Bu kitapla ilgili söylenebilecek ilk kanı ne kadar yalın olduğu şüphesiz. Sanatsal kaygılar gütmeden, dümdüz derdini anlatıp geçmiş Kristof. Bu sadeliğin de kitabın hikayesiyle bir bağlantısı var bu arada. Kitap bir üçleme. Büyük Defter hikayesiyle başlıyor. Bilmediğimiz bir yerde bilmediğimiz bir savaşta annesi tarafından anneannelerine bırakılan iki oğlan çocuğunun yeni hayatlarına adapte olma çabalarını okuyoruz. Sonra üçlemenin ikinci kitabı Kanıt başlıyor ve birdenbire bambaşka bir üslupla devam ediyor kitap. Artık çocuklar birer birey oluyor, arka kapakta yazdığı için spoiler sayılmaz, yolları ayrılıyor ve iki hikaye okuyoruz. Son bölüm olan Üçüncü Yalan'da ise bambaşka bir kitap okuyormuşuz hissine kapılabilirsiniz, normal, bende de öyle oldu. "Okuduklarınızın hepsini unutun, baştan başlıyoruz" demiş sanki yazar. Oysa üçüncü bölümün anlatımına alışınca, üç kitap arasındaki bağlantıyı kuruyor ve sık sık "aaa" nidaları atıyorsunuz, içeriden veya dışarıdan. Değişik bir fikir, farklı bir üslup, daha önce deneyimlemediğim bir anlatış. Sanki sonu sürprizli biten filmler gibi. Bir sonraki satırda, hatta sayfada ne okuyacağını tahayyül edemiyorsun. Savaş döneminde geçen diğer edebi veya sanatsal eserler gibi kan, ter ve gözyaşı olmadan da o korkunçluğu hissettirmeyi başarmış. Ferhan Şensoy'un da dediği gibi "savaş yüksek oktanlı ve gayet boktan bir şeydir"... Kitabın bendeki baskısı Yapı Kredi Yayınlarından, 372 sayfa ve indirimsiz satış fiyatı 220 TL. Denenir, ıskalamayın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yazın bakalım 😎