Hemen büyütmeyin. Kitapta ölümün yollarından, tabancalardan, ilaçlardan, urganlardan falan bahsetmiyor. Kitapta 5 farklı insan var. Bir çocuk, bir çiftçi, bir soylu adam, bir soylu kadın ve dükkan sahibi bir kadın. Bu insanlar Fransa'nın farklı yerlerinde yaşıyorlar. Beş bölümlük kitabın her bölümü bu insanlardan birinin ölümüyle ilgili. Ölümün nasıl hayatın bir parçası olduğunu okurken yarattığı farkındalığa şaşırıp kalıyorsunuz. Kitabın benim için en çarpıcı yönü buydu büyük ihtimalle. İnsanlar ölür ve etrafındakiler hayatına devam eder, etmek zorundadır. Bu şekilde düşününce hayatın kocaman bir boşluk olduğunu kabul etmemiz gerekiyor sanırım. Şüphesiz en üzücü hikaye çocuğun öldüğü hikaye. Ailenin yokluk yüzünden çocuklarını iyileştirememesi ve kaybetmesi, hem de bunun bugün bile bazı ülkeler ve insanlar için geçerli olduğunu düşününce üzülmekten kendimi alamıyorum. Kitabın verdiği mesajdan benim aldığım alt metin ise şöyleydi: Çocuk olmanızın, hayatınız boyunca çalışmış olmanızın, zengin biri olmanızın hiçbir önemi yok. Belirlenmiş bir son kullanma tarihiniz var, o tarih gelince dönüşü olmayan o yola çıkıyorsunuz. Bu yüzden her anın tadını çıkarmaya, hayatı ıskalamamaya bakmak lazım, bana bunu hissettirdi. Son olarak kitabın çevirmeni Volkan Yalçıntoklu'nun nefis çevirisi ve Türkçesi için teşekkürü bir borç bilirim. Kitabın bendeki baskısı İş Bankası Kültür Yayınlarından, yalnızca 56 sayfa ve 20 TL olarak satışta. Kaçırmayın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yazın bakalım 😎