Gece Yarısı Kütüphanesi | Matt Haig

Bilimin kurgusundan ve fantastik işlerden pek hoşlanmıyorum okuma yaparken. Bu kitap da bir dönem gerçekten herkesin elinde gördüğüm fakat fantastik olduğundan hiç yaklaşmayı düşünmediğim bir kitaptı. Hediye olarak gelince okuma sırasına girdi ve dün itibariyle de bitti. Güdülerim bana kitaba yaklaşmamamı söylemişti ya, haklılarmış. Çarpılarak okuduğum bir kitap olmadı yazık ki. Neticede de sıradakine geçmek için seri şekilde okudum. Kitabı hala okumayanlar varsa şöyle bir hikayesi mevcut; Nora isimli bir genç kadın kitabın baş karakteri. Nora bir gece kendine acımaların ardından intihar ediyor. Buraya küçük bir parantez açayım. Sanıyorum kitaba baştan ısınamayışımın sebebi bir kadının böyle güçsüz durumda görünüp kendine acıması ve yaşamına son vermek istemesi. Depresyonun varlığına ve gücüne kesinlikle inanıyorum ama ben yapamam, ben edemem, eziğin tekiyim kafasını kabullenmeye karşıyım. Neyse intiharın ardından ölmüyor Nora. Arafta kalıyor. Araf da kitaba adını veren Gece Yarısı Kütüphanesi. Bu kütüphanedeki kitaplar Nora'nın hayatının paralel evrendeki karşılıkları. Her yaptığı tercihin sonucu olan bir hayat var ve kitabın tamamında o hayatlar arasında geziniyor, en iyi halini bulabilmek için. Aslında bu "paralel evrenler" konusu sıklıkla düşündüğüm, okuma yaptığım, ilgimi çeken bir konu fakat dediğim gibi baştan sevemedim ben Nora'yı. Kitabın devamını da etkiledi ister istemez bu hal. Kitapla ilgili enteresan bir anekdotla bitireyim. Goodreads'de 2020 yılının en iyi kitabı seçilmiş. Pandemi etkisi herhalde. Neyse kitabın bendeki baskısı Domingo'dan, 283 sayfa ve 76 TL.

Aklımda Hep Sen | Kürşat Başar

Kendimi bunalmış hissettiğim zaman kaçtığım iki kapı var edebiyatta. Biri polisiye diğeri de daha nahif, günümüz gençlerini tabiriyle aşko kuşko kitaplar. İlk kapıyı geçtiğimiz hafta
Çırak ile zorlamıştım. Yetmemiş olacak ki Aklımda Hep Sen kitabına başladım Kürşat Başar'ın. 2-3 gün içerisinde de akıp geçti kitap. Kendine en yakın karakteri yazdığı filmdi Ata Demirer'in Olanlar Oldu. O filmde aşksız geçen günleri ömürden saymıyorum diyen biri vardı kayıkhanede. Aşksız geçen günleri bilmem de okumadan geçen günleri de ben ömürden saymıyorum. Hayatın gerginliğinden, yaşamla ilgili tüm streslerden uzaklaşabilmek için bir kaçış rampası okumak benim gözümde. Boğulduğumu hissettiğimde polisiye veya romantizme sığınmam da kaçış rampam oluşundan. Aklımda Hep Sen, Ebru isimli bir ana karakteri ve onun hayatının çocukluktan genç bir kadınlığa uzanışını anlatan bir kitap. Zaman zaman kendimden bir şeyler yakalayıp gülümsediğim, okurken kesinlikle sıkılmadığım, birçoklarının belki de ucuz bulacağı türden bir sevgiyi barındırıyor. Ebru kadar yaşayabilmeyi diletiyor ister istemez. Kürşat Başar kitaplarında ekseriyetle beni rahatsız eden "şey" kelimesinin yazılışının ısrarla hatalı olması dışında kitaba dair eleştirilecek bir taraf yok. Bir erkeğin böyle feminen şekilde düşünüp, yazabiliyor olması ayrıca takdire şayan. Kitabın bendeki baskısı Everest Yayınlarından, 392 sayfa ve 65 TL.

Günlerden Galatasaray #25

Ah Cimbom... Neden biraz daha istemedin kazanmayı? İsteseydin kazanırdın, yaptın, 14 maçtır yapıyorsun, yine yapardın... Neyse bu da böyle olsun. Milot'nun golüyle 1-0 öne geçtiysek de savruk oyun sayesinde Konyaspor 2-1 kazandı. Bu da böyle olsun. Sen şampiyon olacaksın!
ps: Kerem, bu takımın 3. kaptanı olmana rağmen çok dağınıksın. Daha faydalı olmalısın. Lütfen ol.
ps2: Çanakkale şehitlerini ve özellikle de Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı rahmetle anıyorum.

Çırak | Tess Gerritsen

Canımın sıkkın olduğu günlerde yeni bir kitaba başlıyorsam bu kitabın türü ekseriyetle polisiye olur. Kafamın içindeki seslerin bastırılması için gerginliğe sürüklenmem, can sıkıntımı hissetmemek için de tercihen kanlı vahşetli cümleler okumam gerekiyor zira. Çırak'a da böyle bir anda başladım. Neticede beni çok da geremeden bitti. Gerritsen'in adli tıp doktoru Isles ve dedektif Rizzoli'yi başrolde kullandığı ikinci kitapmış Çırak. İlki ise 2021 yılında okuduğum Cerrah kitabıydı. Cerrah'ta Rizzoli'yi zorlayan Warren Hoyt karakteri yeniden sahnedeydi bu kitapta. Ama bu sefer yalnız da değildi. Bir kadının polis olduğunda bile kendisini ispat etmek zorunda kalması, duygularını göstermemek için gösterdiği çaba, güçlü görünmeyi bu kadar dert etmek durumunda kalması beni çok sinirlendirdi okurken. Sinirlendirdi çünkü bunlar gerçek. Bazen bazı tavırlara sırf kadın olduğunuz için maruz kalıyor ve "pozitif ayrımcılık" yapılıyor. Polisiye okurken feminist damarlarım da gıdıklanmış olabilir, kabul ederim. Neyse gerilimi tadında, kan ve vahşet ögeleri beklediğimin biraz altındaydı. Araya çerez olarak atmalık çalışır. Beklentiyi yükseltmezseniz hoşlanmanız mümkün. Kitabın bendeki baskısı Doğan Kitap'tan, 340 sayfa ve 124 TL.

Günlerden Galatasaray #24

Bir ay bir haftanın ardından yapılan ilk resmi maçın zor geçeceğini düşünüyordum kendimce evet, ama bu kadar yürüyerek oynanacağını da düşünmemiştim açıkçası. Gerçi bu çocuklar ne yapsın bir ay dünya kupası arası bir ay da depremin etkisi derken daha kaç kere bölünecekler kim bilir? Özellikle ilk yarıyı izlerken uyanık kalmakta zorlandım ki ligin başından beri oynadığımız en kötü devre falan olmalı. İkinci yarıda ise nispeten daha derli toplu oynadığımızı düşünüyorum. Özellikle yeni transfer Nicolo'nun oyuna dahil olması bunda etkiliydi. Maşallahı var, sağdan sağdan akarak geliyor. Halen şaşkınım bu çocuğun Galatasaray'ın payına düşmesine. Oynadığı oyunun yanı sıra maçtan sonra verdiği röportaj bile karakterini ve tertemiz bir adam olacağının göstergesi gibi. Nasip olmaz ama bize nasip olursa bir süre daha bu keyfi yaşamak güzel olacak. Maçın tek ve galibiyet golü de Nicolo'dan geldi, ilk maçında galibiyet golü her topçuya nasip olmaz, bu bile kalbinin temizliğini gösterir deyip ince görerek teşekkürlerimi sunuyorum. Kasımpaşa'nın teknik direktörünün Selçuk olması nedeniyle maçın 1-0 bitmesinden memnunum. Selçuk'u yeniden Sami Yen'de görmek yüzümde tebessüme neden oldu. Özellikle de Nando ile yanak yanağa verdikleri fotoğrafları gördükten sonra. Galatasaray ligde üst üste 14. galibiyeti alarak Beşiktaş'ın rekorunu egale etmiş ve ligde üst üste en çok galip gelen takım olmuş dün akşamki Kasımpaşa maçıyla. Rekorlar güzeldir, lakin sezon sonunda şampiyonluk daha güzel olacak. Yürüyedurun!

İnce Memed 3 | Yaşar Kemal

Seriyi bitirmeye yaklaşırken Memed'in artık delikanlılıktan büyümeye geçtiği evrelere şahit oluyoruz bu bölümde. Kitabın genelinde aslında "İnce Memed"in bir fikir olduğu hakim. Bir ölür bin diriliriz mottosunda olduğu gibi bir fikir bu. Ülkenin 1920'lerden 2020'lerin ortalarına uzandığı bugünlerde bile görüyoruz ki ekonomik olarak bir eşitlik veya refah söz konusu değil. Şöyle ki İnce Memed bir eşkıya, biliyoruz. İnce Memed aranıyor, yakalanıp asılmak isteniyor bölgenin ileri gelen zenginleri tarafından. Ama kendisinin ve köylülerin, kasabalıların tutunduğu fikir de şu aslında; zenginler, yani kitabın ağzından belirtmek gerekirse ağalar azınlıkta, Memedler ise daha çok. Memed ölürse yerine Ali devralır İnce Memed'liği, yahut Veli alır, Osman alır, Ahmet alır... Bu da bölgede yaşayan insanlar için bir umut vesilesi oluyor. Koruyorlar bu halk kahramanını, gözetiyorlar, jandarmaya da ağalara da düzene de karşı gelerek hem de. Başkaldırının yeniden alevlendiği günümüzle de paralellik gördüm bu kez kitabı okurken. "Ağalara", "düzene", modern zaman "feodalitesine" isyan edebilmeyi görüyorum çevremde. İnce Memed son kitapta nasıl çıkacak karşıma bilmiyorum, sonu ne olacak?.. Umarım günümüzdeki bu umut ve başkaldırı güzelliklerin, iyiliklerin, temiz insanların kazanmasıyla son bulur. Kitapla ilgili enteresan bir anekdot ile yazıyı tamamlayayım; İnce Memed 2'yi 69'da yazmış Yaşar Kemal. Bu kitap ise 84'te gelmiş. Aradan 25 sene geçiyor ama ne karakterlerde ne de Çukurova betimlemelerinde hiçbir değişiklik olmuyor. Mustafa Kemal Paşa bu kez cumhurun başı, İsmet Paşa ise başvekil. Sen 2,5 saat önce ne yediğini düşünedur, Yaşar Kemal 25 sene sonra hikayesine devam etsin. Saygı duymamak elde değil. Kitabın bendeki baskısı Yapı Kredi Yayınlarından, 629 sayfa ve indirimsiz fiyatı 135 TL.