Hayvanlardan Tanrılara Sapiens | Yuval Noah Harari

İnsanlığın tarihsel gelişimini anlatmayı amaçlamış Harari. Binlerce yıldır dünyada kendine yer edinen ve yaşam zincirinin basamaklarını birer birer tırmanarak zirveye yerleşen bir tür insan. Bugün baktığımızda ise dünyanın "sahibi" gibi görünen bu tür, aslında dünyanın içinden geçiyor. İşte Harari'nin kitabında bu durumun nasıl süregeldiğinden dem vurulmuş. Kitapta 5 bölüm var. Bilişsel Devrim ile başlayıp Tanrılaşan Hayvan bölümüyle sona eriyor ki biraz önce değindiğim insanlığın gelişimine ilişkin cümle de bu bölüm başlıklarının özeti gibi aslında. Kitapta en keyif aldığım detay, ki çok özenli buldum, konulara ilişkin verilen örneklerde kitabın yayınlandığı ülkeye göre detaylar verilmesi. İsrailli yazarın yazdığı kitapta bir anda İstanbul'u, Ankara'yı Osmanlı'yı, Beşiktaş'ı örnek olarak okumaya başlayıveriyorsunuz. Artık okumayanı döverler türünden sayıldığı için ben de okumayı istedim. Nihayet okudum kitaplarımın arasında yer alıyor Sapiens. Daha önce yüksek lisans yaparken 21. Yüzyıl İçin 21 Ders kitabını okumuş ve çok ufuk açıcı bulmuştum. Bu kitapta ise yer yer okurken yorulduğumu itiraf etmek zorundayım. Zira uzun süredir 20 gün okumaya devam ettiğim bir kitap olmamıştı. Kendi açımdan kitabın biraz abartılmış olduğunu düşünmeden edemedim bu bağlamda. Kitabın okuduğum baskısı Kolektif'ten, 412 sayfa ve 78 TL.

Oscar 2021

Eskiden bu işleri daha sık yapardım. Oscar maratonu diye bir hafta sonu seçip filmlerin çoğunu izlemeye çalışırdım. Şimdi denk gelirse, fırsat yaratırsam, galiba biraz da canım isterse diye oturuyorum başına. İnsan yaş aldıkça mı böyle kültürden kopmaya başlıyor, pandemi mi, ekonomi mi yoksa sistemli olarak soğutulduğumuz hayat mı beni bu hale getirdi bazen durup düşünüyor ve cevabını bulamıyorum. Neyse, aday filmler var, izlediklerim var, izlemediklerim var, izlememeyi tercih ettiklerim var. Bir tane de favorim var. Gelin konuşalım biraz.

Burma Günleri | George Orwell

Hayvan Çiftliği ve 1984'ün müthiş çarpıcılığından, geleceğe çevirdiği dürbünden, kurgu da olsa karakterlerinin temsil ettiği gerçeklerinden cesaret alarak bir diğer Orwell kitabı olan Burma Günleri'ni edinmiştim. Orwell Hindistan doğumlu bir İngiliz. Bu sebeple de olsa içeriden bir eleştiri kitabı Burma Günleri. İngiltere'nin sömürge günlerinde Burma'da yaşayan bir grup İngiliz memurun hayatlarının bir bölümünden bahsediyor. Kendilerini yerlilerden yukarıda gören, kendi ülkelerinde yerlilere ikinci sınıf insan muamelesi yapan bir güruhu okuyoruz kitapta. Irkçılığın, işkencenin, ten rengine olan nefretin dibini gösteriyor kitap. Bunu bir İngiliz'in yazmış olması da kitabı daha da kıymetlendiriyor açıkçası. Kitabın ilk bölümü müthiş sıkıcı. Karakterleri oturtup kim, necidir anlayana kadar epey zorlandım açıkçası. Gergin Ankara seyahatime çıkarken başlamıştım kitaba, onun etkisi de olabilir şimdi kitabı parmakla göstermiş olmak istemedim. Sonrasında, yani ben karakterleri oturtunca ise her biri şahsına münhasır birbirinden gıcık insanların yanarlı dönerli hikayelerini okumak beni yer yer sinirlendirdi ki bu kitabın ne kadar başarılı olduğunun en temiz göstergesi. Bir de kitaptaki betimlemeler harikaydı. Bugün Myanmar olarak bildiğimiz Burma'daki yapış yapış sıcaklığı öyle müthiş bir anlatımla yazmış ki Orwell, karla deli gibi boğuştuğum bugünlerde o yapış yapış sıcağı hissetmek nefisti açıkçası. "Kitaplar olmasaydı yaşam neye benzerdi ki (syf. 107)" diyerek kitaptan bir cümleyle de sonlandırayım. Kitabın bendeki baskısı Can Yayınlarından, 344 sayfa ve 25 TL.
.

Clarkson's Farm

Amazon'da ne izlesek diye düşündüğümüz bir gün arkadaşımla izlemeye başlamıştık sanırım. Üst üste 4-5 bölüm izledikten sonra bırakmak durumunda kalmıştık. Sonra, çok sonra, ben eve döndüğümde bulup izledim ve tamamladım. İzlemeyen varsa da kaçırmasın diye hemen geldim buraya düştüm. 

Meczup | Halil Cibran

Cibran ile tanışma kitabım. Seçimimin doğruluğunu sorgulattı bana. Tanışmak için doğru kitap değil bir kere onu bilelim baştan. Çarpık bir kitap. Ne düşüneceğinizi şaşırtıyor okurken. Belki diğer "ünlü" kitabı Ermiş'i okuyup tarzını anladıktan sonra tekrar düşünmek gerekir, bilemiyorum altan. "Nasıl meczup olduğumu bilmek ister misiniz?" diye başlayan kitaptan beklentim, işte şunlar oldu, bunlar yaşandı, beni siz delirttiniz minvalinde bir işken, birkaç cümlelik pasajların yer aldığı bir kitap çıktı karşıma. Kitaba demin çarpık dedim ya, yazarken aklıma geldi. Böyle bir çarpıklığı ben bir de Zerdüşt'te hissetmiştim. Aynı akıl tutulması, aynı kafa karışıklığı, aynı sorgulayan gözler... Velhasılı, kitap beni çok çarpmadı. Bu tarzı seven elbette vardır fakat ben o güruhun içerisinde yokum. Kitabın bendeki baskısı İndigo'dan, 64 sayfa ve 6,50 TL. 
 

Güz Bitiği | Cemal Süreya

Cemal Süreya... Okurken kalbime en çok dokunan şair Turgut Uyar'sa eğer, ikincisi ve hatta birinciliği Uyar ile paylaşan şairdir. Okuduğum her şiiri kalbime dokunur. Durup dururken aklıma gelir gözümü doldurur. Güz Bitiği, ölmeden önce yazdığı son kitapmış. Sağda solda görürsünüz "keşke yalnız bunun için sevseydim seni" mısralarını. İşte her keşkesi bu kitabın sayfalarında geçiyor. Kitapta "Siz Saatleri" adını verdiği bir yazı var. Akabinde yirmi şiir adını verdiği ve keşkelerini sıraladığı şiirleri var. Sonra bir tane şarkısı, 11 tane beyiti ve son olarak da 16 dize adı verdiği de bir bölüm var. İçinden ne geliyorsa onu anlatmış; kimi zaman şiirle, kimi zaman düz yazıyla. Bir saat bile sürmeden okuyup bitirebileceğiniz bir kitap. Bize anlatmak istediği bir aşk var. O aşkı okuyabildiğim için kendimi şanslı sayarım. Siz de okuyun, ıskalamayın. Bendeki baskısı Can Yayınlarından, 56 sayfa ve indirimsiz fiyatı bugün itibariyle 20 TL. 
ps: Kitaplar ucuzlasın.