Monarşi | Dante Alighieri

Birleştirilmiş üç kitaptan oluşuyor Monarşi. İlk kitapta imparator ve monarşinin gerekliliğinden; ikinci kitapta monarşinin var oluşuyla yaşanacak refahtan; üçüncü kitapta ise imparatorun sahip olduğu yönetme erkini tanrıdan mı yoksa kiliseden mi aldığından bahsediyor Dante. İmparatorluğu dönemin en güçlü devletlerinden birisi olan Roma İmparatorluğu üzerinden anlatıyor. Kendisi de İtalyan olduğundan bizzat o büyük imparatorluğun monarşisini birebir yaşamıştır. Bu da bizim baktığımız nokta ile farklı ve benzersiz bir perspektif sağlar şaire. Bir yönüyle de mantık felsefesi yaparak yer yer Aristo'ya da göz kırparak göndermelerde bulunur. Kitap aslında bir nevi monarşi propagandasıdır. Dönemin sanatçıları (şair, yazar ve hatta ressam) bu yönetim işlerine epey kafa yormuş olacak ki üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen bu eserler günümüze kadar ulaşıyor. Sanırım Platon'un Devlet kitabında bahsettiği "devleti yönetenlerin aydın kesim olması" fikri gerçekten de ideal olan gibi görünüyor. Çünkü bu insanlar ortaya koyduğu eserlerle zaten toplumu yönlendirip eğrisini doğrusunu halka aktarabiliyorlar. E yönetim dediğimiz şey de tam olarak bu değil midir? Kitapla ilgili tek tereddüdüm anlatımının biraz ağır olmasıydı. Kitabın bendeki baskısı Pinhan Yayıncılıktan, 200 sayfa ve 32 TL.

Göçmenler ve Mülteciler | Vamık D. Volkan

Akademik bir çalışmam için mültecilerle ilgili kaynak arayışına girmiştim. Eşelerken, eşelerken kendisi de bir Kıbrıs Türkü olan Vamık Volkan'ın Göçmenler ve Mülteciler kitabını aldım. Vamık Hoca, psikanalist ve işin daha çok psikolojik boyutuna eğilmiş. Zorunlu yer değiştirenlerle ilgili, zorunlu yer değiştirenlerin gittikleri ülkeyle ilgili, o ülkenin yerlileriyle ilgili kabulleniş veya reddedişleri açısıyla koymuş perspektifini kitaba. Kitaptan çalışmama ekleyebileceğim kavramsal bir yol bulamamış olmakla birlikte, bana yeni bir başlığı kaleme alabilecek fikri verdiğini itiraf etmem gerekiyor. Amacım yeni bir pencere açmaktı ufkumda bu kitabı alırken ve evet, o yeni pencere açıldı. Ben çalışmamı uluslararası ilişkiler üzerine yazacağım ama psikanaliz ile ilgileniyorsanız, hoşlanacağınızı ön görüyorum. Kitabın bendeki baskısı Pusula Yayınevinden, 152 sayfa ve 30 TL.

Körlük | Jose Saramago

Tam karantina, epidemi, bilim kurgu gibi geçirdiğimiz bugünlerde okunacak kitabı seçmişim yani. Kendimi tebrik ediyorum öncelikle. Yıllardır okumak isterdim Saramago'nun Körlük kitabını, bugünlere kısmetmiş. Bu kitabı okumak için doğru zaman dememin sebebi, kitabın psikolojimi bozmuş olması tabii ki. Psikolojimin bozulması şöyle çalıştı; gözlerimi açarken tedirgin oluyordum çünkü kitaptaki o büyük beyaz boşluğun içine düşüverecekmişim gibi hissediyordum. Bu korku yüzünden son birkaç gecedir üçten önce uyuyamadım mesela. İnsan durduk yere Nobel'den edebiyat ödülü almıyor demek ki. Kitabı halen okumamış olanlar varsa özetle şu; adamın biri trafikte kırmızı ışıkta beklerken aniden kör oluyor. Sonra o adamı muayene eden göz doktoru, adamın eşi, doktorun sekreteri falan derken körlük tüm dünyaya salgın bir hastalık gibi yayılıyor. Bunun dışında söyleyeceğim her şey spoiler olacağı için burada keseyim ki "eee sonra?" diye merak edip okuyun. Kitapta eleştireceğim tek bir nokta var. O da, kitaptaki diyalogların alt alta, konuşma çizgileriyle yahut tırnak işaretiyle bölünmemiş, normal cümleler gibi sıralanıp yazılmış olması. Sanırım burada da kitabın konusu ve ismine bir göndermede bulunuluyor ki, yine büyük resmi gördüm yanlışlıkla. Neyse, goygoyu kesiyorum çünkü bu kitabın goygoy yapılacak bir tarafı yok. İndirim kovalayın, alın, okuyun, çarpılın. Kitabın bendeki baskısı Kırmızı Kedi Yayınlarından, 336 sayfa ve 39 TL.

#30 Galatasaray - Rizespor

Bir saattir falan ekrana bakıyorum. Ne yazsam sinirim sakinleşir, kendimi nasıl gazlasam günüm güzelleşir diye. Bir şey bulamadım. Puanlar kazanılır, şampiyonluklar kaybedilir problem yok, mevzu bu da değil zaten. Galatasaray dün akşam kazanmak istemedi. Milli takım arası insanlara tatlı gelmiş olacak ki hiç kimsenin aklı maçta değildi yazık ki. Kişisel olarak sevmediğim, hatta kin tuttuğum Rize'ye karşı mağlup olmamalıydı bu takım. Mağlup olmak da demeyelim de, kötü oynayarak hatta oynamayarak mağlup olmamalıydı. Bu saatten sonra Beşiktaş yahut Fenerbahçe puan kaybeder mi, biz kalan tüm maçlarımızı kazanır mıyız gerçekten önemli gelmiyor şu an. Akbaba'nın, Nando'nun ömründen birer yıl çalan, Ogi'nin haftalardır oynamamasına sebep olan takım güle oynaya, eğlene eğlene Sami Yen'e geldi ve dalga geçerek gitti ya, benim konuşmak istediğim başka bir şey yok. Maçın gollerini Emre (20), DeAndre ve rakip kendi kalesine attı. Bilhassa Emre'nin golü çok güzeldi. Kalan maçlardan sağlık dışında bir beklentim yok. Galatasaray'a da Beşiktaş'a da Fenerbahçe'ye de bol şanslar dilerim. Hak eden şampiyon olur umuyorum.

Romantik Körelme

Nedir romantik körelme, ben bu körelmeyi yaşıyor muyum, neresindeyim, ne zamandır böyle hissediyorum, bu yola nasıl girdim ve en mühimi bundan sonra yeniden romantik görmeye başlar mıyım? Hadi konuşalım.

Balkanları Tahayyül Etmek | Maria Todorova

Balkanlar ile ilgili yapacağım herhangi bir çalışmanın alt yapısını oluştururum diye, yakın bir arkadaşımın kitaplığında görüp okumak istedim. Enteresan olan kitabın içinden yıllar önce ona verdiğim bir notun çıkmış olmasıydı. Gerçekten tatlı tesadüf tabirinin karşılığı olarak söylenegelmiş o nefis kelimenin yani serendipity'nin direkt karşılığı gibiydi bu yaşadığım an. Kitaba dönersem, uluslararası ilişkiler alanında yaptığım yüksek lisansta belki birkaç pencere açar diye okumak istedim ve doğru da yapmışım. Kavramsal olarak da kurgusal olarak da kaynak açısından da tatmin edici bir kitaptı benim adıma. Balkanlaşma tabirine epey eğilmiş ve farklı açılardan da ifade etmiş tarihçi Todorova. Yalnızca Balkan halkları açısından değil, Avrupa, Türkiye yahut sınırların ötesindeki devletler açısından da irdelenmiş konu. Ben kendi açımdan baktığımda, Balkanlara ilişkin hocanın önerdiği bir kitabı irdeleyerek ödev yazmış ve kitapta da geçen "Balkan Hayaleti" konusuna Türk bakış açısından şöyle yaklaşmıştım "Sınırların baştan çizilmesi ve mübadelelere rağmen Balkanlarla olan duygusal bağımız kopmamıştır. Hala Balkan Türküleri dinlenir, Balkan Yemekleri yapılır, göçmen olmakla gurur duyulur…" Sanırım çizilen sınırlar yalnızca siyasetçilerin uydurması. Duygusal geçmişimiz Balkanlardaki halkların Yunanlılar dahil hiçbiriyle gırtlak gırtlağa gelmemize müsaade etmiyor, etmesin de... Dünya hepimizin ve hepimiz birbirimize muhtacız. Kitabın okuduğum baskısı İletişim Yayınlarından, 440 sayfa ve 57 TL. Balkanlara ilişkin araştırma yapıyorsanız, ıskalamayın. Epey tatmin eder.

#29 Kayserispor - Galatasaray

Belhanda'nın hafta içi Hoca'nın müsaadesi olmadan gönderildiğini okuyunca ve gönderiliş şeklini de düşününce takım tepki verir diye gerilmiştim. Maçtan önce Hoca'nın verdiği röportajı dinlerken ohh dedim, kimse kimseye küs değil, en azından sahaya yansımayacak. Maçın ilk yarım saati falan efsane top oynamadı takım, 65-80 arası da biraz oyundan düştük fakat kalan 45-50 dakikada kurduğumuz dominasyon üç puanı getirdi. İstediği zaman oyunu yükseltip, istediği zaman -gol yemeden tabii- saha içinde dinlenebilerek oynayan takımın hastasıyım. Bir de sahaya çift forvet çıktık ki dün akşam, en sevdiğim... Tüm doğrular bir araya gelince bu sefer oldu. İki maçın ardından nihayet galip gelebildik. Radamel'in ilk yarı bitmeden attığı gol bence maçın kırılma noktasıydı. Çünkü gol geciktikçe gol atma ihtimali düşüyor maalesef. İkinci yarının son anlarında da oyuna sonradan giren Henry'nin attığı iki birbirinden güzel gol de maçın sonucunu belirledi. Güzel gollerin yanı sıra, Radamel'in golünde Chelo'nun, Henry'nin ikinci golünde de Soso'nun nefis paslarına da buradan bir göz kırpmak istiyorum. Çünkü bu asistlere yürünür, bu asistlere göz kırpılır. Bu haftaki maç hem hafta içi olan olaylar hem de dün Beşiktaş'ın galip gelmesiyle bence sezonun kırılma anlarından birisiydi ve puan kaybetseydik, kalan 10-11 maça rağmen, açıkçası şampiyonluk gitti derdim açık yüreklilikle. Şimdi önümüzdeki hafta iki rakipten birinin mağlup olmasını bekliyorum dört gözle. Biz Rize'yi geçip yola devam diyeceğiz inşallah. Hedef 23!

#28 Galatasaray - Sivasspor

Bazen olmaz... Bazen her doğru bir araya gelir fakat başaramazsınız. Bu maç onlardan birisi değildi. Bu maçta doğular kadar yanlışlar da yaptık. Oyuncu tercihleri bu yanlışların başında geliyordu maalesef. Ha şanssızlık yok muydu elbette vardı. Henry kaçırdığı pozisyonlardan bir tanesini, yalnızca bir tanesini bile gole çevirebilse, Halil girer girmez topu tavana dikmeden dümdüz bir vuruş yapabilse, Soso'nun o şutunu kaleci kurtaramasa şu an bambaşka şeyler yazıyor olacaktım. Dedim ya, bazen olmaz. Güzel olan iyi oyun ve Radamel'in iki golle dönmüş olması. Kötü olansa geriye düştüğümüz hiçbir maçı halen çevirememiş olmak. Bu istatistik cidden canımı sıkıyor. Galatasaray'ın şampiyon olduğu sezonlarda en az bir tane geri dönüşü vardır çünkü. Maç 2-2 beraberlikle sona erdi. İki maçta üst üste kaybedilen 5 puana rağmen kaybolan bir şey yok bence. İpi Beşiktaş'a verdik, kabul ederim. Fakat bunlar da kusursuz oynayacak ve tüm maçlarını kazanacak değil ya, ha oldu da kazandılar. Tüm kalbimle kutlarım. Ben rakipler gibi "şampiyon oldular ama" tarafında değilim, hiç olmadım çok şükür. İnancım odur ki Galatasaray'ım bu ligi şampiyon tamamlasın ve 23. şampiyonluğunu alıp bizim yüzümüzü de güldürsün. Hedef 23!

#27 Ankaragücü - Galatasaray

Ya gözü olanın gözü çıksın inşallah be. 8 maç seri yapmışsın, düşüp gidecek olan Ankaragücü'ne karşı oynuyorsun, rakibin de Hikmet Karaman. Bi zahmet üç top yap da kaleye git. Yok illa serkeş serkeş ortada dolansınlar, sosyal medyada fink atsınlar, karşı karşıya pozisyonda dışarı vursunlar bilmem ne... Bir maçı ancak isterseniz ve oynarsanız kazanırsınız. Elbette bu işin bizim taraftan bakılan boyut ve ileriye dönük mesajlar veriyor. Fakat, kocaman bir fakat... Bir kere haftalardan beri Galatasaray'a karşı güdülen hakem kini bu maçta artık işe yaradı. Önceki maçlarda bulunan erken goller bunu bir nebze önlüyor ve takımın geriye düşmesini engelliyordu. Dün akşam ise kötü oyunla da birleşince önce anlamsız bir penaltı verildi sonra da haftalardır nazar etmeye çalıştıkları Mostafa'ya kırmızı kart gösterildi. Sırtı dönük, pozisyonun içinde, kolu rakibe çarpan çocuğa verildi kart, hatırlatmak için söylüyorum. Radamel'in ceza sahası içinde sırtına çıkılıp topla hiç alakası olmayan bir pozisyon var, penaltı çalınmadı. Galatasaray yönetiminde olmadığım için bunları açık yüreklilikle yazabilirim zira. Maçı bir tekrar daha izlesem, bu kadar daha pozisyon bulurum. Galatasaray'ın bir kısım taraftarı da diyor ki kötü oynadık da kaybettik. Yahu kör müsünüz, kötü niyetli misiniz, yoksa gerizekalı mısınız? Galatasaray kazandığında bile hakem hatalarından bahsedildi. Haftalardır başaramadıklarını dün başardılar tek fark bu. Biz şampiyon olacağız, herkes müsterih olsun. Ama kötü oynuyoruz falan diye de bölünmesin kimse, rica ediyorum. Bu ortamda iyi oynamak falan para etmez çünkü. Önümüze bakmamız lazım kafamızı eğmeden. İpler bizim elimizde, liderlik gitmiş değil. Kalan tüm maçlarını kazan, şampiyonsun. Diğerleri illa ki bir yerde kaybedecek, bir kere birbirleriyle maçları var kafadan. Hedef 23!

Matmazel Noraliya'nın Koltuğu | Peyami Safa

Geçenlerde Milyoner'in bir bölümünü izlerken bu kitabı sordular hangisi Fransız değildir mi ne diye... Peyami Safa'nın hiç duymadığım bir kitabını görünce şaşırmıştım şıkları internetten sorgularken. Kitaplara olan ilgim malum... Neyse kitap siparişi verirken baktığımda "en iyi psikolojik roman" gibi bir şey de okudum arka kapakta. Alayım dedim, ne kaybederim ki... Kitapta çok fazla eski Türkçe kelime var. Bazı sayfalarda yarıya bölük şekilde aşağıya dipnot verilmiş. Kafayı kaldır sayfayı oku, aşağıya kelime anlamına bak, git gel yaparken konsantrasyonum epey dağıldı. Kendi psikolojimin bu dönem çok dağınık olmasından mıdır nedir 
kitabın kurgusu çok dağınık geldi bana. Bir de metafizik dünyaya da göz kırptığı bölümler vardı ki aklımın almadığı şeylerden çok hoşlanmıyorum, bunlar eleştirilerim kendimce. Gelelim kitabın neden başyapıt gibi anıldığına. Psikolojik romanlar derdi olan işler. Hedefi, seni, beni, okuyan kişiyi rahatsız edip psikolojisini bi dürtmek. Kitaba dönüp bakınca gördüm ki, evet, beni epey dürttü ve rahatsız etti. Kardeşlik ilişkileri, kadın-erkek arasındaki ilişkiler, inanç dünyasının kadir olduğu güç salladı beni okurken. Zor bir kitap, edinmeyi düşünürseniz, önce bunu bilin. Kitabın bendeki baskısı Ötüken Neşriyat'tan, 319 sayfa ve 24 TL. Okursanız mesajlarınızı beklerim. Çünkü ben çok arada kaldım. 

#26 Galatasaray - Erzurumspor

8 kere maşallah öncelikle. Bu seri sonuna kadar sürsün ki hedefimiz olan 23'e ulaşalım inşallah. 
Takımın konsantrasyonu bozulmazsa bence böyle devam eder. Çünkü ne oynanması gerekiyorsa, onu oynuyor takım. Ofanssa ofans, rakibi oynatması gerekirse rakibi oynatıyor. Şampiyon gibi, akıllı oynuyor. Hafta sonumu canlarımla geçirdiğim için yazı pazartesi gecesine kaldı, yapacak bir şey yok. Canlarımla izlediğimiz için maçı mutlak galibiyetle bitirmeliydik. Zira kuzularım üzülürdü aksi bir durumda. Neyse ki aslanlarım çiçek gibi oynayıp, Mostafa'nın iki nefis golüyle maçı almayı başardı. Mostafa'nın arzulu oyunu beni çok mutlu ediyor. Dilerim sezon sonunda bonservisini almayı başarırlar. Erzurum maçında sahanın en iyisi şüphesiz attığı gollerle Mostafa'ydı fakat ben Etebo'nun oyununu da çok beğeniyorum. Taylan'la ilgili yedekleyememiş olmanın gerginliği vardı ki daha 14 maç olduğunu düşünürsek, takımda Nando ile birlikte en kritik oyuncu olarak ortaya çıkıyordu. Fakat şimdi dinlenebilir, sakatlığı geçene kadar beklenebilir, döndüğü zaman aynen devam eder bıraktığı yerden.  Teşekkürler Galatasaray, hem gurur duyacağımız takımı izlettiğin için hem de kuzularımı üzmediğin için. Hedef 23! Yürüyedurun!