Siyaset Bilimi | Ahmet Taner Kışlalı

"Ciddili" kitaplar okumaya devam ediyorum. Ama sanırım bu kitaptan sonra bir parça molayı hak ettim. Ciddiliden kastım daha akademik, daha resmi dili olan, bir hikayeye bağlı kalmayan kitaplar. Kesinlikle sıkıcı değil. Bu kitap özelinde konuşmam gerekirse keyifliydi bile diyebilirim. Öncelikle müthiş yalın bir dille yazılmış. Okurken kesinlikle yormuyor. Akademik bir dili ve atıflarla bölünen bir yazım örgüsü yok. Giriş ve arkasından üç bölümü barındıran kitap, siyaset öğrenmeye merakı olanlar için adeta bir başucu kaynağı. Bugün güdülen siyasete bakınca kitaptaki verilen bilgilerin ne kadar nahif olduğunu düşünüyorsunuz ister istemez. Fakat yine de Kışlalı'nın gençlere önerdiği gibi yapabileceğimiz tek şey okumak işte. Bugün güdülen siyaset demişken tam bu noktada kitaptan notlarıma yazdığım bir bölümü paylaşarak yazıyı toparlıyorum; "Alain Rouquie, askeri darbelerin laboratuvarı sayılan Latin Amerika üzerindeki incelemelerin ışığında, askeri darbelerin "her zaman bir gelir transferi ve toplumsal planda kartların yeniden dağıtımı" sonucunu verdiğini söylüyor." Kitabın bendeki baskısı Kırmızı Kedi yayınlarından (devam kitabı da varmış onu da attım sepete yakın zamanda okurum), 384 sayfa ve 40 TL. Meraklısına tavsiyemdir.

Dış Politikada Liderlik | Kürşat Kan


Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde öğretim görevlisi olarak çalışıyor. Kürşat Hoca ile yolum, yüksek lisans yaparken kesişti. Önce Uluslararası Güncel Sorunlar sonra da Türk Dış Politikası derslerini aldım kendisinden, büyük bir keyifle hem de... Kürşat Hoca doktora tezini kitap haline getirmiş, ben de görünce okumak istedim hemen. Dış politikada liderliğin anlam ve önemini, Demokrat Parti'de dışişleri bakanlığı yapan Fatin Rüştü Zorlu üzerinden irdelemiş kitapta. Kitap 5 bölüm ve bir sonuçtan oluşuyor. Benim için en keyifli bölüm ikinci bölüm oldu. İkinci bölümde; çok partili döneme geçiş, Cumhuriyetin ilanından yaklaşık 20 sene sonra Cumhuriyet Halk Partisinin iktidardan olması, yaklaşık 15 sene sonra da yaşanan darbe, zaten Türk siyaset tarihinde ilgimi çeken bir bölüm olmasından da sebeple, okurken bana büyük keyif verdi. Takip eden bölümlerde Zorlu'nun hayatı, tezin araştırma konusu olan liderlik profili analizi metodu ve sonuç bulunmakta. Kitap genel olarak beklediğimden keyifliydi. Zorlu'ya ilişkin çizilen profilse dikkat çekici. Okurken yok yere öldürmüşler adamı diye düşündüm. Haksız yargılamalar, yok yere ölen insanlar, yıllarca parmaklıklar ardında kalanlar... Ülke dönüp dolaşıp 60 yılda bir aynı turnikeye giriyor enteresan şekilde. Ben muhtemelen (inşallah) göremem fakat bundan 60 sene sonrası umuyorum böyle olmaz. Kitabın bendeki baskısı Çizgi Kitapevinden, 224 sayfa ve 30 TL. Siyaset tarihine biraz merakınız varsa, pişman olmazsınız..

Altıncı Koğuş | Anton Çehov

Kitapta gerçeklikle delilik arasında gidip geldim sürekli. Bir insanın kendini ispat etmek için gösterdiği çaba ve çevresindekilerin kendisine gösterdiği duyarsızlık kitapta bana en çok vuran duygu oldu. Altıncı Koğuş bir akıl hastanesinde geçiyor. Hasta mı doktor, doktor mu hasta kestiremeyip sürekli o git gel duygusunu yaşıyorsunuz. Kısacık kitap, ama insanı soktuğu depresif ruh hali ve yaşattığı karmaşıklık boyundan büyük. Kitabın bana hissettirdiği o depresif ruh halinin altında yatan ise tam olarak şu: ne kadar iyi, akil, şerefli ve kaliteli bir insan olmaya çabalarsanız çabalayın, içinde bulunduğunuz toplum kokuşmuşsa, kötü insanlar ihtiva ediyorsa, sizi de köreltir ve içine çeker. Bu fikir o kadar gerçek ve yüz küsur sene öncesinin Rusya'sında yazılmış olmasına rağmen o kadar bugünün Türkiye'sine özgü ki, moralimi bozdu okurken. Kitabı dün bitirmiş olmama rağmen kasvetinden kurtulmak için üzerine uyudum ve bugün yazabildim ancak. Kitabın bendeki baskısı Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlarından, 68 sayfa, 7 TL. Depresif zamanınızdaysanız bi deneyin. Değilseniz depresif zamanınızı bekleyin, modunuz düşmesin.

İnci | John Steinbeck

Kitabı okumadan önce çok fazla görmüş fakat bir türlü fırsat bulamamıştım. İşte izinler bunun için var; fırsat bulamadıklarımızı yapabilmek için. İnci, sanıyorum okuduğum ilk Steinbeck kitabı. Bu kitabı okumuş olmamın sebeplerinden bir diğeri de çevirisinin canım Tomris Uyar tarafından yapılmış olması. Bir ara konuşuruz, çağının ötesinde, nefis bir kadındır Tomris. Kitaba dönecek olursam, Kızılderili, sazlıklarda yaşayan bir ailenin buldukları büyük bir inci ile değişen hayatlarını anlatıyor. Karı, koca ve çocuktan oluşan, kendi halinde bu çekirdek ailenin hırsın, ihtirasın, öfkenin kucağına düşmesi kitabın konusunu oluşturuyor. İnsanların hırsın elinde boğulmasının yanı sıra Kızılderili olmayanların bu insanlara yaklaşımları ile de ırkçılığa göz kırpıyor. Kitap çok kısa olmasından mı yoksa başka bir sebepten mi bilemedim beni bir türlü vuramadı. Keyifliydi, kısaydı, okuması hızlı oldu ama bir klasik midir? Bence değil. Bunun karar mercii ben miyim? Elbette hayır. Fakat bir okur olarak, daha kısa kitaplarda daha çok çarpılmış bir okur olarak, İnci'yi en sevdiklerim listesine atar mıyım? Maalesef hayır. Siz sevdiyseniz, şunu ıskalamışsın Serap derseniz, konuşuruz tabii. Kitabın bendeki baskısı Sel Yayıncılıktan, 102 sayfa ve 16 TL.

Balıkçı ve Oğlu | Zülfü Livaneli

Yıllardan bu yana Doğan Kitap'tan Livaneli'nin nefis kitaplarını okuduktan sonra ilk kez İnkılap Kitap'tan okuyorum, önce bunu belirtmek istedim. Alışkanlıklarına fikri sabit şekilde bağlı bir kadın olarak benim için büyük insanlık için küçük bir değişiklik bu. Livaneli kitaplarını koşulsuz şartsız çok beğenirim. Benim için bazı insanlar vardır ne yapsa altına imzamı gözüm kapalı atacağım, edebiyat dünyasındaki adamım da Livaneli'dir. Balıkçı ve oğlu kitabını yazdığını biliyordum ki, ilk bölümünü zaten gazetede yayımlamıştı daha önce. Kitabı çıkar çıkmaz almış, fakat yazdığı bu deniz hikayesini deniz kenarında okumak istediğim için biraz bekletmiştim. Deniz kenarına inip kitabı elime aldığımda öyle akıcı ve keyifli bir hikaye çizdiğini gördüm ki, denize girmeyi unuttum desem yeridir. Güncel toplumsal olaylara; göçe, kıyıların imara açılmasına, deniz kirliliğine, balık yetiştiriciliğine, kısacası Ege'de ve Akdeniz'de canımızı yakan ne varsa hepsine küçük küçük dokunarak bu incecik kitapla kalbimi eritmeyi yine başardı. Mustafa ile Mesude'nin hikayesini askı olarak kullanmış ve sıraladığım olayları birer birer bu hikayenin üzerine asmış. Kitabın sonunda da birçok kitabında olduğu gibi kendisiyle kitapla ilgili yapılan söyleşiye yer verilmiş. Kitapla ilgili söyleyeceğim son şey, bir Ege hikayesi, bir deniz hikayesi olmasından dolayı bana Sait Faik'i anımsatması oldu. Livaneli, Hemingway'e atıfta bulunuyor ama sanırım ben Hemingway okumadığım için benzerlik kuramadığımdan Sait Faik'e benzettim. Yalın anlatımı ayaklarımı denize sokmuşum da tatlı tatlı dalganın vuruşunu izliyormuşum gibi hissettirdi, tıpkı Sait Faik okuduğum anlarda hissettiğim gibiydi... Kitabın bendeki baskısı İnkılap'tan, 140 sayfa ve 28 TL. Okursanız pişman olmazsınız, bana güvenin.