Livaneli'nin okumak isteyip Selçuk Üniversitesi Kitap Fuarı sayesinde edindiğim kitabıydı Leyla'nın Evi. İçerisinde birbirlerinden haberdar olmayan fakat bir şekilde yolları kesişen birkaç karakterin hikayesini okuyoruz. Kitabın akışını az çok kestirebiliyorsunuz, yalan yok. Öte yandan karakter tahlilleri ile çizilen profiller o kadar net ve gerçekçi ki elle tutup gözle görecek kıvama geliyor okurken. Yalnızca okumadım izledim, dinledim sanki olayları. Yalnızca profil olarak kişilerin değil Osmanlı Devletinden yakın geçmişe kadar olan dönemdeki toplumun da fotoğrafını çekip çat diye önümüze koyuyor. Tüm gerçekliği ile... Bir de düşündüren tarafı oldu kitabın, aslında asıl metin olmamasına rağmen bile! Diyor ki Leyla'nın Evi; her gelen medeniyet geldiği yerdeki medeniyeti kovup kendisi yerleşiyorsa, işgalci midir yoksa oranın yeni sahibi mi? Kitapta Rum bir komşusu var karakterlerden Yusuf'un. O diyor ki vaktinde Osmanlılar nasıl Rumların elinden İstanbul'u aldıysa, Kürtler de onların elinden aldı. Hatta bu fikrini de mezopotamyaya çevirme fikriyle destekliyor. Kitapta üstüne en çok kafa yorduğum bu oldu galiba. Livaneli'nin dilini, tarzını, üslubunu zaten çok seviyorum. Daha sonra tiyatroya da uyarlanmış keşke izleme fırsatım olsa diye düşündüm. Çenem düştü, toparlıyorum. Doğan Kitap'tan çıkmış 284 sayfa ve 28 TL. Okumak için beklemeyin. Livaneli'nin kıymetini kaybedince anlamayın. Takdir edebilecek şansınız varken takdir edin. O K U Y U N!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yazın bakalım 😎