Six Feet Under | 2001-2005

Efsane diziler kuşağımızda bugün bazılarınızdan daha yaşlı olan bir diziyi, Six Feet Under'ı konuşacağız. Bir süredir izliyordum kendilerini, dün gece itibariyle bitirdim ve iddialı olacak sanıyorum ama izlediğim en iyi dizi finaliyle sona erdi. Öyle ki dizinin final bölümü imdb'de 9.9/10 puan ile dizinin en yüksek reytingine sahip. Sonda söyleyeceğimi de baştan söyleyeyim. Dizinin içinde ailenin babasının ekseriyetle kurduğu öyle cümleler var ki, müthiş aforizmalar olarak not edilesi. Hepsi ve daha fazlası için yazının devamına buyursunlar öyleyse.

Yabancı Kucak | Ian McEwan

"Vay anam Serhat neler dönmüş ya" repliği vardır Adnan Aybaba'nın bir futbol yorum programında kullandığı. Çok şaşırdığım mevzularda ekseri bu tabiri kullanırım yaşıtlarım ve benden küçüklere. Kitabı okurken elim ağzımda kafamın içinde sürekli bu replik tekrarlandı. Müthiş bir kurgu, asla beklemediğim şekilde ilerleyen bir hikaye, gerilim dozu yüksek nefis bir kitap. Hızlıca bir özet geçeyim. Colin ve Mary isimli bir çiftimiz var. Baş başa bir tatile çıkıyorlar. Tatilin mekanı belirtilmemiş olsa da bana İtalya gibi geldi. Otelden çıkılsın, sahile inilsin, bilumum tarihi ve turistik mekanlar gezilsin falan, romantik bir on gün geçirmeyi planlıyorlar. Yolları bir şekilde Robert ile kesişiyor. Robert'in hikayeleri, Robert'in evi, Robert'in eşi falan derken ince ince gerilimi yükseltiyor McEwan. Sonra birden çiftin el ele gezileri, odalarındaki tutkulu sevişmeleri, yeni tanışmış gibi flörtleşmeleri başlıyor ve o gerginliği unuttum zannediyorsunuz. İşte oradan sonra bir ters köşe... Böyle gözümü kırpmadan okudum o son birkaç bölümü. Kitabın en çarpıcı ve beni büyüleyen tarafı bu kadar vukuatı 100 sayfa gibi görece kısa sayılacak bir hacimle anlatıp, tokatlayıp geçmesiydi. Filmleştirilmiş de diğer okuduğum kitapları gibi, hafta sonu akşamlarından birine de planladım. Aslında bir süredir kitap önermenin çok kişisel bir durum olduğunu ve herkese kitap önermenin biraz hadsizlik olduğunu düşünüyorum. Çünkü beni az tanıyan birisi bana kitap aldığında yalnızca hediye ve kitap olduğu için gülümsüyorum. Hayatta şu kitabı okumalısın diyebilecek lükse sahip olduğum tek kişi olduğunu düşünüyorum. Ama bu kitap... Böyle düşünmeye başlayan beni "bu kitap da önerilir be Serap" yoluna sevk etti. Bu kitap okunur be! Sakın ıskalamayın. Kitabın bendeki baskısı Yapı Kredi Yayınlarından, 112 sayfa ve indirimsiz fiyatı 80 TL.

Günlerden Galatasaray #30

Kasımpaşa 3 - 4 Galatasaray (Dries, Mauro x2, Carlos)
Maçın zor geçeceği çok aşikardı çünkü Kasımpaşa inanılmaz ofansif oynayan bir takım. Özellikle Aytaç'ın hücuma kattıkları Kasımpaşa'yı çok ileri taşımış, tüm kalbimle kutluyorum. Galatasaray'ın zaman zaman geriye düştüğü anlar olmasına rağmen bu maçı kayıpsız geçmemesi çok önemliydi. Dries'in nefis golü, Mauro'ya çarpıp giren rakibin beraberlik golü, Mauro'nun kaçırdığı penaltı, sonra attığı goller ve artık maçın bitmesine yakın gelen Carlos'un golüyle müthiş heyecanlı ve gergin bir maç oldu. Maçın sadece özeti 15 dakika falan sürer herhalde. Maça damgasını anlattıklarımdan Mauro vurmuş gibi görünse de maçın adamı olarak Victor'u görüyorum. Maçın tamamında defansif anlamda ligin başından beri oynadığı en iyi performanslardan birini koydu ortaya. Abdülkerim ve Davinson'un yokluğunu hiç hissettirmediler Berkan ile birlikte. Maçın ofsaytı ise maalesef Kerem A. oldu. İlk 45 dakikayı salınarak geçirdi. Maçta puan kaybı olmadı Allahtan da millet tepesine çökmeyecek. Hocanın devrede yapması gereken değişikliği 15 dakika gecikmeli yapması da bu maçın negatiflerine yazar. Hep güzel konuşacak değiliz ya, bu da nazar boncuğu oluversin. Kasımpaşa maçını da kayıpsız atlatmanın derin mutluluğu içerisindeyim. Şimdi bir milli takım aramız var. Mart ayını kapattık. Nisan ayında daha rahat galip geldiğimiz maçlarda görüşmek üzere. Hedef 24, yürüyedurun!

Paulo Coelho | Piedra Irmağı'nın Kıyısında Oturdum Ağladım

Bloga yazdığım en uzun isimli kitaplardan birisiyle karşınızdayım. Kitabın arka kapağında, "20 yaşında olsaydım, bu kitapla dünyayı gezmek isterdim" diye bir yorum var. 20 yaşını 1,5 katı aşan biri olarak buna biraz bozuldum. İkiyle çarpınca başarabilecek miyim, bakacağız. Bu arada dünyayı gezmekten kastı da İspanya-Fransa arasında gidip gelmekti, sanırım bu kadar spoiler'dan bir şey olmaz. Kitap, Pilar isimli kadın karakterimizin çocukluk aşkını yeniden bulmasıyla başlıyor. Evet kitaba romantik yaftasını yapıştırabiliriz gözümüzü kırpmadan. Pilar'ın çocukluk aşkı uhrevi dünyaya adım atmış, ben küçükken kırklara yedilere karışmak denirdi hala deniyor mu bilemiyorum, bir arkadaşımız. İçerisinde okuduğum en gerçekçi aşk tanımlarından birisi var ki aşkı uyuşturucu maddelere benzetiyor, dayanamayıp şuraya fotoğrafladım. Aşk zannettiğimiz şeylerin aslında birer bağımlılıktan fazlası olmadığını söylüyor. Realist bir melankoli, evet. Ama yalan yok, son pasajlarında böyle içimi çeke çeke ağlama isteği geldi. Koca kadın olmasam ağlardım da. Sek aşk romanı değil bu arada kitap. Uhrevi demiştim ya, Pilar'ın çocukluk aşkına, kitapta da sıklıkla o uhrevi havaya giriyorsunuz anlatılanlardan. Teslimiyet, kadercilik, Mevlam neylerse güzel eylercilik kitapta sıklıkla karşımıza dikiliyor heybetli şekilde. Eğer kafa silktin şeklinde bakılmazsa bu dini anlatılara, kitaptan hoşlanırsınız. Kitabın bendeki baskısı Can Yayınlarından, 208 sayfa ve indirimsiz fiyatı 176 TL.

Yarının Adamı | Con Sinov

Sosyal medyayı, özellikle twitter'ı, kullanıyorsanız, Con Sinov ismini, rumuzunu, mahlasını, illa ki görmüşsünüzdür. Özellikle tarihin doğru okunmasını sağlamak adına yaptığı paylaşımlar ve hayatının arka planı bir şekilde kendisini bu kitabı hazırlamaya itmiş. Hep tarihçilerden, hocalardan okudum Mustafa Kemal'i bir kez de hiç tanımadığım birinden okumak istedim. Zaten kitabı sıklıkla görüyordum, kitapçıda elime gelince şahane kapağı ve arka kapaktaki Livaneli tavsiyesini gördükten sonra aldım gitti. Kısa kısa anekdotlar ile Mustafa Kemal'in asker olmaya karar vermesinden 1918'e kadar geçen süredeki hayatını anlatıyor. Benim için kitabın öne çıkan tarafı gayet cüretkar biçimde Suriye'deki kayıplardan, geri çekilmelerden, yenilgilerden de bahsetmesiydi. Mustafa Kemal bir günde paşa olmadı, bir günde Atatürk olmadı, bir günde bu ülkeyi ayağa kaldırmadı. Yeri geldi hırsına, yeri geldi öfkesine kurban oldu. Yeri geldi kıskançlık da çekti. Mustafa Kemal, bir ilah değildi. Zaten onu anlayabilen hiç kimse onu ilahlaştırmıyor. Bu bir övgü kitabı değil. Hayranın, ilahlaştırdığı kişiyi anlattığı bir naat okumuyoruz kesinlikle. Akıcı anlatımıyla sıkmadan okutuyor kendini. Beklentiyi yükseltmeden okumaya başladım, gayet keyif aldım. Bence başarılıydı. İkinci ve üçüncü kitabı da varmış onları da zamanla edinip okuyacağım hatta. Kitabın baskısı Masa Kitaptan, 352 sayfa ve indirimsiz fiyatı an itibariyle 220 TL. İndirim kovalayıp denenir. 

Oscar 2024

Bu geceyi yarın sabaha bağlayan saatlerde 96. Akademi Ödülleri dağıtılacak. Bizim bildiğimiz adıyla oscarlar sahiplerini bulacak. Töreni izlemek isterseniz, şöyle sahura kadar falan Disney+ yayınlayacak canlı olarak. Simultane çeviri falan da varsa tadından yenmez. Ben gün içinde uykuya vakit ayırabilirsem biraz izlemeyi düşünüyorum. Öyle bilirkişi edasıyla konuşmak istemiyorum, film gurmesi, sinefil falan da değilim. Kendimce beğendiğim yapımları sıralamak istedim yalnızca. Adaylar ve filmler hakkında birkaç kelam edeyim dedim. Kervan yolda düzülür, haydi başlıyorum.

Günlerden Galatasaray #29

Galatasaray 6-2 Rizespor (Kerem D.x3, Lucas, Derrick, Mauro)
Şöyle arkama yaslanıp maç izlemeyi nasıl özlemişim ama. Size de öyle oldu mu? Nihayet ilk yarıdan oyunu çözdük, hem de farklı çözdük ki sonra aktif dinlenmeye devam edelim. Galatasaray'ın kupaların ikisinden de birer hafta arayla elenmesinin ardından bir gövde gösterisine ihtiyacı vardı ki ilk ayağını derbi galibiyetiyle geçtiğimiz hafta almıştı. İkincisi de Sami Yen'de alınacak farklı bir galibiyet olmalıydı. Allah'ın işine bak ki o da Rize'ye denk geldi. Dün akşama dair söylenecek çok şey yok aslında. Maçın adamını beğenip yazıyorum her maçtan sonra. Artık bu maçta tek kişiyi seçemedim zira herkes çok iyiydi. Oyun şahane aktı. Eh, bunun için de maçın adamı olarak Okan Hoca'yı seçerim ki Kerem'in 3 golüne rağmen diyorum bunu. Bu arada Kerem'in 3 golü derken 3. golde Mauro'nun yaptığı şıklığı da tarihe not etmek lazım. Galatasaray 4-2 öndeyken, Dries ceza sahasında indiriliyor ve penaltıyı veriyor hakem. Normalde takımın penaltılarını Mauro kullanır malum. Ama o ana kadar Kerem'in 2 golü var. Sırf hattrick yapsın diye Kerem'e bıraktı topu. Bu kadar kariyerli olup, takımın yıldızı olup, bencillik göstermeden, sıfır ego ile Galatasaray'ı bu kadar sahiplendiği için Mauro bizim yıldızımız değil mi zaten? Çok şanslıyız biliyorsunuz değil mi?! Cumadan kazanıp puan farkını 5'e çıkardı takım. Şimdi aşağı mahalle düşünsün. Ya da düşünmesin bana ne😋😄 Çok iyi oynayarak, bol gollü bir galibiyetle bu maçı da kazasız belasız geçtik çok şükür. Hedef 24, yürüyedurun!

Normal People | 2020

BluTv'de
İlk ve Son dizisini izlediğimde, büyük etkisinde kalmıştım. Birlikte olmak, severek birlikte olmak, ayrılmak durumunda kalmak, severken ayrılmak durumunda kalmak gibi birçok kaosu "iki iyi insan, birbirlerine cehennemi yaşatırsa yine iki iyi insan olur mu?" sorusuyla anlatan istemeden kendinizden bir şeyler bulabileceğiniz bir işti. Yine BluTv'de, bu sefer yabancı bir diziye denk geldim. Normal People işte o dizi. Yer yer ifrit olarak, yer yer duygulanarak izlediğim bu diziyi elbette bloga da atacaktım. Spoiler vermeden konuşalım biraz, buyursunlar.

Eski Bahçe ~ Eski Sevgi | Tezer Özlü

Tezer Özlü'yü okurken üzerime yılgın bir duygusallık çöküyor. Halbuki kadıncağızın anlattığı da normal birkaç anekdot. Bir tek kendisinin büyüdüğü ve ailesinin yaşlandığı ve insanların öldüğüne dair yazdıkları gerçekten acı gerçeği surata çat diye indirmeli bir tokattı. Büyükannesinin ilerlemiş yaşından dolayı ölümü beklediğini ve beklemekle kalmayıp açıkça istediğini yazmış açık yüreklilikle. Büyüme işini biraz şova döktüğümüz gerçek. Bir yaşa gelseydik de orada hem biz hem de sevdiklerimiz sabitlenseydi keşke. Depresyon hırkamızı asıp kitaba dönecek olursak Tezer Özlü'nün dergilere yazdığı makalelerin bir kitap haline getirilmiş haliymiş. Önce Ada Yayınlarından çıkmış olsa da şimdi Yapı Kredi Yayınları güzel bir derleme ile okurlara sunuyor. Kitabın iç kapağında anekdotlardan bazılarının Almanca yazıldığı ve Tezer Hanımın kardeşi Duru tarafından Türkçeleştirildiği bilgisi yer alıyordu. Bir nevi aile işi yani. Bu arada serseri serbest stil tek başına gezme işine de büyük özendiğimi itiraf etmem gerekiyor sanırım. Bir gün bunları başarabilecek olmayı diliyorum ve evet ellerim cebimde kendi kendime bir Avrupa ülkesinde dolaşabilmeyi bir başarı olarak görüyorum. Çok konuştum, bağlayayım. Kitabın bendeki baskısı Yapı Kredi Yayınlarından, 119 sayfa ve indirimsiz fiyatı 80 TL. Şimdi bu kitabı alın okuyun desem de bunalıma girseniz, kabahatlisi olurum. Siz yine de Tezer Hanıma bir şans vermeyi unutmayın.

Günlerden Galatasaray #28

Beşiktaş 0-1 Galatasaray (JK kendi kalesine)
Gerçekten 85 dakika oyuncu değiştiremeyecek kadar kısıtlanan bir kadroyla şu maçtan iyi çıktık. Haftalardır yenilmiyor, gol yemiyor, şöyle uçuyor böyle kaçıyor dediklerinde Beşiktaş'ı hakikaten iyi zannetmiştim bu arada. Oynayamadılar bile yahu. Neyse böyle böyle "İnönü Cimbom'a mezar olacak" zırvalarını da bitireceğiz inşallah. İhtiyacımız olan skoru maçın henüz 2. dakikası bile olmadan hem de Beşiktaş oyuncusunun kendi kalesine attığı golle elde etmek can sıkıcı mıydı? Başka bir maç veya hafta olsaydı belki. Fakat bu hafta, şu durumdayken artık yarım sıfır bile olsa süpürüp götürülmesi gereken 3 puana en ihtiyacımız olan günlerde şova gerek yok. Galatasaray böyledir zaten, ihtiyacı olan skoru alır, arkasına yaslanır. Bu maç özelinde yaslanmamasını diler, daha gollü bir maç beklerdim, en azından herkes hakkını alsın diye, ama olmadı. Kısmetimiz böyleymiş. Maçın en iyisi Kerem Demirbay ile Dries'di benim için. Özellikle Dries; Wilfred, Hakim ve Tete'nin memnuniyetsiz suratlarıyla salındığı yerde 37 yaşında, 85 dakika suratı ekşimeden hem ileride hem geride elinden geleni yapıyor iki gözümün çiçeği. Geldiği güne bin şükür. Eveeet, iki kupadan da elendik, haftada tek maça düştük. 7 Nisan'daki Süper Kupa maçına kadar maçların arasında en az 5 gün olacak. Artık yorgunluk ve yorgunluğa bağlı sakatlık görmeyiz inşallah. Bi zahmet sakatların tamamı da iyileşir ve Hocanın da eli biraz güçlenir. Dünkü maçta niye oyuncu değiştirmedi bu adam diye düşünüp 70. dakika civarında yedeklere bir baktım ve anladım niye değiştirmediğini... Dilerim bir daha bu kadar zorlanmayız. Hedef 24, yürüyedurun!