Kitap, Tezer Özlü'nün en sevdiği yazarlardan Cesare Pavese'ye doğru gidişini veya onu arayışını anlatıyor en sade özetle. Fakat kitabı okurken yazarı mı yoksa özlediği İstanbul'u, çocukluğunu, yaşadıklarını mı aradığının ayırtına varılmıyor yer yer. Bu gidip gelişlerin arasında karanlık, koyu gri bir boşlukta sallanıyorsunuz okurken. En azından bende böyle işledi. Cıvıl cıvıl bir kitap değil bu sebepten. Torino'ya, İtalya'ya arabayla ve trenle bir yolculuk hikayesi. Fakat Akdeniz sıcaklığı hissettirmiyor okurken. Bir Ferzan Özpetek filmi beklerken bozkırda çekilmiş bir Nuri Bilge Ceylan filmi izletiyor. En sevdiği yazarın intiharına giden adımları; yazdığı kitaplardan ve yazarın yaşamından iz sürerek takip ediyor. Sonunda intihar ettiği otel odasına yaklaştıkça da neden bu hayattan vazgeçtiğini, intiharının anlamlanmasını ve ölümün aslında her canlının yaşayacağı mutlak son, kaçamayacağı, saklanamayacağı, sürpriz sayılmayan o kötü sürprizin farkına varıyor. Başlarda çok betimleyici gelse de ilk kez okuduğum Tezer Özlü'nün tarzına alıştıktan sonra kitabın duygusuna daha rahat eriştiğimi ve sıkılarak okuduğum fakat bitişine yakın keşke bitmese moduna girdiğimi itiraf etmeliyim. Şimdi içimde "Edebiyatın Gamlı Prensesinin" başka kitaplarını okuma isteği var. Kitabın bendeki baskısı Yapı Kredi Yayınlarından, 125 sayfa ve 12 TL.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yazın bakalım 😎