Yıllarca bu diziyi neden izlemediğim konusunda çeşitli eleştiriler aldım çevremden. Dizinin ne büyük bir efsane olduğuyla benim böyle bir diziyi nasıl es geçebildiğim arasındaki skalada sıralandı Breaking Bad'den kaçışıma ilişkin duyduğum eleştiri cümleleri. Uzun zaman da öteledim izlemeyi. Ta ki bu yazın başına kadar. 5 sezonluk diziyi birkaç ayda bitirdim evet. Zaman zaman keyif aldığımı da inkar edemem. Fakat öyle büyük sözler söyleniyor öyle "en"li cümleler kuruluyor ki bu diziye dair. O kadar da değil demek istiyorum tüm kalbimle. Hadi biraz dedikodu çevirelim...
Bir kere iyi taraflarından başlayayım. Genel kanının aksine dizideki favori karakterim Walter White yahut Jesse Pinkman değil açık ara Gustavo Fring oldu. Siz onu Tavukçu Gus olarak da biliyor olabilirsiniz. Böyle "sıradan" görünen bir insanın, artık izlemeyen yoktur diye rahat rahat spoiler kasabilirim sanırım, Güney Amerika'nın tüm uyuşturucu trafiğinin dağıtımını hem de kimseye renk vermeden yapması nefis hareket. Müthiş kurgulanmış bir karakter. Şu karizmaya bak canım benim! Yazanın, oynayanın, kurgulayanın önünde saygıyla eğilirim. Bir diğer müthiş detay ise Face Off isimli 4. sezon finali. İşte bir dizinin finali böyle yapılır! Hele o son sahnede savurduğum sözleri buraya yazmama imkan yok. Dahice kurulmuş bir senaryo, hiç beklemediğim sürprizli bir son, heyecanın bir an bile düşmediği tam aksine sürekli adrenalin pompalayan sıralı sahneler... Kusursuz bir bölümdü ve IMDB'den 10 tam puan alması gereken bölüm buydu bence.
Gelelim ofsaytlara... 3. sezon 10. bölüm. Bölüm adı Fly, bildiğin sinek yani. Bölüm isim uyumunun en kuvvetli olduğu bölüm muhtemelen. O 47 dakika bitmedi. IMDB'den kontrol ettim şimdi. Dizinin açık ara en düşük puanlı bölümüymüş ki 7.4 an itibariyle. Bakmayın benim sevemediğime, Breaking Bad'in 9'un altında puan alan bölümü hemen hemen yok gibi. O sinek laboratuvarda oradan oraya uçtu, şuradan buraya kondu, yakalayıp öldürene kadar akla karayı seçtiler ama bütün bölüm tek derdimiz bu sineğin ölümüydü. Uyuttu beni. Bela okudum resmen. Gelelim final bölümüne. Sen böyle bi dizi yap. Şöyle şahaneydi böyle efsaneydi diye 5 sene at tut. Sonra gel böyle bir finalle insanların tatmin olmasını bekle. Ortalama bir aksiyon filmi tadında geçen finalin son sahnesinde Walter yerde yattı kaldı. Eee Jesse'yi kurtardık tamam, peki bu herif öldü mü, yakalandı mı, ne yani, neyi çözdün yahut Heisenberg ile ilişkisi olanların TAMAMINI öldürmek ve Jesse'yi kurtarmak dışında hangi mevzuyu bağladın ki?
Bir insanın bulunduğu, geldiği, gelebildiği ve geleceği noktalar arasındaki salınımının, aslında hepimizin yaradılışında; Milgram'ın deneylerine kobay olacak kalibrede kötülükler gizli olduğunu ve hırsın kontrolsüz büyüdüğü zaman başımıza beladan başka hiçbir faydası olmadığını anlatması hususunda müthiş iş. Fring gibi nefis bir karakteri barındırıyor. Ama izlediğim en efsane dizi der miyim? Üzgünüm, hayır. Zaten Breaking Bad'in sıkıntısı buradan başlıyor bence. Seveni öyle büyük övüyor öyle çok gazlıyor ki bu diziyi insanların beklentisinin yükselmesinden olsa gerek sonradan tavsiyeyle izleyip üff hakikaten efsaneymiş diyene rastlamadım ben. Ve elbette o güruha istemeden dahil oldum. İstemeden diyorum çünkü dünyada en sevdiğim insanlardan birisi bu diziyi çok seviyor. Çünkü Bryan Cranston en sevdiğim oyunculardan birisi. Çünkü bu diziyi beğenmeyince "hiçbir haltı beğenmeme" cümlesiyle çaaat diye yaftalanıyorsunuz. Neyse özetle hayatımdan bir Breaking Bad geçti. Grisi olmayan bir iş, ya çok seviyorsunuz ya hiç sevmiyorsunuz. Benim için bundan ibaret oldu.
Bir kere iyi taraflarından başlayayım. Genel kanının aksine dizideki favori karakterim Walter White yahut Jesse Pinkman değil açık ara Gustavo Fring oldu. Siz onu Tavukçu Gus olarak da biliyor olabilirsiniz. Böyle "sıradan" görünen bir insanın, artık izlemeyen yoktur diye rahat rahat spoiler kasabilirim sanırım, Güney Amerika'nın tüm uyuşturucu trafiğinin dağıtımını hem de kimseye renk vermeden yapması nefis hareket. Müthiş kurgulanmış bir karakter. Şu karizmaya bak canım benim! Yazanın, oynayanın, kurgulayanın önünde saygıyla eğilirim. Bir diğer müthiş detay ise Face Off isimli 4. sezon finali. İşte bir dizinin finali böyle yapılır! Hele o son sahnede savurduğum sözleri buraya yazmama imkan yok. Dahice kurulmuş bir senaryo, hiç beklemediğim sürprizli bir son, heyecanın bir an bile düşmediği tam aksine sürekli adrenalin pompalayan sıralı sahneler... Kusursuz bir bölümdü ve IMDB'den 10 tam puan alması gereken bölüm buydu bence.
Gelelim ofsaytlara... 3. sezon 10. bölüm. Bölüm adı Fly, bildiğin sinek yani. Bölüm isim uyumunun en kuvvetli olduğu bölüm muhtemelen. O 47 dakika bitmedi. IMDB'den kontrol ettim şimdi. Dizinin açık ara en düşük puanlı bölümüymüş ki 7.4 an itibariyle. Bakmayın benim sevemediğime, Breaking Bad'in 9'un altında puan alan bölümü hemen hemen yok gibi. O sinek laboratuvarda oradan oraya uçtu, şuradan buraya kondu, yakalayıp öldürene kadar akla karayı seçtiler ama bütün bölüm tek derdimiz bu sineğin ölümüydü. Uyuttu beni. Bela okudum resmen. Gelelim final bölümüne. Sen böyle bi dizi yap. Şöyle şahaneydi böyle efsaneydi diye 5 sene at tut. Sonra gel böyle bir finalle insanların tatmin olmasını bekle. Ortalama bir aksiyon filmi tadında geçen finalin son sahnesinde Walter yerde yattı kaldı. Eee Jesse'yi kurtardık tamam, peki bu herif öldü mü, yakalandı mı, ne yani, neyi çözdün yahut Heisenberg ile ilişkisi olanların TAMAMINI öldürmek ve Jesse'yi kurtarmak dışında hangi mevzuyu bağladın ki?
Bir insanın bulunduğu, geldiği, gelebildiği ve geleceği noktalar arasındaki salınımının, aslında hepimizin yaradılışında; Milgram'ın deneylerine kobay olacak kalibrede kötülükler gizli olduğunu ve hırsın kontrolsüz büyüdüğü zaman başımıza beladan başka hiçbir faydası olmadığını anlatması hususunda müthiş iş. Fring gibi nefis bir karakteri barındırıyor. Ama izlediğim en efsane dizi der miyim? Üzgünüm, hayır. Zaten Breaking Bad'in sıkıntısı buradan başlıyor bence. Seveni öyle büyük övüyor öyle çok gazlıyor ki bu diziyi insanların beklentisinin yükselmesinden olsa gerek sonradan tavsiyeyle izleyip üff hakikaten efsaneymiş diyene rastlamadım ben. Ve elbette o güruha istemeden dahil oldum. İstemeden diyorum çünkü dünyada en sevdiğim insanlardan birisi bu diziyi çok seviyor. Çünkü Bryan Cranston en sevdiğim oyunculardan birisi. Çünkü bu diziyi beğenmeyince "hiçbir haltı beğenmeme" cümlesiyle çaaat diye yaftalanıyorsunuz. Neyse özetle hayatımdan bir Breaking Bad geçti. Grisi olmayan bir iş, ya çok seviyorsunuz ya hiç sevmiyorsunuz. Benim için bundan ibaret oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yazın bakalım 😎