Futbol...
Aslında Galatasaray...
Kenan Doğulu'nun dediği gibi "birdenbire hayatımın tümü oldu". 8-9 yaşlarında bilinçli olarak futbol izlemeye ve Galatasaray taraftarı olmaya başladım bir iddia sonucunda (ne kadar da sözünün eri bi kız). O gün bugündür hazırlık maçları dahil 22-23 senedir bilinçli olarak Galatasaray izliyorum. Bu akşam bir şey fark ettim ve bunu yazmak istedim acaba sadece ben mi böyle düşünüyorum yoksa başka birilerini de bu noktada yakalayabilir miyim diye... Öyleyse başlayalım.
Birkaç haftadır Galatasaray'ın çok da parlak olmayan oyununun yanı sıra kasıtlı olduğunu düşündüğüm ve gördüğüm şekilde hakemlerin de öne çıktığı maçları izliyoruz malum. Bilhassa bu maçları izlerken hissettiğim gerginlik ayyuka çıkıyor. Özellikle sevdiğine toz konduramayan bir insan olduğum için takımın ışıl ışıl parlayan oyun oynamamasından ziyade hakemlerin maçın önüne geçiyor olmasına çok geriliyorum. Çünkü verilen emeğin -iki takım adına da- bir şekilde arka planda kalışı; bununla birlikte de adaletsizliğe tahammülsüzlüğüm hissettiğim gerginliğin esas nedeni oluyor.
Fark ettiğim şey ise şöyle; Galatasaray maçlarının olmadığı günler, futboldan uzak kaldığım günler ve akşamlar benim için hiç de gergin geçmiyor. Aksine hayatımın keyifli olduğu bi dönemindeyim. Buna rağmen Galatasaray maçlarının olduğu günlerde özellikle sosyal medyada paylaştıklarımı ertesi günlerde gördüğümde ben, benlikten çıktığımı görüyorum. Ürkecek şekilde hem de...
Başlıktaki cümlenin orijinalı "futbol kitlelerin afyonudur". Ülkedeki ekonomik, siyasi ve askeri gelişmeler pozitif ivmeyle yükselen değil aksine yer yer gerileyen seyirde ilerliyor. Üç beş kişi bir araya gelindiğinde ise ekonomi veya siyaset veya terör olaylarından ziyade futbol konuşuluyor. En azından üç sohbetten birinin konusu futbol oluyor. Yalnızca benim çevremde değil, genel olarak gözlemim bu yönde benim. Futbol artık insanların kaçış rampası sanki sohbetlerde. Uzun susuşlar olduğunda yahut sohbet tıkandığında artık futbol konuşuluyor. E bu noktada da afyon etkisi devreye giriyor. Sorgulamayan, anlamaya çalışmayan, klişe tabirle 8/5 çalışıp sisteme kredilerle, borçlarla, faizlerle bağımlı hale gelen modern kölelere dönüşüyoruz hepimiz. Çocuklarımızı böyle yetiştiriyor hayatımızı bu şekilde idame ettiriyoruz. Futbol da insanlara gazlanarak hayatı sorgulamaktan soyutluyor.
Bu noktada sorununu tespit ettin, devamında yapılması gereken nedir? Elbette sorunu çözmek için akılcı bi çözüm bulmak gerekiyor. Akılcı çözüm de gayet açık: Serap, futboldan uzak duracaksın. İşte şahsi olarak kilitlendiğim nokta bu. İnsanlar işini iyi yapamıyor yahut birileri haksızlıkla işlerini yürütüyorsa ben niye sevdiğim ve keyif aldığım bir şeyden vazgeçmek zorunda kalıyorum? Kaldı ki iyi bir Galatasaray maçı kadar zevk alarak geçirdiğim 2 saatlik şey çok az var. Öte yandan taraf olmak, taraftar olmak, hayatta en azından bir şeye delicesine bir tutkuyla bağlanmak bence insanı gayet diri tutuyor. Bu da vazgeçmek istemediğim başka bir şey mesela.
Bugünlerde kendimle ve hayatımla ilgili sorguladığım yeni açmazım bu. Çözümü bulur bulmaz paslarım (Allahım vazgeçme yazısında bile paslarım diye futbol deyimi kullanıyorum!). Görüldüğü üzere ben bu illetten zor kurtulurum. Siz kaçın kendinizi kurtarın. Sormayı, sorgulamayı, anlamaya çalışmayı lütfen ihmal etmeyin. Öperim.
ps: şu gifin güzelliğe bakar mısın? sevmeyelim de taşa mı dönelim?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yazın bakalım 😎