#10 Rizespor - Galatasaray

Geçen haftaki Kayseri maçında da benzer bir oyun sahaya koymuştu Galatasaray ama bazen olmaz, olmuyor diye konuşmuştuk şurada. Ve elbette bu durumun da sezonda yalnızca bir kez olduğunu da... İşte o şanssızlık hakkımızı geçen hafta harcadığımız için bu hafta böyle takım kıvamını buldu. Rize'yi görünce dellenen Mbaye'nin attığı 3, Taylan'ın attığı tek golle 4-0 galip geldik şükürler olsun. Takımın eksiklerine rağmen yeni oyuncular çıkarıyor olması beni çok mutlu ediyor. Sezon başında alınmayan orta saha oyuncusunun yerine çıkarılan Taylan, Belhanda'nın yokluğunda Soso'nun oynadığı oyun kurucu pozisyonu, Radamel yokken Mbaye, Soso ortaya geçince Oğulcan... İlk on birde olup kendi mevkiinde devam eden Marcao ve Emre'yi (54) saymazsak, 9 futbolcu yedek/başka pozisyonda oynuyor olmasına rağmen ortaya konulan performans takdire şayan. Hocamın tabiriyle bu takımın, bu çocukların daha da övülmesi lazım. Daha bu takıma Kerem'i, Jesse'i entegre edeceğiz. Güzel olacak güzel... Gönlümün dileği odur ki Galatasaray, lig bitiminde -tabii bitirebilirsek- şampiyon olsun. Hedef 23!

#9 Galatasaray - Kayserispor

Her sene böyle bir maç olur değil mi? Birçok pozisyona girersin, beceriksizlik olur, rakip kaleci/defans o gün döktürüyordur ya da sadece gününde değilsindir işte. Kayseri maçı bu senenin "o" maçıydı işte. Maç 1-1 bitti ki golü bile penaltıdan atıp; rakip 10 kişi kaldıktan sonra yedik. Öyle kabız bir maçtı. Kısır değil, kabız. Yine de tatlı tarafları vardı maçın. Ali Yavuz ve Kerem ilk kez lig maçında sahaya çıktı mesela. Oğulcan ilk kez as kadroda çıktı sahaya. Ama yetmedi maalesef. O güzel pas oyunu, o karşı karşıya kalınan pozisyonlar gole çevrilemeyince yetmedi galip gelmeye. Maçın tek golünü Diagne attı. Liderin maç eksiğine rağmen 3 puan gerisinde, ikincinin 3 puan gerisinde 9. haftayı tamamladık. Tamamlayacağımızdan bile emin olmadığımız 31 hafta daha var. Gönlümün dileği odur ki Galatasaray şampiyon olsun bu sene. Hedef 23!

On Küçük Zenci | Agatha Christie

Polisiye tür olarak yazması en zor, fakat gerek satış gerekse okuma açısından en kolay olanı bence. Çünkü olay örgüsünü kurmak zor. Fakat olay örgüsü kurulmuş, yani akıcı bir kitabı okumak çok kolay. Bu kitap da onlarca yıllık geçmişe sahip efsane bir roman aslında. Polisiye türünde verilmiş ilk başyapıtlardan birisi belki de... Okumaya niyetlendiğimde aslında tedirgindim beklentim yükselir de sevmezsem diye. Fakat korktuğum gibi olmadı. Aksine Oblomov'dan sonra bana epey iyi geldiğini de itiraf etmek zorundayım. Zira o ne kadar yavaş akan bir kitapsa bu da o mertebede akıcıydı. Zaten polisiye dediğiniz türde geçer akçe budur. Gerilimi ve merak unsurunu yüksek tutabilirsen, okur kitabın içinde kaybolur. Bu kitaptaki enteresan olan taraf ise kitabın orijinal adının And Then There Were None (Ve Hiç Kimse Kalmadı) olması ve aslında kitaptaki olay örgüsünün adından verilen spoiler ile ifşa edilmesiydi. Diğer spoiler ise kitabı açar açmaz karşımıza çıkan ve kitaba da adını veren On Küçük Zenci tekerlemesi. Siz bu spoiler olayına rağmen bu kitabı ıskalamayın, hala okumadıysanız. Sevenine not: kitap 2015 yılında hem de BBC tarafından 3 bölümlük bir mini dizi çekilmiş. Yazı bitsin şimdi ona da başlıyorum. Kitabın bendeki baskısı Altın Kitaplar Yayınevinden, 224 sayfa ve 28 TL.

Oblomov | Ivan Aleksandroviç Gonçarov

Oblomovluk fikrine vakıf mısınız? Hiç duydunuz mu bu fikri? Ben bu kitabı okuyana kadar duymamıştım ve birçok insanın da içinde bir Oblomov olduğunu bilmiyordum. Kendimi sorguladım durdum kitabı okurken; acaba benim içimde de bir Oblomov var mıdır diye... Cevabın hayır olduğunu hissettiğimde ise müthiş bir rahatlama duydum. Çünkü gerçek Oblomovluk bu kitabı bitirmemekti bence. Yaklaşık 20 günlük karantina günlerimde bu kitabı okuyup bitirdiğime göre, 20 günde de olsa, bu işten yırttığımı söylemem mümkündür. Gonçarov'un Oblomov kitabının baş karakteri İlya İlyiç, çiftlik sahibi bir burjuvadır. Fakat hayatında her şeyi yapmaya üşenen, hiçbir işi hemen yapamayan, üşengeçliğin ve tembelliğin vücut bulmuş bir halidir İlya. Bu uğurda işini, sevdiği kadını ve servetinin büyük bir kısmını kaybetmiştir. Aslında kitabın alt metnine indiğimiz zaman görüyoruz ki, bizim üşengeçlik/tembellik gördüğümüz şey İlya'nın koruma kalkanı ve güvenli alanı. Hiç evinden çıkmıyor, fakat aslında okuyarak öğreniyoruz ki ailesini kaybettikten sonra onların korumacı tavırları yüzünden içine kapanık bir çocuk olarak yetişiyor. Bildiği tek yaşam biçimi bu yani. Okumak ister misiniz, sabır gösterir misiniz bilmiyorum ama kitap hiç sıkıcı değil kalınlığı korkutmasın. Bir kere çok temiz ve akıcı bir dili var. Rus Edebiyatının o katmanlar içindeki üslubundan ziyade basit anlatımı olan bir kitap. Gündelik hayatı anlattığı gündelik cümleleri var. Kitabın bendeki baskısı İş Bankası Kültür Yayınlarından, 632 sayfa(😅) ve 26 TL.

Away

Hillary Swank'i blogumun sağ tarafında da gördüğünüz Ps: I Love You filminden bu yana takip etmeye çalışır ve de çok severim. Netflix için bir "uzay" dizisi çektiğini gördüğümde, hemen izlemek istedim. İkinci sezona uzayacak diye de bittikten sonra yazmadım bloga. Fakat hafta sonu yaptığım okumalarda, araştırmalarımda dizinin ikinci sezonunun maalesef iptal edildiğini gördüm ve hemen konuşmamız lazım diye geldim buraya. Hadi başlayalım.

#8 Sivasspor - Galatasaray

Maç bitti, maçın sonunda Arda Turan röportaj veriyor. Konuştu, konuştu, konuştu, "çok uzun zaman oldu" dedi ağlamaya başladı. Allah kalbimi biliyor ya, geçen sene çok top yüzü görmeyince geldiğinde çocuğu üzecekler diye düşünmüştüm. Başarısız olacağından değil, sevgisini sorgulayacaklarından... Şükürler olsun ki korktuğum başına gelmedi. Dün akşam Sivas maçında Arda'nın ve Belhanda'nın attığı birer golle 2-1 kazandık. Maçtan öte, şu duygusallığı yaşayabiliyor olmak, 10 sene sonra hala bu kadar seviyor olmak... Futbol için fazla duygusalım, evet. Gelelim gerçeklere; üstteki rakiplerden Fener yenildi, Alanya berabere kaldı. Kazanmaktan başka çaresi yok takımın yukarıyla puan farkını kapatıp şampiyonluk yarışından kopmamak için. Neyse ki, ihtiyacı olan 3 puanı aldı. Milli takım arasından önce ihtiyaç duyulan 3 puan yine son dakikalarda gidecek diye tedirgin etse de ite kaka yine galibiyet geldi. Bu aynı zamanda son 3 maçta iterek aldığımız 3. galibiyetti. Hepimizin gönlünden geçen iyi oyun şimdilik hayal gibi duruyor ama ben istekli oyunla onun da yakın olduğunu hissediyorum. En azından gönlümden geçen bu. Azıcık oyun oynasa bu takım hem Alanya hem Fener panikleyecektir. Devreye lider girmek işten bile değil bence. Ama işte takım o ışığı yakmıyor şu an. Hedef 23! Yürüyeduralım.

#7 Galatasaray - Ankaragücü

Rakibin durumunu düşününce çok da kastırmamız gerekmiyordu bence. Bizim başımıza da gelebilirdi zira yaşadıkları. Hoca'nın maç sonunda söylediği gibi kazandığın zaman işleri toparlamak daha kolaydır ve ama olmamalıdır. Güzel oyun hepimizin hayali, belki olur belki olmaz bilmiyorum. Fakat belli ki devre arasına kadar böyle devam edecek bizim için işler. Maçta Galatasaray adına iki güzel yan var. Birincisi Marcelo'nun hırsı ve oynama arzusunun yüksekliği. Tek başına golü attırdı, defans yaptı, takımı ateşledi desem yalan olmaz herhalde. Çok beğeniyorum ve bir şekilde takıma temelli olarak dahil edilmesi gerektiğini düşünüyorum. İkincisi Arda. Aslında fiziksel olarak tatmin edici bir seviyede değil ve muhtemelen olamayacak. Fakat mental olarak kattıkları, oyun zekası, oyuna girdiği andan itibaren yaptıkları minare yıkılsa da mihrap hala yerinde diye düşündürüyor. Arda'nın geldiği dönemde inattan alındığı, bir işe yaramayacağı falan söyleniyordu. Bunun tam tersi olması beni çok mutlu ediyor ve umut duymama sebep oluyor. Neticede Ryan'ın tek golüyle Ankaragücü'nü 1-0 yendik. En azından iç sahada 3 puan alarak yola devam dedik. Dilerim güzel futbolu konuştuğumuz günler de gelir. Hedef 23!