Dönem dizilerine duyduğum hayranlık, özellikle Kraliçe Elizabeth'in ömrünün anlatıldığı bir iş olduğunda daha da ön plana çıkıyor. Zafiyet karşıtı ve güç meraklısı ruhum tabii ki 6 sezondaki her bölümü heyecan ve hayranlıkla izledi. Dizideki oyuncu seçimlerinin başarısı yüzünden hangi dönemin işlendiğini bile umursamadığım yerler oldu. Sırf castinge duyduğum saygı yüzünden bile tertemiz bir 7,5-8 puanı var bu dizinin. Yazının devamında sezonlarda işlenen dönemleri, sonrasında da fotoroman şeklinde karşılaştırmalı fotoğraflarla oyuncu seçiminin şahaneliğini gösterip bağlamayı planlıyorum. Başlayalım mı?
Dizinin ilk sezonu on bölüm ve her bölüm aşağı yukarı birer saatten oluşuyor. Tacın 1947-1955 yılları arasındaki serüvenini izliyoruz. Bu sezon Prenses Elizabeth ve Philip'in evliliği ile başlıyor. Kral 6. George hastalanıyor erkek kardeşi de krallık vasıflarını taşımadığı için taht bir anda Elizabeth'in kucağına bırakılıyor. Bu arada İngiltere Başbakanı Churchill. Askerlikten gelmiş, yaşını başını almış John Lithgow tarafından hayat verilen Churchill'in elini eteğini öptüğü ve Claire Foy'un canlandırdığı Elizabeth'in, artık Kraliçe 2. Elizabeth'in yan yana geldiklerinde oluşturduğu oksimoron görüntü bile monarşinin çağdışılığını ama aynı zamanda da gücünü gösteriyordu. Bu şekilde tezatlıklarla dolu bir sezondu ilk sezon. Matt Smith'in oynadığı Philip gibi bir deniz subayının, kraliçe bile olsa, eşinin gölgesinde kalmak durumunda kalması fakat bunu yer yer çıkardığı isyanlarla bir türlü hazmedememesi bu tezatlara bir diğer örnekti. Bu sezona dair en güzel detaysa kraliçenin kardeşi Margaret rolündeki Vanessa Kirby oldu benim için. Kalemle çizilmiş gibi kusursuz hatları, nefis bir siması ve iki numara olmanın gölgede kalması ile çok sevdiği ablasına destek olma çabası arasında kalmış bir kadın rolünü ortaya koymuş Kirby. En iyi yardımcı kadın dalında Bafta getirmişti kendisine bu oyunculuğu ayrıca, onu da dipnot olarak sıkıştırmak isterim.
Dizinin ikinci sezonu da on bölümden oluşuyor ve yine birer saatlik bölümler. İkinci sezonda 1956-1964 yılları arasını izliyoruz bu defa. Kadraja bu kez çocuklar dahil olmaya başlıyor. Ve artık tahta iyiden adapte olan Elizabeth'in dünya ile de ilişkiye girmesini ve dış politikaya da dahil oluşunu izliyoruz. Bugünlerde Six Feet Under'da izlediğim Michael C. Hall'u Kennedy rolü ile izliyoruz. Bu sezonda da Philip'in lüzumsuz triplerini izliyoruz ekseriyetle. Tamam yaşadığın döneme göre eşinin gölgesinde kalmayı kabullenemeyebilirsin, anlaşılır bir şey. Ama sen de Londra gettolarından Elizabeth'i değil, kralın kızı Prenses Elizabeth'i aldın be kardeşim, normal değil mi bir zahmet gölgede kalman gerçekten? Sürpriz mi geldi yani? Bu sezonki triplerini de Charles üzerinden izledik. Oğlan benim okuduğum okulda okuyacak diye tutturmasını mı ararsın, geleceğin kralı olacak çocuğu durup durup ezmesini mi ararsın, kraliçeden çıkaramadığı ezikliğinin acısını çocuktan çıkardı durdu. Güzellerin şansı olmaz sözünü bir kez daha doğrulayan Margeret ise yıllarca sevdiği Townsend ile evlilik iznini koparmışken işler istediği gibi gitmedi ve bir fotoğrafçı ile tanışıp pat diye onunla evlendi. İntikam evliliği?
Üçüncü sezon on bölümden oluşuyor ve bölümler birer saatlik parçalar halinde. Bu kez 1964 ile 1977 arasını izliyoruz. Dizide artık jenerasyon değişikliğine gidiliyor. Bu sezonda Kraliçeyi çok sevdiğim bir oyuncu olan Olivia Colman canlandırıyor. Prens Charles'ı yine çok sevdiğim ve The Durrells'tan da tanıdığımız Josh O'Conner oynuyor. Son olarak benim için yine çarpıcı bir karakter oyunculuğu ortaya koyan Helena Bonham Carter da Prenses Margaret rolü ile karşımıza çıkıyor. Bu sezonda kraliçe hem krallığın hem iç sorunları ile hem de dünya politikası ile yakın ilişki içine giriyor. Galler'deki maden kazası, İşçi Partisinin yükselişi, hükümet değişiklikleri ve monarşinin halkın gözünde değer kaybetmesi iç politikadaki krizler olarak karşısına çıkarken; aya çıkılması, Amerika'nın yardıma ihtiyaç duyması, KGB'nin saraya kadar girmesi ile de dış politikadaki sorunlar olarak uğraşılması gereken krizleri doğuruyor. Charles ve büyük aşkı Camilla bu sezondan itibaren ayrıca karın ağrısı yaratmaya başlıyorlar. Margaret'in sürpriz evliliğinde yaşadığı sorunlar, yaşamak istediği hayatı ikinci kadın olduğu için bir türlü yaşayamamış olmasının vermiş olduğu gerginlikler kraliçeyi yine ikilemlerde bırakmaya da devam ediyor. Sezon Elizabeth'in Gümüş Jübilesi, yani hükümdarlığın 25. yıl kutlamaları ile son buluyor.
Dördüncü sezon on bölümden oluşuyor ve bölüm süreleri 54-60 dakika arasında değişiyor. Hükümdarlığın 1979-1990 yılları arasındaki dönemini izliyoruz. Ve benim de epey ilgimi çeken, hatta Uluslararası İlişkiler proje ödev konum olması için araştırmalar yaptığım, iki güçlü kadın tarafından dünyanın en kadim uluslarından birisi olan İngiltere'nin, ülkenin ilk kadın başbakanı olan ve Demir Leydi lakaplı Margaret Thatcher ve Kraliçe Elizabeth tarafından yönetildiği bölüme tekabül ediyor. Öte yandan Charles, Diana ile tanışıp evleniyor ve Diana artık saraya giriyor. Bununla birlikte de üçüncü güçlü kadın figürü de doğuyor. Tam bir güç yarıştırma dönemi ve bunun da kadınlar tarafından gerçekleştiriliyor olması bana müthiş bir tatmin sağlamıştı. Dizinin sanıyorum en sevdiğim sezonuydu sıraladığım sebepler yüzünden. Dizideki oyuncu seçiminin en güçlü olduğu sezonlardan birisi olan 4. sezonda, Thatcher'ı Gillian Anderson, Diana'yı ise Emma Corrin canlandırmıştı. Royal Wedding olarak bildiğimiz ve yalnızca İngiltere'de değil, dünyanın her yerinde milyonlarca kişi tarafından takip edilen Charles ile Diana'nın düğününü de bu sezonda izlemiştik. Aslına epeyce yakın görseller ile sahnelendi. Dışarıdan "peri masalı" gibi görünen bu evlilik elbette Camilla'nın gölgesinde ve sadece göstermelik kaldığından da sorunlar baş göstermeye başlamıştı.
Beşinci sezon 49-55 dakika arasında değişen on bölümden oluşuyor. Yeni bir cast değişimi ile karşı karşıya kalıyoruz. Çünkü 1991-1997 yılları arasını anlatılıyor. Elizabeth'i Imelda Staunton, Philp'i Jonathan Pyrce, Charles'ı Dominic West ve Diana'yı da Elizabeth Debicki canlandırıyor ki Debicki'nin, fotoğraftan da görüyorsunuz, Diana'ya kızı kadar benzemesi şahane bir detaydı. Gerçi sevgili babam kendisini gördüğünde "Diana güzel bir kadındı bu kızı nereden bulmuşlar" şeklinde yersiz bir çıkışta bulunmuştu ama ben taban tabana zıttını düşünüyorum. Rolüne çok iyi çalışan Debicki, Diana'nın içinden çıkamadığı sorunları nefis şekilde yansıtan bir oyunculuk sergilemişti. Basının ufaktan Diana ve Charles üzerinde baskı kurmaya başladığı döneme denk geliyor bu sezon. Kraliyet ailesinden Diana-Charles evliliği üzerinden dönüyor ekseri. Fayed'lerin de kraliyete yanlamaya başlaması da bu sezonda karşımıza çıkıyor. Camilla ile gizli ilişkilerinin artık malumun ilanı şekilde ayyuka çıkması nedeniyle de boşanma ne kadar ertelemeye çalışılsa da kaçınılmaz oluyor. Burada halkın mağdurun yanında olmasının sarayı epey zor durumda bıraktığını ve ilginin tamamen Diana'ya yönelmesinin ailede nasıl bir şok yaşattığını izliyoruz. Asırlarca hükmeden ve ilgi odağı olmayı başaran bir ailenin, tebaadan gelen bir kızcağız tarafından dinamitlenmesi epey çarpıcıydı. Hani Mustafa Kemal için de "Selanikli bir yetim geldi ve saltanatınızın içinden geçti (kibarlık ediyorum)" gibi bir cümle kurulur ya, işte Sandringhamlı tıfıl bir kız geldi ve tüm aileyi yerle bir edip geçti.
Altıncı ve final sezonu iki parça halinde izledik. On bölümün dakikaları 39-72 dakika arasında değişiyordu. 1997 ile 2005 yılları arasını anlatıyordu. Ölümlerle süslenmiş yas dolu bir sezon olarak finale yaraşır şekilde tamamlandı. Bu sezona dair tek ofsayt bence aradan bazı bölümlerin çıkartılarak veya birleştirilerek Philip'in ölümüne yer verilmesinin eksikliğiydi. Ben olsaydım finali de çok net Elizabeth'in cenazesi ile yapardım. Eğer The Crown diye bir dizi yapıyorsanız ve Elizabeth'in tahta geçmesi ile başlatıyorsanız, bunu yapmanız gerekiyordu. Kate ile William'ın evliliği, hatta Harry ile Meghan'ın kraliyeti reddetmesini de eklersek bildiğin bir sezon daha uzarmış dizi. Belki Kraliçe hala ayaktayken bitirmek istediler, bu da makul. Ama hükümdarlığı anlatıyorsa eğer sonuna kadar gitmeliydi noktasındayım hala. Bu yüzden eksik kaldığını düşünüyorum. Bu sezonda Tony Blair'ın (yine nefis bir oyuncu seçimi olarak; Bertie Carvel) tarih sahnesine çıkışını, William'ın (Ed McVey) popülaritesinin artmasını, Dodi ve Mohammad Al-Fayed'in Diana'nın ölümlerinden mesul tutulduğunu izledik. Sezonun en dramatik yanı ise Diana'nın ölümünden ziyade Elizabeth ve Philp'in kendi cenazelerini planlamalarıydı benim için. Tamam hepimiz faniyiz, öleceğimiz sürpriz değil. Ama bir insana kendi cenazesini planlattırmak nereden bakarsan bak hükümdar olmanın en zor tarafıdır sanırım. Şu kadar asker yürüyecek, tabutunuz şu araçla taşınacak, arkanızdan şu şarkı çalınacak falan... Bu ne yahu? Bırakın da huzur içinde öleyim dedirttiler en son kadına. Plan dediğim de oturulsun konuşulsun değildi bu arada. Fasikül fasikül hazırlanmış kanun gibi kitaplar. Evet, altı sezonun tamamında anlatılan hükmetme, güç ve "Royal Family" dediğimiz şey de tam buydu sanırım.
|
Vanessa Kirby💙 |
Altı sezon en özet haliyle, ne özet ama!, bu şekildeydi. Ben bunları yazarken fonda Spotify tarafından diziye özel hazırlanmış müzik listesi çalıyordu. Dizinin müzikleri Hans Zimmer tarafından yapılmıştı bu arada, eklemeden geçmeyeyim. Dizi, Bafta'dan Vanessa Kirby'nin en iyi yardımcı kadın, en iyi kostüm, görsel efekt ödülleri ile Emmy'den en iyi dizi, Josh O'Connor'ın en iyi erkek oyuncu, Olivia Colman'ın en iyi kadın oyuncu, Gillian Anderson'ın en iyi yardımcı kadın oyuncu, Tobias Menzies'in (Philip'i oynamıştı) en iyi yardımcı erkek oyuncu, en iyi senaryo, en iyi yönetmen, Claire Foy'un en iyi kadın oyuncu ödülleri başta olmak üzere toplam 144 ödül almış. Yazının buradan sonrası oyuncu seçimlerine saygı içerecek ve fotoğraflardan oluşacak. İzlemediyseniz, listenize ekleyin. Ben çok keyif alarak izledim, eminim pişman etmeyecektir.
6. sezon Debicki'nin canlandırdığı Diana karakteri için şöyle bir derleme denk geldi Tumblr'da. Asılları ile dizideki halleri yan yana.
Vouge tarafından hazırlanmış bir seri var. Oyuncular ile ailenin bireylerinin orijinal fotoğraflarının kıyasladığı;
|
Claire Foy - Elizabeth |
|
Olivia Colman - Elizabeth |
|
Imelda Staunton - Elizabeth |
|
Vanessa Kirby - Margaret |
|
Olivia Colman - Margaret |
|
Matt Smith - Philp |
|
Tobias Menzies - Philip |
|
Emma Corrin - Diana |
|
Elizabeth Debicki - Diana |
|
John Lithgow - Churchill |
|
Ed McVey - William |
|
Meg Bellamy - Kate |
Vouge'dan başka kıyaslamalar da yapılmış elbette. Mesela şöyle sinir bozucu bir benzerlik var;
Gillian Anderson tarafından canlandırılan Demir Leydi Margaret Thatcher'ın şöyle bir kıyası mevcut;
Yine en iyi oyuncu seçimlerinden birisi Camilla rolü için yapılmış. Elimi ıslatıp şu kaküllerini arkaya yatırmamak için zor tuttum kendimi;
Kraliçe'nin Diana'nın ölümüyle ilgili yaptığı konuşmanın canlandırıldığı sahne;Kraliçe'nin beşinci sezondaki hallerinden bir diğeri de şu şekilde;
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yazın bakalım 😎