin veriyor diğeri de kalmak istemediği için gidiyor. Verilen sözler yalan oluyor ve kurumsal Galatasaray'ımız böyle Tarık gibi Sinan gibi bombalarla dolu bir mayın tarlasına dönüşüyor. Dün akşam Galatasaray Arsenal'den yine 4 gol yedi. Benim hatırladığım en başarısız Şampiyonlar Ligi performansıydı bu sezon yaşadığımız. 6 maçta yediğimiz gol sayısı 18 (on sekiz). Kalp kırıklığımızın bir tarifi yok. Üzücü. Ama güzel tarafından bakmak gerekirse Hamza Hocanın gelişiyle takımda gördüğüm bişey var... Mancini/Prandelli geldiğinde göremediğim, ne kadar çabalasam da yakalayamadığım bir ışık. Dün akşamki 4 gole rağmen o ışık hala sahadaydı. Yapılması gereken komple lige odaklanıp gelecek sezona yine Şampiyonlar Ligi mirasını bırakabilmek.
Son söz de yukarıdaki fotoğrafa... Sneijder'de farklı bişey var. Yabancı olmasına rağmen "oğlumuz" yada "Galatasaray'ın çocuğu" tabirlerinin hiç yabancı olmadığını fark ediyorum bazen. Şu fotoğraftaki hüznün, acının yansıması ise kalplerimizde.
Canın sağolsun Galatasaray. Sefan da bizim cefan da...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yazın bakalım 😎