Alain De Botton'ı aldığım derslerde defaten görmüş fakat okumayı hiç düşünmemiştim. Sonra bir akşam superman'in okumalısın önerisinin üzerine tam üç kitabını birden alıp geldim. İlk olarak Statü Endişesi ile başladı yolculuk. Kitabın dili nefis bir kere. Hani ağır dille yazılmıştır, yorucu bir kitaptır falan düşünülmesin kesinlikle. Tam aksine gayet gündelik bir dille ve gündelik konulardan bahsedilmiş. Kitapta beni en çok çarpan bölüm Virgina Woolf ile ilgili olan kısım. Woolf'un kadınların haklarını, yaşama endişesini, kölelerin çocuklarından bile alt kademede toplumca görüldüklerini, oysa tek istediklerinin eşit şartlarda yaşamak ve "kendine ait bir oda" olduğunu anlattığı yerlerde bir kez daha kitaba gidip geldiğimi itiraf etmeliyim. Kitabın ilk 200 sayfasında kendi fikirlerinden bahsettikten sonra devamındaki kısımda sıklıkla Woolf gibi yazarlara ve yazıkları kitaplara atıfları var Botton'ın. Bu bölüm de epeyce kıymetliydi. Hiç okumadığım yazların kitapları hakkında küçük de olsa fikir sahibi oldum. Son olarak, insanlar ne der, statümüzün gereği nedir, nasıl davranırsam daha çok sevilirim gibi fikirleri lütfen alıp çöpe atın. Siz, ben, hepimiz birer bireyiz. Birilerinin dürtmesiyle değil, kendimiz dilediğimiz gibi yaşamalıyız. Bunu bi düşünün bakalım. Kitabın okuduğum baskısı Sel Yayıncılıktan (çevirisi çok iyiydi, başka baskı aramayın), 332 sayfa ve 40 TL.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yazın bakalım 😎