Masumiyet Müzesi | Orhan Pamuk

Böyle çarpılacağımı, bu kadar duygulanacağımı, etkileneceğimi kitabın ortalarında hiç düşünmemiştim. Tam aksine yer yer "adam çek git uzağa artık" diye düşündüğümü hatırlıyorum. Ama hikaye lüzumsuz şekilde dokundu bana. Hayatta hiçbir umudunun kalmadığı anda bile halen sevmeye devam etmesi yıllarca sevdiği kadının yanında kalmaya çalışıp bir türlü mutlu olamaması (kitabın ilk cümlesi hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum yüzünden spoiler vermediğimi düşünüyorum) Kemal'in yalnızca bir masal kahramanı olduğunu düşündürdü bana kitap boyunca. Sonlara doğru gözlerim dolu dolu okudum ki etkilenmemek çok zordu. Füsun'un hırslı ama bir o kadar da kendi halinde bir kadın oluvermesi de onu masalsı yapan detaydı. Orhan Pamuk uzun uzun anlatımlarıyla, betimlemeleriyle sizi kitaptaki dünyanın içine çekiveriyor. Karşı koyamıyor, o masada yemek yiyenlerden, o kulüpte dans edenlerden biri oluveriyorsunuz. Bir gün Masumiyet Müzesini ziyaret etmeyi istiyor ve ilk İstanbul seyahatime yazıyorum. Kitabın bendeki baskısı Yapı Kredi Yayınlarından 465 sayfa ve 37 TL. Mutlaka okuyun!

Günlerden Galatasaray #23

Bazı maçlardan sonra futbolu bu kadar sevmek için çok yaşlı olduğumu hissediyorum. Dünkü maç bunlardan birisiydi. Golün gelmesi için 95 dakika bekledik. Çok istedi Galatasaray dün akşam, çok aradı, çok yaklaştı, çok kokladı golü ama bir türlü olmadı. Kaleci kurtardı, beceriksizlik ettik, direkten döndü, olmadı yani. Taa ki son dakika Kostas topla buluşana kadar. Kalecinin öne çıkmasını fırsat bilen Ryan'ın denemesinin ardından Kostas boş kaleye topu vuruverdi. Artık maçtan o kadar umudumu kesmiş, üç puanın gittiğini o kadar kanıksamıştım ki topun dışarıya gideceğine neredeyse emindim. Sonrası rüya gibi. Topun ağlarla buluşması... Evin içinde gole böğürerek sevinişim falan hayal meyal gözümün önünde. Son saniyelerde gelen golü herkes gibi ben de şampiyonluğa yoruyorum ki inşallah yanılmam. Şimdi biraz sakinleşebiliriz. UEFA gitti, canımız sağolsun. Şampiyon olarak Şampiyonlar Ligine yürümenin vaktidir artık inşallah. Sen yine aslan gibi savaş GALATASARAY!

Oscar Ödülleri 2019

Birçok filmimizi gördük, izledik. Sözüm sana Akademi, sen mi büyüksün yoksa bu filmlerden birkaçını izleyen bizler mi? Tabii ki sen büyüksün! Çünkü bu seneki filmlerin hepsi birbirinden keyifliydi ve seçim yaparken ben bile zorlandım, gerisini sen düşün. Referans olacak ödül törenlerinden bazılarını da takip ettim Golden Globes gibi Bafta gibi... Fakat izlediğim kadarıyla elbette ki kendi kazananlarımı da tespit etmiş bulunuyorum. Ödül töreni bu gece, ben muhtemelen yarın sabah işe giderken serviste bakarım kaçta kaç tutturduğuma. Öyleyse başlıyorum.

Bir Aşk İki Hayat | 2019

İtiraf: Ben bir dönem (İmirzalıoğlu ile çektiği bi dizi vardı işte o dönem) Bergüzar Korel'i hiç sevmiyor ve kazulet buluyordum. Gel zaman git zaman Bergüzar, Vatanım Sensin'i çekti, ben kendisini daha yakın takibe aldım ve çok sevmeye başladım. Bugünlerde vizyonda Bir Aşk İki Hayat ile boy gösteriyor ve filmde taktığı gibi ip, örgü, boncuklu bileklikler takma isteği uyandırıyor bende. Neyi sevip neyi sevmeyeceğimize biraz da zaman karar veriyor sanırım. İnsanın tüm hücreleri altı ayda bir mi ne değişirmiş ya, bugünkü Serap ne altı ay önceki kadınla aynı ne de altı ay sonraki kadınla aynı olacak. Bu gereksiz bilgilerin ışığında filmi konuşmaya başlıyorum öyleyse...

Evrak Kürek | Selçuk Aydemir

Tam adıyla Evrak Kürek Sektörden Arkadaşlara Giriş 101. Selçuk Aydemir'in 3. ve geçtiğimiz pazartesi yayınlanan son kitabı. İflah olmaz bir stalker olduğum için kitabın imzalı baskısını ön satıştan sipariş verip (imzasızını istedim önce, sonra dayanamayıp ilk siparişi iptal ettim ve imzalısını istedim, stalker derken şaka yapmıyorum) 2 gün içinde de bitirdim. Bir kitabın güzelliği kısa sürede bitmesinden ziyade verdiği keyifle alakalı. Bitince yüzünde oluşan tebessümde... Okurken yer yer güldürüp yer yer gözlerin dolmasıyla... Gerçi muhtemelen bu kitabı okurken gözleri dolan dünya üzerinde 2 kişi vardır: Selçuk'un annesi ve ben Serap. Bazı insanları lüzumsuz şekilde çok seviyorum ve yaptığı her işin altına imza atma heveslisi oluyorum. Evladını kollayan bir anne misali eleştiri falan gördüğümde "yoo ne alakası var" moduna giriyorum ya, işte Selçuk o güruhun içinden bir arkadaşımız. 

Mahalleden Arkadaşlar ve Liseden Arkadaşlar kitaplarını okurken katılarak güldüğüm o kadar çok yer vardı ki Evrak Kürek için tüm şartlar oluşmuştu. Müthiş eğleneceğimi düşünüyordum ki eğlendiğim yerler çoğunluktaydı fakat ben bu kitaba hüzünlendim de... Selçuk'un Cemcir'den küçük küçük bahsettiği yerlerde gurur duydum, Çalgı Çengi'nin yapıldığı dönemde yaşadığı zorluklara üzüldüm, Erdal Tosun ile ilgili sayfalarda duygulandım, Necati Akpınar ile ilgili sayfalarda gözlerim dolu dolu oldu. Tam manasıyla bir Selçuk Aydemir eseridir gözümde yani. Güldürürken ağlatabilen, düşündürürken kalbe dokunabilen... Aslında kitap iki kitleye hitap ediyor: ilki kesinlikle benim gibi ruh hastası Selçuk Aydemir fanları, ikincisi ise sinema işine bir şekilde bulaşmak isteyen, bu işten ekmeğini kazanmak isteyen yapımcı, yönetmen, ekip elemanları. İşe girerken nasıl zorluklarla karşılaşabilirsiniz, kim dost kim düşman, nereden ne kazanır ne kaybedersiniz kısa kısa bunları anlatmış Selçuk. Bize de okumak düşmüş. Son sayfada da Sektörden Arkadaşlar'ın müjdesini vermiş hadi spoiler'ı da çakayım! Özetle nefis kitap. Ben büyük keyif aldım okurken ki Selçuk'a ait her işten keyif alan birisi olarak objektifliğimden çok  da emin değilim aslında. Siz yine de okuyun. Kitabın telif hakları Mikader'e gidiyor. Sevmeseniz bile ("anne mod on" öyle bir ihtimal yok bu arada "anne mod off") bir sevap işlersiniz fena mı?! Kitap Küsurat Yayınlarından, 224 sayfa ve 28 TL'den satışta. İndirimle 18'e aldım ben. Kitapyurdu.com ve D&R'ın internet sitesinde güzel indirim var. İmzalı baskıyı da D&R'dan aldım ama imzalı nüsha kaldı mı bilmiyorum. MUTLAKA OKUYUN!

Günlerden Galatasaray #22

İkidir şampiyon gibi oynuyor bu takım. Dün akşam Kasımpaşa deplasmanında 4-1'lik bir galibiyete dönüştü bu oyun da. Gerçekten topun peşinde olunca işler bir şekilde yoluna giriyor. İlk yarıda hakem hatalarına giden puanlara kahretmemek elde değil. Olsun, yine de döneceğiz, yine de şampiyon olacağız inşallah! Maça dönecek olursak öncelikle Selçuk'u konuşmamız gerekiyor. Verdiği paslarla, girdiği mücadeleleri kazanmasıyla, oyuna dokunuşuyla dün akşam maçın adamlarından biriydi Galatasaray adına. Atletine kurban olduğum tam bir kaptan gibiydi bugün! Soso'nun hattrick yapması, Donk'un arkada Marcao ve Ludi ile uyumunun başarısı ve Belhanda'nın oyun arzusu maçın dikkat çeken diğer detayları. Mbaye hala benim gözümde çok iyi değil, adaptasyona bağlıyor ve bir dahaki maçta daha iyi olmasını umuyorum tüm kalbimle. Zira gol makinesi diye aldık çamaşır makinesi çıktı olayına dönmeye başlıyor göz göre göre. Sezonun sonuna kadar puan bırakmayız inşallah hiçbir yerde. Bu takım bu sene önüne çekilen setlere rağmen şampiyon olmalı çünkü. O setlere inat! Sen yine aslan gibi savaş GALATASARAY'IM!

Phil'in Dehşet Verici Kısa Saltanatı | George Saunders

Her seferinde bir kez daha ikna oluyorum ki ben bilimkurgu dediğimiz tarza hiç mi hiç yakın değilim. Bu kitap da yetmiş küsur sayfa olmasına rağmen 2 günde kesinlikle bitmezdi ama Selçuk'un kitabı Evrak Kürek kargodan gelince sırf ona bir an önce başlayabilmek için deli bir heyecanla okudum kitabı. Saunders için müthiş hikayeci falan diyorlar ki eminim öyledir. Ama neden bilimkurgu? Sadece soruyorum. Üç göbekli yaratıklar varmış bunlar tek kişinin girebileceği genişlikte bir ülkenin vatandaşıymış... Tamam bunların hepsi diktatörlük yönetimini eleştirmek ve yönetimlerin halktan uzaklaştıkça kendilerini dev aynasında görmek için asıldıkları birer askı ama böyle mantıkta yer bulamayan olaylar en gerçek konularda bile bana sahici gelmiyor. Hayvan Çiftliği'nin modern hali demişler kitabın arkasında ki ben henüz Hayvan Çiftliği'ni okumadım (linç?). Şimdi kafamda iki soru var 1) Hayvan Çiftliği de böyle bilimli kurgulu mu? 2) Hayvan Çiftliği'nden önce okuduğum için mi sevmedim ben bu kitabı? Yine de itiraf etmek gerekirse distopya dediğimiz şeyi bu kadar kısa bir kitapta müthiş yansıtmış. Phil bebeğim, ne olacak sanmıştın mesela?! Kitap Deli Dolu Yayınevinden, 80 sayfa ve 13 TL. Ya bu kitabı tavsiye etmem ben, kendim çok sevmediğim kitabı size niye okuyun diyeyim ki? 

Kar Kokusu | Ahmet Ümit

Çok şaşkınım. Birincisi Komiserim Nevzat yoktu, ikincisi ve daha önemlisi hikaye Moskova'da geçiyordu ve kapkarlı (kapkarlı mı?) bir fonda geçiyordu ki bilenler bilir bu kız kardan da soğuktan da ruslardan da çok hoşlanmaz. Bu iki etkene rağmen ben bu kitabı sevdim. Kitap 80lerin sonunda Komünizmin beşiği olan Rusya'da bir eğitim merkezinde geçiyor. Çeşitli ırk ve milletlerden Komünizmin teorisini öğrenmek için bu merkeze gelenlerden bir grup da Türkler. Öğrencilerden birinin öldürüldüğünü fark ediyorlar. Sırtından bir buz kıracağı ile hem de. Yani bir insan Rusya'da daha farklı nasıl öldürülebilir ki?! Bu ölümün peşinden sorgular ve peşi sıra gelen bir ölüm daha geliyor kitapta. TKP, Komünizmin ülkeye etkisi, parti okulları, bir dönemin solculuğunun fikri olarak nasıl eğitildiği ve çoğunlukla da gerçeği anlatan bir eser Kar Kokusu. Sonlara doğru nedir yani bu muymuş dedirtebiliyor ama yazıldığı tarih ve sonradan gelen efsanevi kitapları düşününce Ahmet Ümit'in nasıl geliştiğinin göstergesi gibi. Kitabın bendeki baskısı cep boy, Everest Yayınlarından, 472 sayfa ve 9 TL. 

Kördüğüm | Ayşe Kulin

Ayşe Kulin'in elinden çıkma kadın hikayelerini hep severek okuyorum. İlla ki bir kadın sorununa parmak basıyor zira. Bu kitapta da yine bir kadın hikayesi var. Kaza yapmış bir kadın, hafızası yerinde değil. Hatırladığı tek şey kaza yaptığı an. Zamanla hafızası yerine geliyor ama gelmese miydi acaba diye düşündürüyor olanları hatırladıkça. Petrol krallarının, siyasi çıkarların, savaşın ortasında kilit bir rolü olduğu ortaya çıkıyor. Can güvenliği olmadığı anlaşılıyor. Tüm bu kaosun içinde aşık olduğu adamı aslında tanımadığını fark ediyor. Güncel olaylara, terör örgütlerine falan da şöyle bi dokunup geçiyor hikaye. Kitabın adı da şarkı olan Kördüğüm'den geliyor. Şarkının satıları bölüm adları olarak yedirilmiş ki bence kitabın en güzel detayı buydu. Kitapla ilgili tek sıkıntım finali. Sanki böyle akıcı ve etkileyici bir kitaba daha vurucu bir son yakışırdı. Havada kalmış gibi. Tatmin edici değildi anlayamadığım şekilde. Finaline takılmazsanız iyi kitap. Everest Yayınlarından çıkan kitap 296 sayfa ve 29 TL.

Günlerden Galatasaray #21

İlk yarıda oynanan oyun, eksiklerin dönmüş olması, Belhanda'nın attığı iki gol, tribünlerin oyundan düşmemesi, maç boyunca takımın istediği anda oyunu yükseltebilmesi müthiş detaylar. Rakibin de puan kaybetmesiyle bu maç çok önemli konuma geçmişti. Kazanınca puan farkı 8'den 6'ya düşecekti ki daha 13 maç var kesinlikle erimeyecek bir fark değil, bu konuda netim kendi adıma. Mbaye'nin ilk maçtan penaltıdan da olsa gol atabilmiş olması adaptasyon adına mühim. Biraz savruk geldi bana ama olsun zamanla disipline girecektir diye düşünüyorum. Trabzon'a karşı çok büyük sempatim yok fakat Ümit Hoca'nın ve gencecik takımının çok daha başarılı olmasını ve her takıma karşı Galatasaray'a karşı oynadıkları kadar arzulu oynamalarını temenni ederim. Soso çok iyiydi, Belhanda çok iyiydi, yediği gole rağmen Nando çok iyiydi ama sahanın en iyisi Badou'ydu ki bunu yadsımak olmazdı. Umuyorum sezonun kalanına da yayabiliriz bu maçtaki oyunu, arzuyu ve golleri. Trabzon'u 3-1 yendik Mbaye'nin bir ve Belhanda'nın iki golüyle! Şampiyon gibi oynadık dün akşam. İnşallah çok daha güzel maçlar çıkarırız. Sen yine aslan gibi savaş GALATASARAY!

Organize İşler Sazan Sarmalı | 2019

Zordur. Devam filmi çekmek zordur. Bence çekilmemesi lazım her şey tadında güzel. Ama en sevdiğim sinemacılardan olan Selçuk Aydemir Düğün Dernek, Çalgı Çengi ikilemeleri yapınca devam filmleri ile ilgili daha fazla ahkam kesmeyi doğru bulmuyorum zira ağzımın suyu akarak seyrediyorum (zira nedir? ilk filme gönderme geldi ooo). Ailecek hatta epey geniş bir aile şeklinde (12 kişiydik) gidip izledik hafta içi Sazan Sarmalı'nı. Son söyleyeceğimi başta söyleyeyim de teferruatı içeriye bırakayım. Şimdi Organize İşler (ilk film) en iyi Türk Komedi Filmleri listesinde ilk üçü çok rahat zorlar gözümde. Eğer ilk filmin devamı gibi bakmadan, ilk filmle kıyaslamadan izleyebilirseniz, net güzel film. Hiç kıvırmaya gerek yok. Ha bu kadroyla daha iyi iş çıkardı diyene de saygı duyarım fakat her zaman daha iyisi olabilir. En iyisi biraz detaylandıralım hadi.

Mrs. Dalloway | Virginia Woolf

Virgina Woolf'un tarihteki ve gözümdeki yeri çok yükseklerde. Bu yüzden peyderpey kitaplarını okumaya karar vermiştim. Bu Kendine Ait Bir Oda kitabından sonra okuduğum 2. kitabı. Şiirsel bir dil var kitapta. Clarissa kitabımızın baş karakteri. Bir aristokrat ile evli. Bir gün evlerinde bir parti düzenliyorlar. Kitabın tamamı bu partinin yapılacağı günde geçiyor. Ama Clarissa'nın çevresi, geçmişi ve partiye gelecek kişilerin hayatları o güne yedirilerek anlatılmış. Tek bir mekanda film çekmek ne kadar meşakkatli ise tüm hikayeyi tek güne sığdırabilmek de o kadar zor benim gözümde. Dolayısıyla bir kat daha saygı duydum Woolf'a. Yalnız kitapla ilgili tek sıkıntı benim kitabı yanlış çevirmen, yanlış yayın evinden okumuş olmam. Halbuki İletişim Yayınları hem de Tomris Uyar çevirisi ile bu kitabı yayınlamış. Bense gidip kitap çevirisini bu kitapla bırakmış olmasını umduğum Nora Yayınevinden aldım. Siz almayın. Siz İletişim'den Tomris Uyar çevirisini alın. Kitap 256 sayfa ve 20 TL.

Günlerden Galatasaray #20

Dün akşam Alanya deplasmanındaydı takım. Hakem Alper Ulusoy'un müthiş müdahaleleri ile 2 puan bıraktı. Eh, bunları bekliyorduk zaten. Takım öyle kuvvetli hale getirildi ki devre arası transferleriyle, yabancı sınırı konusu gündeme gelecekti, hakem hataları ilk yarıdaki gibi arşa çıkacaktı, çok barizdi. Öte yandan dün akşam Galatasaray çok da gününde değildi bence. Tamam kartlarla falan elini kolunu bağladı kilit oyuncuların ama son noktaya gidemedi bir türlü takım. Kostas ve Ludi'nin ilk antrenmanlarını yapmalarının akabinde ilk maçlarına çıkmak zorunda kalmaları, çok sırıtmasalar da çok aktif olamamaları, özellikle Kostas'ın, takımın sonuca gidememesinin sebeplerindendi. Belhanda da yaptığı asist dışında sahada yoktu maalesef. Hocam'ın babasının rahatsızlığına şifa diliyorum. Onun da aklı Adana'daydı haliyle. Bugün Başakşehir'in puan kaybetmesi halinde iddia devam ediyor. Olmazsa, epey zora girecek. Ama bizde imkansız yok malum. Sabırla kendi oyunumuzu oynamaya devam etmeliyiz. Maç Soso'nun tek golüyle 1-1 bitti maalesef. Nando'nun yediği gol çok hoş değildi ama benim gözümde kredisi 2 puandan kıymetlidir. Sen yine aslan gibi savaş GALATASARAY! Vazgeçme! Sen şampiyon olacaksın!