Romantika | Turgut Özakman

İçinden Ankara geçen her şeyi çok seviyorum. Öyle mutlu günler geçirdim, öyle huzurluydum ki, Ankara'ya dair kötü tek anım 19 Aralık 2016 tarihine ait sanıyorum ki o gün de Ankara'dan ayrıldığım gündü. Kitabın 70'ler ve 80'ler Ankara'sında geçtiğini, üstüne üstlük bir aşk hikayesi olduğunu gördüğümde de almadan edemedim. İyi ki de almışım. Birçoğumuz gibi Turgut Özakman'ı Şu Çılgın Türkler kitabıyla tanımış ve çılgın bir türk olarak o kitabı 3 gün gibi kısa bir sürede gözlerim kızararak bitirmiştim. Romantika  ise bambaşka bir dünya. Ömrünü bir kadını sevmeye adamış Doğan Hocanın hikayesi... Her şeyin seri şekilde tüketildiği günümüzde bir serap kadar hayal ürünü olan bir aşk hem de! Çoğunluğu dokunmadan, görmeden, duymadan hatta yan yana bile gelemeden yaşanan bir aşk. İki insanın birbirinin esiri olmadığı fakat birbirlerini de başkalarıyla paylaşamadıkları bir aşk. Normalde artık bayağı geliyor böyle "aşk edebiyatı" kitapları. Fakat bu kitapta adını koyamadığım bir masumiyet mevcut. Bayağılaştırmadan ve sıkmadan içine alıveriyor insanı. Kitaptaki tek ofsayt ana karakterlerimizin birbirlerine hitapları. Kadın sürekli Hocam diyor, Hoca sürekli canım, kızım, yavrum diyor. Hiç hitap olmasa mıydı yada daha mı az olsaydı yada isimle mi hitap edilseydi bilmiyorum. Neyse, kitabın bendeki baskısı Bilgi Yayınevinden, 172 sayfa ve 22 TL. Dupduru bir kitap. Hele şimdi tam mevsimi. Okunur.

Geçmişe Yolculuk | Stefan Zweig

Gazoz Ağacından sonra bildiğim topraklara kaçma isteğimin oluşması normaldir sanıyorum. Eh en bildiğim toprak da tabii ki Zweig oldu bir süredir. Birinci Dünya Savaşı esnasında yaşanan bir aşk öyküsünden bahsediyor kitap. Bu aşkta araya yıllar giriyor, mesafeler giriyor -mesafeler derken okyanustan bahsediyorum-, aşkın ne kadar beklemeye değer bir duygu olduğunu sorguluyor kitap. Zweig'in betimlemeleri, karakter tahlilleri yine ön planda. Karakterleri gözle görebilecek kadar yaşatıyor. Bu bir aşk hikayesi diye mutlu sonlar hayal etmemek gerekiyor ama. Çünkü Zweig romancılığının 3 büyük özelliği varsa bunlar betimlemedeki mükemmellik, karakterlerin müthiş tahlili ve kendi yaşadığı ruhsal karmaşaların kitapların sonlarına yansımış olması. Kaç kitap biliyorsunuz ki soru işareti ile biten... Ben birkaç tanesine vakıfım Zweig sayesinde. Kitabın bendeki baskısı elbette İş Bankası Kültür Yayınlarından, 56 sayfa ve 7 TL. Yine keyifli, yine kısacık, yine tadı damakta bırakan bir iş. Beni biliyorsunuz felsefe belli: in Zweig i trust! Mutlaka okuyun.

Gazoz Ağacı | Sabahattin Kudret Aksal

Normal şartlar altında, bu kitabın hikayelerden oluştuğunu göz önünde bulundurursak, bir çırpıda okunup biten kitaplarım rafına kalkardı zihnimin kütüphanesinde. Fakat öyle olmadı. Olamadı. Sait Faik'ten ve onun çizdiği müthiş "Eski İstanbul" resminden sonra Aksal'ın hikayeleri bana biraz yavan geldi. Hikayeler birbirini tekrar eden, çok keyif vermeyen, başladık ama bitse de gitsek dedirten türdendi maalesef. Şu şerhi de düşeyim tabii ki, ben hikayeden çok romancıyım. Başlangıcı olan, yer yer yükselip alçalan ama sürükleyen bir gelişmesi olan, neticesini beğeneyim, beğenmeyeyim bir neticeye bağlanan karakterleri gözle görebilecek kadar tasvir edebilecek işleri okumayı seviyorum. Hikaye benim için hep kısa, hep eee bu kadar mıydı sorusunu sorduran bir tür olmaktan öteye geçemiyor yazık ki. Seveni için belki de efsane bir kitaptır ama bende çalışmadı. Akmadı kitap bir türlü. Başlamışken bırakmak istemediğim için bitirdiğim ama sardıra sardıra izlediğim bir film gibiydi. Kitabın bendeki baskısı YapıKredi Yayınlarından, 347 sayfa ve 20 TL. Tavsiye edeceğim bir iş olmadığını üzülerek söylüyorum.

Seçme Hikayeler | Sait Faik Abasıyanık

Sait Faik'in hikayelerinden olan bu seriyi aldığımda, hiçbir fikir yoktu kafamda. Alemdağ'da Var Bir Yılan ve Lüzumsuz Adam kitaplarından sonra sıradaki kitap Seçme Hikayeler oldu benim için. Kapağından içindeki hikayelere kadar deniz kokan bir eserdi. Sait Faik'in adalara gidip gelirken gördüğü olayları anlatmış küçük küçük. İçindeki hikayelerden Uzun Ömer, Bir İlkbahar Hikayesi ve Son Kuşlar okurken bana en keyif veren hikayelerdi. Sait Faik bu kitapta bir de hayalinden bahsediyor. Diyor ki, "Tersine ben bütün ömrümce iyi bir kahve bulamadığım için kahveci olamamışımdır. Bir kır kahvesi, bir köy kahvesinin üç beş gediklisi... Bundan güzel bir ömür mü olur, elli altmış senelik yaşama bundan güzel başlar ve biter mi?" Gerçekten tek derdimizin içirdiğimiz kahvelerin lezzeti olacağı bir yaşamı hak etmiyor muyuz hepimiz? Ah Sait Faik, durduk yere insanın içine çekip gitme isteği koyup kaçıyorsun! Kitabın bendeki baskısı İşbankası Kültür Yayınlarından, 196 sayfa ve 11 TL. Bence gayet keyifliydi kitap. Size de denemenizi öneririm. Oldu da sevmediniz, kitabın geliri Darüşşafaka'ya bağışlanıyor. Neticede kaybettiğiniz bir şey yok.

Hasretinden Prangalar Eskittim | Ahmed Arif

Çok özlediğimiz zaman kullandığımız en klişe cümlelerden biridir "hasretinden prangalar eskittim". Yokluğun beni o kadar uzun süredir hapsetti ki hasretinin vurduğu prangalar eskidi. Pranga da değil, prangalar, o derece yani! Üstüne düşününce ne kadar sert bir tokat olduğunun farkına varıyor insan. İşte kitaptaki her mısra, her şiir, her cümle de öyle hissettiriyor okurken. Ahmed Arif'in şiirlerinden, bazı yazarların Ahmed Arif hakkında yazdıklarından ve Ahmed Arif ile yapılan birkaç röportajdan oluşan kitap beni tokatlayarak bitti. Tüm şiirlerin içinde elbette en çarpıcı olanı kitaba da adını veren Hasretinden Prangalar Eskittim ile Sevdan Beni şiiriydi. Bir de yeğeni için yazdıkları etkileyiciydi. Dünyanın aslında ne kadar leş bir yer olduğunu fakat çocukların bu leşliğin içindeki en güzel şeyler olduğunu, bize ütopik bir dünya yaratma isteğimizi hatırlattığını anlatıyordu. Benim için geç kalınmış bir okumaydı, öz eleştiri yapmam lazım bu noktada. Fakat hiçbir geçlik hiç olmamasından kötü değil neticede. Siz de geç kalmayın. Her renkten bir parça olsun hayatınızda. Her fikri benimsemeyin, tamamdır, fakat fikri ayrılıklar yüzünden de Ahmed Arif gibi bir şairi de asla ıskalamayın! Kitaptaki şiirler kadar Cemal Süreya'nın Ahmed Arif için yazdıkları da etkileyiciydi bu notu da düşmem gerekiyor. Son söz: “Yokluğun cehennemin öbür adı, üşüyorum kapama gözlerini” cümlesini yazdıracak kadar ne yaşadın be adam🥺 Kitabın bendeki baskısı Metis Yayınlarından, 184 sayfa ve 22,50 TL. Okuyun.

Son | Ayşe Kulin

Ayşe Kulin'in birkaç farklı kitabındaki karakterin hikayelerinin nihayete erdiği kitap Son. Hikayelere bir nokta koyulduğu için muhtemelen adının Son olması. Gizli Anların Yolcusu kitabından İlhami, kızı Derya ve sevgilisi Hakan, Kördüğüm kitabından Esra ve Vural karakterlerinin yolları Urla'da kesişiyor. Tüm karakterlerin hayatı bir şekilde rayına oturuyor ve Ayşe Kulin tüm karakterlere keyifli bir veda ediyor. Mevzuları romantik komedi kıvamına getirmeden gerçekle bağlantısını koparmadan okura yansıtmayı başarıyor. Okuduğum kitapların arasına serpiştirdiğim Ayşe Kulin kitapları, bana daima dünyadan kopmadan, dünyadan kaçma fırsatı veriyor. Bir çırpıda bitiyor olması ve akıcı dili, yormadan okunabilmesi en büyük sebebi bu durumun. Ülkenin genel gidişatına, birilerinin dışarıda bırakılırken birilerinin küpünü doldurmaya devam etmesine inceden bir dokunup çekiyor elini yazar. Everest Yayınlarından çıkan kitap 304 sayfa ve 26,85 TL. Öncekileri okuduysanız bunu da okumanızı öneririm.

Kendileriyle Savaşanlar | Stefan Zweig

Zweig'in hikayeciliğini çok seviyorum. Bir olayı insanı oradaymışçasına içine çekebilecek kadar iyi tasvir ediyor, karakterleri elle tutulur kadar gerçek hale getirmesi müthiştir, okuyanlar bilir zaten. Fakat bu kitapta hikayecilik yapmıyor Zweig. Üç yazarın Hölderlin, Kleist ve Nietzsche'den bahsediyor. Bu üç yazarın ortak özelliği ise üçünün de kendileriyle dertleri olması. İçe dönük, zaman zaman hırslarının kurbanı olan birer huzursuz ruhtur bu yazarlar. Hayali karakterleri gerçeğe dönüştüren canım Zweig, gerçek insanların, bu büyük yazarların ruh buhranlarını okura bu kitaplar aktarırken aslında kendi yaşadığı bunalımı da yansıtmış adeta. Yani neden Goethe'nin merkezde değil de diğer üç yazarın başrolde, Goethe'nin ise onlara karşıt oluşturmak için kitapta yer aldığını anlamak güç değil Zweig'i biraz okuduysanız. Kitap biraz ağır ama, bunu da söylemek lazım. Kitaba ne zaman başladığımı görmek için instagrama baktığımda tüm haziran ayında elimde sadece bu kitabın olduğunu söylememde fayda görüyorum. Beni epey oyaladı. Daha sakin bir döneme denk getirin siz. Ağırlığı altında ezilmemek zor çünkü. Kitabın bendeki baskısı elbette İşbankası Kültür Yayınlarından. 352 sayfalık kitabın fiyatı ise 22 TL.