From Scratch | 2022

Bazı geceler uyku problemi çekiyorum bu aralar. Geçtiğimiz hafta içi 22.00 maçlarından sonra bir gece yine uyuyamadım ve ne izlesem diye daldım Netflix'e. Önerilenler listesinde gördüm. Mini dizi kategorisindeydi Floransa'da başlıyordu, tatlı bir aşk hikayesidir izlerim diye düşünüp bastım oynatma butonuna. Bitirir bitirmez de ağlaya ağlaya günlüğüme yazmaya geldim :) buyursunlar dedikoduya...

İnce Memed 1 | Yaşar Kemal

Ne derler bilisiniz; başlamak bitirmenin yarısıdır. İnce Memed serisini nihayet okumaya başladım. Daha önce Yaşar Kemal'in
Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana serisini okumuştum. O seri Ege'de geçmişti. İnce Memed Çukurova'da geçiyor. Kitap muhteşem bir tasvir şaheseri öncelikle. Yaşar Kemal'in okuduğum 5. kitabı, tamamında aynı fikir oluşmuştu. Böyle o çevreyi katman katman o kadar güzel oluşturuyor ki, okurken etkilenmeden duramıyorsunuz. Bazı yerlerde bu katmanlandırma yoruyor, hatta tekrara düştüğü için sıkabiliyor, kabul. Ama destansı şekilde başladığından bırakmayı düşünmedim bile. Olay Çukurova'da geçiyor ya, dil ve anlatım öylesine sade ki akıp gidiyor. Hala benim gibi okumamış tembeller varsa kısa bir özet; Memed, Adana köylerinden birinde yaşayan bir çiftçinin oğludur. Babası vefat etmiştir. Annesiyle tarlalarını ekip yaşamaya çabalarken sevdiği kızın köyün ağası Abdi'nin yeğeniyle evlendirileceğini öğrenip kızı kaçırmaya karar verir. Sonra yeğeni vurup öldürür ve eşkıya olmak için Toroslara çıkar ve olaylar gelişir. Yeni Türkiye'nin ilk yılları, feodaliteden kopmaya çalışmak, yer yer İsmet Paşa'nın anılması falan ne güzeldi... Okurken adeta Yeşilçam filmi izliyormuşum gibi bir his. Destansılığı da benim gözümde buradan geliyor. Kitabın bendeki baskısı Yapı Kredi Yayınlarından, 436 sayfa ve 56 TL olarak satışta şu an. Fuarda gidip dördünü de sardırmıştım, -Nil'in ses tonuyla okuyoruz- iyi ki yapmışım. Cesareti olan buyursun başlasın. 

Andropoz | 2022

Engin Günaydın Netflix için bir dizi çekecek dediklerinde Allah kalbimi biliyor, heyecanlanmıştım. Daha önceki işlerinden Vavien nefisti mesela. Anlatmak istediklerini çok tatlı bir dille yazdığını ve oynadığını biliyordum. Bu yüzden Andropoz, benim için heyecan vericiydi. Neticede Andropoz bitti ve ben de kişisel tarihime not düşmek için bloga geçtim. Biraz detaylandırıyorum öyleyse.

Dorian Gray'in Portresi | Oscar Wilde

O kadar çok gördüm ki bu kitaptan cümleleri, artık dayanamayıp aldım ve okudum. Ve evet, hemen her sayfada bir aforizma kasılmış gibiydi. Kitapta Basil isimli bir ressam var. Hayran olduğu Dorian isimli bir arkadaşı var. Basil birkaç kez Dorian'ın portresini çiziyor. Bir gün öyle bir portre çiziyor ki, adeta ustalık eseri oluyor. Fakat portre efsunlu gibi bir şey... Şöyle ki hikaye bu ya, Dorian portreyi görünce gerçekliği ve güzelliği karşısında dehşete düşer ve bir dilek tutar. Dileğin neticesinde de Dorian yaşlanmaz ama portredeki yüz çirkinleşip çöker. Nefis bir karakter kitabı. Kötü karakter özelliklerinin ve özellikle de kibrin, insanın başına nasıl musallat olduğunu anlatıyor uzun uzun. Dorian ruhunu şeytana satmış bir insan. Hiçbir günahtan da çekinmiyor bu yüzden. Lord Henry karakteri var, başta kadınlarla ilgili öyle fikirleri var ki beyaz bir çift eldiveni elimden çıkarıp suratını o eldivenlere tokatlamak istedim okurken. Bu kadar da ukala olunmaz ki arkadaşım! Tamam ukalalık benim de karakterimin bir parçası ama sırf benle hemcins değil diye dünyanın kalan yarısını da gömmem yani. Kitaptaki üç karakterin üçüyle de kendimi bağdaştıramamakla birlikte okurken etkilenmekten kendimi alamadım. Bazı bölümleri aşırı yorucu olsa da kitabın geneli akıcıydı. Kitabın bendeki baskısı İş Bankası Kültür Yayınlarından, 272 sayfa ve 34 TL.

Günlerden Galatasaray #13

Dünya kupası arasına bu maçla gidildiğine inanamıyorum öncelikle. Kasım ayına dünya kupası planlayan FIFA'nın Allah belasını verebilir. Şu maçtan sonra bu takımı 1,5 ay izleyemeyecek olmak beni çok üzüyor. Aylarca bu takımın cayır cayır gol atmasını bekledim. Çünkü takımın ofansif kanadı kağıt üzerinde kusursuz bir mükemmellik içeriyordu. Dries, Juan, Kerem, Yunus, Sergio, Bafe, Milot, Haris ve elbette Mauro'dan hangi beşliyi dizersen diz çalışmak zorundaydı. Gel gelelim Başakşehir maçına kadar olmadı işte. Kısmet Belözoğlanaymış :) şaka bi yana Kerem'in üç, Mauro, Dries, Abdülkerim ve Milot'nun birer golüyle 7-0 kazandı Galatasaray Başakşehir maçını. Kazanmak ve bol gol atmak kadar mühimi ise Lucas'ın şahane performansı ile 5. golü attıktan sonra bile maçı bırakmayan, rölantiye almayan, baskıya devam eden ve oyun disiplininden kopmayan bir Galatasaray vardı sahada. Maçın neredeyse başında Emre'nin sakatlanıp yerine Kazım'ın girmesiyle de ikinci yarıdaki ikişer oyuncu değişikliğiyle de oyun planı ve disiplini hiç bozulmadı. Ben de tüm maçı sırıtışlı bir suratla ve peşin satan gibi yayıla yayıla izledim. Başakşehir'e Avrupa'da başarılar dilerim. Ama ligi bu sene alması gereken takım biziz. Zira Avrupa'da olamamak çok üzücü. Dünya Kupasından sonra görüşmek üzere. ŞEN OLA CİMBOM ŞEN OLA!

Mahalleden Arkadaşlar | 2022

Biraz gülücük, biraz beklenti altında kalması, biraz göz dolması, çokça beklemenin sonunda gelen kavuşma. Galiba dert yanmalı bir yazı olacak haydi başlayalım.

Kapalı Kapılar Ardında | B.A.Paris

Konya Kitap Fuarı 2022'de Doğan Kitap'tan birkaç kitap aldım. Geçen sene de sohbet etme fırsatı bulduğum arkadaş "bi kitap önereceğim, ciddi gerilim kitabı" dedi. Dedim ver onu da haydi. Neyse, kitabı okumaya başladım, ama diken üzerindeyim. Körlemesine aldın kızım kitabı beğenmezsen ne olacak diye düşünüyorum. Boşuna paniklemişim. Gerilmekten dümbeleğe döndüm okurken. Kitabın kapağında "kusursuz bir evlilik mi büyük bir yalan mı" diye soruyor ya, işte kitabın en özet hali o. Kusursuz görünen bir çift var kitabın baş rolünde. Önce kusursuz çift var mıdır diye sorgulatıyor insana. Sonra ya etrafımızda Jack gibi erkekler varsa paniğini yaşatıyor. Herkese saykonun teki midir diye sorgulayan gözlerle bakmaya başlıyorsunuz. Gerçek bir psikolojik test gibi kitap. Okuyup bitirince geride bıraktığı enkaza bakıp gülümsetiyor ister istemez. Türü gerilim ya romanın, soru şu; beni gerdi mi? Sorunun cevabı da sonuna kadar evet olunca, hem maddi hem de harcadığın zamanın karşılığını vermiş oluyor. Öneri için teşekkürü bir borç bilirim. Kitabın bendeki baskısı Doğan Kitaptan, 304 sayfa ve 48 TL. Bulabilirseniz ve bu tür romanlardan hoşlanıyorsanız ıskalamayın.

Günlerden Galatasaray #12

Her bağımlılık daha çok sevdiğin bir şeyle karşılaşana kadardır. Dün akşam maçı izleyemedim çünkü daha çok sevdiğim insanlarla birlikteydim. İnsan ister istemez sorguluyor; sorun Galatasaray'da değil de bende mi acaba diye (tabii ki değil, bknz.)... Galatasaray dün akşam Beşiktaş'ı ağırladı ve sahadan Mauro'nun 2 golcü vuruşuyla 2-1 galip ayrıldı. Bana bu maçtan geriye kalansa güzel videolar, fotoğraflar ve şöyle uçan böyle kaçan Beşiktaş'ı silkeleyip atan 11 aslanın anısı kalmış oldu. Yürüyedurun!

Keder Üzerine | Chimamanda Ngozi Adichie

Tek günde, hızlı ama epey acılı, kasımın melankolik havasına aşırı uygun. Adichie'nin babasını kaybetmesinin ardından yaşadığı yas sürecini anlatıyor kitap. Bölüm bölüm, duygu yoğunluklu sözlerle, o kederi tüm kalpte hissettirerek okutuyor. Deneme türündeki kitaplarda bu sorunsalı genelde yaşıyorum okurken. Nedir bu sorunsal? Kitabın altını çizen birisi olsaydım hemen hemen her sayfada birer pasajı çizerdim mutlaka. Şimdiyse not alarak okudum. En çarpıldığım sözü paylaşmadan edemeyeceğim çünkü çok gerçek, çok acı, böyle tokat gibi bir cümle. Diyor ki, "sevgi, bilinçsizce de olsa kederin size asla dokunmayacağını düşünmek gibi hezeyanlı bir kibrin içine mi sokuyordu insanı?" İş yerinde okumuyor olsaydım, yalnız olsaydım, kalbime tekme yemiş gibi hissettiren bu sorunun akabinde göz yaşlarımı tutamazdım büyük ihtimalle. Yapabildiğim şeyse arkama yaslanıp sararmaya yüz tutmuş kayısı ağacına doğru gözlerimi dikip bir sigara yakmak oldu. Herkesi, her zaman çarpmayabilir, benim duygusal bir zamanıma denk gelmiş olabilir, ama Ngozi'nin durumundaki -babasını kaybetmek- gibi büyük kederlere dokunmadan -şükürler olsun- da empati yapabilecek duyguya sahip olmak keyifliydi. Kitabın bendeki baskısı Doğan Kitaptan, 120 sayfa ve 33 TL. Dertli bir dönemden geçiyorsanız, yarasın.

Zengin Baba Yoksul Baba | Robert T. Kiyosaki

Kişisel gelişim kitaplarına çok yakın değilim. Kendim görsem, aklıma gelip almam bile. Nedenini bilmiyorum bu türün kitaplarının yüzleri bana epey soğuk geliyor. Bu kitap için de fikrim böyleydi. Üstüne üstlük bu kitap bir de kişisel ekonomimizi nasıl ilerletebileceğimize ilişkin bir konudan bahsediyordu. Paranızı nasıl yükseltirsiniz, yatırımlarınıza nasıl şekil verebilirsiniz, birkaç bin parayla milyonu nasıl volelersiniz şeklinde değişik yaklaşımlar var. Kişisel gelişimin üzerine dünyada parayı en az kovalayan insanlardan bana böyle bir kitap hediye edilince iteleyerek okudum. Bir insanda çalışan kişisel gelişim mottosunun herkeste çalışmasına imkan yok bence. Mesela kitapta eleman diyor ki işte ev al sat yaptım, vergi ödemeden cebime şu kadar kaldı. Kafadan öldün Türkiye'de. Tamam anlatılmaya çalışılan şeyi kendimize uygulamalıyız ama bilemiyorum. Denesek çalışır mı diye düşündüm, sonra da parayı yalnızca hayatımı idame ettirmek için kazanmak istediğime karar verdim. Paranın peşinden giden bir insan olmadım ki 35 senedir, bugün değişsin... Neyse, Robert küçük bir çocukken arkadaşı Mike ile parayı bulmaya çalışıyorlar. Mike'ın babası "zengin baba" bu iki veledi eze eze para kazanmayı öğretiyor, en en en özet haliyle bu yani. Kitabın bendeki baskısı Alfa Yayınlarından, 400 sayfa ve 145 TL. Bana gelmez, beğenenler güle güle okusun.