Çok uzun süre reddettim izlemeyi. Yok ejderhanın sırtında geziyormuş, yok yürüyen ölüler yaşayanlara saldırıyormuş, bana çok fantastik geliyordu. Bu sebeple de yayınlandığı dönemde izlemeyi düşünmedim. Geride bıraktığımız yaz, BluTv'de karşılaşınca, neden olmasın dedim ve başladım izlemeye. Dün itibariyle de bitti 8 sezon. Ne umdum ne buldum biraz anlatmak istiyorum. İçerisi ağır spoiler içeriyor, ona göre devamını okuyalım.
Önce teknik bilgiler... Dizinin ilk 6 sezonunda onar, 7. sezonda yedi ve 8. sezonda ise altı bölüm olmak üzere 73 bölümü var. Her bölüm 50 dakika ile 1 saat arasında gidip geliyor. Dizinin ben bu yazıyı yazarken Imdb puanı 9.2/10 gibi epey yüksek bir değerlendirmesi vardı. Yüksek değerlendirmenin yanı sıra, Emmy gibi, Golden Globes gibi dünya çapında önem addedilen ödül törenlerinde dizinin, yayınlandığı dönemde, bilhassa çekim gibi, makyaj gibi, efektler gibi işin mutfağına verilen ödüllere ambargo uyguladığını söyleyebiliriz. Hala izlemeyen kaldıysa özetle konusu şu şekilde; çok çok eski çağlarda, dünyanın muhtelif yerlerinde bulunan hanedanlıkların dünyayı yönetme hırsları ve ailelerin bireylerinin bu hırsların altında sürdürmeye çabaladıkları yaşamlarını anlatıyor. Lannister, Stark, Targaryen, Baratheon ve Bolton aileleri başlıca hanedanlar. İnsan ırkının yaşadığı bu taht savaşlarının yanı sıra Night King'in diriltip kendi saflarında savaşmasını sağladığı Akgezenler isimli bir topluluk var ki dizinin beni en çok geren ve en fantastik olduğunu düşünmemi sağlayan kısmı da onların geçtiği bölümler oldu. "Akgezenler" deyince de zihnimdeki çağrışım perilerinin bana anımsattıklarından dolayı kendilerine ifrit olmamın sebebini az çok anlayabiliyorum aslında. Neyse, diziye devam edeyim başıma iş açmadan :)
Nasıl anlatsam, nereden başlasam diye düşünüyorum şu an. Sanırım favori karakterim ile giriş yapabilirim. Arya Stark. Stark ailesinin küçük kızı. Ablası gibi "ben kraliçe olacağım, en güzel leydi ben olacağım" gibi hırsları olmadı hiçbir zaman. Kendisine, büyüyüp sevdiği adam tarafından teklif edildiğinde bile bunu reddedebilecek kadar uzaktı hükmetme olayından. İlk sezonlardaki o serseri kız çocuğu hallerinden tutun da sonraki sezonlardaki eğitilmeye, dönüşmeye ve öğrenmeye meraklı hallerine gelinceye kadar hep başka bir çocuk oldu Arya. Karakterinin gereğini de son bölümde açık denizleri keşfetmek için yola çıkarak bence karşıladı. Tüm karakterler içerisinde sonunu en çok sevdiğim ikinci karakter oldu, favorim olmasına rağmen. Sonundan en keyif aldığım karakter ise Joffrey Baratheon'du şüphesiz. Joffrey, Lannister ailesinin çocuğuydu, babası öldükten sonra da hanedanlığın başına geçti. Tam bir hırt. Bunu yumuşatarak söylemenin bir yolu yok o yüzden düzlemesine yazıyorum: 40 tane hayat kadını bir araya gelse bunun gibi bir şey doğuramaz. 4. sezonda kendisinin ölüm sahnesinde duyduğum hazzı bana verebilen çok az sinematografik iş izledim bu yaşıma kadar. Zehirli içkisini yudumlayıp düğününün yapıldığı meydanda gözleri pörtleyip ağzından burnundan kan gelince derin bir oh çekmiştim. Şahsi dizi tarihimin en nefret ettiğim karakteridir.
Diğer favori karakterim de Tyrion Lannister. Annesi kendisini doğururken ölmüş bir cüce Tyrion. Fakat müthiş zekası, kendisiyle dalga geçebilme becerisi ve şüphesiz çapkınlıklarıyla dizide beni gülümseten yegane insandır. Etrafında da Bronn gibi Podrick gibi keyifli karakterleri de barındırıyor. Ayrıca Sibel Kekilli'nin canlandırdığı Shae karakteriyle de birlikte olduklarından, dar bir açıdan da olsa, enişteniz sayılır :) Dizide ölmelerine şaşırdığım iki karakter var, ikisi de Stark ailesinden. Sean Bean'in hayat verdiği Ned ve oğlu Robb Stark karakterleri, bence ikisi de dünyayı yönetme noktasında başarılı olabilecek kalibrede karakterlerdi. Gel gelelim Türk kafasıyla düşününce başrol sayabileceğimiz elemanlar öldüğünde şaşırıyor ve aha sürprize bak kafasına erişebiliyoruz. En azından bende böyle çalıştı baba oğul Stark'ın ölümleri. Son olarak minicik bir rolü olsa da Pedro Pascal'ı izlemek çok keyifliydi. Tam bir serseri mayın olarak diziye Oberyn rolüyle geldi ve bir mayın gibi patlayıp gitti :) İzleyenler sırıttı bile.
Dizinin bilhassa ilk sezonlarında cinsellik hiçbir sınır olmadan, hiçbir filtreye tabi tutulmadan yaşanıyor. Antik çağlardan bahsedince, evet, tuhaf değil. Ama artık uçana kaçana, ortalık yerde, gruplar halinde, kardeş, evlat, cinsiyet farkı dinlemeksizin, bu kadar cüretkar şekilde yansıtılmış olması aklıma pazarlamanın bir numaralı kuralını getirdi: seks sattırır. Dizinin tanıtımı için başlarda epey kullanılmış olacak ki, kitaptan uyarlama olan senaryonun aslında da böyle olup olmadığını bilmekten bağımsız konuşuyorum, çok aleniydi ve benim için bir parça fazlaydı itiraf etmek gerekirse. Bunu tutuculuk yaptığım için değil tamamen feminist duygularla paylaşıyorum. Cinsel şiddetin bu kadar dünya çapında izlenen bir yapımda bu kadar göze sokuluyor olması içerik olarak beni rahatsız etti. Kadınların bu şekilde kullanılmasına da, kullanılabileceğinin düşünülmesine de, dizinin antik çağlarda geçtiğini biliyor olmama rağmen, bayaaa ifrit oldum itiraf etmek gerekirse. Cayır cayır tecavüzlerin yaşandığı, kadına sadece bir hanedan mensubu doğursun diye bir damızlık olarak bakıldığı ilk sezonlardansa, Daenerys'in, Sansa'nın, Cersei'nin ve hatta Yara'nın aynı dönemde hükümdarlık yaptığı 6 ve 7. sezonları öper başıma koyarım. Beyonce bence bu bağlamda sonuna kadar haklı, "Who run the world? Girls!"
Ve final... Yıllarca ele geçirmek için mücadele ettiği demir tahtın önüne gelip zaferini sevdiceğiyle kutlayan Dany, artık karanlık tarafa geçmiştir. Asla yapmam dediği şeyleri yapmış, bir halkı ejderhasına cayır cayır yaktırarak katletmiş, kaleleri evleri yıkmış ama istediği şeye ulaşmıştır. Şimdi tek istediği tüm dünyayı sevdiceği Jon ile yönetmektir. Buraya kadar her şey şahane. Dizi tüm kötü karakterlerden arındı ve güzel bir final izleyeceğim gözlerim dolu dolu diye bekleyen Serap'a soğuk duş: Jon, çat diye bıçağı saplar sevdiceğine. Çünkü karanlık tarafa geçtiğini görmüştür. Çünkü uğruna savaştığı her şeyin bu güç sarhoşluğuyla murdar edileceğini anlamıştır. Bu yazıyı yazmaya başlamadan önce dizinin final sezonunun okuma provası yaptığı bir video izlemiştim şu linkten. Jon karakterine can veren Kit Harington'ın Dany'i bıçakladığı sahneyi okurlarken verdiği tepkiyi işte finalin o sahnesinde aynen verdiğimi itiraf etmek zorundayım. Dün dizinin finalini izledikten sonra size de yapacağınız finale de diye sövmüştüm epey. Fakat şimdi bu şekilde düşününce, hayat hep mutlu sonlardan ibaret değil, kaldı ki bu kötü bir son da değil, savaşlar durdu, herkes payına düşeni aldı, kötülerden kurtuldu GoT dünyası, yani finalden beklenen her şey gerçekleşti. Neticede romantik komedi izlemiyoruz. Bu yüzden finalle ilgili fikirlerim tepetaklak oldu diyebiliriz.
Ekleyeceğim bir şey kaldı mı diye şöyle bir düşündüm de sanırım bu kadar. Güzeldi, keyifliydi ve itiraf etmem gerekirse fantastik tarafları beni düşündüğüm kadar irrite de etmedi. Bu türden başka dizi izler miyim? Sanmıyorum. Ama Game of Thrones kadar başarılı olursa, belki denerim. Neticede asla asla dememek gerektiğini öğrenmiş bulunmaktayız Dany sayesinde. Ooo diziye göndermeli yazı kapatması, alırım bi dal :) Buraya kadar okur musunuz, bilmiyorum. Ama ben buraya kadar yazdım. Teşekkürler, iyi günler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yazın bakalım 😎