Yılbaşında Televizyonda Ne Var?

Ve yeni yıl serisinin son yazısı. Bu akşamı siz de evde geçiren güruhun içerisindeyseniz bu yazı tam size göre. Partileyecek arkadaşları şöyle sağdan uğurlayabiliriz sanıyorum. Siz zaten eğleneceksiniz bebeğim, biz kendi keyfimize bakalım. Çekirdekler ve meyveler hazırlandıysa, mezeler masada yerini aldıysa televizyondan seçimler yapmaya başlayabiliriz. Herkesin meşrebine göre bir program bulma garantisi vermesem de sanırım bir parça eğleneceğiz. Hadi başlayalım.

2019'da Olan 2019'da Kalmasın

Bir takvim yılını daha tamamlamış bulunuyoruz. Adettendir geride kalan senenin bir kritiği yapılır buralarda. Neler yapmışım, neler hissetmişim, neler iyi, neler kötü gitmiş, neler izlemiş, neler dinlemiş, neler okumuşum biraz konuşalım istedim. Elbette her blog yazısında olduğu gibi "bundan bana ne" deme şansınız var ama ben yine de anlatmayı seviyorum. Beğenen alır gider bırakır kaçar. Tüm kalbimle iyi seneler dilerim şimdiden. Sağlıkla, huzurla ve mutlulukla! Hadi başlayalım!

Günlerden Galatasaray #17

Durdunuz durdunuz nihayet açıldınız, açıldığınız anda da devre arasına girdi lig. Yarabbim sen bizi neyle sınıyorsun :) Galatasaray dün akşam Antalya'yı Radamel'in 2, Taylan'ın 2 ve Babel'in tek golüyle tam 5-0 kazanarak geçti. Takımın bu kadar akışkan oynayabilmesinin sebebi Belhanda'nın olmaması mıydı, Taylan mıydı, Seri miydi bilmiyorum ama özellikle ofansif olarak takım çok iyiydi açıkçası. Zeminin çok yağmura rağmen ağırlaşması Galatasaray'ın oyununu etkilemedi bile. Kısa paslarla tık tık tık ilerledi takım. Hızlı oyun ve bol gollü galibiyet ile devreyi kapattık 27 puanla. Hocanın dediği gibi ilk yarıda (lig) hatalıydık, daha fazla puan almalıydık ama olmayınca olmadı gerçekten. Bireysel hatalar, son dakikalarda yenen goller, sakatlıklar falan derken istenen performans çıkmadı bir türlü. Şimdi ikinci yarıda kayıpsız ilerleyip yeni bir şampiyonluğa yürümek bizim için işten bile değil. Rakipler nasılsa bir şekilde kaybedecekler biz yeter ki ne oynadığımızı bilelim, daha doğrusu kendimiz gibi oynayalım. Devre arasıyla ilgili transfer mevzularına girmeyeceğim artık hayırlısı neyse o olsun. Yürüyedurun!

Kara Kitap | Orhan Pamuk

Hayatımda en çok arafta kaldığım kitap bu olsa gerek. Ne böyle deli gibi okumak istedim ne de bırakabildim ben bu kitabı. Okurken sayfaları arasında kaybolduğum ve hiçbir şey anlamadığım da oldu, karakterleri zihnimde yaşatırken onları özümsediğim de... Kesinlikle müthiş bir kitap, okuyun, kaçırmayın diye iddialarım yok, zira ben bile defalarca kez bırakmaya yeltendim. Artık hikayenin içine girdim dediğim anda yeniden başa döndüğümü hissettim. Anlayamayıp tekrar okuduğum yerler oldu. Sanırım cümlelerin çok uzun olması (bazen bir sayfa uzunluğunda, abartmıyorum) bunun en büyük sebebiydi. Bu kitabı okurken dağılmayan, her şeyi ama her şeyi okur bence. Ben epey dağıldım çünkü, konsantre olmakta bu kadar zorlandığım bir kitap da hatırlamıyorum. Kitapta sıklıkla Mevlana, Şems, Mesnevi ve Şeyh Galip göndermesi yapılıyor sanırım en dikkatimi çeken bölümler de bunlardı. Okuduğum 4. Orhan Pamuk kitabı ve Masumiyet Müzesi hala favorim, sanırım değişmeyecek de. Belki birkaç sene sonra ben bambaşka bir Serapken tekrar denersem birçokları gibi olumlu anlamda enli cümleler kurabilirim. Bugünkü Serap için değilmiş kitap, onu anladım. Kitabın bendeki baskısı Yapı Kredi Yayınlarından, 423 sayfa ve 38 TL.

Marriage Story ~ Evlilik Hikayesi | 2019

İşte bu seneki müthiş filmlerden birisi daha! Irishman bu sene çıkmamış olsa, açık ara en iyi film derdim ama İrlandalı'ya ayıp olur bunu demek. Fakat bu film, öyle gerçek ve öyle basit bir şekilde bu gerçekliği çarpıyor ki surata etkilenmemeye imkan yok! Çünkü hikaye  tam olarak gerçek hayattan ve gerçek hikayeler hepimizi daha çok etkiliyordur eminim. En azından bende böyle çalışıyor. Filmle ilgili konuştukça rengim Irishman'den bu tarafa kayacak gibiyim dur bakalım. Hadi başlayalım...

Once Upon A Time In Hollywood ~ Bir Zamanlar Hollywood'da | 2019

Kalbimi çarptıran iki büyük isim Di Caprio ve Brad Pitt! Yönetmen koltuğunda ise Quentin Tarantino. Beklenti bir parça büyüyor elbette. Güzel kız kontenjanını da Margot Robbie ile dolduruyor gibi görünüyorlar. Ama yazının içinde ben daha güzelini buldum, onu yazacağım, takipte kalın :) Üstüne bir parça da Al Pacino serpiştirince tüm tuşlara basıp bölüm geçmeye çalışan veletler gibi bir kadro kurulmuş. Peki Tarantino bölümü geçebilmiş mi? Benim açımdan geçtiğini söylemek mümkün. Nasıl mı? İşte böyle:

The Irishman ~ İrlandalı | 2019

Efsanelerin buluştuğu kadroya ait bu filmi, ha izledim ha izleyeceğim derken bu vakte kadar geldim ve Netflix evimizin rahatlığında sonunda Irishman'i bana izletmeyi başardı! De Niro, Al Pacino ve Pesci'nin oyunculuğunda Scorsese yönetiminde neler başarılabileceğini hayal bile edemezken film capcanlı karşımızda duruyor. Nedir peki Irishman, ne anlatır hadi biraz çekiştirelim.

Günlerden Galatasaray #16

Bir kıvılcıma ihtiyacımız var diyorum neredeyse her maçtan sonra. Fakat o kıvılcım bir türlü çakılmıyor. Sahada yok. Tribünde yok. Kenardan gelmiyor. Hepimizin performansı can sıkıcı. Kazandığı her şampiyonlukta adını göklere yazdığımız insanların sessiz kalışı bizim bir araya gelmemizi engelliyor. Bence bu sezonun en önemli maçı bu maçtı. Hafta içi gösterilen reaksiyondan sonra bu maçı alsaydık sezonun kırılma noktası burası diyecektik şampiyonluğu kutladıktan ve sezonun kritiğini yaptıktan sonra. Olmadı. Ha bitti mi, elbette hayır. Ama artık bence bi mucize lazım bize. Rakiplerin performansından ve bizim oynadığımız oyundan bağımsız bir şey bu söylediğim. Daha önce yaptığımız bir abra kadabra. Sanırım sürpriz hakkımızı kullandık. Artık top oynamak lazım. Çünkü bekleyerek yürümeyeceğini görüyoruz. Ne yapılacak, kimler kesik yiyecek bilmiyorum ama nasıl Steven tak diye koparıldıysa bu takımdan, nasıl gençler oynayacak derken takımın en genci 25+ yaşındaysa, verilen sözler yerine getirilmeli. Göztepe'ye 2-1 yenildik bu akşam ve golü kendimiz bile atmadık. Sahada Adem'in, Babel'in, Falcao'nun aynı anda olduğu yerler vardı mesela. Hani eksiğimiz golcüydü ya geçen sezon ilk yarıda, demek ki değilmiş. Neyse, bu sezon da böyle geçsin bakalım. Artık büyük sürpriz olur benim için bu sezon şampiyonluk. Kısmet. Yürüyedurun! Zaten yürüyosunuz :)

Günlerden Galatasaray #15

Biliyorum birçoğumuz bitse de gitsek modunu açtık bu sezon. Bende de durum böyleydi açıkçası. Ta ki Nando'nun maç sonu açıklamalarını görene kadar. Nando diyor ki "geçen sene 9 puan geriden gelen ve şampiyon olan bir takım vardı. Bu takımın ne yapacağını bilemezsiniz." Hem haklı hem de haksız maalesef. Haklı çünkü, evet, Galatasaray oynamak istediği zaman 8 de kapanır 18 de cümlesi sadece bir laf olmaktan çıkar ve farkı kapatıp öne de geçer. Haksız çünkü, maalesef geçen seneki Galatasaray'ın hırsının, azminin, mücadelesinin zerresi yok bu sene. Geçen sene de nefis top oynamıyordu takım, kabul ederim. Ama bu sene bambaşka bi salıvermişlik hakim herkese. Sebebini ben bilmiyorum. Bunu bilen takım ve teknik heyet. Dolayısıyla düzeltecek olan da onlar gibi görünüyor. Özellikle içerideki maçlarda gürleyen bir Galatasaray yok mesela. Öne geçip berabere kalan değil geriden gelip öne geçen Galatasaray olması lazım. Ankaragücü ile 2-2 berabere kaldık dün akşam. Soso ve Belhanda'nın 2 golünden sonra, on dakikanın içinde, rakip on kişiyken... Bu Galatasaray'ı izlemek çok acı. Bunu değiştirmek de takımın elinde, daha kötüye gitmek de... Seçimi onlar yapacak biz sadece seyredeceğiz yazık ki. AYAĞA KALKIN, hadi be!

Yalan Yıllar | Can Kozanoğlu

Kitap biyografi türünde. Gazeteci-yazar Can Kozanoğlu'nun kendi tabiriyle "ne gazeteci ne yazar olabilmiş bir adamın hikayesi, bir başarısızlık hikayesi". Bir ilkokul anısıyla başlıyor kitap ve günümüze kadar geliyor. Yazarın başardıkları, başaramadıkları, hevesleri, hayatına girip çıkan meslektaşları... Bir noktadan sonra hayat kendini tekrar etmeye başlıyor zaten. Deneyip deneyip başaramadıklarımız, bir daha deneyip daha iyi başaramadıklarımız, hayatımıza damgasını vurmasını beklerken kazıyarak hayatımızdan çıkarmaya çalıştıklarımız, ölümler, doğumlar... Sevimsiz bir tekerrür gibi. Kozanoğlu bunları anlatırken 12 Eylül döneminden bugüne uzanan Türkiye profiline de şöyle bir göz kırpıyor. Biyografik kitaplardan, çok sevdiğim biri değilse, hoşlanmam. Fakat bu kitabın serseri bi dili var. Olaylar birbiri peşi sıra öyle güzel kurgulanmış ki birazdan ne olacak diye merak ederek okutuyor. Kitabın bendeki baskısı Can Yayınlarından, 280 sayfa ve 26,50 TL. Ben kitapyurdu.com'un Can Yayınlarından 5 kitap 15 TL kampanyasından faydalanarak almıştım, arada bir tekrar ediyor bu kampanya, denemek isterseniz aklınızda olsun.

Günlerden Galatasaray #14

Burada günlerce, gecelerce, haftalarca, hatta o bırakana kadar onu övsek yine eksik kalır. Tek başına 3 puanı söküp aldı Alanya'dan. Tüm kalbimle söylüyorum ki, Galatasaray tarihinin en kıymetli oyuncularından, en önemli kaptanlarından bir tanesi o. Fernando Nester Muslera, seni tüm kalbimle seviyorum! Maçı tek golle geçtik o gol de penaltıdan geldi ve Belhanda gole çevirdi. Bariz penaltı olan pozisyonda eline topu alınca aslında tedirgin olduğumu söylemeliyim. Çünkü olası bir kaçırma durumunda kendisi de psikolojik olarak epey düşecekti. Tribünlerin tepkisini düşünmek bile istemiyorum. Neyse ki korktuğum olmadı ve temiz diyebileceğimiz bir vuruşla penaltıyı gole çevirdi Belhanda. Maçın arzulu isimlerinden biriydi bugün. Maçın diğer başarılı isimleri ise Mario ile Marcao'ydu. Mario'yu her hafta burada öveceğim sanırım. Umarım sakatlık falan yaşamadan yola devam eder çünkü oynadıkça daha iyi olacak ve bu takımın en önemli parçalarından biri olacak inşallah. Hem de uzun yıllar... Alanya'yı oynadığı oyundan dolayı tebrik etmek lazım. Bugün kalesinde Nando olmayan herhangi bir takımı farklı yenerek yollarına devam ederlerdi. Ama Galatasaray Kaptanı Muslera'ya çarptılar maalesef. İki maçtan sonra galip gelmek güzeldi. Umuyorum bu galibiyet Samiyen'in yeni serisinin ilk maçı olur. Yürüyedurun!

Ben Sana Mecburum | Attila İlhan

Kendimi bildim bileli ezberlediğim ilk şiir kitaba adını veren şiirdi. Tamam ilkokula giderken hepimizin ezberlediği şiirler var ama bu benim şiir gibi şiir olarak ilk ezberim. "Adını mıh gibi aklımda tutuyorum" halen bence yazılmış en güzel mısralardan birisi, yazılışının üstünden kim bilir kaç yıl geçmiş... Kitaba dönersek, altı ana başlık ve bunların beşinin içinde şiirleri var İlhan'ın. Altıncı ve son başlık olan "Meraklısı İçin Notlar" kısmında ise önceki beş bölümdeki şiirlerden bazılarıyla ilgili kısa notlar var; şiirde geçen karakter, şiirin yazılış psikolojisi, yeri falan... Adı üstünde meraklısına notlar... Salt aşk şiiri yok bu arada kitapta. Başkaldırı da var, siyaset de var, dostluk da var, özgür olma arzusu da. Kitaptaki iki şiir dikkatimi çekti özellikle. Birincisi Ağustos Çıkmazı isimli şiir. Böyle deyince benim gibi bilmeyenler için söyleyeyim biz bu şiiri Beni Koyup Gitme olarak biliyoruz. Bir diğer şiir ise Gece Buluşması ki bunu da Beş Dakika Bekle Git olarak biliyoruz. Sevgili Yaşar sağ olsun Attila İlhan'ın çok güzel şiirlerini bestelemiş biz yalnızca okumayalım, dinleyelim de diye. Kitabın bendeki baskısı İş Bankası Kültür Yayınlarından, 160 sayfa ve 16 TL. Kalbi arada havalandırmak için şiir lazım ya, hah işte Attila İlhan o havalandırma işini yapanlardan. Aklınızda olsun.

Hava | Buket Uzuner


Buket Uzuner'in Defne Kaman'a dair hikayelerini okuma serisinde 3. kitabı da bitirdim. Daha önce Toprak ve Su kitaplarını okumuş, keyif almıştım. Bence seri doğadaki elementler üzerinden devam edecek ve Ateş kitabı da gelecek. Doğadaki elementleri kitaplaştırırken Uzuner aslında Defne'nin hikayesini doğa sorunlarının etrafına doluyor. Hava kitabında nükleer enerjiye dair yazdığı yazı nedeniyle hakkında dava açılıyor ve kitap da bu hikayeden bahsediyor. Kitabın geçtiği yer olan Kapadokya'nın mistik havası da hikayeye yayılıyor elbette. Nükleer enerjinin aslında kontrolsüz bir güç olduğundan, iklim değişikliğinin artık saklanamayacak kadar hayatımıza var olduğundan, ekolojik dengenin yazık ki dengesizliğe evrildiğinden dem vuruyor hikayede. Kitabın bendeki baskısı Everest Yayınlarından, 330 sayfa ve 26,85 TL.

Günlerden Galatasaray #13

Yalan yok, Trabzon deplasmanına 0 puan yazmıştım kafamda. Hatta izlemek aklımda bile yoktu. Neticede izlemeye başladım ama o golü de yedik. Bu takımın en büyük eksiği hırsıydı. Ömer ve Mario on bire girdikten sonra o hırs ve arzu geldi. Şimdi ikinci eksik olan gole dönük oyuna ihtiyacımız var. Bunu da başarırsak kalan 4 maçı da alır geçeriz. Zaten şu maçtan bile 1 puanla dönüyorsak, biz yine zorla şampiyon olacağız sanırım. Diğer takımlar Galatasaray'ın bu kötü gidişatını, Şampiyonlar Ligine bölünmesini, sakatların çokluğunu falan iyi değerlendiremediler. Onlar adına üzücü. Bizim adımıza ise şahane devam ediyor işler. Şansa 2 maç kazanmış olsak geride kalan 12 haftada işler bambaşka bir noktaya gelebilirdi. Kısmet. Maçın bizim adımıza golü Yuto'dan geldi. Yuto'nun genel olarak eleştirildiği bu sezonda maçtan bize puan çıkaracak golü atması güzel oldu açıkçası. Kalan dört maçın üçü içeride. Deplasman maçı da Göztepe. Kağıt üstünde Galatasaray'ın hanesine +12 puan yazardım ama şimdi adım adım gitmekten başka çaremiz yok. Yürüyedurun!

Sakın Oraya Gitme | Yekta Kopan

İki Şiirin Arasında kitabından sonra okuduğum 2. kitabı Kopan'ın. On iki kısa hikaye ihtiva ediyor. Bu hikayeler içinde en çok Cesur Geyikler, Katil Uşak, Ev Hali ve Bisiklet'i beğendim. Şansıma bu dört hikaye de kitapta peş peşe. Aslında birbirlerine de benzer hikayeler. Birinde diktatör bir yönetici, birinde yazdıkları sansürlenen bir yazar, diğerinde yazdıkları yüzünden hapse atılan iki arkadaş var. Sanırım distopik hikayeler beni içine çekiyor usul usul... Bir tek Bisiklet'in hikayesi farklı. En iyi dostu ölen bir adamın hikayesi. Durduk yere insanın kalbine bir çivi saplayıveriyor. Hele ki benim gibi en sevdiğiniz dostunuzun canı bu aralar bir parça sıkkınsa daha da çok çarpıyor. Siz biraz daha serin kafayla okuyun eğer niyetlenirseniz kitaba. Neyse... Kitabın bendeki baskısı Can Yayınlarından, 133 sayfa ve 13 TL. Kitabın yazarı Yekta Kopan'ın da dediği gibi "herkese iyi günler, iyi geceler."

Yaşamın Ucuna Yolculuk | Tezer Özlü

Kitap, Tezer Özlü'nün en sevdiği yazarlardan Cesare Pavese'ye doğru gidişini veya onu arayışını anlatıyor en sade özetle. Fakat kitabı okurken yazarı mı yoksa özlediği İstanbul'u, çocukluğunu, yaşadıklarını mı aradığının ayırtına varılmıyor yer yer. Bu gidip gelişlerin arasında karanlık, koyu gri bir boşlukta sallanıyorsunuz okurken. En azından bende böyle işledi. Cıvıl cıvıl bir kitap değil bu sebepten. Torino'ya, İtalya'ya arabayla ve trenle bir yolculuk hikayesi. Fakat Akdeniz sıcaklığı hissettirmiyor okurken. Bir Ferzan Özpetek filmi beklerken bozkırda çekilmiş bir Nuri Bilge Ceylan filmi izletiyor. En sevdiği yazarın intiharına giden adımları; yazdığı kitaplardan ve yazarın yaşamından iz sürerek takip ediyor. Sonunda intihar ettiği otel odasına yaklaştıkça da neden bu hayattan vazgeçtiğini, intiharının anlamlanmasını ve ölümün aslında her canlının yaşayacağı mutlak son, kaçamayacağı, saklanamayacağı, sürpriz sayılmayan o kötü sürprizin farkına varıyor. Başlarda çok betimleyici gelse de ilk kez okuduğum Tezer Özlü'nün tarzına alıştıktan sonra kitabın duygusuna daha rahat eriştiğimi ve sıkılarak okuduğum fakat bitişine yakın keşke bitmese moduna girdiğimi itiraf etmeliyim. Şimdi içimde "Edebiyatın Gamlı Prensesinin" başka kitaplarını okuma isteği var. Kitabın bendeki baskısı Yapı Kredi Yayınlarından, 125 sayfa ve 12 TL.

Son Kuşlar | Sait Faik Abasıyanık

Doğum gününden birkaç saat önce başlamışım bu kitabı okumaya. Çok seviniyorum böyle tatlı tesadüflere. Neticede başladığım gibi tatlı şekilde de bitti. Daha önce okuduğum dört kitabından hikayelere rast geldiğim gibi ilk kez okuduğum hikayeleri de vardı. Sait Faik'in hikayelerini okurken yüzüme çarptığını hissettiğim o iyot kokusunu çok seviyorum. Çünkü hikayelerinin çoğu adada, deniz kıyısında, İstanbul çevresinde geçiyor. Bir vapurda oluyor bazen ya da bir kayalığın üzerinde... Yahut atlayıp bir sandala balıkçılarla balığa çıkıyor ve oradan bize bir şeyler anlatıyor. Sanırım kendimden başka birisi olma şansım olsaydı, Sait Faik olmayı isterdim. Haldun Taner'in ona taktığı isimle "sevimli bir aylak" olmak isterdim. Kitapta daha önce okumadığım Radyoaktiviteli, Röportajlı Hikaye ve Ağıt ile daha önceden okuduğum ve kitaba da ismini veren Son Kuşlar isimli 3 hikayeyi çok sevdim. Kitabın sonunda Bedri Rahmi'nin Sait Faik ile ilgili yazdığı anekdotlar da keyifliydi. Kitabın bendeki baskısı İş Bankası Kültür Yayınlarından, 144 sayfa ve 12 TL. Deneyin, sevmezseniz de ücreti Darüşşafaka'ya gidecek öyle düşünün. 

Evlat?

Ben çok şaşırdım. Beklemiyordum. Evlat bazen kızdırıyor, bazen şaşırtıyor, bazen duygulandırıyor. Ben o eski Arda'yı bugün görür gibi oldum. Benim yetiştirdiğim Arda bu. Bu Arda kalbe de girer gönle de girer.
Fatih Terim.

Günlerden Galatasaray #12

Hiçbir güzel şey sonsuz değildir. Bu maçla bunu öğrenmiş olduk. Bizim için mağlup olmama isimli peri masalını dün akşam Başakşehir bitirdi. Maç boyunca üstün oynamamıza, oynuyor görünmemize rağmen, yakaladıkları tek pozisyonla hem de... Pozisyon bile değil, bir anlık konsantrasyon eksikliği... Şimdi takım eksikti, hafta içi Şampiyonlar Ligi maçı vardı, hakemin niyeti bozuktu falan diye bahaneler sıralanır ama bu sefer yazmayacağım. Bu takımın şöyle üst üste birkaç tokat yemesi lazım çünkü. Yönetimin tek derdi şov, Hocam'ın aklı bir yerlerde, takımda topun peşinden koşan 2 adam var biri Lemina diğeri Ömer. Yine de benim içimde lüzumsuz bir umut var. Hani Şampiyonlar Ligi olmadı kabul ama ligi bırakacağımızı düşünmüyorum. Takım yine bir şekilde rayına oturacaktır. Ama şu yenilmeme zincirinin kırılmasına, 41 maçtan sonra kırılmasına, çok üzüldüm açıkçası. Başakşehir'e 1-0 mağlup oldu Galatasaray dün akşam. 12. maçta 3. mağlubiyetini aldı yazık ki... Kafayı kaldırma vakti. Çünkü biliyoruz, biz diz çöktüğümüz için onlar büyük görünüyor falan... İnşallah bunu takım da fark eder, bir gün, her şey için geç olmadan... 

Vatan Yahut Silistre | Namık Kemal

Bir tiyatro oyunu olarak kaleme alınmış eser. Lisede muhtemelen klasikleri okurken elimden geçmiştir. Fakat İşbankası Kültür Yayınları bazı kitaplara yeni düzenlemeler ve nefis kapaklar yapınca, kitap fuarına gittiğimde alma istediğime engel olamadım. 32 yaşında bir kadın olarak tekrar okumanın zararı olmaz diyerek aldım elime. 15-16 yaşında ne hissettiğimi hatırlamam mümkün değil ama şimdi okurken hissettiğim en yoğun duygu hüzün ve gurur oldu. Osmanlı Devleti yavaş yavaş yıkılmaya ilerlerken gençliğin vatan sevgisiyle bir şeyler yapmaya çalışması, asker olmamalarına rağmen vatanı savunma derdine düşmesi, aslında hayranlıkla okuduğumuz milli mücadele ruhunun oluşmasından başka bir şey değil. Yalnız erkeklerin değil kadınların, çocukların, yaşlıların bile bu koruma isteği ile canlarını siper etmeleri... Yazarken bile duygulanmamak elde değil. Kitabın bendeki baskısı İşbankası Kültür Yayınlarından çıkma, 80 sayfa ve 8 TL. Namık Kemal, 48 yıl yaşamış, yaşamına kitaplar, gazeteler, tiyatro oyunları sığdırmış. Bağımsızlığı savunmuş hep. İyi ki yazmış. Okuduysanız tekrar okuyun, okumadıysanız mutlaka edinin. Kıymet bilmek ama en çok da saygıyla anmak için...

Hayvan Çiftliği | George Orwell

Daha önce 1984 kitabını okuduğum Orwell, bu eserini 1943-1944 yılları arasında yazmış. Kitabın "şaheser" oluşu aslında bu cümlede gizli. Buradan sonra okuyacaklarınızı, ilk cümleyi göz önünde bulundurarak okumanız gerekiyor. Hayvan Çiftliği; insanların gaddar yönetimden yılmış hayvanların yaşadıkları çiftliğin yönetimini ele geçirerek insanları çiftlikten kovmalarıyla başlıyor. Kendi yönetimlerini tesis eden ve domuzları başa getiren hayvanlar için başlangıçta her şey masal gibiydi. Fakat zamanla iktidar körlüğü ve hırsı domuzları ele geçirerek insan yönetiminden daha beter duruma getiriyor çiftliği. Neticede ütopya beklerken diktatöryel bir yönetimle karşı karşıya kalıyorlar. Kitabı okurken 43-44 yıllarında yazılmış bu eserin, 75 yıl sonra bugün bile halen gerçekliğini koruduğunu ve bir şeylerin maalesef değişmediğini esefle fark ediyorsunuz. İşte kitap bu noktada şahesere dönüşüveriyor. Etkilenmemek elde değil. Kitabın bendeki baskısı Can Yayınlarından, 152 sayfa ve 20 TL. Arka kapakta yazan şu nefis cümleyle bitiriyorum: "Hayvan Çiftliği, bir masal anlatımıyla yazılmıştır; ama küçükleri eğlendirecek bir peri masalı değil, çarpıcı bir politik taşlamadır". Benim gibi geç kalmışlardansanız, mutlaka okuyun!

Orta Zekalılar Cenneti | Zülfü Livaneli

Livaneli okumak yemyeşil bir arazide, masmavi bir deniz üzerinden, ufka bakmak gibi; aydınlatıcı, rahatlatıcı, perspektif kazandıran, dünyayı yeniden yorumlamayı sağlayan... Orta Zekalılar Cenneti de aynen bu etkiyi yarattı bende. Kendi aramızda neyi eleştiriyorsak, arkadaş sohbetlerinde ülkeye, gençliğe, geleceğe dair nelerden dert sahibi oluyorsak ondan bahsetmiş kitapta Livaneli. Zerre yabancılaşmadan, şiddeti kesinlikle savunmadan, kendi doğrularını empoze etmeye çalışmadan, sadece bunca yıl yaşamış, okumuş, yazmış, bu ülkenin doğrusunu da yanlışını da tatmış, bu ülkenin türkülerini söylemiş biri olarak cehalet başta olmak üzere bu ülkeyi dibe çeken ne varsa onlardan nasıl kurtuluruzun çabasında. Livaneli kitapta kültürün en çok ihtiyaç duyduğumuz, nitelikli eğitimin en çok ilerletilmesi ve geliştirilmesi gereken yönlerimiz olduğundan dem vuruyor çeşitli konularda yazdığı denemelerle. Kitabı okuyup bitirince, tüm Livaneli kitaplarında olduğu gibi, artık aynı insan olmadığınızı hissediyorsunuz. Bendeki baskısı Doğan Kitap'tan, 464 sayfa ve 33,50 TL. Bazı insanlar iyiki var ya, Livaneli söyledikleriyle, yazdıklarıyla, fikirleriyle, kısaca varlığıyla, benim için ilk onu zorlar. Mutlaka okuyun.

7yüz

7yüz, BluTv'nin internet dizilerinden bir tanesi. 7 bölümden oluşan tek sezonluk bir iş. Kendi içinde başlayıp biten 7 hikayeyi anlatıyor. İnsanlar en karanlık yönleriyle yüz yüze gelirse nasıl şeyler yaşarlar ve hayatlarına nasıl devam ederler sorularından yola çıkarak hazırlanmış bir iş. Yaklaşık 3 gün içinde bitti 7 bölüm ve tek kelimeyle nefisti. Keşke 7 bölümle kalmasaydı. Biraz daha detaylı konuşmak istiyorum şimdi. İçerisi spoiler kokabilir, uyarayım.

Aşkımız Eski Bir Roman | Ahmet Ümit

Beklentim mi çok yüksekti gerçekten mi olmamış bilmiyorum ama bu kitap olmamış. Bildiğimiz Ahmet Ümit kitaplarının yakınından geçmiyor maalesef. Hele ki Nevzat Komiserimi anlattığı kitaplarla alakası yok. Kitapta 3 hikaye var aslında roman değil, öte yandan hikayelerden oluşan Şeytan Ayrıntıda Gizlidir isimli bir kitabı vardır ki nefistir, tavsiye ederim. Aşkımız Eski Bir Roman, Overlokçu Kız ve Sergey Nikolayeviç Jerkovski'ye Ne Oldu hikayelerin isimleri. Polisiyelerde bir klişe vardır bilirsiniz, katili tahmin ediyorsanız kitap sizi sürüklemez. İşte bu kitabın ve hikayelerin sorunu buydu sanıyorum. Belki üçüncü hikaye bir nebze şaşırttı ama onu da alakasız bir karakter işin içine girince oraya bağlanacağını çözmek çok da zor olmadı. Ahmet Ümit bu kitabı Yapı Kredi Yayınlarından çıkardı Everest'i bırakıp. Aslında kağıt üstünde her şey kusursuz görünüyor. Böyle şeylerin uğuruna inanıyorum ben sanırım ve bence YKY Ahmet Ümit'e iyi gelmedi. Kitabın tek tatlı tarafı Nevzat Komiserimin aile hayatına giriyor olmasıydı. Evgenia ve Azez'in, Nevzat'ın hayatına dokunup onu olumlu anlamda değiştiriyor olması bir kadın olarak çok hoşuma gidiyor itiraf etmek gerekirse. Kitap demin de dediğim gibi YKY'den, 224 sayfa ve indirimsiz fiyatı 22 TL. 

Günlerden Galatasaray #11

Takımda 4 futbolcu değişti ve 4 futbolcuyla bile üç günde nasıl fark ediyor bunu görmek nefisti. Öte yandan deplasmanda galip gelmeme olayının kafaya takılmaması gerektiğini gördük. Gazişehir içeride bir tek Beşiktaş'a mağlup oldu sanıyorum maçta öyle bir cümle geçti. İç saha performansı iyi olan bir takıma karşı gol yemeden galip geldik nihayet! Ömer, Emre, Adem ve Ahmet ilk 11'de başladı. Ahmet'in ilk 11 oynadığı 2. maçta gol yemeden galip geldik. Emre'nin sol bekte Yuto'dan daha hareketli ve Hocanın istediği bek formunda olduğunu görmüş olduk. Ömer'in sol bekten orta sahaya evrilişini mutluluk ve daha da çok şaşkınlıkla izliyorum. Attığı gol ile güzel oyununu da süsledi bu hafta özelinde Adem çok çabalıyor ve sanırım çok istemesinin verdiği hırs sebebiyle gole yürüyemedi bir türlü. Maçın diğer golünü ise Soso attı. Bu Soso'nun bu sezon kaydettiği ilk goldü. Dilerim dönüşünün de göstergesi olsun. Lemina'nın çabasından çok memnunum. Maça dair söyleyebileceğim olumsuz tek şey ise Florin'in sakatlığı oldu maalesef. Umarım çok uzun ayrı kalmayız. Yürüyerek çıktı zaten ciddi bir şey olmamasını dilerim. Galatasaray, forma yarışını kızıştırdıkça başarılı olacaktır. Haftalardır söylediğimiz şey de buydu zaten. İnşallah devamı gelsin. Şimdi bi milli takım arası, sonra yine yürüyeceğiz şampiyonluğa! Aslan gibi savaşmaya devam!

Gazi Mustafa Kemal Atatürk | İlber Ortaylı

İlber Hoca'nın Mustafa Kemal'i anlatışını defaaten dinlememe rağmen yazdığı şeyleri çok merak ediyordum. Tarihin içinden gelen birinden, hele ki Hoca'dan Gazi Paşayı okumak heyecan vericiydi. Duygu sömürüsü yapmadan, fırsata çevirmeye çalışmadan, aldığı kaynakları notlarla destekleyerek ve gerçek donelerle tarafsız şekilde aktarıyor olması çok kıymetliydi. Ben mesela Yılmaz Özdil'in M.Kemal kitabını okurken de çok duygulanmıştım. Fakat bu kitapta duygulanmaktan ziyade gurur var. Yalnızca Gazi Paşa da değil kitapta anlatılan, 1880'ler Balkanlarından başlayıp Şam'a, Çanakkale'ye, Samsun'a, Ankara'ya, İstanbul'a uzanan bir yaşam ve o yaşamın içindekiler anlatılıyor. İsmet İnönü, Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, eşi Latife Hanım... Etrafındaki insanlardan da bahsediliyor. Lozan kazanç mı kayıp mı gibi günümüz sorularına da ışık tutuyor. Kitabın sonlarına doğru da dünyanın Atatürk'e bakışından bahsediyor. Aslında Mustafa Kemal'i merkeze alıp yaşadığı döneme ve çevresindekilere değiniyor dersek sanırım kitabı tek cümleyle özetlemiş oluruz. Hoca'nın keyifli anlatımıyla elbette. Kitabın bendeki baskısı Kronik Kitaptan, 480 sayfa ve 35 TL. Ben okurken çok keyif aldım, gururlandım. Size de tüm kalbimle öneririm. 

Gallipoli

Çanakkale Savaşının 100. yılının anısına Avustralyalılar bir dizi çekmeye karar veriyorlar 2015 yılında. ANZAK askerlerinin gözünden Çanakkale Savaşı (onların tabiriyle Gelibolu) anlatılıyor bu mini dizide. Totalde 7 bölüm var. Geçtiğimiz hafta sonunda izleyip bitirdim yayınlanmasından 4 sene sonra. Çanakkale Savaşı benim yumuşak karnım sanırım. Kitaplar okudum, belgeseller, filmler izledim o döneme dair. Gallipoli en etkileyicilerinden biriydi. Bizi anlatmamış olmasına rağmen kalbime dokunmayı başardı. Biraz detaylayalım haydi.

Chernobyl

Uzun süre öteledim bu diziyi izlemeyi. Gerçek olayların çarpıcılığı beni kurgu işleri etkilediğinin on misli falan etkiliyor çünkü. Binlerce insanın öldüğü, yalnızca yaşandığı yerde değil tüm kıtada hissedildiği ve ülkemizin bir dönemine de yaşattıklarıyla damga vuran Çernobil Nükleer Santralinde yaşanan patlamayı anlatan dizi bu senenin başında yayınlandı biliyorsunuz. Ben de nihayet izleme cesareti buldum. Yazının devamında spoiler olabilir diziye dair. Fakat dizi zaten gerçek bir olayı anlattığından spoiler sayılmaz bence. Yine de siz temkinle devam edin. Başlıyorum.

Günlerden Galatasaray #10

Rizespor maçı bir kriter değil, kabul ediyorum. Öte yandan bu takımın artık gol yemeden galip gelmesi gerekiyordu. Üst üste çok kayıplar yaşadık fakat neticede ihtiyacımız olan bir galibiyetti. Geçtiğimiz hafta Beşiktaş maçından sonra takımda değişmesi gereken oyuncular olduğunu konuşmuştuk hepimiz, Hoca da maçtan sonra değişikliklere işaret etmişti. Neticede Mariano yerine Şener, Belhanda yerine Ömer, Steven yerine de Seri ile başladık maça. Ömer'in ilk golde açtığı orta için bile her maça ilk onbirde başlaması gerektiğini düşünüyorum. Aşağı yukarı 15 maçını izledik bu takımın, ne Yuto ne de Mariano şu ortayı o 15 maçta göremedik çok yazık ki... Florin'in hırsından çok memnunum kendi adıma. Maçın 80+ dakikasında bile geriye gelip pres yapıyordu. Maşallahı var. Florin ve Babel'in 2 golünün hemen ilk 20 dakikada gelmiş olması ise bence maçın x faktörü. Galatasaray'da birkaç senedir bu peyda oldu. Eğer ilk yarım saatte gol/goller bulup öne geçersek o maç inanılmaz rahat geçiyor ve ekseriye galip geliyoruz. Bunun tek sebebi de kafayı gol atmaya kilitlemek sanıyorum. Akıllı bir oyun sonunda zaten o golü bulmamaya imkan yok. Rize maçı özelinde konuşursak üst üste 2 gol ile öne geçip neredeyse pozisyon vermeden galip geldiğimiz için mutluyum. Bir galibiyet de İspanya'dan gelse ister misiniz?! Valla ben isterim. Şaka bi yana ayağa kalkın! Siz diz çöktüğünüz için onlar büyük görünüyor unutmayın!