Doğu Ekspresinde Cinayet | Agatha Christie

Artık bu kitabı okumayıp da polisiye severim diyeni dövüyorlar herhalde. Kült bir kitap zira polisiye türünde. İlk baskısını yanlış bilmiyorsam 1930'larda yapmış, öyle de bir tarihi eser desek yeri. Agatha Christie'nin kurguladığı Dedektif Poirot, Bağdat'ta seferine başlayıp Londra'ya kadar giden Doğu Ekspresinde Belgrad'dan sonra bir cinayet işleniyor. Trenin birinci sınıf yataklı vagonlarında toplam 16 kişi var ve bunların 12si potansiyel suçlu. Son ana kadar kimin katil olduğunu çözmek güç. En azından hasta olduğumdan algıları çok açık olmayan benim için güç oldu. Christie kitaplarında gerilim unsurundan ziyade merak unsuru ön plana çıkıyor. "Katil kim?" sorusunu diğer polisiye kitaplara nazaran daha kıymetli bulduğundan mesela bir Grange okurken hissettiğin, Gerritsen okurken hissettiğin gerilimi hissettirmiyor. Yine de efsanelere saygı kuşağımda yer aldığı için okunmayı bekleyen 2 Christie kitabım daha var. Tamamladıktan sonra bir süre alışveriş listemde yer almayacak. Ki okuduğum onca kitabı arasında benim için zirvede hala On Küçük Zenci var. Bu arada sırf politik doğruculuk uğruna şu kitabın adını değiştirdiler ya, ifrit oluyorum. Allahtan bendeki baskısı değişmeden önceydi. Neyse, Doğu Ekspresinde Cinayet'in bendeki baskısı Altın Kitaplardan, 256 sayfa ve indirimsiz fiyatı 165 TL. Yakın zamanda Konya'ya tiyatro oyunu olarak da gelecek diye okumuştum, onu da izlemeye gidersem yine döneriz buralara.

Günlerden Galatasaray #27

Galatasaray 2-1 Antalyaspor (Kerem A.x2)
Hak yiyenlerden bir farkımız olmadığını düşündüğünüzü biliyorum. Ama şöyle düşünün; bazen namusluların da namussuzlar kadar cesur olmasından dem vurmadık mı hep? Kaldı ki penaltı pozisyonunda Tete'nin gerçekten ayağına vurulmuş. Ofsayt diye saymayıp sonradan verdikleri golde Carlos'un önünde Antalya'nın sanıyorum sol beki olan çocuk var. Ayrıca velev ki iki pozisyon da uydurma olsun, Allah'ın aşkına, sezon başından beri oynadığımız 26 maçta kaç tane aleyhimizde karar verildi? Varsın bir kere de lehimize verilmiş olsun, onların tabiriyle... Kendi kabahatini bastırma çabası içine girenlerin ekmeğine yağ sürmeyip takımınıza destek olun. Unutmayın, bugün on birde başlayacak forvete maçtan 5 saat önce ceza verip bizi ayazda bırakmaya çalıştılar. Perşembe akşamı yaşadığımız devasa hayal kırıklığının akabinde Antalya gibi bir takımdan 3 puanı almak çok kıymetli, unutmayın. Maçın en iyisi Derrick oldu bence. Keşke perşembe akşamı da sahada olsaydı bu çocuk. Sparta'nın bonus kafalı bekini belki de durdururdu. Kısmet. Kerem ikinci penaltıyı direğe nişanlamasaydı hattrick bu maça çok yakışacaktı. Zira her golünden sonra Mauro'nun gol sevincini yaparak Galatasaray'ın bir takımdan daha fazlası olduğunu gösterdi. Maçın en güzel yanıysa Davinson'un kartsız tamamlamasıydı. Biraz çekinerek oynadı belki de kart görüp cezalı duruma düşmemek için. Çok görmemek lazım. Önümüzde Karagümrük ile kupa maçı ve Beşiktaş ile lig maçı var. Kayıpsız geçmek önemli. Hedef 24, yürüyedurun!

Seviş Yolcu | Cemal Süreya

Aslında bu Cemal Süreya'nın yazdığı bir kitap değil. Cemal Süreya adına yazılmış bir kitap. Birhan Keskin tarafından Cemal Süreya'nın şiirlerinin derlendiği kitap, farklı formu ve kapağı nedeniyle benzerlerinden ayrı bir yerde konumlanıyor. Şairin yalnızca şiirlerinin değil, şiirleriyle paralel çizdiği illüstrasyonları da görüyoruz kitapta. Bence Cemal Süreya'yı diğer şairlerden ayıran biraz da bu çizimler. Kitabın sonunda Necmi Sönmez tarafından kaleme alınan bir de makale var. Özellikle bu çizimlere dikkat çeken. Kitapta şaire ait 28 şiir mevcut. Kapakta 54 şiir demiş olsa da "keşke yalnız bunun için sevseydim seni" ile biten şiirleri ben tek saydığım için sayı yarı yarıya düştü sanırım. Bu şiirler de çizimlerle süslenmiş. Kimisi yazdığı mektuplarda, kimisi dergilere verdiği şiirlerle birlikte olan çizimler inceletirken aynı zamanda gülümsetiyor da. En azından bende böyle çalıştı. Huzursuzluğun Kitabı'ndan sonra tek nefeste okuyup bitirmek için bir şiir kitabına ihtiyacım vardı. Hızlı akan, ekseri bildiğim şiirler, yine de tekrar tekrar okumak hiç sıkmıyor tuhaf şekilde. Sırf orijinal kapak tasarımından dolayı bile alırdım, iyi ki de almışım. Kitabın bendeki baskısı Can Yayınlarından, 120 sayfa ve indirimsiz fiyatı 110 TL. Koleksiyon yapmayı severseniz, almanızı öneririm.

Huzursuzluğun Kitabı | Fernando Pessoa

Bıraktım. Hayatımda bir elin parmaklarını geçmeyecek bir şey yaptım ve okuduğum kitabı bitirmeden bıraktım. Bu kitap iyi gelmedi bana. Yordu, yıprattı, akmadı, okumakta en güçlük çektiğim kitap olarak kitaplığımda yerini aldı. Belki ileride başka bir zamanda, başka bir Serap, yeniden dener. Ama 2024 model Serap için bu kitap, okunası değildi. Bir daha hiç okumadığım bir yazarın kitabını alırken bir değil, iki değil, üç kere düşünülmesini öğretti, bu da bir şeydir... Kitapta muhasebeci bir karakterin günlüğünü ve hayatına dair denemelerini okuyoruz. Lizbon'da geçen olaylar, sıfır diyalogla ve yazarın ağzından aktarılıyor. Sanıyorum monolog okumak bana pek iyi gelmiyor olacak ki tam 2 hafta önce başladığım ve gerçekten 2 hafta gibi bir zaman verdiğim kitapta ancak 250 sayfa okuyabildim. Kendi kişisel rekorumu tersten kırdım desem yeridir. Seveni illa ki vardır, daha karanlık ruhlar, daha pesimist insanlar falan... Ama bende çalışmadı. Dediğim gibi, ileride, belki... Kitabın bendeki baskısı Can Yayınlarından, 674 sayfa ve indirimsiz fiyatı 245 TL. Bugünkü ben diyorum ki 245 TL'yi buna vereceğinize YKY'den 2 kitap alırsınız iki yüzer sayfalık, okursunuz. Kaçın :)

Günlerden Galatasaray #26

Ankaragücü 0-3 Galatasaray (Kerem D., Davinson, Mauro)
Yaklaşık on gündür falan futbol camiasının Galatasaray dışında kalan kısmı (özellikle sarı mavi forması olan takımLAR) Eryaman'daki statta (biz ona tarla diyelim) maçın oynanması için canlarını verecek gibilerdi. Sporcu sağlığı, kendi koydukları stadı kötü durumda olan takımlardan puan silme cezası falan kimsenin umurunda olmadı. Galatasaray bekledi. Öğrenememişlerdi ki, Galatasaray'ı bu kadar dürterseniz çıkar 15 dakikada işi bitirir arkasına yaslanır. Yine öyle oldu. Aslında maç önünde Abdülkerim ve Lucas gibi takım iskeletinin defansif anlamda en önemli iki oyuncusunun eksikliğinde ve henüz gelmiş Derrick'in takımla adaptasyonu soru işaretiyken insanların kötü zeminde de kalitesini ortaya koyamayarak puan kaybının beklenmesi doğal. Gel gelelim takımın başında Okan Buruk varken Galatasaray'da alternatif bitmiyor. Sahaya çıkan on birde sürekli değişiklik yapıldığından Hoca'nın eleştiriliyor olmasını abuk buluyorum. Zira Galatasaray rotasyon denediği maçların neredeyse tamamını kazandı ki bu müthiş bir istatistik. Rakip teknik direktör Belözoğlu'nun dediği gibi "Galatasaray bu ligin çok üstünde bir takım". Puan farklı liderliğimiz sürüyor. UEFA'da ilk maçı aldık, ikinci maç tur için perşembe akşamı oynayacağız. Bugünümüze şükür. Hedef 24, yürüyedurun!

Yarın Yokmuş Gibi | 2024

Gain, Tuba Büyüküstün ve Halit Ergenç'in başrollerinde olduğu mini bir dizi çekeceğini söylediğinde büyük heyecan yaratmıştı küçük kalbimde. Neticede dün sükun içinde kalabileceğimi düşündüğüm bir an, kendimi tüm dünyadan soyutlayarak diziyi izlemeye başladım. Mini dizi olmasının verdiği yetkiye dayanarak da hemen izleyip bitirdim. Uğrunda bir şeyler yazılıp çizilecek şeyler oldu mu, bırakamıyorum. Öyleyse biraz dedikodu...

Günlerden Galatasaray #25

Galatasaray 2-0 Başakşehir (Barış Alper, Dries)
İsteyince nasıl güzel oynuyorsunuz değil mi? Şimdi maçtan önce zaten galibiyetle ilgili kafamda hiçbir soru işareti yoktu. Maça başladıktan sonra ve maç içinde de çoğunlukla bize dönüktü oyun. Arada tutukluk yaptığımız dakikalar var, rakibin zorladığı anlar var fakat bu maç üç gün oynansın Galatasaray yine kazanırdı. Maçın en iyi oyuncusunu seçemiyorum bu oyun özelinde. Çünkü takımda herkes mevkiinin gereğini yerine getirdi. İlla bir isim seçeceksek skordan bağımsız Barış Alper derim. Çünkü kaybettiği ikili mücadele yok. Maç içinde tam bir joker. Beke çekersin oynar, açığa koyarsın oynar ve hiç sırıtmaz. Eh, takipçiliğini gösterip golünü de attı. Daha ne olsun?! Elbette buraya Dries yazmamak için kendimi zor zapt ettiğimi fark etmiş olmanız gerekiyor. Zekası, güler yüzü, çevresindekileri organize edişi yetmezmiş gibi bir de üst üste şutlar çekerek o golü arıyor ya, geçen sezon başında geldiğinde "yatmaya geldi, paraya geldi" diye hakkında konuşanlara en güzel cevabı yine veriyor. Keşke birkaç sene önce kesişseydi Galatasaray ile yolu da doyabilseydik... Maça dair yazabileceğim olumsuz tek şey Mauro'nun bu maçı da boş geçmesi. Benlik bir sıkıntı yok, neticede takım gol sıkıntısı çekmiyorsa bu Mauro'nun defansı mıknatıs gibi çekip Barış'a veya Dries'e alan açılmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Fakat kendisi bu golsüzlük durumunu kafaya takarsa, gereksiz düşer performansı. Galatasaray, Başakşehir engelini de takılmadan geçmiş olsa da önümüzde perşembe günü UEFA maçı, akabinde de pazar günü patates tarlasında Ankaragücü maçı var. Yani Mauro'ya da Kerem'e de çok çok ihtiyacımız olacak. Öyleyse her zamanki şekilde bağlayayım. Hedef 24, yürüyedurun!

Issız Kadınlar Sokağı | Canan Tan

Bu leş gibi dünyada kadın olmanın zorluklarını kısa kısa gerçek kadın hikayeleri ile anlatıyor Canan Tan. Eşinden, nişanlısından, abisinden, babasından şiddet gören kadını mı ararsın, cinsiyetinden dolayı kariyer yapamayanı mı yoksa okuyamayanı mı?! Her türlü sıkıntı başınıza taç etmeniz gereken kadınların başında. Amaç o bazılarının burun kıvırdığı yönüyle "feminizm" değil. Gel gelelim artık sıkılmadınız mı yahu kendinizden fiziksel olarak daha güçsüz insanlara zarar vermekten? Mesela bir erkek başka bir erkeğe sen okuyamazsın, sen şununla evleneceksin, sen benim olacaksın ya da kara toprağın gibi cümleler kurabilir mi? Yer mi yani, açıkça sormak gerekirse? Eee kadınların kabahati ne mesela hocam bu noktada? Bazı sayfaları, bölümleri, dehşete düşerek okudum. Bir insanın bir insana yapabileceği kötülüğün hududu olmadığı gibi, bir insanın kendisine yapabileceği kötülük ise bunun fersah fersah ötesine geçebiliyor. Görece şanslı olanlar arkasını dönüp kötülükten kaçabiliyor. Ama ya o kadar şanslı olmayanlar? Tüm kalbimle dilerim ki herkes kalbinin güzelliğince insanlarla karşılaşsın. Kötüler kötülerle birlikte olup yalnızca birbirlerine zarar versinler. Kalpleri güzel insanların karşısına da hep iyi insanlar çıksın. Annelerimizin "Allah iyi insanlarla karşılaştırsın" duası hiç bu kadar anlamlı gözükmemişti gözüme zira. Kitabın bendeki baskısı Doğan Kitaptan, 144 sayfa ve indirimsiz fiyatı 49 TL. Okumak için sıkı bir psikoloji lazım uyarısını düşerek kapatayım. Çünkü beni güzel salladı bu kitabı okumak.

Yılan Avı | John Verdon

Bugün polisiyeyi yaratan rabbin için ne yaptın? Alerjiden zaten fenalaşmış olan zavallı gözlerim şişene kadar kitap okumak da biraz şov, farkındayım. Ama elimden de gelen bir şey yok. İçimdeki meraklı velet, kitabın dibini sıyırana kadar kopamıyor kitaptan. Daha önce John Verdon tarafından anlatılan David Gurney dedektiflik hikayelerinin yedisini de okumuş bir kitapsever olarak, kitapçıda fink atarken "ouuuuuvv yeni kitap" diye yapışmak suretiyle kendisini ağıma düşürmüştüm. Geçen gün ne okusam diye elimi okunmayı bekleyen kitaplar rafına atınca cazibesine daha fazla dayanamadım. Gurney, bu hikayesinde eşi Madeleine'in bir arkadaşı olan Emma'nın yönlendirmesiyle kendisini bir cinayet davasının hem de sonuçlanmış bir cinayet davasının neticesini eleştirirken buluyor. Tabii kafamızda birbiriyle eşleşmeyen onlarca yapboz parçası dönüp duruyordu. Kitabın gelişme ve sonucuna dair spoiler vermemek adına detaya girmiyorum. Gerilim dozu yüksek, merak unsuru ön planda tabii her zamanki gibi. Kalbim ağzımda okudum kitabı, yalan yok. Öte yandan bünyem adrenalin istediğinde hiç pişman etmeyecek kadar güvenmek Verdon serisi için yapabileceğim en net tanım. Gözünü kırpmadan okumak tabiri geçerli olduğundan hedefe, yani adrenaline, ulaştığımı söyleyebilirim. Polisiye seviyorsanız ve hiç Verdon okumadıysanız referansınız benim, ıskalamayın. Kitabın bendeki baskısı Koridor Yayınlarından, 440 sayfa ve indirimsiz fiyatı 190 TL.

Zorba | Nikos Kazancakis

Vay, vay, vay! Arkadaşlar, dostlar, sevgili Romalılar! Erken konuşan horozun başını keserler ama horoz olmadığım için erkenden konuşabilirim sanıyorum. Sanırım bu seneki top 5 kitaplarımdan birisini yılın ilk 5 kitabının içerisinde buldum. Nikos Kazancakis ile o kadar uzun süredir rastlaşıyoruz ki kendisini okumayı çok istiyordum. Geçenlerde kitapçıda dolaşırken göz göze geldik ve yapıştırdım geçtim. Okuma listemde de üst sıralara seri şekilde tırmanarak dün itibariyle bitti. Kitabın anlatıcısının tesadüfen tanıştığı Aleksi Zorba ile geçirdiği günleri okuyoruz. Kitap iki erkeğin patron-çalışan, iki dost, iki ev arkadaşı olarak yaşamlarını anlatıyor, tanıştıkları andan itibaren. Birlikte Girit'e gidiyorlar, anlatıcının para yatırdığı bir maden işletmeye başlıyorlar. Aleksi burada ustabaşı gibi çalışıyor. Akşamları da birlikte yiyorlar, içiyorlar, sonra da hayatı, kadınları, yemekleri, Tanrı'yı, ölümü, yaşamı, hayatta konuşulabilecek ne varsa konuşuyorlar, ne kadar sorgulayabiliyorlarsa o kadar sorguluyorlar. Cevap bulmak her zaman mümkün olmasa da, amaç varılacak yer değil yolculuk neticede. Kitap bende okurken Yaşar Kemal okuyormuşum gibi bir his bıraktı. Bu kez Çukurova'da değil, Ege'deydim. Betimlemeler daha az, diyaloglar daha fazlaydı, bunun sayesinde de çok daha akıcıydı. Nedenini anlayamadığım şekilde beni kıskıvrak yakaladı. Tüm kalbimle öneririm benim gibi okumakta geç kalanlardansanız. Kitabın bendeki baskısı Can Yayınlarından, 348 sayfa ve indirimsiz fiyatı 220 TL. Okuyun!

Günlerden Galatasaray #24

Samsunspor 0-2 Galatasaray (Victor, Barış Alper)
Akşama ne olur inanın bilmiyorum. Fakat gönlümden geçen maçın berabere biteceği ve ligin kırılma anının dünkü bu maçla gerçekleştiği yönünde. Bir dahaki maça ben demiştim demek nasip olur umarım. Son söylemem gerekeni baştan söylediğime göre maça geçebilirim. Şimdi, Galatasaray'ın bir huyu var. Ben 25 senedir bilinçli olarak Galatasaray maçı izliyorum, bu kulübün tüzüğünde falan var galiba, bir bakmak lazım. Bu huy şu; Galatasaray bir maçta erken gol bulursa, o maç rahat geçer. Bulamazsa kafası kopmuş tavuk gibi döneler durur. Bu maçta duran toptan (ALLAHIM DURAN TOPTAN GOL BULAN GALATASARAY MI?!!!) Victor'un henüz beşinci dakikada bulduğu gol ile rahat başladık maça. Hemen akabinde de tak Barış Alper müthiş çabasıyla ikinci golü attı mı? Attı! Transfermiş, yangın yeriymiş, deplasmanmış, oradan sonrası çok da mühim olmadı açıkçası. Samsun çok ofansif oynadı, zevkli bir maç oldu. Fakat dediğim gibi benimkiler golü erken bulunca maç dönmedi. Maçın adamı olarak Victor'u yazarım. Yalnızca attığı gol ile değil. Sahadaki sakinliği ve golden ziyade defansif olarak verdiği katkı şapka çıkarttırır. Sezon başında düştüğü psikolojiden güçlenerek çıkmasına ayrıca hayran kalıyorum. Maşallah. Bir cümle de hakem üçlüsüne, beşlisine, artık kaç taneyse onlara gelsin. Galatasaray'a ısrarla vermediğiniz penaltılara muhtaç kalırsak ligin sonunda, çok çirkinleşme potansiyelim var. Bir değil iki değil zıkkımın dibi artık. Neyse modumuzu bozmuyoruz. Cuma galibiyeti candır. Hedef 24, yürüyedurun!