Türk Dil Kurumu obsesyonu takıntı olarak tanımlıyor. İşi bilen ruh bilimciler ise obsesyonu; "kişinin zihnine girmesine engel olamadığı, zihninden uzaklaştıramadığı düşünce, fikir ve dürtülerdir. Kişinin isteği dışında gelirler, kişi tarafından mantık dışı olarak değerlendirilirler ve yoğun sıkıntı ve huzursuzluğa yani anksiyeteye neden olurlar" şeklinde açıklıyor. Dün kendimle ilgili değerlendirme yaparken aslında hissettiğim şeyin tam olarak karşılığını obsesyon kelimesinde bulduğumu fark ettim. Haydi, kahvelerinizi alın, biraz Serap dedikodusu yapalım...
Blog yazmaya 2010 yılında başladım ben, sağ altta görünüyor. Dile kolay, 10 sene olmuş. Beni biraz okuma fırsatınız olduysa bloga yazdığım yazıların bir kısmının etiketinde "sevdadandır" ve veya "O'na dair" yazar. Bu yazılar beyefendiyle ilgili hislerime ait. Herkesin gönlünde bir arslan yatar ya, 10 yıldan biraz fazladır benim gönlümde de aynı insan var. Başlayıp biten, çeşitli zamanlarda azıtan bir hastalık gibi beni paralayan, zor, acımasız, yıpratıcı bişey hissettiğim. Bişey diyorum çünkü içimde ne aşkın heyecanı var ne sevginin huzuru... Böyle tatsız, can sıkan, akla geldikçe dağıtıp kaçan saçma sapan bir ruh hali diyebiliriz. Allah var, çok mutlu olduğumu hissettiğim anlar olmuştu ama şimdi bir şeylerin farkına varınca acaba kendimi mi kandırmışım düşünmeden edemiyorum.
Acı da mutluluk da, huzur da huzursuzluk da, aşk da nefret de kafanın içinde başlıyor ve bitiyor. Sevginin müsebbibi olarak gördüğümüz ve tüm suçu atfettiğimiz kalp aslında vücuda kan pompalayan bir organdan fazlası değil. Yine beynin verdiği sinyaller sonucunda kanı biraz fazla pompalayıp sizi heyecanlandırması dışında teknik olarak kalbin suçu yok. Kabul edelim ki bu hepimiz için geçerli. Çabalayıp didinip sonuç alamadığınız bir an var ilişkide. O an gelince kimisi hayatından vazgeçiyor, kimisi o an gelmesin diye yalanlar söylüyor, kimisi kestirip atıyor ve hayatına devam ediyor... Ben hiçbirini yapamadım. Hiçbiri için yeterli cesaretim yoktu açıkçası. Dün öğleden sonra iş yerinde bahçede sigara içiyordum -evet, ayrılık bana sigara da içirdi-. Bir anda bir aydınlanma geldi. Acaba her şeyin, tüm çabamın, isteğimin, özlemimin sebebi gerçekten efsanevi bir aşk mı hissediyor olmamdı?
Bu sorunun cevabı yazık ki evet değilmiş. Kusursuz vücudu dışarıda bırakırsak ben şanslı biriyim; ağzında altın kaşıkla doğanlardan... Ailem, arkadaşlarım, işim, gücüm, eğitimim, şükürler olsun hiçbirinde bir sıkıntım olmadı. Kitlendiğim her hedefi 12'den vuramasam da bi 10'dan falan vurmuşumdur (dart bilmiyor😄). Başarmak istediğim her şeyi iyi/kötü başardım. Geriye dönüp baktığımda hayatımda başaramadığım tek şey olarak bu ilişkinin yürümemesini gösterebilirim. Suç bende miydi, bilmiyorum. Ama ben şunu da yapsaydım böyle olmazdı sonumuz diyebileceğim hiçbir şey yok bunu açık yüreklilikle ve kendimden emin bir şekilde söylüyorum. Bu başarısızlık da zamanla nasıl olmaz, nasıl yürümez, nasıl başaramayız, sevgi nasıl yetmez, ne eksik acaba diye düşünüp durmama sebep oldu. Artık karşımda bir duvar görüyor olmamın sebebi de sanırım başarısızlık olduğunun farkına varamadığım uzaklığımızı takıntı haline getirmemdir.
Evet, neticede bugün de yeni bir şey öğrendik. Hayatta her şeyi başaramazsınız. Rolling Stones'un da dediği gibi "you cant always get what you want (her zaman istediğini elde edemezsin)". Eksi haneme yazdım Hocamın da dediği gibi. Yürümediği halde yürütmeye çalıştığım için, sevmediğini düşünmeme karşın yeniden denemeye çabaladığım için, her kurduğum "vazgeçtim"/"artık bitti" cümlelerine rağmen ayaklarımın izi kurumadan kaçtığım yere geri döndüğüm için hata yaptığımı düşünüyorum. Bütüüüün bu büyük laflara rağmen bir daha bu yolları aynı hevesle yürür müyüm? Valla 32 senedir kendimle beraberim, bence yürürüm. Ama dileğim yürümemek. Önünden bile geçmemek hatta. İradeli davranabilmek. Güçlü kalıp "bugün yeni hayatımın ilk günü" diyebilmek. Sanırım bunu hedef haline getirmeliyim. Başarılacak bir şeymiş gibi bakarsam sanırım olacak. Öyleyse gıybet bitti dağılabiliriz.
ps: son sözüm instagram'da görüp çarpıldığım bu EkşiSözlük entry'sidir. Yani bunu beceremeyen bilim insanı da ne bileyim...
Blog yazmaya 2010 yılında başladım ben, sağ altta görünüyor. Dile kolay, 10 sene olmuş. Beni biraz okuma fırsatınız olduysa bloga yazdığım yazıların bir kısmının etiketinde "sevdadandır" ve veya "O'na dair" yazar. Bu yazılar beyefendiyle ilgili hislerime ait. Herkesin gönlünde bir arslan yatar ya, 10 yıldan biraz fazladır benim gönlümde de aynı insan var. Başlayıp biten, çeşitli zamanlarda azıtan bir hastalık gibi beni paralayan, zor, acımasız, yıpratıcı bişey hissettiğim. Bişey diyorum çünkü içimde ne aşkın heyecanı var ne sevginin huzuru... Böyle tatsız, can sıkan, akla geldikçe dağıtıp kaçan saçma sapan bir ruh hali diyebiliriz. Allah var, çok mutlu olduğumu hissettiğim anlar olmuştu ama şimdi bir şeylerin farkına varınca acaba kendimi mi kandırmışım düşünmeden edemiyorum.
Acı da mutluluk da, huzur da huzursuzluk da, aşk da nefret de kafanın içinde başlıyor ve bitiyor. Sevginin müsebbibi olarak gördüğümüz ve tüm suçu atfettiğimiz kalp aslında vücuda kan pompalayan bir organdan fazlası değil. Yine beynin verdiği sinyaller sonucunda kanı biraz fazla pompalayıp sizi heyecanlandırması dışında teknik olarak kalbin suçu yok. Kabul edelim ki bu hepimiz için geçerli. Çabalayıp didinip sonuç alamadığınız bir an var ilişkide. O an gelince kimisi hayatından vazgeçiyor, kimisi o an gelmesin diye yalanlar söylüyor, kimisi kestirip atıyor ve hayatına devam ediyor... Ben hiçbirini yapamadım. Hiçbiri için yeterli cesaretim yoktu açıkçası. Dün öğleden sonra iş yerinde bahçede sigara içiyordum -evet, ayrılık bana sigara da içirdi-. Bir anda bir aydınlanma geldi. Acaba her şeyin, tüm çabamın, isteğimin, özlemimin sebebi gerçekten efsanevi bir aşk mı hissediyor olmamdı?
Bu sorunun cevabı yazık ki evet değilmiş. Kusursuz vücudu dışarıda bırakırsak ben şanslı biriyim; ağzında altın kaşıkla doğanlardan... Ailem, arkadaşlarım, işim, gücüm, eğitimim, şükürler olsun hiçbirinde bir sıkıntım olmadı. Kitlendiğim her hedefi 12'den vuramasam da bi 10'dan falan vurmuşumdur (dart bilmiyor😄). Başarmak istediğim her şeyi iyi/kötü başardım. Geriye dönüp baktığımda hayatımda başaramadığım tek şey olarak bu ilişkinin yürümemesini gösterebilirim. Suç bende miydi, bilmiyorum. Ama ben şunu da yapsaydım böyle olmazdı sonumuz diyebileceğim hiçbir şey yok bunu açık yüreklilikle ve kendimden emin bir şekilde söylüyorum. Bu başarısızlık da zamanla nasıl olmaz, nasıl yürümez, nasıl başaramayız, sevgi nasıl yetmez, ne eksik acaba diye düşünüp durmama sebep oldu. Artık karşımda bir duvar görüyor olmamın sebebi de sanırım başarısızlık olduğunun farkına varamadığım uzaklığımızı takıntı haline getirmemdir.
Evet, neticede bugün de yeni bir şey öğrendik. Hayatta her şeyi başaramazsınız. Rolling Stones'un da dediği gibi "you cant always get what you want (her zaman istediğini elde edemezsin)". Eksi haneme yazdım Hocamın da dediği gibi. Yürümediği halde yürütmeye çalıştığım için, sevmediğini düşünmeme karşın yeniden denemeye çabaladığım için, her kurduğum "vazgeçtim"/"artık bitti" cümlelerine rağmen ayaklarımın izi kurumadan kaçtığım yere geri döndüğüm için hata yaptığımı düşünüyorum. Bütüüüün bu büyük laflara rağmen bir daha bu yolları aynı hevesle yürür müyüm? Valla 32 senedir kendimle beraberim, bence yürürüm. Ama dileğim yürümemek. Önünden bile geçmemek hatta. İradeli davranabilmek. Güçlü kalıp "bugün yeni hayatımın ilk günü" diyebilmek. Sanırım bunu hedef haline getirmeliyim. Başarılacak bir şeymiş gibi bakarsam sanırım olacak. Öyleyse gıybet bitti dağılabiliriz.
ps: son sözüm instagram'da görüp çarpıldığım bu EkşiSözlük entry'sidir. Yani bunu beceremeyen bilim insanı da ne bileyim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yazın bakalım 😎