Yılbaşında Televizyonda Ne Var?

Yılbaşında sokaklarda olmayı bırak ekim ayından mayısa kadar burnumu dışarı çıkarmak istemiyorum. Kış uykusuna yatmayı hayvanlara nasıl kaptırdık inanamıyorum. Gerçekten kış uykusuna yatabilseydik ve tüm yaz tek bir an bile uyumasaydık müthiş olmaz mıydı? Geyiğin dibine vurduğumuza göre konumuza dönelim. Yılbaşında dışarıda olmayacaksanız ve televizyonumu izlerim, çekirdeğimi çıtlarım, mandalinamı soyarım tayfasındansanız, doğru yerdesiniz! Başlıyorum!

Tarihi Hoşçakal Lokantası | Şermin Yaşar

İyi bir okur olarak düşünürüm kendimi. Başladığım her kitabı da bitirmeye çalışırım. Bitiremediğim kitaplar bir elin parmaklarını geçmez. Bu kitap da o ekibe eklendi maalesef. Oysa kısa kısa hikayeler olduğunu görünce su gibi akar diye düşünmüştüm olmadı. Seveni vardır, yazanın emeğine saygım büyük, bana hitap etmiyor. Doğan Kitap tarafından yayınlanan kitap 176 sayfa ve 17 TL. 

2017'nin Enleri

Fikir her ne kadar Altın Kelebek ödüllerini izlerken çıkmış olsa da artık rutinlerden birisi yılın enlerini yazmak. En azından hala blog tutan benim için. Bu yazıyı yazmaya 10 Aralık'ta başlıyorum. Bakalım ne zaman bitirip yayınlayacağım. Aklıma geldikçe yazacağım çünkü. Neler çıkacak bana da sürpriz olacak. Hadi başlıyorum!

Günlerden Galatasaray #17

Tüm sezon yaptık bunu. İçeride geriye düşsek maçı çevirdik, öne geçsek sonuca bağladık. Bu yüzden de devreyi 2. sırada ve sadece 1 puan farkla kapattık. Ligin ikinci yarısında ise asıl farkı görmeliyiz. Fatih Terim farkını. Takım hocasız kalacak diye epey korktuktan sonra takımın gerçekten emanet edilmesi gereken kişiye bırakılması hepimizde beklentiye sebep oldu. Bu maçta pek bir fark beklemiyor olmakla birlikte bilhassa Belhanda'nın daha iyi oynadığını söylemeliyim. Bafi ise bugün gol atmamış olmasına rağmen sahanın en arzulu oyuncusuydu. Takımın presli oyunu ise dikkat çeken diğer ayrıntıydı. Özellikle ikinci yarı. Maçı Garry, Yasin ve Maicon'un nefis golleriyle 3-1 kazandık. Yine ilk golü biz yedik ama bunun kazanması daha zevkli. Kambeeeeek diye hoplayıp zıplıyoruz çünkü. Kupa maçlarından sonra 3 hafta mola. Sonra gaza basıp şampiyon olup Şampiyonlar Ligine gidiyoruz. SEN ŞAMPİYON OLACAKSIN!
son söz: HOCAAAAAAAAĞĞĞĞMMMM 😍😍😍

Aile Arasında | 2017

Gülse Birsel'in yazdığı dizileri keyifle izledim yıllarca. Avrupa Yakası kendi türünde yapılmış en efsane işlerden biridir halen gözümde. Yalan Dünya da gayet başarılıydı. Filmin çekilme haberini okuduğum ilk andan itibaren merakla bekledim. Kadro tek tek açıklandıkça daha da içim ısındı. Geçtiğimiz çarşamba akşamı gidip izledim. İyi ki gitmişim dediğim film oldu. Muhtemelen bu sene gittiğim son filmdi. Hadi biraz konuşalım.

Günlerden Galatasaray #16

Bu puan kaybını da sana yazıyorum Hoca, kusura bakma. Sen takımını hazırlayamıyorsun. Fiziksel anlamda belki düşmüyor takım çabalıyor fakat mental anlamda hepsi dağılmış resmen kaybedenler kulübünün birer üyesi gibi davranıyorlar. Bir gol yediğinde bu kadar demoralize olan bir takım yolun sonunu göremez. Igor da dağılmış çünkü psikolojik olarak. Maç esnasında thumbs up yapmalar, maç sonucu mağlubiyet sorulunca onlar 2 biz 1 gol attığımız için yenildik demeler falan bunun en büyük göstergesi. Şu maça kadar Igor'un Galatasaray'ın başında kalmasını istiyor, başarılı olması için dualar ediyordum. Çünkü şımarık taraftar profili, onu beğenmedim gitsin, bu kötü gitsin, şu vasat gitsin, öbürü yerli, beriki yabancı diye diye ocağına incir ağacı dikti takımın. Ha gidecek adam baştan belli, durmasın diye diye dilimizde tüy bitti ama yok işte. Liderliği almışken tekrar vermek olmadı. Son 4 deplasmanın ikisinden galip ayrılsan puan farkıyla lidersin, kısmet değilmiş. Malatya'ya 2-1 yenildik. Tek gol Badou'dan geldi. Lütfen liderliği geri alır mısın Galatasaray?

Yakıcı Sır | Stefan Zweig

Zweig'in maceralarına devam ediyorum. Keşfedebildiğim için ne kadar mutluyum anlatamam. Bu kitap da diğer kitapları kadar iyiydi. Kitap Edgar isimli bir çocuğun üzerinden dönüyor bu kez. Annesiyle hastalık sonrası nekahet dönemini geçirmek üzere bir otele gelen Edgar, kendinden yaşça büyük bir beyle tanışır. Halbuki adamın niyeti Edgar'dan ziyade annesi ile münasebet kurmaktır. Edgar bir şeylerin döndüğünü fark etse de annesi ile adamın ne sakladığını bir türlü çözemez. Annesini bırakıp büyükannesinin yanına gidecek kadar da hırslanmıştır çözemediği için. Kitabın konusu özetle bu. Zweig bu kitabında kadın çözümlemesinin ötesine geçip bir çocuğun gözünden kurgulamış kitabı. Kadın çözümlemelerinin daha başarılı olduğunu düşünüyorum. Ama kitabın geneline hakim olan tutku hissi de "kadın" kitaplarının hiçbirinde yoktu, o şerhi de düşerim. Yine kısacık, yine sallana sallana okumama rağmen iki günde biten, yine hap gibi yutuverdiğim bir eser olmuş. Ne büyük keyif alıyorum okurken... Kitabın bendeki baskısı İş Bankası Kültür Yayınlarından, 96 sayfa ve 9 TL. Artık biliyorsunuz; okuyun!

Onca Yoksulluk Varken | Emile Ajar

Hangi kitabı alayım diye sordum, söylediği kitaplardan birisi buydu. Kendi tabiriyle "içinde arıza olan kitapları" sever. Kitabımızın baş karakteri Momo arıza olarak tabir edebileceğimiz bir arkadaş. Hayat kadını olan annesi, Momo'yu bir Fransız kadının yanına bırakır ve mesleğini icra etmeye devam eder. Momo, Madam Rosa'nın yanında büyümeye devam eder. Kitabı okurken -kıyaslamak gibi olmasın- sıklıkla Çavdar Tarlasında Çocukları düşündüm. Momo, Holden kadar serseri değil ama olma yolunda kocaman adımlar atmış bir velet. Kitabın hemen hemen her sayfasında bir aforizma mevcut. Benim sevdiğim tarafı ise büyük resme baktığımda gördüğüm aforizma: bir çocuğun kalbine dokunduğunuz kadar varsınız hayatta. Dini, dili, cinsiyeti, ırkı aynı olmayan bir kadınla bir çocuğun hikayesi Onca Yoksulluk Varken ve gerçekten içe işlemeyi başarıyor. Masum bir çocuğun gözünden bu beş para etmeyen dünyaya bakmak gibi kitap. Bana okuyayım diye önerilen bu kitabı okumanızı öneririm. Bendeki baskı Agora Kitaplığından, 197 sayfa ve 22 TL. Okuyun.

Günlerden Galatasaray #15

Maçın henüz başında diyebileceğimiz bir dakikada kendi kalemize gol yemenin ardından saçma sapan 2. golün ardından lüzumsuz gerginlik yine başladı. Oysa yapılması gerekenlerle ilgili bir sorun yoktu ve dolu tribünler önünde takım iyi de oynuyordu. Galatasaray'ın bu aniden kapıldığı panik atakları beni çok tedirgin ediyor. Sistem değişikliğinden, hocanın beğenilmemesinden, yönetim zafiyetinden bile çok! 2-0 geriye düştükten sonra 4 gol atmak da her yiğidin harcı değil öte yandan. Zaten tek golü atınca karşısında oynayan rakip kim olursa olsun devamını getirebilecek kalitede bir Galatasaray var bu sezon. Önce Fernando'nun sonra sırayla Gomis, Belhanda ve Fegu'nun golleriyle 4-2 kazandık dünkü maçı. Şimdi Başakşehir'in puan kaybetmesi halinde liderlik yeniden gelecek inşallah ve hedeften sapmamış olacağız. Her hafta hakem konuşmaktan bıktım usandım. Herkes bıktı. Bir tek Galatasaray değil kimse memnun olmuyor bu durumdan. Yapacak bir şey yok maalesef. Şimdi Malatya deplasmanına kitlenip o maçta ve son maç olan Göztepe maçında puan kaybı yaşamamak lazım. Allah yardımcımız olsun. Yürüyedurun!

Gecelerim ve Falaka | Ahmet Rasim

Kitapyurdu.com'dan kitap sipariş ediyordum. Kargo parası vermek içime sinmedi. Kargo ödeyen ürünlere girdim. Ahmet Rasim'in üçlü kitap setinin 7 TL gibi komik bir rakam olduğunu görünce araştırmaya başladım. Sonra da almaya karar verdim. Üçlüden okuduğum ilk kitaptı. Kitapta Ahmet Rasim'in çocukluğunda yazıldığı çeşitli mektepler ve oralarda yaşadığı olaylardan bahsedilmiş. Çocuğun gelişim döneminde ona yaşatılan korkular, dayaklar ile ruhunda açılan yaralara epeyce parmak basmış Ahmet Rasim. Osmanlının son dönemleri gibi görünüyor. En fazla Tanzimat Devri falandır muhtemelen. Eğitime yönelik yapılan eleştiriler bu sebeple de mühim. Yazarla ilgili en çok dikkatimi çekense en fazla 3-5 kelimelik cümleler kuruyor olmasıydı. Tık tık tık anlatmış, geçmiş hikayesini. Ağdalı, uzun, sanatlı cümleler yok hafif bir kitap, bana Zerdüşt'ten sonra epey iyi geldiğini itiraf etmeliyim. Kitabın bendeki baskısı Üç Harf Yayınlarından. Yazım hatalarının fazla olduğunu söyleyeyim, okumayı düşünürseniz başka yayın evlerini denemenizi öneririm. 189 sayfa olan kitap tek başına 8 TL'den satışta ama ben üçlü setini buradan 7 TL'ye aldım dediğim gibi. Diğer iki kitabı merak ettirdi dersem beğendiğimi anlatmış olurum sanırım.

Günlerden Galatasaray #14

Şu maçtan 3 gol yedik ve maç öyle bitti ya, baya iyi. Çok iyi. 5 yediğimiz Başakşehir maçının çok ötesinde oynadı Beşiktaş. Yiğidin hakkı yiğide. Beceriksizliklerine rağmen 3 golle 3 puanı aldılar (klişenin dibine vurmalıyım). Cidden konuşulacak bir şey yok. Hedef şaşmadı 21. şampiyonluk. Küçük tökezlemeler kabulüm ama seriye binmemesi lazım. Muslera fotoğrafının sebebi muhtemelen geldiğinden beri ilk kez ona kızmış olmam. 6 senede 1. Kredisi arşı alada, değişmeyecek de. Çok sevmem eleştirmeme engel elbette değil. Devre olana kadar maç kaybetmeyip liderlikten ayrılmamayı dilerim. Birkaç senelik naftalin kokan totemimizi çıkaralım kalbimizin sandıklarından: şampiyonluk şarkısı düşmesin dillerden!

Böyle Buyurdu Zerdüşt | Friedrich Nietzsche

Hayatımda okurken en çok zorlandığım kitap İlahi Komedya'ydı. Bu kitabı okuyana kadar. 400 sayfalık bir kitap benim için maksimum 7 güne tekabül eder. Sürüklediyse aynı gün bitirdiğim bile oldu. Bu kitap sanki aylardır elimde gibi. Niçe* amca öyle bir kitap yazmış ki düşüne düşüne okudum kafam şişti. Geri döndüm, tekrar okudum, bazı cümleleri algılamak için sarf ettiğim çabayla yaktığım kaloriler kilo kaybı olarak dönmüş bile olabilir! Yer yer çok mantıklı gelen cümleler vardı kitapta, bazı kısımlarda ise akıl tutulması yaşadım. Ama bitirdim. Bütün çabalarım sayesinde bitti! Belki bir süre sonra tekrar denerim okumayı ve daha çok algılar, daha rahat okurum, bakalım. Kitapta Zerdüşt'ün diyar diyar gezerek kendi fikirlerini halka anlatmasından, üstinsan tanımından, hayatta yapılması gerekenlerden, yapılmaktan kaçınılması gerekenlerden bahsediyor. Dil olarak biraz ağdalı gelebilir sabrederseniz sağlam kitap. Bendeki baskısı İndigo Kitaptan, 400 sayfa ve 15 TL. Tavsiye yok çünkü bu kitabı ya beğenirsiniz ya nefret edersiniz. Üçüncü bir ihtimal yok maalesef.  

Günlerden Galatasaray #13

Doğru futbol, doğru futbolcularla oynanıyor. İki haftadır yedek başlayan Garry bugün takımda olunca karşısına bi de piyangodan Yasin çıkınca takım yaldır yaldır aktı. Her maçın kendi özelinde değerlendirilmesi gerektiğine katılırım, öte yandan daha önceki maçlarda söylediğim gibi, takımın genel iskeletinin çok değiştirilmemesi taraftarıyım. Sıkı bir 4-4-2 savunucusuydum yıllarca. Şu an orada değilim ama. Kadro ona müsait değil çünkü. Alanya maçında ikinci golün geç gelmesi neredeyse maçın gitmesine sebep olacaktı. Top oynama oranları falan hikaye istatistikler, bunu geçen hafta 5 gol yerken görmüştük. Bu hafta bundan farklı olan neydi peki? Kesinlikle sahaya daha rahat çıkılmış olması. İkinci golü ilk yarıda bulsak yada ikinci yarının hemen başında, farka gitmemiz işten bile değil. Çok mu iyi oynuyor takım belki hayır. Fakat şuna kalıbımı basarım ki çok arzulu oynuyor. Biri hariç: Belhanda. Bu çocuktaki isteksizlik ve takımdan kopuk oyun beni çok yoruyor. Biraz daha iyi olmak zorunda maalesef. Maçın golleri Yasin ve Bafi'den geldi ve 2-0 bitti. İlk yarının son büyük maçı için önümüzdeki hafta sahada olacağız. Rakip Beşiktaş olacak bu yüzden yürüyedurun aslanlarım!

Günlerden Galatasaray #12

Igor Tudor kendi ipini kendisi çekmeye başlıyor. 2-0 yenilirken müdahale etmedi, 2-1 oldu, müdahale etmedi, 3-1, 4-1, bir tek Garry alındı ki deplasmanda lig ikincisine karşı oynarken Eren yerine Garry'i oynatmamak hem de 70+ dakika, bunun izahı yok. Takımların iyi günleri olduğu kadar kötü günleri de olur, bunu kabul ederim. Ama böyle göz göre göre yenilmek doğru değil. Şampiyonluğa karşı umudun güçlenmesi gereken maçlar bunlar. Diğer maçları nasılsa kazanırsın çünkü iyisin. Bu maçların toparlanması gerekiyor bir şekilde artık. Takım da Hoca'ya uyup kötüydü bugün o şerhi de düşeyim. Bir maçta 5 gol yeniyorsa bunun tek sebebi teknik direktör değildir. Ya biz el birliği ile takıma nazar değdirdik, ya rakip kenafirlerin gözü kaldı, yada -ki bu en kötüsü- takım kaybetmeyi unuttuğunu zannedip şımardı ve rehavet moduna girdiler. Birinin höst demesi lazım buna. Çok konuşmanın manası yok, konuşacak bir şey yok zira 5-1 bitti maç. Tek gol Bafi'den. Bitti.

Senede bir gün,

Geçen sene bu zamanlardı. Ankara'dan ayrılacağım kesinleşmiş, ailecek ayrılık moduna girmiştik. Herkesle! Bugünlerde kalmalı gitmeli hareketli şarkılar bile duygulanmama sebep olmaya başladı. Nedir nedir diye düşünürken fark ettim ki, bir kere yaşadığın kocaman bir acı, tıpkı vücutta kırılan bir kemiğin her sene kırıldığı vakit sızlaması gibi kalbi sızlatıyor. O günkü kadar değil belki ama delip geçiyor. 
Twitter 280 karakter olmuşken bu afili cümleyi buraya değil oraya yazmak lazımdı belki de. Öte yandan biliyorum ki hissettiklerimin buralarda olması bana iyi geliyor. Acınla, tatlınla, özleminle, kavuşturmanla, nefis bir ömür bahşetmişsin bana. Biliyorum ki birinin özlemini çekerken hissettiğim acı da güzel. Çünkü sevebilecek kadar temiz bir yüreğe sahibim. Kavuştuğumda insanların gözünde gördüğüm ışık da güzel. Çünkü birilerine kendimi bu kadar sevdirebildimse şahane biriyim. Sezen'in de dediği gibi, "Hayat Sana Teşekkür Ederim".
ps: Başlık fotoğrafı da mütüş bir insan olan bana gelsin 😄

Ayla | 2017

Uzun süredir izlediğim bir film beni bu kadar etkilememişti. Ayla'ya gitmek için türlü türlü planların ardından cumartesi öğleden sonraya gitmek için sözleştik gençlerle. 4.30 seansına bir gece önceden cinemaximum.com.tr'den bilet alınca salonun güzel bi yerine düştük. İyi ki önceden almışım 30 metre kuyruk varmış. Ben telefondaki maili gösterip sallana sallana girdim salona. Teşekkürler Cinemaximum ❤️ Hadi başlayalım.

Nuriler... Ardalar...

Bir süredir yaşanan gelişmelerin de etkisiyle milli takıma dair içimi dökme ihtiyacı hissediyordum. Nuri Şahin'in milli takımı bırakması kararı bu ihtiyacıma tüy dikti ve artık içimdekileri tutamayacağımı fark ettim. Hadi başlayalım, bakalım neler gelecek devamında...

Çanakkale Mahşeri | Mehmed Niyazi

Çanakkale Zaferi, Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyetin İlanı... Tarihteki yumuşak karnım bu üç olay. Bu üç olay hakkında ne okursam okuyayım gözlerim dolar. Çok sağlamsa böğürerek ağlamam işten bile değil. Mehmed Niyazi de 98 yılında bu kitabı yazarken ağladı mı acaba diye düşündüm tekrar tekrar... Birer birer şehit olan gencecik çocuklar, öğrenciler, babalar, kardeşler... Ve yaşanan tüm olumsuzluklara, yokluklara rağmen terk edilmeyen siperler, kurtarılan vatan toprağı, yeni bir ülkenin doğuşunun temellerinin atılması... Bundan etkilenmemek mümkün değil. Nasıl güzel, nasıl gurur dolu bir tarihimiz var! Kitabı okurken ağladığım belli olmasın diye bi sağa dönüyorum bi sola dönüyorum bi su içiyorum, kırk takla attım resmen! Biraz ilginiz varsa benim gibi, düşünmeden alıp okuyun. Verdiğiniz her kuruşa değer emin olun. Kitabın başka baskısı yok sanırım ama bendeki Ötüken Neşriyat'tan, 448 sayfa ve 28 TL. Okuyun demiş miydim?! 

Günlerden Galatasaray #11

İki haftadır vasat hakem yönetimleri ve Tudor'un yanlış tercihleri sebebiyle ağız tadıyla maç seyredemiyoruz. Bu hafta rakip biraz zayıf, hakem oynatma arzusunda, Tudor doğru tercihleriyle, takım hırslı, taraftar da takımın arkasında olunca tüm doğrular bir araya gelince bol gollü bir galibiyet elde ettik. Ah ne çok istemiştim dün akşam statta olmayı... İçime doğmuş maçın nefis geçeceği. Bu maçta özellikle dikkatimi çeken öncelikle elbette takımın hırsı, sonra da Belhanda'nın geldiğinden beri ortaya koyduğu en iyi performansı olduğuydu. Yaptığı asistlerden falan bağımsız söylüyorum bunu. Çok istekliydi. Geçen hafta oynamamak hırslandırmış. Trabzon maçından sonra Fernando gerekeni yapacağız demişti. Yaptılar. Takımın bu hırslı hali beni çok mutlu ediyor. Rakip alanda olsun bizim tarafta olsun çatır çatır baskı yapıyorlar. Böyle kazanmasa da olur bu takım. Çünkü nasılsa bi şekilde başarılı olur. Gençlerbirliği maçını 5-1 kazandık. Gollerin ikisini Bafi, birini Tolga, birini Maicon, birini de Mariano attı. Çünkü defans *kalp* YÜRÜYEDURUN ASLANLARIM!

Günlerden Galatasaray #10

Her haftada bu satırlarda hakem konuşmak istemiyorum. Ama biraz vicdanı, biraz futbol bilgisi, biraz Allah'ı olan herkes Galatasaray'ın son iki maçında da konuşulacak tek şeyin hakem olduğunun ayırtına varır inşallah ya. Artık ben tek başıma, benim taraftarım tek başına bir şeyler yapmasın. Haksızlıktan haz etmeyen birkaç kişi de şu hakemlere dur demeli. Demeli ki bugün bana yarın sana olmasın. Olcay denen insan müsvettesine lafım bile yok. Provokatör dingil.
Öte yandan Tudor'a da yazarım puan kaybını. Geçen haftaki maçta Garry'i almadı, bu haftaki maça as başlayacağı yerde ikinci yarıda hem de başlar başlamaz değil daha sonra aldı. Bafi'yi çıkarıp Eren'i aldı. Yapmamalıydı. Öte yandan şahsımda kredisi var halen. 10 haftanın 9'ında mağlup olmayıp, ilk mağlup olduğu maçta 3 puan farkla lider olan takımın hocası iki maçla oyundan alınmaz. 
İstedikleri kadar takımın üstüne oynasınlar. Koya koya şampiyon olacak bu takım. Beğenin yahut beğenmeyin. Yürüyedurun aslanlarım!

Bir Delinin Hatıra Defteri | Nikolay Gogol

Bi bilet düşürebilsem Erdal Beşikçioğlu'nu bu oyunla sahnede izlemeyi çok istedim. Ankara'da defalarca kez denedim bilet alamadım. İzlemek değil okumak nasip oldu diyeyim bari diye okumaya başladım. Okuduğum baskıdan mıdır yoksa kitap cidden böyle mi bilmiyorum altüst oldum okurken. Kitapta 3 hikaye var. İlki kitaba adını veren Bir Delinin Hatıra Defteri, ikincisi Burun, üçüncü ve sonuncu hikaye ise Dostoyevski'nin "herkes Gogol'un paltosundan çıkmıştır" sözünde atıfta bulunduğu Palto. Fantastik filmleri, kitapları falan çok sevmem aslında. Fakat oyunla ilgili o kadar çok övgü okudum ki artık öykünün kendisi fantastik bir hikaye içermemiş olsa da gözümde bir efsane oldu. Her satırı Erdal Beşikçioğlu'nu düşünerek okudum. Çok enteresandı gerçekten. Bendeki nüshası İndigo Kitap'tan, 120 sayfa ve 10 TL.

Son söz: kitabı okuduk falan ama 2018'in Mayıs ayına kadar bu kitabın oyununu Ankara'mızda sahneden de izleyeceğiz. Çok istedik, artık olsun, olmalı. Bi el atın!

Babaya Mektup | Franz Kafka

Bitmedi mektubun adam bitmedi! Milena'sı bitti babası başladı! Şakayı bırakırsak bir çocuğun yetiştirilirken neler yapılmaması gerektiğinin göstergesidir bu kitap. Bir çocuğun babasından beklediği ilgiyi, sabrı, yakınlığı, şefkati göremediğinde ona nasıl kin duyduğunu anlatmış adeta sözleriyle. Mektubu hiç gönderememiş. Başta babasını kaybettiği için mi acaba düşünmekle birlikte kitabı okudukça gönderEmediğini düşündüm. Babasına duyduğu korku ve yoğun kızgınlığın buna sebep olması işten bile değil çünkü. Baba olmadan evvel mutlaka okunması gerekiyor. Kaldı ki kısacık kitap birkaç gün içinde hemen bitiveriyor. Birçok baskısını gördüm ama bendeki nüshası İndigo Kitaptan, 96 sayfa ve 7 TL.

Günlerden Galatasaray #9

Keşke müthiş futbol konuşabilseydik. Kaldı ki iki yarıda da iki takım da çatır çatır futbol oynamaya çalıştı. Ama, kocaman bir AMA, Cüneyt Çakır isimli hakem formundaki arkadaş maçta futbolu kafasına göre yönlendirdi. Gole giden takımı engelledi, penaltıları çalmadı, ataktaki oyunları kesti, saçma salak kartlar gösterdi. Bir kişi yoktur ki şu maçtaki yönetimden memnun kalmış olsun. Galatasaray namağlup unvanını sürdürüyor, bu güzel. Serdar'ın maçın başında çıkmak zorunda kalmış olması, bence Garry ve Selçuk'un oyuna mecburen girememiş olması bence puan kaybını getiren unsurlardı. Elbette büyük futbol adamı Cüneyt Çakır'dan sonra. Stada giden taraftarın daha çok oyuna girmesi lazım. Koreografi dışında oyunda yoklar maalesef. 

Son söz; bence Galatasaray'ın çok büyük bir kaybı yok. En yakın rakibine şu an 6 puan fark atmış durumda. Akşama Başakşehir Beşiktaş'ı yenerse 4 puan kalıyor. Beşiktaş Başakşehir'i yenerse 6 puan devam. Berabere kalırlarsa keza... Enseyi karartmaya lüzum yok. Onların istediği de bu zaten. Her şey bitmiş gibi davranıp güya algı yapacaklar. Siz yemeyin. Lig sonunda hepsinin kafasına ŞAMPİYON CİMBOMBOM yazdıracağız! Yürüyedurun aslanlarım!

Dijital Kale | Dan Brown

Bu adamın bütün kitaplarını diken üstünde mi okuyacağız hep? Hep bir ağızdan evet diye bağırdık mı?  Yine son ana kadar geren bir kitap olmuş Dijital Kale. Bana okumak bu hafta kısmet oldu. Dijital Kale Dan Brown'ın yazdığı ilk kitapmış zira. Niye bu kadar geç kaldım bilmiyorum. Kitap fuarından benimle gelen arkadaşlardan birisiydi Dijital Kale. Şaşırdığım, yok artık dediğim, gülümsediğim, kızdığım, nefret ettiğim birçok satırı oldu kitabın. Ama en yoğun hissettiğim duygu açık ara meraktı. Öyle ki sonlara doğru atlaya atlaya okuduğum satırlar oldu. Acaba bir sonraki satırda ne yazıyor merakıydı hissettirdiği çünkü. Kitapta en heyecanlandığım son bölümlerdi kabul, gel gelelim en klişe olan da son bölümlerdi. Geri sayımda mevzunun çözülmesi falan epey klişeydi. 98 yılı için bile. Keşke kitap olsa diye gözünün içine baktığım kitaplardan biri oldu ki maalesef filmi yapılmamış. Hemen baktım çünkü varsa kaçırmayayım diye. Klişe de film oldu mu acaba fikrini tetiklemiş olabilir bilemedim şu an. Kitabın bendeki baskısı cep boy, Altın Kitaplar Yayınevinden, 448 sayfa ve 9 TL. Okuyun.

ps: Kitabı okuduysanız sonunda sayılar var. Bunun ne olduğunu öğrenmek için spoiler'a tık:
Spoileeer!
Ekşi Sözlük yazarları da benim gibi merak etmiş ve eşelemişler.
Buldukları ise sezar koduyla şifrelenmiş "we are watching you" cümlesi. 
Seviyorum böyle incelikleri.

Ekşın! Baş Belası

Konya'ya döndüğümden beri tiyatroya gidememiştim. Tek tiyatronun olması, oyunların haftalarca programda kalıp değişmemesi bunun en büyük sebebiydi. Hafta sonu Ankara'da olacaktım, Galatasaray Konyaspor maçına bilet de bulamayınca ne yapsak diye düşünürken Altındağ Tiyatrosunda gösterimde olan Baş Belası isimli oyunu gördük. 2. sıradan bilet bulunca da affetmedik elbette. Kemik kadro olarak (abim, eşi ve ben) Sam Bobrick tarafından yazılan oyuna gittik cumartesi günü. Tiyatronun canlılığının ortaya çıkardığı büyülü havanın içinde kaybolmaktan o kadar keyif alıyorum ki... Oyunda Ethan isimli kişilik bozukluğu yaşayan birini tedavi etmeye çalışan Wells ve Gates isimli karı koca iki terapistin muayenehanesinde geçen terapiyi anlatıyor. Ethan karakterini oynayan sevgili Koray Alper'in nefis köpürtmesiyle keyifli bi 1 saat 35 dakika geçirdik. Dilerim çok daha güzellerini de en kısa sürede, halen vaktimiz varken, görmediğimiz oyun kalmaz dilerim. Emeği geçen herkesi kutlarım. 

Günlerden Galatasaray #8

Milli maç arasından evvel bu maç için "o gün statta olacağım" demiştim. Bilet denk getirme işini 10 dakikayla kaçırmış olmanın derin kederi içinde iş için Ankara'ya gittim. 30 senelik hayatımda ilk kez Galatasaray benim yaşadığım şehre geliyor ve aynı saatlerde ben şehirden ayrılıyordum. Kısmet. En azından maçı statta izlemek istediğim kişilerle izledim. Bir ipad ekranından, digiplay hesabından, salonda yere yayılarak. Gomis'in golleri, Selçuk'un performansı, Garry'nin oyundan alınması hep hafızada yer edecek elbette ama biri bana Fegu'nun malum şutunun nasıl gol olmadığını açıklasın lütfen ya! Sevgili Serkan, sen iyi bir kalecisin ve milli takıma kadar yükseldin kardeşim. Ama şu şutu sırf emeğe saygı için yeseydin de gol olsaydı nolurdu ha NOLURDU! Şaka bir yana, seyircisiz maçta Selçuk'u oyuna alarak "yuhlamadan önce bir izleyin" diyerek hepimize numara 8'in geriye dönüş sinyalleri verdiğini anlatan Igor Tudor, Galatasaray'ı sana emanet edenlere şükürler olsun. Ne mutlu Galatasaray'a geldiğin güne! Yürüyedurun aslanlarım! 
PS: (Geleceğe not) Konyaspor 0-2 GALATASARAY (Gomis X 2)

Pembe ve Yusuf | Canan Tan

Boğazıma bi yumru geldi oturdu kitap bittikten sonra. Ülkemizde gerçekten 14-15 (bazen daha da küçük) kız çocukları sırf para sebebiyle evlendiriliyorlar. Kız kardeşleri abilerine, erkek kardeşlerine öldürtüyorlar. Bunlar uzakta değil şu an oturduğumuz şehrin birkaç yüz kilometre çapında yaşanıyor. Acı, çok acı. Bunlar da kitap haline getiriliyor ve biz de okuyoruz. Masal gibi. Rüya gibi. Hiç olmamış gibi. Dilerim eğitim daha da ilerler, daha da gelişir. İnsanlar daha da bilinçlenir biz de bu hikayeleri Alice'in Harikalar Diyarından gelmiş gibi okuruz bunları. Keder'in adı gibi kederli hayatı görmesek de bilmesek de yaşandığından şüphe duyulmayacak türden. Tüm kitap Keder'in hayatı üzerinden ilerliyor ki Pembe ve Yusuf onun çocukları. Yürek burkan bir hikaye. Bir solukta da bitiyor kısa bölümleri sayesinde. Doğan Kitap'tan yayınlanan eser 295 sayfa ve 18 TL. 

Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği | Milan Kundera

Kitapta Beethoven'ın "Es muss sein" söz öbeğini sıkça okudum. Bu cümle dilimize olmazsa olmaz şeklinde dönüştürülmüş Can Yayınları tarafından. Dolayısıyla diyor ki eğer kendinizle ilgili "es muss sein" diyebileceğiniz şeylerden kurtulabiliyorsanız, varolmanın dayanılmaz hafifliğine kavuşabilirsiniz. Kitapta iki ana, birkaç tane de yan karakter var. Onların hayatlarının içindeki muss seinleri takip ediyoruz ve onlardan birer birer kurtuluşlarını... İki ana karakterden Tomas, kendi tabiriyle, ırmağa bırakılmış bir saz sepette gelen kadın Tereza'yı çok seviyor fakat tek eşlilikten uzak bir arkadaşımız. Tereza da bunun farkında, kabullenmiyor ama yapmasını da engelleyemiyor. Kitabın müstehcen olarak tabir edebileceğimiz kısımları da genelde Tomas'ın aldattığı sahnelerden oluşmakta. Filtresiz bir kitap olmuş. Kitapta yer yer politik sistemler eleştiriliyor. Dönemsel olarak yaşanan kıyımların karşısında bir tavır sergiliyor. Filmi de varmış, izlemedim. Bazı kitaplar ah filmi de çekilse de izlesek dedirtir, bu kitap bence onlardan değil. Kitabın bendeki baskısı Can Yayınlarından, 336 sayfa ve 25 TL.