10 senedir buralardayım, en özendiğim yazı bu olsun istiyorum. Böyle bir işe başka türlüsü yakışmayacak çünkü. Fi, Bozkır, Masum internette yayınlanıp bu işte öncü olmuş işler. Fakat Şahsiyet'i apayrı bir yere koyarım. Öyle gerçek, öyle çarpıcı, öyle acı ki... Dizinin gideceği yeri az çok kestiriyorsunuz, sonu kesinlikle sürpriz değil fakat gidiş yolu öylesine iyi ki hani bi çocuğun yürüyüşünden düşeceğini bilirsiniz badi badi gider yapma düşeceksin diye aklınızdan geçirirsiniz ama o çocuk siz ne kadar düşmesin diye üzerine titreseniz de gider düşer ve ağlamaya başlar sizin de içiniz ezilir ya, işte Şahsiyet'i izlerken tam olarak bu oldu bende. Düşeceğini bile bile, üzüle üzüle izledim diziyi. Nihayetinde dün gece bitti ve unutmak üzerine kurulu bu hikayeyi asla unutmamak için yazmayı istedim. Spoiler butonunu kullanmayacağım yazının devamında, eğer izlemediyseniz, izleyin tekrar görüşelim. Başlıyorum!
Dizinin senaryosu Hakan Günday'a ait. Yönetmeni Onur Saylak. Oyuncular arasında Haluk Bilginer, Cansu Dere, Şebnem Bozoklu, Hüseyin Avni Danyal, Necip Memili, İbrahim Selim, Fırat Topkorur, Metin Akdülger ve Müjde Ar var. Öncelikle senaryonun bu kadar gerçek olduğu hiçbir dizi izlememiştim ben. Kadınların en büyük sorunu olan tecavüzü bu kadar çarpıcı anlatabilmek ve bu ülkede kadın olmanın ne kadar zor olduğunu bir erkek gözüyle cesurca yazabilmek çok etkileyiciydi! AyYapım'ın bu işin yapımcılığını yapıyor, PuhuTv'nin bu diziyi yayınlayabiliyor olması bu ülkede televizyonculuğun bittiğinin, herkesin birbirinin bir şeyi olup kimsenin etliye sütlüye karışmadığı bu ortamda bürokrasinin kokuşmuşluğuna; kadınların savunmasızlığına; insanların birbirinin aynısı olup aynı kabahate sessiz kalışlarına; çocukların yetiştirilme tarzına; çocuk istismarına; güçlü kadınların hiçbir takdir görmeyip tam aksine güçlerini başka yollarla elde ettiğinin düşünülmesine ve hatta bununla yetinmeyip dillendirilmesine; çat çat vurabiliyor olması kesinlikle takdire şayandır kanımca...
Dizinin senaryosu kadar oyunculukları da çok çarpıcıydı. Öncelikle Cansu Dere... Mankendi, oyuncu mu yoktu gibi mıymıntılıkları bir kenara bırakıp takdir etmeyi öğrenmemiz lazım. Hakan Günday bu senaryoyu yazdıktan sonra, Onur Saylak yönettikten sonra ve Haluk Bilginer de karşısına alıp oynattıktan sonra çok özür diliyorum beğenmeyenlere bok yemek düşer. Kaldı ki canlandırdığı Nevra karakteri ile bize anlatılmak istenen tam da biraz önce yazdığım şeye göz kırpıyor: Güzel kadınlar başarılı olduğunda bu güzellikleriyle ilgili değildir! Bir polis olarak, bir doktor olarak, bir avukat olarak da gayet başarılı olabilirler. Şekilciliği bıraktığımız zaman ve bence artık birbirimize insan olarak bakabildiğimiz zaman bir şeylerin değişebileceğine olan inancım, iflah olmaz bir polyanna olarak, beni hiç bırakmıyor. Kaldı ki karakterin neden polis olduğu sorusunun cevabını son bölümde Agah Bey dile getiriyor: "Sen tam da bunun için polis oldun biliyor musun? Sen Reyhan'ı kurtaramadın, kendini kurtaramadın, onun için polis oldun. O kadar aşikar ki!". Çocukken istismar edilmiş bir kız çocuğu olmaktan polisliğe, sonra da istismarcıları öldüren eski polisliğe evrilmiş tek kelime ile kusursuz bir karakter.
Ayrı bir paragraf da Haluk Bilginer için yazmak istiyorum haddim olmayarak. Böyle bir oyuncu ile aynı döneme denk gelmiş olup onu izleyebiliyor olmayı şans olarak görüyorum zira. Masum'da da ailesi için her şeyi yapabilen bir baba olarak izlemiştik kendisini. Şahsiyet'te ise adliyede çalışan bir memurun kendisine alzheimer teşhisi konulmasının ardından, Kambura isimli bir ilçede görev yaparken istismar edildiğini öğrendiği bir kız çocuğunun 22 yıl sonra intikamını almaya karar vermesi ile başlıyor karakterinin yolculuğu. İntikamın bu kadar geç gelmesine ilişkin bir detay dizinin içindeki alelade bir repliğe gömülmüş bence: "Bu ülkede tamirciler neden hep geç gelir". Agah Bey, geç gelmiş bir adalet tamircisi. Hukuka inancı sorgulatıyor. Hukukun başka adaletin bambaşka bir şey olduğuna dem vuruyor final bölümünde. Agah Bey çok renkli bir karakter aslında; Beyoğlu'nda yaşayan, rengarenk çoraplar giyen, her sabah tıraş olmaktan da vazgeçemeyip o memur kafasını atamayan, arada kalmış biri. Yıllarca Reyhan'ın yaşadığı tüm istismarı yazdığı günlüğünü bu canavarlarla baş edemeyeceğini düşündüğü için saklamış. Hastalıktan sonra da nasılsa her şeyi unutacağım Reyhan'ı unutmadan intikamını almam lazım diye istismarcıların hepsini teker teker öldürmeye karar veriyor ve her öldürdüğünün alnına da çakıyor Reyhan'ın günlüğünden bir cümleyi imza olarak. Şahsiyet'teki oyunculuğu, jestleri, mimikleri ders olarak okutulmalıdır bu işin eğitimini alıyor olan gençlere bence.
Dizide beni çarpan diğer oyunculuk Necip Memili'ye ait. Başkomiser Tolga karakteri ile karşımıza çıkıyor. Alışılmışın dışında bir başkomiser karakteri kendisi. Odasında kum torbası var çok gerildiği bir gün yumruklarken izliyoruz onu mesela... Dürtmemesi gereken yerleri dürtmeye başlayınca açığa alınıyor falan... Açığa alındıktan sonra yukarıdaki sahnenin de içinde bulunduğu bir tiradı var ve burada yine Hakan Günday'ı övmek gerekiyor. Gerçek tespitler yapıyor hayata dair, körü körüne inandığımız şeylere dair ve yaşamak için kendimizi nasıl kandırdığımıza dair... Minik bir parantez de Ateş karakterine. Ülkede gazeteci olmak da birilerinin kuyruğuna basmak demek çünkü. Vaktinde Uğur Mumcu'nun, Hrant Dink'in, Sabahattin Ali'nin sırf inandıkları şeyleri yazmak uğruna öldürüldüğünü bildiğimiz bu ülkede, Ateş'in de tıpkı Tolga gibi dürttüğü kişilerce suikasta kurban gitmesi hem de "hayat güzel be Nevra" repliğinin hemen ardından ölmesi beni paramparça etti. Sefa, Firuz ve Nesrin karakterleri de altı dolu, yan roller olmalarına rağmen kendi dünyalarının kurgusunu bize aktarabilecek kalitede tiplemelerdi.
Hiçbir ayrıntıyı kaçırmayayım ve bu yazı bitmesin istiyorum ama sanırım çok uzattım ve artık toparlamam gerekiyor. Bu diziyi okurken şunu görmek lazım; çocuklar çocuktur iğrenç tatmin duygularınızı çocuklardan uzak tutun. Ahlaki değerleri çocuklarınıza kendilerine yontacak şekilde değil toplumun yararına olacak şekilde öğretin. Erkek çocuklarınızın sırtına aslansın kaplansın koçsun diye vurmak yerine hatalarını cezalarla kafalarına vura vura gösterin ki hatanın kabahat olduğunu bilsinler. Kız çocuklarınıza susmayı değil, istemedikleri hiçbir şeyi yapmamalarını, zorlanmaları halinde bağıra çağıra anlatmayı ve haksızlıklara karşı çıkabilmeyi öğretin. Ve bu diziyi hala izlemediyseniz lütfen izleyin. Bittiği anda ağlayamıyorsunuz bile. Karnınıza bir tekme yemiş gibi öylece nefessiz kalıp Dağlar Kızı Reyhan şarkısını dinlerken buluyorsunuz kendinizi. Bu ülkenin gerçeği bunlar. Yaşadığımız çağın iğrençliklerinden sadece biri bu olay. İzlerken çarpılacaksınız. İzledikten sonra yaşamaktan utanacaksınız. Artık aynı insan olmadığınızı düşüneceksiniz. Ben de süreç böyle işledi en azından. İyidir. Arada böyle tokatlar yemek gerçekten kim olduğunuzu size sorgulatır. Şimdi deli gibi Hakan Günday okumak istiyorum mesela. Daha sert tokatlar da yiyebilmek için... Emeği geçen herkese sonsuz teşekkür ederim kalben. İzlediğim en olağanüstü, en şahane diziydi, 10 üzerinden 100 bile az!
Son söz; her bölümün başında özeti vermeden önce Haluk Bilginer'in mükemmel ses tonu ile söylediği gibi: "ŞAHSİYETİ HATIRLA!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yazın bakalım 😎