Sakın Oraya Gitme | Yekta Kopan

İki Şiirin Arasında kitabından sonra okuduğum 2. kitabı Kopan'ın. On iki kısa hikaye ihtiva ediyor. Bu hikayeler içinde en çok Cesur Geyikler, Katil Uşak, Ev Hali ve Bisiklet'i beğendim. Şansıma bu dört hikaye de kitapta peş peşe. Aslında birbirlerine de benzer hikayeler. Birinde diktatör bir yönetici, birinde yazdıkları sansürlenen bir yazar, diğerinde yazdıkları yüzünden hapse atılan iki arkadaş var. Sanırım distopik hikayeler beni içine çekiyor usul usul... Bir tek Bisiklet'in hikayesi farklı. En iyi dostu ölen bir adamın hikayesi. Durduk yere insanın kalbine bir çivi saplayıveriyor. Hele ki benim gibi en sevdiğiniz dostunuzun canı bu aralar bir parça sıkkınsa daha da çok çarpıyor. Siz biraz daha serin kafayla okuyun eğer niyetlenirseniz kitaba. Neyse... Kitabın bendeki baskısı Can Yayınlarından, 133 sayfa ve 13 TL. Kitabın yazarı Yekta Kopan'ın da dediği gibi "herkese iyi günler, iyi geceler."

Yaşamın Ucuna Yolculuk | Tezer Özlü

Kitap, Tezer Özlü'nün en sevdiği yazarlardan Cesare Pavese'ye doğru gidişini veya onu arayışını anlatıyor en sade özetle. Fakat kitabı okurken yazarı mı yoksa özlediği İstanbul'u, çocukluğunu, yaşadıklarını mı aradığının ayırtına varılmıyor yer yer. Bu gidip gelişlerin arasında karanlık, koyu gri bir boşlukta sallanıyorsunuz okurken. En azından bende böyle işledi. Cıvıl cıvıl bir kitap değil bu sebepten. Torino'ya, İtalya'ya arabayla ve trenle bir yolculuk hikayesi. Fakat Akdeniz sıcaklığı hissettirmiyor okurken. Bir Ferzan Özpetek filmi beklerken bozkırda çekilmiş bir Nuri Bilge Ceylan filmi izletiyor. En sevdiği yazarın intiharına giden adımları; yazdığı kitaplardan ve yazarın yaşamından iz sürerek takip ediyor. Sonunda intihar ettiği otel odasına yaklaştıkça da neden bu hayattan vazgeçtiğini, intiharının anlamlanmasını ve ölümün aslında her canlının yaşayacağı mutlak son, kaçamayacağı, saklanamayacağı, sürpriz sayılmayan o kötü sürprizin farkına varıyor. Başlarda çok betimleyici gelse de ilk kez okuduğum Tezer Özlü'nün tarzına alıştıktan sonra kitabın duygusuna daha rahat eriştiğimi ve sıkılarak okuduğum fakat bitişine yakın keşke bitmese moduna girdiğimi itiraf etmeliyim. Şimdi içimde "Edebiyatın Gamlı Prensesinin" başka kitaplarını okuma isteği var. Kitabın bendeki baskısı Yapı Kredi Yayınlarından, 125 sayfa ve 12 TL.

Son Kuşlar | Sait Faik Abasıyanık

Doğum gününden birkaç saat önce başlamışım bu kitabı okumaya. Çok seviniyorum böyle tatlı tesadüflere. Neticede başladığım gibi tatlı şekilde de bitti. Daha önce okuduğum dört kitabından hikayelere rast geldiğim gibi ilk kez okuduğum hikayeleri de vardı. Sait Faik'in hikayelerini okurken yüzüme çarptığını hissettiğim o iyot kokusunu çok seviyorum. Çünkü hikayelerinin çoğu adada, deniz kıyısında, İstanbul çevresinde geçiyor. Bir vapurda oluyor bazen ya da bir kayalığın üzerinde... Yahut atlayıp bir sandala balıkçılarla balığa çıkıyor ve oradan bize bir şeyler anlatıyor. Sanırım kendimden başka birisi olma şansım olsaydı, Sait Faik olmayı isterdim. Haldun Taner'in ona taktığı isimle "sevimli bir aylak" olmak isterdim. Kitapta daha önce okumadığım Radyoaktiviteli, Röportajlı Hikaye ve Ağıt ile daha önceden okuduğum ve kitaba da ismini veren Son Kuşlar isimli 3 hikayeyi çok sevdim. Kitabın sonunda Bedri Rahmi'nin Sait Faik ile ilgili yazdığı anekdotlar da keyifliydi. Kitabın bendeki baskısı İş Bankası Kültür Yayınlarından, 144 sayfa ve 12 TL. Deneyin, sevmezseniz de ücreti Darüşşafaka'ya gidecek öyle düşünün. 

Evlat?

Ben çok şaşırdım. Beklemiyordum. Evlat bazen kızdırıyor, bazen şaşırtıyor, bazen duygulandırıyor. Ben o eski Arda'yı bugün görür gibi oldum. Benim yetiştirdiğim Arda bu. Bu Arda kalbe de girer gönle de girer.
Fatih Terim.

Günlerden Galatasaray #12

Hiçbir güzel şey sonsuz değildir. Bu maçla bunu öğrenmiş olduk. Bizim için mağlup olmama isimli peri masalını dün akşam Başakşehir bitirdi. Maç boyunca üstün oynamamıza, oynuyor görünmemize rağmen, yakaladıkları tek pozisyonla hem de... Pozisyon bile değil, bir anlık konsantrasyon eksikliği... Şimdi takım eksikti, hafta içi Şampiyonlar Ligi maçı vardı, hakemin niyeti bozuktu falan diye bahaneler sıralanır ama bu sefer yazmayacağım. Bu takımın şöyle üst üste birkaç tokat yemesi lazım çünkü. Yönetimin tek derdi şov, Hocam'ın aklı bir yerlerde, takımda topun peşinden koşan 2 adam var biri Lemina diğeri Ömer. Yine de benim içimde lüzumsuz bir umut var. Hani Şampiyonlar Ligi olmadı kabul ama ligi bırakacağımızı düşünmüyorum. Takım yine bir şekilde rayına oturacaktır. Ama şu yenilmeme zincirinin kırılmasına, 41 maçtan sonra kırılmasına, çok üzüldüm açıkçası. Başakşehir'e 1-0 mağlup oldu Galatasaray dün akşam. 12. maçta 3. mağlubiyetini aldı yazık ki... Kafayı kaldırma vakti. Çünkü biliyoruz, biz diz çöktüğümüz için onlar büyük görünüyor falan... İnşallah bunu takım da fark eder, bir gün, her şey için geç olmadan... 

Vatan Yahut Silistre | Namık Kemal

Bir tiyatro oyunu olarak kaleme alınmış eser. Lisede muhtemelen klasikleri okurken elimden geçmiştir. Fakat İşbankası Kültür Yayınları bazı kitaplara yeni düzenlemeler ve nefis kapaklar yapınca, kitap fuarına gittiğimde alma istediğime engel olamadım. 32 yaşında bir kadın olarak tekrar okumanın zararı olmaz diyerek aldım elime. 15-16 yaşında ne hissettiğimi hatırlamam mümkün değil ama şimdi okurken hissettiğim en yoğun duygu hüzün ve gurur oldu. Osmanlı Devleti yavaş yavaş yıkılmaya ilerlerken gençliğin vatan sevgisiyle bir şeyler yapmaya çalışması, asker olmamalarına rağmen vatanı savunma derdine düşmesi, aslında hayranlıkla okuduğumuz milli mücadele ruhunun oluşmasından başka bir şey değil. Yalnız erkeklerin değil kadınların, çocukların, yaşlıların bile bu koruma isteği ile canlarını siper etmeleri... Yazarken bile duygulanmamak elde değil. Kitabın bendeki baskısı İşbankası Kültür Yayınlarından çıkma, 80 sayfa ve 8 TL. Namık Kemal, 48 yıl yaşamış, yaşamına kitaplar, gazeteler, tiyatro oyunları sığdırmış. Bağımsızlığı savunmuş hep. İyi ki yazmış. Okuduysanız tekrar okuyun, okumadıysanız mutlaka edinin. Kıymet bilmek ama en çok da saygıyla anmak için...

Hayvan Çiftliği | George Orwell

Daha önce 1984 kitabını okuduğum Orwell, bu eserini 1943-1944 yılları arasında yazmış. Kitabın "şaheser" oluşu aslında bu cümlede gizli. Buradan sonra okuyacaklarınızı, ilk cümleyi göz önünde bulundurarak okumanız gerekiyor. Hayvan Çiftliği; insanların gaddar yönetimden yılmış hayvanların yaşadıkları çiftliğin yönetimini ele geçirerek insanları çiftlikten kovmalarıyla başlıyor. Kendi yönetimlerini tesis eden ve domuzları başa getiren hayvanlar için başlangıçta her şey masal gibiydi. Fakat zamanla iktidar körlüğü ve hırsı domuzları ele geçirerek insan yönetiminden daha beter duruma getiriyor çiftliği. Neticede ütopya beklerken diktatöryel bir yönetimle karşı karşıya kalıyorlar. Kitabı okurken 43-44 yıllarında yazılmış bu eserin, 75 yıl sonra bugün bile halen gerçekliğini koruduğunu ve bir şeylerin maalesef değişmediğini esefle fark ediyorsunuz. İşte kitap bu noktada şahesere dönüşüveriyor. Etkilenmemek elde değil. Kitabın bendeki baskısı Can Yayınlarından, 152 sayfa ve 20 TL. Arka kapakta yazan şu nefis cümleyle bitiriyorum: "Hayvan Çiftliği, bir masal anlatımıyla yazılmıştır; ama küçükleri eğlendirecek bir peri masalı değil, çarpıcı bir politik taşlamadır". Benim gibi geç kalmışlardansanız, mutlaka okuyun!

Orta Zekalılar Cenneti | Zülfü Livaneli

Livaneli okumak yemyeşil bir arazide, masmavi bir deniz üzerinden, ufka bakmak gibi; aydınlatıcı, rahatlatıcı, perspektif kazandıran, dünyayı yeniden yorumlamayı sağlayan... Orta Zekalılar Cenneti de aynen bu etkiyi yarattı bende. Kendi aramızda neyi eleştiriyorsak, arkadaş sohbetlerinde ülkeye, gençliğe, geleceğe dair nelerden dert sahibi oluyorsak ondan bahsetmiş kitapta Livaneli. Zerre yabancılaşmadan, şiddeti kesinlikle savunmadan, kendi doğrularını empoze etmeye çalışmadan, sadece bunca yıl yaşamış, okumuş, yazmış, bu ülkenin doğrusunu da yanlışını da tatmış, bu ülkenin türkülerini söylemiş biri olarak cehalet başta olmak üzere bu ülkeyi dibe çeken ne varsa onlardan nasıl kurtuluruzun çabasında. Livaneli kitapta kültürün en çok ihtiyaç duyduğumuz, nitelikli eğitimin en çok ilerletilmesi ve geliştirilmesi gereken yönlerimiz olduğundan dem vuruyor çeşitli konularda yazdığı denemelerle. Kitabı okuyup bitirince, tüm Livaneli kitaplarında olduğu gibi, artık aynı insan olmadığınızı hissediyorsunuz. Bendeki baskısı Doğan Kitap'tan, 464 sayfa ve 33,50 TL. Bazı insanlar iyiki var ya, Livaneli söyledikleriyle, yazdıklarıyla, fikirleriyle, kısaca varlığıyla, benim için ilk onu zorlar. Mutlaka okuyun.

7yüz

7yüz, BluTv'nin internet dizilerinden bir tanesi. 7 bölümden oluşan tek sezonluk bir iş. Kendi içinde başlayıp biten 7 hikayeyi anlatıyor. İnsanlar en karanlık yönleriyle yüz yüze gelirse nasıl şeyler yaşarlar ve hayatlarına nasıl devam ederler sorularından yola çıkarak hazırlanmış bir iş. Yaklaşık 3 gün içinde bitti 7 bölüm ve tek kelimeyle nefisti. Keşke 7 bölümle kalmasaydı. Biraz daha detaylı konuşmak istiyorum şimdi. İçerisi spoiler kokabilir, uyarayım.

Aşkımız Eski Bir Roman | Ahmet Ümit

Beklentim mi çok yüksekti gerçekten mi olmamış bilmiyorum ama bu kitap olmamış. Bildiğimiz Ahmet Ümit kitaplarının yakınından geçmiyor maalesef. Hele ki Nevzat Komiserimi anlattığı kitaplarla alakası yok. Kitapta 3 hikaye var aslında roman değil, öte yandan hikayelerden oluşan Şeytan Ayrıntıda Gizlidir isimli bir kitabı vardır ki nefistir, tavsiye ederim. Aşkımız Eski Bir Roman, Overlokçu Kız ve Sergey Nikolayeviç Jerkovski'ye Ne Oldu hikayelerin isimleri. Polisiyelerde bir klişe vardır bilirsiniz, katili tahmin ediyorsanız kitap sizi sürüklemez. İşte bu kitabın ve hikayelerin sorunu buydu sanıyorum. Belki üçüncü hikaye bir nebze şaşırttı ama onu da alakasız bir karakter işin içine girince oraya bağlanacağını çözmek çok da zor olmadı. Ahmet Ümit bu kitabı Yapı Kredi Yayınlarından çıkardı Everest'i bırakıp. Aslında kağıt üstünde her şey kusursuz görünüyor. Böyle şeylerin uğuruna inanıyorum ben sanırım ve bence YKY Ahmet Ümit'e iyi gelmedi. Kitabın tek tatlı tarafı Nevzat Komiserimin aile hayatına giriyor olmasıydı. Evgenia ve Azez'in, Nevzat'ın hayatına dokunup onu olumlu anlamda değiştiriyor olması bir kadın olarak çok hoşuma gidiyor itiraf etmek gerekirse. Kitap demin de dediğim gibi YKY'den, 224 sayfa ve indirimsiz fiyatı 22 TL. 

Günlerden Galatasaray #11

Takımda 4 futbolcu değişti ve 4 futbolcuyla bile üç günde nasıl fark ediyor bunu görmek nefisti. Öte yandan deplasmanda galip gelmeme olayının kafaya takılmaması gerektiğini gördük. Gazişehir içeride bir tek Beşiktaş'a mağlup oldu sanıyorum maçta öyle bir cümle geçti. İç saha performansı iyi olan bir takıma karşı gol yemeden galip geldik nihayet! Ömer, Emre, Adem ve Ahmet ilk 11'de başladı. Ahmet'in ilk 11 oynadığı 2. maçta gol yemeden galip geldik. Emre'nin sol bekte Yuto'dan daha hareketli ve Hocanın istediği bek formunda olduğunu görmüş olduk. Ömer'in sol bekten orta sahaya evrilişini mutluluk ve daha da çok şaşkınlıkla izliyorum. Attığı gol ile güzel oyununu da süsledi bu hafta özelinde Adem çok çabalıyor ve sanırım çok istemesinin verdiği hırs sebebiyle gole yürüyemedi bir türlü. Maçın diğer golünü ise Soso attı. Bu Soso'nun bu sezon kaydettiği ilk goldü. Dilerim dönüşünün de göstergesi olsun. Lemina'nın çabasından çok memnunum. Maça dair söyleyebileceğim olumsuz tek şey ise Florin'in sakatlığı oldu maalesef. Umarım çok uzun ayrı kalmayız. Yürüyerek çıktı zaten ciddi bir şey olmamasını dilerim. Galatasaray, forma yarışını kızıştırdıkça başarılı olacaktır. Haftalardır söylediğimiz şey de buydu zaten. İnşallah devamı gelsin. Şimdi bi milli takım arası, sonra yine yürüyeceğiz şampiyonluğa! Aslan gibi savaşmaya devam!

Gazi Mustafa Kemal Atatürk | İlber Ortaylı

İlber Hoca'nın Mustafa Kemal'i anlatışını defaaten dinlememe rağmen yazdığı şeyleri çok merak ediyordum. Tarihin içinden gelen birinden, hele ki Hoca'dan Gazi Paşayı okumak heyecan vericiydi. Duygu sömürüsü yapmadan, fırsata çevirmeye çalışmadan, aldığı kaynakları notlarla destekleyerek ve gerçek donelerle tarafsız şekilde aktarıyor olması çok kıymetliydi. Ben mesela Yılmaz Özdil'in M.Kemal kitabını okurken de çok duygulanmıştım. Fakat bu kitapta duygulanmaktan ziyade gurur var. Yalnızca Gazi Paşa da değil kitapta anlatılan, 1880'ler Balkanlarından başlayıp Şam'a, Çanakkale'ye, Samsun'a, Ankara'ya, İstanbul'a uzanan bir yaşam ve o yaşamın içindekiler anlatılıyor. İsmet İnönü, Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, eşi Latife Hanım... Etrafındaki insanlardan da bahsediliyor. Lozan kazanç mı kayıp mı gibi günümüz sorularına da ışık tutuyor. Kitabın sonlarına doğru da dünyanın Atatürk'e bakışından bahsediyor. Aslında Mustafa Kemal'i merkeze alıp yaşadığı döneme ve çevresindekilere değiniyor dersek sanırım kitabı tek cümleyle özetlemiş oluruz. Hoca'nın keyifli anlatımıyla elbette. Kitabın bendeki baskısı Kronik Kitaptan, 480 sayfa ve 35 TL. Ben okurken çok keyif aldım, gururlandım. Size de tüm kalbimle öneririm. 

Gallipoli

Çanakkale Savaşının 100. yılının anısına Avustralyalılar bir dizi çekmeye karar veriyorlar 2015 yılında. ANZAK askerlerinin gözünden Çanakkale Savaşı (onların tabiriyle Gelibolu) anlatılıyor bu mini dizide. Totalde 7 bölüm var. Geçtiğimiz hafta sonunda izleyip bitirdim yayınlanmasından 4 sene sonra. Çanakkale Savaşı benim yumuşak karnım sanırım. Kitaplar okudum, belgeseller, filmler izledim o döneme dair. Gallipoli en etkileyicilerinden biriydi. Bizi anlatmamış olmasına rağmen kalbime dokunmayı başardı. Biraz detaylayalım haydi.

Chernobyl

Uzun süre öteledim bu diziyi izlemeyi. Gerçek olayların çarpıcılığı beni kurgu işleri etkilediğinin on misli falan etkiliyor çünkü. Binlerce insanın öldüğü, yalnızca yaşandığı yerde değil tüm kıtada hissedildiği ve ülkemizin bir dönemine de yaşattıklarıyla damga vuran Çernobil Nükleer Santralinde yaşanan patlamayı anlatan dizi bu senenin başında yayınlandı biliyorsunuz. Ben de nihayet izleme cesareti buldum. Yazının devamında spoiler olabilir diziye dair. Fakat dizi zaten gerçek bir olayı anlattığından spoiler sayılmaz bence. Yine de siz temkinle devam edin. Başlıyorum.

Günlerden Galatasaray #10

Rizespor maçı bir kriter değil, kabul ediyorum. Öte yandan bu takımın artık gol yemeden galip gelmesi gerekiyordu. Üst üste çok kayıplar yaşadık fakat neticede ihtiyacımız olan bir galibiyetti. Geçtiğimiz hafta Beşiktaş maçından sonra takımda değişmesi gereken oyuncular olduğunu konuşmuştuk hepimiz, Hoca da maçtan sonra değişikliklere işaret etmişti. Neticede Mariano yerine Şener, Belhanda yerine Ömer, Steven yerine de Seri ile başladık maça. Ömer'in ilk golde açtığı orta için bile her maça ilk onbirde başlaması gerektiğini düşünüyorum. Aşağı yukarı 15 maçını izledik bu takımın, ne Yuto ne de Mariano şu ortayı o 15 maçta göremedik çok yazık ki... Florin'in hırsından çok memnunum kendi adıma. Maçın 80+ dakikasında bile geriye gelip pres yapıyordu. Maşallahı var. Florin ve Babel'in 2 golünün hemen ilk 20 dakikada gelmiş olması ise bence maçın x faktörü. Galatasaray'da birkaç senedir bu peyda oldu. Eğer ilk yarım saatte gol/goller bulup öne geçersek o maç inanılmaz rahat geçiyor ve ekseriye galip geliyoruz. Bunun tek sebebi de kafayı gol atmaya kilitlemek sanıyorum. Akıllı bir oyun sonunda zaten o golü bulmamaya imkan yok. Rize maçı özelinde konuşursak üst üste 2 gol ile öne geçip neredeyse pozisyon vermeden galip geldiğimiz için mutluyum. Bir galibiyet de İspanya'dan gelse ister misiniz?! Valla ben isterim. Şaka bi yana ayağa kalkın! Siz diz çöktüğünüz için onlar büyük görünüyor unutmayın!