Yılbaşında hangi kanalda ne var?

Yılbaşında partiden partiye sürüklenen tiplerden olmadım hiç. Ailemle, arkadaşlarımla evde toplanıp goygoyu bol, yemeli içmeli, mümkünse mızıtabileceğim oyunlar olan bir ortamda televizyon izleyerek geçireceğim 31 Aralık = olması gereken. Bu durumda şarkıda da dendiği gibi sen=ben demekse takıl peşime ve yılbaşı akşamında televizyonda ne var sorusunun cevabını kanal kanal birlikte bulalım. Başlıyorum!

Gone Girl | Kayıp Kız ~ 2014

Bu senenin merak ettiğim son filmiydi ve pazar akşam üstünü izlemek için doğru zaman olarak seçip aldım önüme masamı ve bilgisayarımı. Gillian Flynn'ın aynı adlı kitabından uyarlanan film David Fincher tarafından çekilmiş. Fincher, fırlama herif, yine gerilerek izletti filmini bana. Özellikle filmde kullanılan müzikler diye düşündüm sürekli. Zira derler ki hikayenin kendisi kadar müziklerinde gerilmemize sebepmiş. "Bu kadarı da fazla" dediğim anlar arasından böyle bir film çıkarmış. Peki film neymiş, bize ne anlatmış? Başlıyorum!

Günlerden Galatasaray vol.15

Takım bişeylere sürekli geç kaldı Gençlerbirliği maçında. 2. golü bulmakta geç kaldı, Hamit'i oyundan almakta geç kaldı, Gençlerbirliği beraberliği yakaladıktan sonra maçı çevirmekte geç kaldı, Bruma'yı almakta geç kaldı, Burak o uzatmalardaki kafa vuruşunu ağlarla buluşturmakta geç kaldı, belki kornerlerde, taçlarda, serbest vuruşlarda bile geç kaldı... Yakınmak bize kaybettiğimiz 2 puanı vermeyecek kabul. Lakin gelecek günlerde neyi "yapmamamız" gerektiğinin de altını çizecektir. Hamza Hocam takımını da herkesin neyi nasıl yapabileceğini de iyi biliyor. Giden 2 puana rağmen takımın şampiyonluğa yürüdüğünden şüphem şahsen yok. Beşiktaş ve Fenerbahçe'nin puan kaybetmesini dileyerek ve seyircisiz maçlara bir kez de buradan lanet okuyarak haftayı kapatıyorum. Sakın yılma, yürüyedur Galatasaray!

Futbol, spor için mi toplum için mi?

2 sene 2 haftadır Ankara'da ikamet ediyorum. 2 sene içerisinde Galatasaray, Ankara'ya 1 kez geçen sene 1 kez de dün olmak üzere 2 kere geldi. İlk maça ailevi sebepler yüzünden gidememiş ve çok üzülmüştüm. Dün de maça gidemiyorum fakat bu kez sebep ben değilim, Ankaralı hiç değil... Galatasaray, 2 hafta önce benim de gittiğim Konyaspor deplasmanından, deplasman cezasıyla döndü. Bakın işin kritik noktası burada başlıyor: rakip Konyaspor, maç Konya'da, olayın halen Ankara ile hiçbir alakası yok, arada bir de Mersin maçı oynanıyor ve ertesi hafta bu kez Ankara'ya geliyor fakat ne o Ankaralı Galatasaraylılar bu maça giremiyor. Sebep? Sebep Konya'da yapılmış "kötü" tezahürat. Sorulacak soru ise belli: spor, sadece futbolcular spor yapsın diye mi var yoksa seyirciler izlesin, keyif alsın birlikte coşkuyla takip etsin diye mi vardır?

Eğer yanıt ilkiyse futbolcular milyonlarca dolar kazanmasın. Biz taraftar olarak televizyonuna ayrı, passoligine ayrı, formasına ayrı, biletine ayrı, atkısına ayrı para harcamayalım. Bu emeği, bu sevgiyi, bu tutkuyu boşa harcamayalım. Yok ikinciyse lütfen artık yönetimler taraftar ile futbolun arasına girmesin. Bugün sporu futbol olarak gören 10-11 yaşında bir çocuğun gözünde gördüğüm o "maça gidemedim" hüznünü hangi forma yada televizyonda izleyeceği hangi maç telafi edebilir? Siz bu çocukların sporda en sevdiği şeyle arasına sert, katı, buz gibi bir duvar çekiyorsunuz sonra da bu ülkede sporcu yetişmiyor diye ağlıyorsunuz. Bu ülkedeki kız/erkek fark etmeksizin 7-15 yaş arasındaki hemen hemen her çocuğun idolü, büyüyünce olmak istediği insan figürü futbolcular. Bu çocukları futboldan da soğutursak tutunacak bir şeyleri kalmaz maalesef. Zira bu ülkede sanat yapan insanların çocuklara idol olarak ulaşması futbol oynayanların ulaşmasından kat be kat daha zor.

Peki bu yalnızca çocukların hüznü mü? Elbette hayır. Benim ne kadar Galatasaraylı biri olduğumu blogun çehresinden anlamak gayet basit. Takım Hamza Hocam geldiğinden beri yaldır yaldır ilerliyor. Ben, takımın 2 senedir en temiz futbol oynadığı dönemde yaşadığım şehre gelen takımı bilgisayarımın ekranından izlemek zorunda bırakılıyorum. Halbuki tribünde olsam, tabirimi mazur görün, o marşları söyleye söyleye delirmeme 2-3 derecelik buz gibi hava bile engel olamaz.

Uzun lafın kısası; bu tarafımdan yazılmış bir bildiridir. Futbolla seyirci arasına girilmesin artık. Verilsin para cezası. Bir kez daha mı oldu, daha yükseği verilsin. Yok illa ki girilecekse, Antep ağzıyla söyleyeyim sarımsak nerede yenildiyse ağız orada kokutulsun. Konya'da olan olay Konya'da kalsın. Ankaralı taraftarın yada Akhisarlı taraftarın bununla alakası olmasın. Kaybedilen puan/puanlara değil o coşkuyu yaşayamamaya isyanım.

Türkiye Kupası / Diyarbakırspor

Yine mi 4 G4L4T4S4R4Y :)
O değil de bişey var bu fotoğrafta. Duygulansam mı, gülümsesem mi bilemediğim bişey...

Günlerden Galatasaray vol.14

Dün akşam gerçekten yine kritik bir eşik olan Mersin İdman Yurdu maçı vardı. Maçın deplasmanda değil de içeride oynanıyor olması çok net hayrımıza olmuş öncelikle onu söylemeliyim. Bu maçı aldıran tribün baskısıdır. Kıran kırana geçen maç sonunda "ne maç oldu bee" diye gülümseyerek dolaştığım doğrudur. Tamam über bir oyun oynamadı belki Galatasaray ama iyi olmadığın zamanlarda da kazanabilmek çok güzel. Bir de Allah nazardan esirgesin FT'in son döneminin ilk iki senesi gibi yürüyor takım. Bol gollü, keyifli, geriye düştüğünde comeback yapabilen ve o gollerden sonra ailecek sevinç yumağı olunan Galatasaray en sevdiğim Galatasaray oldu hep. Sonu da benzesin inşallah. Maçın en tatsız tarafı ise yüzüne top gelen Semih'in kendini toparlayamaması oldu. Apar topar hastaneye kaldırılınca bir tarafımız da onunla bölünüp gitti. Yine de takım toparlanmasını bilerek maç sonunda galibiyete yürüdü. Bu adımlarla inşallah şampiyonluğa da yürürüz. İyiki varsın Galatasaray, yürüyedur!

Newsroom | Final

İzlediğim diziler içinde en saygı duyduklarımdan birisiydi Newsroom. Bu haftaki final bölümüyle de ekrana ve bizlere veda etti. Gayet duygusal bir bölüm (birçok dizi finali böyledir diye tahmin ediyorum) olan finali ben henüz izledim. Böyle birkaç gün daha bekletmeyi düşünüyordum fakat bugün artık merak hissim ağır bastı ve işte karşınızda Newsroom'un finali. İzlemeyenler için yazının devamı ağır spoiler içerir, uyarayım. Başlık fotoğrafında da dendiği gibi "her hikayenin bir son söze ihtiyacı vardır". Başlıyorum!

Türkiye Kupası / Balçova

9 gol.
Sinan'ın golünden sonra hönkürerek ağlamaca.
Kulağımda çınlayan "bir ki üç dört Cimbom şampiyon" sesleri...
Çok güzelsin Galatasaray, en güzel sensin.

Günlerden Galatasaray vol.13

Statta izlediğim 3. Galatasaray maçı. 1 galibiyet, 1 beraberlik, 1 mağlubiyetim var. İzlediğim maçlarda Galatasaray 5 gol attı 3 gol yedi :) 2 hafta sonraki Gençlerbirliği maçı ile inşallah galibiyet sayımı 2'ye yükseltirim. Maç statta izlenir bunu da söyleyeyim. OptaSerap bilgilerimden sonra gelelim maça (gülücük). Goller Hamit, Emre, Umut ve Burak (2)'tan geldi. Maçın tamamında Galatasaray oyuna hakim taraftı. Oyun anlamında ortada bir maç olmadığı zaten ilk yarıdan atılan 3 golden belliydi. Ben sahada bilhassa Selçuk ve özellikle yine Burak'ı çok beğendim. Selçuk ve Burak'ın yanısıra Nando'nun kendisine çok iş düşmese de performansı ve Sneijder'in hırsı çok özeldi. Hamza Hocamın gelişiyle Emre'nin takıma adaptasyonu da inanılmaz. Tabii Hamza Hocamın gelişiyle takımın asıl 4-4-2'ye dönüşü ve Galatasaray gibi oynamaya başlaması önce maç sonucuna sonra da dün akşamki gibi gol sayısına yansıması bilhassa benim için zevkten ölme kıvamına geldim. İnşallah böyle devam eder, inşallah takımı statta daha çok izleme fırsatı bulurum. Tribün performansımıza da 5 yıldız veriyorum. Hiç susmadık şımarmak gerekirse. Konyaspor tribünlerinin koreografi çalışması başarılıydı, stadı doldurmaları çok güzeldi. Umarım kalan maçlarında galip gelirler. Şampiyonluk yolunda yürüyedur GALATASARAY! 

Charlie Skinner | The Newsroom

Uzun süredir dizi yazmayınca, bugün dedim ki bir şeyler yazayım. Newsroom'un sondan bir önceki bölümünü izledim. Bişeylere bağlanınca vedalaşmak ne kadar zor oluyor yahu. "Bağlanmaya sonuna kadar karşıyım ama dizilerimden beni ayırmayın" diyen Manga gibi hissettim kendimi birden. Ama öyle yani. Neyse triplere girmeden diyeceğimi diyeyim. Hala izlememiş olanlar vardır diye yazının devamına spoiler olarak ekleyeceğim yazacaklarımı. Yazının devamı tabii ki spoiler uyarısıyla birlikte aşırı spoiler içerir. Sürprizimiz bozulmasın diyenlerdenseniz vedalaşalım. İzledim Serap yürüyedur diyenlerdenseniz takılın peşime!

Şampiyonlar Ligi #6

Bu sezonki Şampiyonlar Ligi maceramız kısa sürdü. Ünal Aysal ve Fatih Terim'in "kurumsallık" savaşının altında ezilen takım önce Mancini sonra da Prandelli ile yaşadığı kimlik bunalımından maalesef sağ çıkamadı. Kabahati çok uzakta aramamak gerekiyor bazen. Birisi gitmesine izin veriyor diğeri de kalmak istemediği için gidiyor. Verilen sözler yalan oluyor ve kurumsal Galatasaray'ımız böyle Tarık gibi Sinan gibi bombalarla dolu bir mayın tarlasına dönüşüyor. Dün akşam Galatasaray Arsenal'den yine 4 gol yedi. Benim hatırladığım en başarısız Şampiyonlar Ligi performansıydı bu sezon yaşadığımız. 6 maçta yediğimiz gol sayısı 18 (on sekiz). Kalp kırıklığımızın bir tarifi yok. Üzücü. Ama güzel tarafından bakmak gerekirse Hamza Hocanın gelişiyle takımda gördüğüm bişey var... Mancini/Prandelli geldiğinde göremediğim, ne kadar çabalasam da yakalayamadığım bir ışık. Dün akşamki 4 gole rağmen o ışık hala sahadaydı. Yapılması gereken komple lige odaklanıp gelecek sezona yine Şampiyonlar Ligi mirasını bırakabilmek. 
Son söz de yukarıdaki fotoğrafa... Sneijder'de farklı bişey var. Yabancı olmasına rağmen "oğlumuz" yada "Galatasaray'ın çocuğu" tabirlerinin hiç yabancı olmadığını fark ediyorum bazen. Şu fotoğraftaki hüznün, acının yansıması ise kalplerimizde.
Canın sağolsun Galatasaray. Sefan da bizim cefan da...

İstanbul...

Geçtiğimiz haftalardan birinde İstanbul seyahatim oldu. Cuma akşamından pazar akşamına kadar 2 gece 2 gün süren seyahati bloga taşımak istedim bi türlü ilham gelmedi. Şimdi birden gözümün önünde cümleler akmaya başladı ve kaçırmadan yazmak istedim. Ön sözü çok da uzatmak istemediğimden direkt geçiyorum yazıya.

Günlerden Galatasaray vol.12

Akhisar Belediye maçı oynandı dün. Galatasaray'daki teknik direktör değişikliğinin ardından oynanan ilk lig maçıydı. Teknik direktör değişikliklerinin takımlar üzerindeki pozitif etkisi tartışıladursun, Fatih Terim ve Fatih Terim'in yanında yetişen teknik direktörlerin Galatasaray üzerinde yarattığı olumlu hava da şaşırtmaya devam ediyor. Bilhassa aylardır futbolun f si ile alakası olmayan adamlar dün akşam mucize gibiydiler. Neredeyse bir senedir ilk kez gözlerimden kalpler çıkarak bitmesini istemediğim bir maç oldu. Burak'ın attığı 2 gol ile sahadan 2-1 galip ayrıldık. Sahada Burak'ın attığı gollerden ziyade oynadığı oyunla yıldızlaştığını söylemek mümkün. Tek bir hoca değişikliği ile bunu başarabilen takım bu değişikliği çok değil 10 gün önce yapsa şimdi Arsenal maçı için ekstra bir heyecan duyar mıydık diye düşünmeden edemiyorum. Averajı sıfırlamış olmak ve maç fazlasıyla yeniden liderliğe oturmak da bu işin kaymağı olsun. Yürüyedur GALATASARAY!

Kayahan'ın En İyileri

Çok uzun zamandır yeni albüm ve müzik türü konularında yazı çıkmamış blogdan. Hazır güzel bir materyal var değerlendireyim dedim. Bu işi ilk öne süren Orhan Gencebay'dı ve onun albümü de bomba olmuştu. Şimdi Kayahan için de benzer bir albüm çıkarıldı. Albüm fikri İskender Paydaş'tan gelmiş. Ne de güzel olmuş. 1 Aralıkta 29.90'dan satışa başlanan albüm 2 cdden oluşuyor. 20 farklı Kayahan şarkısını 20 farklı sanatçı okuyor. Şarkıları ve kimin söylediğini albüm kapağı olan yukarıdaki fotoğraftan görüyorsunuz. Şarkıları tek tek tabii ki yazıyorum. Ve tabii ki yazının devamında. Başlıyorum!

Türkiye Kupası / Eskişehirspor

En sevdiğim takım en kenetlenmiş takım. Birkaç maç boyunca 4 gol yedikten sonra 4 golle kazanmak ise paha biçilemez. Allahım nolur Selçuk böyle kalsın. Nolur. Nolur. Nolur :(

Engelliler günü

Sosyal medyada herkes bugün engelliler gününe dikkat çekecek paylaşımlar yapıyordu. Duyarlılık açısından baktığınız zaman şahane bir durum olarak görünüyor. Gel gelelim o işin aslı öyle değil. Bugün "hepimiz birer engelli adayıyız" yada "engellilerin yanındayız" diye atıp tutan birçok kişi, evet dostum sen de, yarın engelli bir çocuğu olacağını öğrendiğinde ondan vazgeçecek, oğlu/kızı engelli biriyle birlikte olmak istediğinde mahalle baskısını öne sürüp ayrılık isteyecek, yetiştirdiği çocuklar engelli bir birey gördüğünde gözünü dikip bakacak. Sürü psikolojisine uyup duyarlıymış gibi yapmak kolay. Zor olansa gerçekten, yürekten duyarlı olmak. Göstermelik değil davranışlarla destek olmak. Otobüste, metroda, metrobüste o beyaz koltuğa oturmamak mesela. Engellilerin yürüyeceği özel parkurlara araç park etmemek yada. İnsanları dışlamadan toplum olmanın gereğini yerine getirmek özetle. 
Şu caps günün en güzel şeyiydi. Anne dediğin canlıya Allah uzun uzun ömürler versin. En çok da benim anneme.