Sarnıç | Sait Faik Abasıyanık

Sait Faik'in ilk kitaplarından birisiymiş Sarnıç. İş Bankası Kültür Yayınlarınca yayımlanan her Sait Faik kitabında olduğu gibi bu kitabın da en sondaki anekdot kısmında geçiyordu. Kitapta on altı tane hikaye var. Sonda dediğim gibi Sait Faik'in arkadaşlarından birisi olan çizer Agop Arad'ın hikayeci için kaleme aldığı iki sayfalık bir bölüm var. O bölümde insanın arkadaşını kaybetme acısını yürekten hissediyorsunuz birkaç cümleyle. On altı hikayenin her birisinin acısı kendinden menkul. Küçük küçük detaylarla hem kalbinizi paramparça edebilecek hem de yüzünüzü gülümsetebilecek kadar tatlı olabiliyor. Sait Faik hikayelerinde beni düşündüren bir durum var. Okurken o müthiş sürükleyiciliğin olmadığını görüyorsunuz, öte yandan biraz evvel bahsettiğim küçük detaylar çarpıveriyor ve bir öyküden diğerine geçiveriyorsunuz farkında olmadan. Geçtiğimiz hafta sonu küçük bir kaçamak yapıp sahile indim. Sahile inerken yanımda hangi kitap olsun diye düşünüp denize en yakışan yazarın Sait Faik olduğuna karar verdim. İyi ki de öyle yapmışım. Denizde yorulunca, sahilde uzanırken, çadırın tepesindeki küçük ışığın altında keyifle okudum. Kitabın bendeki baskısı İş Bankası Kültür Yayınlarından, 124 sayfa ve 12 TL.

#40 Galatasaray - Malatyaspor

Birkaç maçtır sürekli olursa seviniriz olmazsa dünyanın sonu değil buraya kadar getirmek de başarı diye konuşuyordum her yerde. Olmadı. Ryan, Halil ve Oğulcan'ın birer golüyle 3-1 kazandık ama olmadı. Beşiktaş averaj üstünlüğü ile şampiyon oldu. Lig başında ilk onun da altına inen Beşiktaş gerilerden gelip şampiyon oldu. Tüm sezon hakemlerle ilgili ağlamasalar, itilerek şampiyon olmasalar tebrik ederdik ama bu kadar ağlamaya ceza bile almadan şampiyon oldu. Şimdi Galatasaray'ın yapması gereken tek şey var; yönetimi bir an evvel göndermek. Fatih Terim hazımsızlığı yüzünden tüm sezon takımın arkasında durmayan tam aksine sürekli takımın altını oymaya çalışan yönetim yok hükmünde ama hukuki olarak da son bulması lazım bu unvanlarının. Kendilerine "taraftar grubu" diyen ultraslan isimli kerkenez sürüsü de hadlerini bilmeden sözleşmesinin bitimine bir ay kala hocayı istifaya davet etmişti. Dün akşam şampiyon olunması halinde de utanmadan kutlayacaklardı. Aynı takımı tutuyoruz ama ne yönetimden bir kişinin ne de ultraslan bildirilerinin altını imzalayanların şampiyonluk sevinci yaşamadan sezonu bitirmesi bana tuhaf bir zevk veriyor. Hocayı ben de defalarca kez eleştirdim fakat saygı çerçevesinde. Kaldı ki hoca bence hatalarının bedelini de bu eblehlerle aynı havayı solumaya devam ederek ödedi. Benim hakkım helaldir hem hocaya hem ekibine hem de takıma. Önümüzdeki sezon, yeni bir yönetimle, haddini bilen ve sahaya girebilen taraftarlarla ligi zirvede tamamlayacağımıza eminim. Hedef 23! Yürüyedurun!

Küllerin Günü | Jean Christophe Grange

Fakat ne kitaptı! Nefis bir konu, ters köşe bir ilerleyiş, küçük mantık hataları (e bu kadarını da görmezden geleceğiz artık) ihtiva ediyor kitap. Seri şekilde Grange okuyan birisi olmadığım için çevremden duyduğum "diğer kitaplarına göre zayıftı" eleştirisini yapamayacağım. 
Kitap gayet akıcı, seri şekilde ilerliyor. Ya da ben bu ara fazla akademik yayın okuduğum için bana basan afakanlar romanları daha parlak görmeme neden oluyor bilemiyorum. Heyecan elbette bir polisiye okuduğunuz için başrolde fakat ben yer yer hüzün de hissettim. Bilhassa son bölümlerde diyerek de fitneyi sokayım, okumayanlar merak etsin. Tesadüfi olarak daha önce Kızıl Nehirler kitabında okuduğum Niemans amirim yine başrolde. Sanıyorum polisiyelerin böyle seri olanlarını daha çok seviyorum. Verdon serisi, Ahmet Ümit'in Başkomiser Nevzat'ı... Kitabın en özet konusu şöyle; "günahsız" bir bağcı grubunun mensuplarından birisinin öldüğü haberi geliyor. Başta kaza gibi görünse de Niemans'ın olaya dahil olmasıyla cinayet araştırmalarına başlıyorlar. Bağcı grubunun dini ritüelleri kitabın tam merkezinde duruyor. Gerçekten okurken cinnet getirip artık bu kadar da olmaz diyorsunuz, fakat her seferinde daha çok sinirleniyorsunuz bu cehalete. Kitabın bendeki baskısı Doğan Kitap'tan, 280 sayfa ve 42 TL.

#39 Denizlispor - Galatasaray

Onca çileye, üzüntüye, gerginliğe, mutluluğa, heyecana, paniğe rağmen iş geldi yine son maça dayandı. Hem de puan farkıyla falan değil, averajla. Hiçbirimiz böyle bir senaryonun başımıza geleceğinden haberdar değildik, beklediğimizi de düşünmüyorum. Sondan bir önceki maçta sen farklı kazanacaksın, rakiplerinin ikisi de kaybedecek ve birden şampiyonluğun en büyük adayı olacaksın. Bunu dünyada kaç takım başarabilir, inanın bilmiyorum. Son maçta ne olur, umurumda değil. İşi buraya kadar taşıdık, birilerinin o kendine güvenli, o ulaşılmaz zannettikleri yerlerini dünyaya indirdik ve onları epey paniklettik ya, inanın bana bu da yeter. Maça dönecek olursak, Halil ve Ryan'ın (8) birer, Mıstık'ın iki golüyle 4-1 kazandık. Bu maç özelinde mühim olan Mıstık'ın kaçırdığı penaltıda yapılan hata neticesinde penaltıyı yeniden kullanmayı istemesi, takım arkadaşlarından bazılarının gönüllü olmamasına rağmen Hocanın da desteğiyle yeniden kullanarak golü bulması ve hemen akabinde de takımın 4. golüne de imza atmasıydı. O an penaltıyı başka birisi kullansaydı hem Mıstık'ı kaybederdik hem de rakiple averajı ikiye indiren golden olurduk. Maçtan bir başka anekdot ise Arda'ydı. İlk on bir başlayıp ikinci yarıda oyundan alındı Arda. Sonra saha kenarında tam bir kaptan gibiydi. Çocukları yönlendirdi, hırslandı, ateşledi, teknik heyetle sürekli paslaştı... Dün akşamki maç birçok şeydi benim için ama en çok gururdu. Hepsiyle teker teker gurur duydum. Demin de dediğim gibi, son maçta ne olur inanın kestiremiyorum, fakat ben, kendim dahil birçoğumuzun bir ay öncesine kadar şampiyonluk gibi bir hayalimiz yokken bugün, cumartesi akşamı arabayla şampiyonluk turuna çıkma fikri kafamızın içinde dönüyorsa, bu takım çoktan bizim şampiyonumuz olmuştur bile. Öyleyse son söz; şampiyon ol Cimbombom, al bizim canımızı! Çünkü, kupalara layıksın sen, şanlı Galatasaray!

#38 Galatasaray - Beşiktaş

Yazı biraz gecikti evet. Dün akşam maçın gerginliği sonra galibiyetin rehaveti derken çıkmadı. Gün içinde de bilgisayara elim değmedi, çok enteresan şekilde. Fakat artık daha fazla gecikmemeliydi zira güzel maç oldu Galatasaray adına. Bir kere mağlup olunan maçlardan bazılarını yazarken nasıl bu mağlubiyet hocaya yazar diyebiliyorsam, bu maçta da açık şekilde söyleyebilirim ki bu maç açık ara hocaya yazar. Taaa maç öncesinden yaptığı açıklamalar (karşı tarafı gazlaması), çıkan kadro, yapılan değişiklikler, kenardaki heybetiyle özlediğimiz, aradığımız, haftalardır dilediğimiz Fatih Terim gibiydi, tüm kalbimle tebrik ediyorum. Gelelim maça... Maçı domine eden taraf Galatasaray'dı. Beşiktaş'ın tek golü penaltıdan geldi o da penaltı "güya" yapılan futbolcunun aslında yaptığı faule rağmen verilmiş haksız bir penaltıydı ki Beşiktaşlılar muhtemelen böyle penaltılar almaya alışkın olduğu için itiraz edecektir. Kaderden de kaçamıyorsunuz işte her ne kadar itelense de bazı maçları kazanamazsınız. Bizim goller ise Ryan (8), Radamel ve Arda'dan geldi. Yukarıdaki fotoğraf Arda'nın golünden sonra çekildi. Emre'nin (54) müthiş oyun takibi neticesinde Arda'nın önüne düşen top düzgün bir vuruş sonrasında gol oldu. Daha top ağları bulmadan Arda'nın hocaya koşacağını hissetmiştim. Öyle de oldu ve yukarıdaki nefis fotoğraf ve enstantane çıktı ortaya. "Galatasaray bir his takımıdır" diyorlar ya, işte ben bu takımın en çok bu olayını seviyorum. Beşiktaş'ın sahamızda şampiyon olma hayalini suya düşürdüğümüz için üzgünüm, Kaptanın da dediği gibi "not in my house" (benim evimde olmaz)! Puan farkı 3, kaldı iki maç. Bu saatten sonra ne olur bilmiyorum fakat son iki maça kadar heyecanı bıraktırmayan canım takımıma, Fenerbahçe'ye, Beşiktaş'a ve diğer iki takımı yukarıda tutan hakemlere şükranlarımı bildiririm (illa bi mikropluk yapacak ya). Şampiyon ol Cimbombom, al bizim canımızı! Çünkü kupalara layıksın sen, şanlı Galatasaray!

Felsefenin Tesellisi | Alain De Botton

Botton maceramın ikinci kitabı. İlkini ıskaladıysanız Statü Endişesinden bahsetmiştim. Felsefenin Tesellisini diğer kitaptan daha çok sevdim. Aslında tür olarak aynı. Yazar bir ana konu belirliyor daha sonra çeşitli örneklerle o konuyu ifade etmeye çalışıyor. Kim derdi ki adında felsefe geçen ve sonuna kadar da felsefe yapan bir kitaptan bu kadar hoşlanacağım ve daha enteresanı sıkılmadan bir solukta bitireceğim... Değişiyorsun serap bahar derdi biri görseydi :) güzel oldu güzel. Vizyon değişikliğidir, kafa açar. Kitapta altı bölüm var. Toplum tarafından kabul görmemeye, yeterli paraya sahip olamamaya, düş kırıklığına, yetersiz hissetmeye, kalp kırıklığına ve zorluklara felsefe penceresinden bakarsanız nasıl teselli bulacağınızı anlatıyor De Botton. Her bölümü de başka bir filozofun hayatını eksenine oturtarak anlatıyor. Altı bölüm içerisinde benim aydınlandığım yer elbette kalp kırıklığı bölümü. Ne boş şeylere üzüldüğümüzü biliyorsunuz değil mi bazen? Felsefeye nereden başlasak diye düşünürseniz, işte buradan derim. Çünkü hem felsefe hem değil. Kesinlikle akıcı yalın bir dil yine ön plana çıkmış. Iskalamayın sakın. Benim okuduğum baskı fotoğrafta gördüğünüz gibi Sel Yayıncılıktan, 309 sayfa ve 40 TL.

#37 Gençlerbirliği - Galatasaray

Gençler maçına çok da iyi başlamadı takım aslında. Yani hareketliydi oyun falan ama bal yapmayan arı tabirindeki arı gibiydi. Takımın en has iki forveti yedekte kalınca sonuca gidemedik haliyle. Sonradan Halil'in devre olmadan attığı gol, Emre'nin (20) de hemen ikinci yarının başında bulduğu gol ile 2-0 kazandık. Aslında Emre bir gol daha atmıştı fakat Ryan'ın sırtına çarptı diye elle oynamadan dolayı vermediler golü, veremediler ne hikmetse. Onun dışında oyunu çok iyi oynamamış olmamıza rağmen domine ettiğimiz gerçeğini de Gençlerbirliği'ne bağlamak lazım. Kaldı üç maç, biri rakiple... Bu iş buradan döner mi bilmiyorum fakat dönerse en efsane şampiyonluklardan birisi olur. Olmazsa da canımız sağ olsun, zaten çok da hak etmiyorduk diye açık açık çıkar söyler tüm Galatasaraylılar. Ha öbürleri hak etti mi? Bence hayır. Her hafta hakem konuşup sıfır maç ceza alan hocanın takımı şampiyon olsa ne olur, olmasa ne olur? Allah içine sindirsin olursa. Biz olursak bizim de içimize sinsin. Öbürleri de derdine yansın :) Neyse bu kadar holiganlık yeter. Kazanın aslanlarım!