Allahım mevzuyu biliyorsun amin! Galatasaray'ım ile United'ımın aynı gruba düşmesi bana kaderimin bir oyunu değil de nedir :/
Şaka bi yana klişe olacak ama gerçek: İçerideki maçları alırsak, deplasmandan alınacak tek beraberlik bile bizi taşır üst tura. Hadi hayırlısı olsun. Allah utandırmasın. Şampiyonlar Ligi biz geldik, özledin mi? Biz çok özlemişiz de :) (Fikstür içerde)
Bu da şarkısı: THE CHAMPIOOOONS!
Kişisel gelişim tarzı kitapları, lisedeyken okumayı bırakmıştım. Geçen bu kitap elime gelince e adından mütevellit merak ettim tabii. Acaba nedir anlattığı diye. Bu aralar yoğun günler geçirdiğimden biraz da elimde süründü. Ama kişisel gelişim kitaplarının o ciddiyetinden nasibini almadığı için keyifle okuttu kendini. Adından da anlayacağımız üzere hayatımızda kafamızı taktığımız her bi şeye siktir et diyor kitap. Uyabilirsen ne ala, uyamazsan envai çeşit sıkıntıya hazırlıklı ol diyor John Parkin. Kitabın tek ofsaytı çok başarılı olmayan çevirisi. Kurulan cümlelerdeki düşüklük beni en çok rahatsız eden ayrıntısı oldu. Yeri geldi kitaba konsantre olamadım o derece. 200 sayfalık kitap 9 tl.
Sezonun ikinci maçı derbiydi. Deplasmandaydı. Beşiktaş'laydı. Maç 3-3 bitti. Bizim golleri Elmander, Umut ve Selçuk attı. Maç, maçtan başka her şeye benziyordu itiraf etmek gerekirse. Ama böyle puan kayıpları ilk haftadan olunca sıkıntı olmuyor. Ayrıca ilerisi için de sağlam soğuk duşlar oluyor. İkinci yarıda Beşiktaş'a oynatılan oyun, rehavetten başka bir şey değil. Rakip için atılan goller, rakibe yapılan asistler falan hoş değil bunlar. Fatih Terim en doğrusunu yapar, en güzel fırçayı yedirir takıma nasılsa. O açıdan içim rahat. Önümüze bakalım. İki hafta 4 puan iyidir. Geçen sezon bu zamanlarda 3 puanımız vardı ağlaşmak için erken. Sen bakma millete yürüyedur Galatasaray'ım
ps: Biliyoruz penaltı, penaltı değildi. Ama Burak'ın kabahati ne la penaltıyı veren hakem. Burak kendisine faul yapıldığı için düştü. Kimse kusura bakmasın hepimiz aynı fosseptik çukurunun lacivertiyiz. Sen Mehmet Topal'ın golünü savunursun, öbürü Batuhan'ın yatıp yuvarlanmasını savunur, ben de Burak'ı savunuyorum. Özetle Sezen Aksu'dan geliyor: Masum değiliz hiç birimiz.
ps 2: Canım Pektemek, en kısa sürede dön. Sen demek gol demek. Sen dön de bize yine gol at. Toparlarız, toparlayamazsak da canımız sağolsun.
Ağustos sonu geldi malum. Bu da demek oluyor ki birçoğumuzun severek takip ettiği dizilerin yeni bölümleri torrentlere, televizyonlara, linklere, artık nereden izliyorsak oralara düşmeye başlayacak. Peki tam tarihleri kimler biliyor? Geçen sene yine bu tarz bir derleme yapmıştım ve başta kendiminki olmak üzere pek çok kişinin merakını gidermiştim. Bu sene de amme hizmetine devam ediyorum. Öyleyse başlayalım.
Özlemiş miyiz ne arkadaş! Bu adamları izleyince mutlu olan bi ben değilimdir herhalde; bu kadar psikopatça bağlanan ve düzenli olarak görmeyince tedirgin olan falan.. Evet, hazırlık maçları sayılmıyor. Onların gazozuna oynandığını bilmek biraz kandırma gibi oluyor. Süper Kupa finali rerörerö olayına hiç girmiyorum zaten. O da sayılmaz. Ne kadar ezsek, yerden yere vursak da Spor Toto Süper Lig dediğimiz zımbırtı atsan atılmaz satsan satılmaz olmuş. Neyse, sezonu açtığımıza ve hasret giderdiğimize göre geçen seneki totemi başlatıyor ve şampiyonluğun ilk adımını atıyorum. Aşağıda içindekilerde GG etiketine bakın, geçen sezon takımın şampiyonluğunda en büyük pay Fatih Terim'inse sonra da benimdir hiç öyle bakmayın beğenmez beğenmez. Sezonu açtık ilk maçta da Kasımpaşa'yı ağırladık Arena'da. Umut, umudumuz oldu (Allahım gazete manşeti!!11!). Umut'un iki golüyle ilk maçı 2-1 kazandık. Yolumuz açık olsun sonuna kadar böyle sürsün. Yürüyedur Galatasaray!
Ağustos ayı başladı bitiyor bile. Sıra geldi bu ayın yazısına. Sıkıcı başlayan ağustos gittikçe civcivleniyor. Sonradan açılan aylardan olacak belli. Ayrıntıya içeride gireceğim ama sağlıkta, aşkta, işte ve bilumum özellikler arkasına motor takılmış gibi olumlu tarafa fırlıyor. Nazar değmesin, gözü kalanın gözü çıksın inşallah. Öyleyse başlıyorum.
Yıl olmuş 2012 sen hala 94'teki Friends'i mi yazıyorsun diyenler olmasın. Ben Friends'i geç bulanlardanım. Neredeyse 20 sene önce çekilen, adını sürekli duyduğum fakat açıp da izleme fırsatı bulamadığım diziyi bir süredir izliyorum. Benim gibi izlememiş olan kaldıysa, izlesin diye de bloga atmaya karar verdim. Bir nevi dizi önerisi olsun bu yazı, blogda da bulunsun.
Geçen sezonu kupayla kapattık (check)
Sezon hazırlıklarını tamamladık (check)
Bu sezonu kupayla açtık (check)
Öyleyse başlıyorum!
Eve şu koltuğu da atsam iyi olacak.
Kitap serisi dünyanın birçok yerinde bu kadar ses getiren bir iş olunca beklenti büyüyor ister istemez. Ama önümüzde Alacakaranlık gibi bir seri var ki gelmiş geçmiş en çok satan kitaplar arasında yer alıyor. Fakat kitapların konusuna aç bak, vampirli kurtlu bir aşk hikayesi. Anlatanın üslubu istediği kadar kuvvetli olsun yine bu olayın dışına çıkamıyor ve başka gözle bakamıyorsunuz. Açlık Oyunları da maalesef aynı fikri edindirdi bana. Serisini edinip okumayı düşünmüştüm film ilk çıktığı dönemde iyi ki önce filmi izlemişim de kitabını almamışım. Filmi şöyle bir özet geçeyim aradan çıksın.
Kitaplardan uyarlama filmler kitabı okuyup izleyenler için de filmleri yapanlar için de zordur. Ben bu kez kitabını okumadan izledim filmi. İyi ki okumamışım diyebilirim. Zira eğer kitabı okumuş olsaydım, filmi bu kadar beğenir miydim bilmiyorum. Kitabın ilk uyarlaması 2009 yılında çekilmiş. Geçtiğimiz sene filmi yeniden çeken ve benim de izleme sebebim olan David Fincher'ın yorumu gayet başarılı olmuş. Öyleyse biraz ayrıntıya gireyim..
"Yüreğinle hissedersen mesafe yoktur"
Hem sevdiceğe, hem de Galatasaray'a işte :)