Marquez kitaplarını okurken kendimi kaybolmuş gibi hissediyorum. Büyülü bir dünya yaratıyor ve o dünyanın bir parçası haline gelmeden dışarıdan, cam bir fanusun tepesinden seyreder gibi akıp giden olay örgüsünü okutuyor. Bu kitabında, Ortaçağ İspanya'sına gidiyoruz. Kitabın temelinde köpek tarafından ısırılan bir kız çocuğu var. Kuduz salgınının insanları kırıp geçirmesi nedeniyle bu kızın kuduz olup olmadığını merak ediyor aile ama üzerinden bir miktar zaman geçtikten sonra. Baba çapkın, anne gergin, ailenin birbirinden haberi yok özetle. Bölgenin dahi doktorunun kıza uyguladığı tedaviden memnun kalmayan baba, kızı manastıra kapatmakta buluyor çareyi. Manastırda da bir rahip yarı yaşındaki bu kıza aşık oluyor ki kitabın adındaki aşka da buradan çakıyoruz atıfı. Kitap, Marquez'in gazetecilik yaptığı dönemde bir mezar kazısına katıldığında gördüklerinden esinlenilerek yazılmış ki kurguyla karışık bir gerçeklik barındırıyor. Öte yandan baktığımızda ise Ortaçağ bağnazlığını görüyoruz; bilimin karşısına saçma sapan ritüellerle çıkılması, kızın evlenene kadar saçının kesilmemesi falan okurken ifrit oldum gerçekten. Kuduz olmayan çocuğu kutsal sularla yıkanmasını mı ararsın, içinden şeytan çıksın diye türlü türlü işkenceler edilmesini mi ararsın, sınıfsal çatışmaları ve beğenmedikleri, köle olarak kullandıkları insanlara çocuklarını yetiştirsin diye emanet etmeleri gibi çarpıklıklar mı istersin... Ne ararsan var. Müthiş bir Ortaçağ eleştirisi aslında. Kitabın bendeki baskısı Can Yayınlarından, 184 sayfa ve 85 TL.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yazın bakalım 😎