Benim ilk gençliğimde Kenan İmirzalıoğlu mafyalı bi dizi yapıyordu ve ben kendisinden pek de haz etmezdim. Fakat bir süredir, zevklerimin değiştiğini seziyorum ve değişikliklerden birisi de İmirzalıoğlu ile ilgili aslında. Milyoner'i sunmaya başladıktan, onu Cingöz Recai, Uzun Hikaye, Son Osmanlı Yandım Ali ve elbette Ejder Kapanı'nda izledikten sonra daha sempatiyle baktığımı itiraf etmek zorundayım. Alef'in çekilmeye başlandığını ve yayınlanacağını duyduğumda da heyecanlandım çünkü BluTv'de yayınlanacaktı, polisiyeydi ve BluTv'de izlediğim polisiyeler (Masum, Şahsiyet, Bozkır) benim için şahane referanslardı. Tüüüüm bu fikirlerin ışığında diziyi izlemeye başladım ve dün itibariyle de bitirdim. Hadi neleri sevip neleri sevemediğimi konuşalım...
Öncelikle dizinin görsel olarak çıtayı arşa çıkardığını söylemek lazım. Dizide çizilen gri İstanbul portresi, "gri şehir" denilen canım Ankara'yı bile kıskandırır. Bazen bir arabanın penceresinden, bazen bir duvarın üzerinden, bazen sadece sahilden, bazen bir tepeden gördüğümüz İstanbul enstantaneleri tek kelimeyle nefisti ve evde kaldığımız bugünlerde çölde bir serap gibiydi adeta. Settar Komiserin aracıyla bir yere intikal ederken kulağımıza çalınan Türk Sanat Müziği eserleri o gri hava ile tamamen tezat bir bahar havası estiriyordu kulağımıza. Belki bu kadar lirik olmayı amaçlamamışlardır ama bendeki etkisi böyle oldu. Artık karantina psikolojisi mi dersiniz yoksa etki altında kalmışlık mı bilemiyorum. Dizide en çok etkilendiğim detay görüntü ve ses kalitesiydi açıkçası. Bu, bir futbol maçında kalecinizin en iyi oyuncu seçilmesi gibi bir şey maalesef. Zira dizinin "tekniği" ne kadar iyiyse işlenişi o kadar sıradandı yazık ki...
Karakterlerin derinliklerine inilmedi bence. Elbette "8 bölümde bu kadar olur" diyebiliriz ama 8 bölüm süren başka işler de izledik yapmayın. Kemal'in gördükleri, Settar'ın yaşadıkları kadar bence Yaşar'ın da hayatının detaylarını bilmeliydik. Son bölümde anlattıkları yeterli miydi? Yaaani, beni çok tatmin ettiğini söyleyemem. Bölümlerde ana hikayeye dair pek bir şey izleyememek de savrulmuş hissettirdi yer yer. Ellerinde müthiş fikirler var gibiydi oysa. Tarikatlar, farklı görüşler, marjinallik... İlginç olabilirdi ve kesinlikle özgündü. Bu dizide eksik olan şey sanırım tek kelimeyle gerilimdi. Polisiye izliyoruz demiştim başta, birden fazla cinayet oldu ilk bölümlerde, buraya kadar şahane ki ilk 1-2 bölüm gerçekten heyecan vericiydi. Fakat, sonra birden yavanlaştı. Bunun esas sebebi de bence gerilim eksikliğiydi.
Dizinin ikinci sezonu gelir mi bilemiyorum ama bence gelmez. Spoiler vermek istemiyorum fakat finalde izlediğimiz sahne dizinin devam etmeyeceğine delaletti. Yine de emeği geçenlerin eline sağlık. Dijital platformlarda yerli dizi izleyebiliyor olmak, yakın geçmişte bunun bir endüstriye de dönüştüğünü görüyoruz, bizim adımıza her yönden olumlu. Televizyonu etkilemesine, sektörü etkilemesine, insanların daha iyi şartlarla en azından daha kısa sürelerde çalışmasına neden olacak belki de. En azından temennilerim bu yönde diyerek dizinin fragmanıyla noktayı koyayım. İzleyecekler için iyi seyirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yazın bakalım 😎