Bulantı | Jean Paul Sartre

Hayatımda okuduğum en şahsına münhasır kitap bu muhtemelen. Sartre'nin varoluşçuluk sorgulaması yaptığı, bir parça felsefik, öte yandan da aslında sadece bir yazarın günlüğü olarak kaleme alınmış. Şahsına münhasırlığı da bu kadar derin konuları sorgulamasına rağmen adamın gündelik hayatını anlatıyor en sıradanlığı ile... Mesela diyor ki "bugün kalktım şu kafede bununla sohbet ettim" vs. böyle bir sıradanlık. Fakat sonra sonra farkına vardırıyor ki kitap, o sıradanlık dediğimiz varoluş sorgulaması. Kitapta bulantı olarak tanımlanan his bence iç sıkıntısı. Bana o şekilde geçti yani. O kadar gerçek geliyor ki okurken, karanlık dehlizlerde yürür gibi bir sıkıntı basıyor. Yanlış zamanlamayla okunursa, insanı depresyona götürür elinden tutup. Öyle ki kitabın bir bölümünde özgürleşmekten bahsediyor Sartre. Özgürleşmenin bir tür ölüm olduğundan bahsediyor. O özgürleşme neticesinde hayattan bile vazgeçebileceğini söylüyor. Demirkubuz filmi izlemek gibi sanıyorum kitabı en net tanımlayabileceğim ifade olabilir. Evet, şu an mutluyum :) Kitabın bendeki baskısı Can Yayınlarından, 264 sayfa ve 104 TL. Bu topa girilir mi? İnanın bilmiyorum. Ben girdim ve boğulmanın verdiği hazzı anlamaya epey yaklaştım. Bunu bilerek girin girerseniz :) Soktum fitneyi, hadi bakalım!

Dağ | Murathan Mungan

Şiir kitapları biraz nankör. Bir günde bitiyor. Dün sabahtan akşama kadar okundu geçti. Biraz da şiirlerin kısalığı ve ekseri satırların birer ikişer kelime olması vardı. Benim için çok çarpıldığım bir kitap olmadı. Benim bildiğim Murathan Mungan şiirleri, Yeni Türkü'nün bestelediği şiirlerdir: Maskeli Balo'dur (farklı bir yorum isterseniz Yaşar versiyonu şiddetle tavsiye!), Fırtına'dır, Dönmek'tir, İstersen Hiç Başlamasın'dır illa ki Çember'dir ve elbette Olmasa Mektubun'dur (Allahım inşallah unuttuğum yoktur). Bu dağ tandanslı şiirler biraz yavandı sanki. Bir tek "Af" isimli bir şiiri vardı. Ona çarpıldım işte. Şimdi tekrar baktım adından emin olmak için, bir daha çok sevdim. İşte bu tam bir Mungan şiiri. Vurucu, can yakan, silkeleyip kenara bırakıveren... Belki biraz daha külliyatına girmek gerektir özümsemek için bilemiyorum altan. Beni yakalayamadı kitabın geneli, en özet haliyle böyle açıklarım hislerimi. Kitabın bendeki baskısı Metis Yayınlarından, 176 sayfa ve 72 TL.

Aşk ve Öbür Cinler | Gabriel Garcia Marquez

Marquez kitaplarını okurken kendimi kaybolmuş gibi hissediyorum. Büyülü bir dünya yaratıyor ve o dünyanın bir parçası haline gelmeden dışarıdan, cam bir fanusun tepesinden seyreder gibi akıp giden olay örgüsünü okutuyor. Bu kitabında, Ortaçağ İspanya'sına gidiyoruz. Kitabın temelinde köpek tarafından ısırılan bir kız çocuğu var. Kuduz salgınının insanları kırıp geçirmesi nedeniyle bu kızın kuduz olup olmadığını merak ediyor aile ama üzerinden bir miktar zaman geçtikten sonra. Baba çapkın, anne gergin, ailenin birbirinden haberi yok özetle. Bölgenin dahi doktorunun kıza uyguladığı tedaviden memnun kalmayan baba, kızı manastıra kapatmakta buluyor çareyi. Manastırda da bir rahip yarı yaşındaki bu kıza aşık oluyor ki kitabın adındaki aşka da buradan çakıyoruz atıfı. Kitap, Marquez'in gazetecilik yaptığı dönemde bir mezar kazısına katıldığında gördüklerinden esinlenilerek yazılmış ki kurguyla karışık bir gerçeklik barındırıyor. Öte yandan baktığımızda ise Ortaçağ bağnazlığını görüyoruz; bilimin karşısına saçma sapan ritüellerle çıkılması, kızın evlenene kadar saçının kesilmemesi falan okurken ifrit oldum gerçekten. Kuduz olmayan çocuğu kutsal sularla yıkanmasını mı ararsın, içinden şeytan çıksın diye türlü türlü işkenceler edilmesini mi ararsın, sınıfsal çatışmaları ve beğenmedikleri, köle olarak kullandıkları insanlara çocuklarını yetiştirsin diye emanet etmeleri gibi çarpıklıklar mı istersin... Ne ararsan var. Müthiş bir Ortaçağ eleştirisi aslında. Kitabın bendeki baskısı Can Yayınlarından, 184 sayfa ve 85 TL.

İğreti Yaşamlar | Kürşat Başar

Kürşat Başar ile ilgili tereddütlerim olmakla birlikte elimdeki kitaplarını okumayı sürdürüyorum, bir umut... İğreti Yaşamlar, bu umudu yeşerten türden bir kitaptı. Kitap dört bölümden oluşuyor ve her bölümde bölüm başlığına yönelik Başar'ın 80li ve 90lı yıllarda yazdığı makaleler mevcut. Bölümler; Ben Deli Miyim?, kitaba da adını veren İğreti Yaşamlar, Dikiz Aynası ve İlişkiler başlıklarından oluşuyor. Benim favori bölümüm elbette İlişkiler oldu. İlişkiler bölümünün içinde de Kendimize Rağmen isimli bir makale mevcut. O makalede de bazı şairlerden alıntılar yapmış. O makalenin 2-3 sayfasını okurken büyük keyif aldığımı itiraf etmeliyim. Gazeteciliğini ve kinayeli siyasi eleştirilerini İğreti Yaşamlar bölümünde bulmak mümkün. Çocukluğumun siyasi figürleri olan Mesut Yılmaz'ı, Tansu Çiller'i ve Necmettin Erbakan'ı anımsamak bugünkü Serap ile 8-10 yaşlarındaki Serap arasındaki farkı da düşündürdü bana. O dönemlerde siyasilerle keyifle kafa bulunabiliyor ve kendileri dahil herkes bununla eğlenebiliyordu. Şimdilerde kurulan korku imparatorluğunda kafayı kaldıramıyor insanlar. Neyse.. Kitabın bendeki baskısı Everest Yayınlarından, 175 sayfa ve 50 TL. 

Bitmeyen Yas Covid-19 | Deniz Ülke Arıboğan

Deniz Ülke Arıboğan ile Meltem Narter'in editörlüğünde yazılmış bir makaleler kitabı elimde tuttuğum. 12 kadın akademisyenin yazdığı 12 farklı makale var Covid19 pandemisi konusunda. Bu makalelerin ana çerçevesi pandemi olsa da kiminde insan psikolojisinden, kiminde liderlik vasıflarından kiminde ise kayıplardan bahsediliyor. Makaleler arasında benim en yakın olduğum ise Esra Işık tarafından kaleme alınan Covid-19 Salgınında Zorunlu Göç ve Mültecilik isimli makale. Master bitirme ödevimi mülteciler konusunda yazdığımdan beri bu konuda algıda seçicilik de yaşıyor olabilirim ama yerinden edilmişlerle ilgili ne okusam kilitlenip kalıyorum adeta. En ilginç makale ise Trump'ın Amerika Birleşik Devletleri Başkanı olduğu dönem üzerinden liderlik ve pandemi konusunun işlendiği Dilek Özkan tarafından kaleme alınan yazıydı. Alırken acaba sıkılır mıyım veya psikolojimi olumsuz etkiler mi diye epey gerilmiştim. Zira pandemide geçen 2 yıl hepimiz için hayatımızın en zor dönemlerinden olmuştur diye tahmin ediyorum. Bende böyle çalışmıştı en azından... Fakat korktuğum gibi olmadı. Kitap gayet keyifli akıp gitti. Bu yüzden tavsiye edilecekler listeme yazarım. Kitabın bendeki baskısı İnkılap Yayınlarından, 324 sayfa ve 96 TL.

23. Şampiyonluk Fotoromanı

Yetti mi? TABİİ Kİ HAYIR! Son olarak şampiyonluk kutlamalarından görüntüler ile artık sezonu kapatıyorum. Fenerbahçe maçı 3-0'lık galibiyet ile nihayete erdikten sonra, kutlamalar başladı. Neler oldu, kimler hangi şarkıyla çıktı, ne kadar güldük ne kadar ağladık? Hepsi ve daha fazlası içeride. Başlıyorum!

Günlerden Galatasaray #şampiyon

Valla epeydir bu şampiyonluk yazısını yazmıyordum, özlemişim. Nedir bu yazının içeriği hemen bilmeyenlere ve partiye yeni katılanlara açıklayayım kısaca. Galatasaray'ın bu sezon ligde yaptığı maçların tamamını birer fotoğraf ve cümle ile hatırlıyoruz. Sezonun Galatasaray adına gol kralını seçiyoruz. Alkışlar. İstiklal Marşı ve kapanış. Buyursunlar.

Günlerden Galatasaray #35

Galatasaray ligin son maçında Fenerbahçe'yi ağırladı. Maçın kritiğine gelincejlafhşdfhsdljfaeklrjşl tabii ki kritik işi bitti. Şampiyon Cimbom yazdırdık. Şampiyonluk yazısı ve şampiyonluk kutlamaları müteakip günlerde gelecek. Beni takip etmeye devam edin.😋
Galatasaray 3-0 Fenerbahçe (Nicolo x2, Mauro)

Çakıcı'nın İlk Kurşunu | Sabahattin Ali

Sabahattin Ali'ye ait bazı hikayeler ile başlıyor kitap. Dört farklı hikaye var, birisi kitaba adını veren Çakıcı'nın İlk Kurşunu ki en uzun hikaye de o. Bana ufaktan bi İnce Memed havası verdi ama bu kez Ege'de yaşayanı. Sonra birkaç tane de şiir ile devam ediyor. Bu şiirlerin Sabahattin Ali'nin el yazısıyla olan nüshalarını da kitaba iliştirmişler. El yazısı derken bazı çizimleri de var, epey yetenekli. Allah sanat sepet işlerinde yeteneği ya her alanda veriyor ve incecik bir zevk sahibi oluyorsunuz yahut benim gibi taş gibi yuvarlanarak büyüyüp gidiyorsunuz ve sıfır sanatsal faaliyet ile hayatınızı sürdürüyorsunuz. Kitap yazdığı makaleler ile sona eriyor. Kadınlara karşı yaptığı bir konuşmanın metni vardı. O konuşmada kız çocuklarının süs bebek gibi gelinlik kızlar olarak yetiştirilmek yerine eğitilerek hayatlarını bu şekilde kurmalarından dem vuruyordu. Okurken fikirlerinin ilericiliğine mi çarpılsam yoksa 60-70 senedir aynı şeyleri konuşuyor olmamıza mı üzülsem bilemedim gerçekten. Bir de milliyetçilik ile ilgili yaptığı tanımlamalar falan bazı siyasilerin geçtiği yollara çarşaf çarşaf asmalık adeta. Gerçekten bazı şeylerin hiç değişmiyor olması çok şaşırtıyor beni. Kitabın bendeki baskısı Yapı Kredi Yayınlarından, 148 sayfa ve 15 TL.