Bazı geceler uyku problemi çekiyorum bu aralar. Geçtiğimiz hafta içi 22.00 maçlarından sonra bir gece yine uyuyamadım ve ne izlesem diye daldım Netflix'e. Önerilenler listesinde gördüm. Mini dizi kategorisindeydi Floransa'da başlıyordu, tatlı bir aşk hikayesidir izlerim diye düşünüp bastım oynatma butonuna. Bitirir bitirmez de ağlaya ağlaya günlüğüme yazmaya geldim :) buyursunlar dedikoduya...
Dizide yemek unsuru var, romantizm var, İtalyanca var, tüm çarpanlar onaylandı, zemin diziyi izlemeye ve güzel vakit geçirmeye uygun, evde de epey vakit geçirince dişime göre izleyecek bir şey buldum diye sevinmiştim. Eh film yerine dizi de olunca sürekliliği de olacaktı. Buraya kadar her şey şahane. Diziyi körlemesine açtım diyebilirim. Puanına, yorumlara, konusuna bile bakmadan. Neyse izlemeye başladım. Grey's Anatomy'nin çılgın İtalyan doktoru DeLuca'yı en tıraşlı haliyle ve nefis İtalyancasıyla izlemek gibi bir sürprizle de karşılaştım, keyfim yerinde. Derken dizinin erkek baş rolünün bacağında kanserli bir kitle bulunduğunu öğrendik. Haydaaa! Tam da bacağımı kırıp eve kapanmak durumunda kaldığım bu dönemde, hiç beklemediğim romantik komedi niyetiyle açtığım diziden çat diye tokadı yedim mi? Hayat bazen tuhaf sürprizler yapıyor insana. Tamam, kanserli kitle ile takriben birkaç ayda toparlanacağım bacak kırığını kıyaslamamalıyım farkındayım. Gel gelelim gecenin 2'sinde, herkesin uyuduğu ama benim uykusuz kaldığım bir gecede, ince ince sızlayan bir bacakla hasta psikolojisinden sıyrılıp makul düşünmem epey zor oldu. Diziyi duygusal olarak zorlanarak, duraklatıp yeniden başlatarak, bölümleri parça parça bölerek izleyip bitirdim.
Diziyi bitirdikten sonra istedim ki hem izlemeyi sevdiğim işlerdeki gibi küçük bir tanıtım yazısı olsun hem de nasıl hissettiğimi daha sonra hatırlamak için tarihe bir not düşeyim. Şimdi bu noktada işin psikolojik kısmından çıkıp dizi tanıtımı kısmına dümeni kırıyorum. Ben bu yazıyı yazarken dizinin Imdb puanı 7.9/10'du. 8 bölümü var. Her bölüm 40-45 dakikadan oluşuyor. Zoe Saldana'nın oyunculuğuna hasta oldum. Nefis bir kadın. Dizinin Floransa, Chicago ve Sicilya ayakları var. Tahmin edeceğiniz üzere en keyifli bölümleri Floransa ve Sicilya'da geçen bölümlerdi. O sokaklarda dolaşmak, doğal güzellikleri izlemek, Akdeniz insanının hem sıcakkanlılığına hem de kocaman inatçılığına şahit olmak benim için şaşırtıcıydı. Çünkü hiç bilmediğim bir şehrin insanlarını izlerken kendi çevremdeki insanları da görür gibiydim. Sınırlar gerçekten siyasetçilerin işi. İnsan, belli bir coğrafyada ve iklimde aslında o kadar birbirine benziyor ki... Akdeniz insanıysanız eğer Sicilya'da veya Türkiye'de yaşıyor olmanız sizi sadece dinsel açıdan ayırıyor. Gerisi tamamen aynı bakışlar, aynı gülüşler, aynı sofralar, keyif alınan aynı şeylerden ibaret. Dizinin alt metninde hayatın her b.kluğuna rağmen devam etmesi gerektiği fikri mevcut ki evet bu da ekstra bir tokat oldu benim için. Neticede romantik komedi diye açtığım dizi beni tokatlayacak kadar sıkı bir dram çıktı. Ağlamadan bitirdiğim tek bir bölüm bile olmadı. İnsan körlemesine de gidin izleyin ağlayın demez ama bu diziyi izlemek sizi daha arınmış biri yapabilir. En azından kalbinizin yerini hatırlarsınız. Canım ağlamasanız bile, müthiş renklerine, çekim kalitesine ve aile kavramının önemine bir selam çakar hayatınıza devam edersiniz. O yüzden izleyin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yazın bakalım 😎