Vay, vay, vay! Arkadaşlar, dostlar, sevgili Romalılar! Erken konuşan horozun başını keserler ama horoz olmadığım için erkenden konuşabilirim sanıyorum. Sanırım bu seneki top 5 kitaplarımdan birisini yılın ilk 5 kitabının içerisinde buldum. Nikos Kazancakis ile o kadar uzun süredir rastlaşıyoruz ki kendisini okumayı çok istiyordum. Geçenlerde kitapçıda dolaşırken göz göze geldik ve yapıştırdım geçtim. Okuma listemde de üst sıralara seri şekilde tırmanarak dün itibariyle bitti. Kitabın anlatıcısının tesadüfen tanıştığı Aleksi Zorba ile geçirdiği günleri okuyoruz. Kitap iki erkeğin patron-çalışan, iki dost, iki ev arkadaşı olarak yaşamlarını anlatıyor, tanıştıkları andan itibaren. Birlikte Girit'e gidiyorlar, anlatıcının para yatırdığı bir maden işletmeye başlıyorlar. Aleksi burada ustabaşı gibi çalışıyor. Akşamları da birlikte yiyorlar, içiyorlar, sonra da hayatı, kadınları, yemekleri, Tanrı'yı, ölümü, yaşamı, hayatta konuşulabilecek ne varsa konuşuyorlar, ne kadar sorgulayabiliyorlarsa o kadar sorguluyorlar. Cevap bulmak her zaman mümkün olmasa da, amaç varılacak yer değil yolculuk neticede. Kitap bende okurken Yaşar Kemal okuyormuşum gibi bir his bıraktı. Bu kez Çukurova'da değil, Ege'deydim. Betimlemeler daha az, diyaloglar daha fazlaydı, bunun sayesinde de çok daha akıcıydı. Nedenini anlayamadığım şekilde beni kıskıvrak yakaladı. Tüm kalbimle öneririm benim gibi okumakta geç kalanlardansanız. Kitabın bendeki baskısı Can Yayınlarından, 348 sayfa ve indirimsiz fiyatı 220 TL. Okuyun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yazın bakalım 😎