Hayatımda okuduğum en şahsına münhasır kitap bu muhtemelen. Sartre'nin varoluşçuluk sorgulaması yaptığı, bir parça felsefik, öte yandan da aslında sadece bir yazarın günlüğü olarak kaleme alınmış. Şahsına münhasırlığı da bu kadar derin konuları sorgulamasına rağmen adamın gündelik hayatını anlatıyor en sıradanlığı ile... Mesela diyor ki "bugün kalktım şu kafede bununla sohbet ettim" vs. böyle bir sıradanlık. Fakat sonra sonra farkına vardırıyor ki kitap, o sıradanlık dediğimiz varoluş sorgulaması. Kitapta bulantı olarak tanımlanan his bence iç sıkıntısı. Bana o şekilde geçti yani. O kadar gerçek geliyor ki okurken, karanlık dehlizlerde yürür gibi bir sıkıntı basıyor. Yanlış zamanlamayla okunursa, insanı depresyona götürür elinden tutup. Öyle ki kitabın bir bölümünde özgürleşmekten bahsediyor Sartre. Özgürleşmenin bir tür ölüm olduğundan bahsediyor. O özgürleşme neticesinde hayattan bile vazgeçebileceğini söylüyor. Demirkubuz filmi izlemek gibi sanıyorum kitabı en net tanımlayabileceğim ifade olabilir. Evet, şu an mutluyum :) Kitabın bendeki baskısı Can Yayınlarından, 264 sayfa ve 104 TL. Bu topa girilir mi? İnanın bilmiyorum. Ben girdim ve boğulmanın verdiği hazzı anlamaya epey yaklaştım. Bunu bilerek girin girerseniz :) Soktum fitneyi, hadi bakalım!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yazın bakalım 😎