Kitabı yaz tatilinde, deniz kenarında, o güzel kokuların, sıcak ışıkların, tatlı meltemin tenime vurduğu anlarda okumak için bekletmiştim. Sonra denize gittim fakat elimdeki kitabı bitirip bir türlü başlamak nasip olmadı. Yaz'ın hüznünü hissetmişim gibi.. Yaz benim için cıvıl cıvıl zamanlar anlamına geldi hep. Fakat Başar'ın bu kitabı, içimi burdu. Elbette olumlu şekilde. Ben bir yaz aşkı beklerken, ömürsüz bir aşk hikayesi okudum ön kapaktan arka kapağa kadar. Yer yer gülümsedim, yer yer hüzünlendim gözlerim doldu. Bazı sayfalarda sevdiceğimin hikayesini okur gibi tanıdıktı. Sanki Murat ve Emel'i değil de bizi anlatıyordu. Birlikte olduğumuz anları, ayrılış sebeplerimizi, uzakta geçirdiğimiz günleri, o günlerde nasıl hissettiğimizi... Bir kitabı okurken kendimi bulursam o kitaba karşı duyduğum bağlılık daha yoğun oluyor. Aslında dağınık bir hikaye örgüsü var kitabın. Bir an çocukluğunu dinliyoruz yazarın, bir sayfa sonra bugüne dönüyor. Nerede kaldığını şaşırtıyor insana. Fakat nasıl sonunu bildiğiniz bir olayın akışına engel olamadığınız gibi, bu kitabı okumaktan da kendinizi alamıyorsunuz. Kürşat Başar, üslubu ve kurgusuyla bunu bana sıklıkla yapıyor, onu okuduğum her kitabında. Ben de o beni şaşırtıp "bu olmamış" diyeceğim ilk kitabına kadar onu alışveriş listemden eksik etmiyorum. Şimdi oluşturduğum listeye de bir kitabını ekledim bile. Yaz'ın bendeki baskısı Everest Yayınlarından, 328 sayfa ve 26 TL.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yazın bakalım 😎