Yılbaşında Televizyonda Ne Var?

Akşama napıyosunuz? Ben malum, evdeyim. Her sene olduğu gibi bu sene de kendime keyifli bir program yapıp saatlerce televizyon başında oturup eğlenmeyi planlıyorum. Eh, hayat hep havai fişeklerden ibaret değil, arada maytap pırıltısına da fit olmak lazım. Oooo metaforlar, bişeyler... En iyisi ufaktan 31 Aralık 2022 için televizyonda neler izleyebilirsiniz listesini yapmaya başlayayım. Bana da size de bir fikir olsun. Neticede bu akşam keyifli bir şeyler izlemek için Hristiyan olmak şart değil. Dün de televizyon izlediniz, yarın da izleyeceksiniz. Biraz eğlenmenin, bir şeyler kutlamak için kendinize fırsat yaratıyor olmanın sizi dinden çıkarmayacağına emin olabilirsiniz. Çenem düştü. Başlayalım.

Günlerden Galatasaray #15

Selam gençler. Kalp krizleriniz geçtiyse Sivasspor - Galatasaray maçını konuşabiliriz. Sivas'ın ilk golünün neden sayılmadığını öğrendiğimize göre diğer konulara geçebiliriz. Mesela Sivas'ın ilk golüne gelene kadar sahanın neden bir buçuk ay maç yapılmamış gibi değil de dün inekler otlamış gibi olduğu konuşulsa bence daha iyi olabilir ilerisi için. Biz maç yaptık kurtulduk, seneye görüşürüz. Ama Sivaslılar üç gün sonra, olmadı bir hafta sonra yine orada maç yapacak. Teşekkürler. Gelelim Galatasaray ayağına. Öncelikle Dries'ın geçen haftaki oyununu golle taçlandırıyor olması ve bu hafta da performansını devam ettirmesi nefis oldu. Maçın diğer golü ise Barış Alper'den 95. dakikada geldi ki şampiyonluk golü diye bağırdım şahsen. Bunlar iyi tarafları. Bafe, oynadığı bölümde yürüyerek dolaştı sahada, bugün hiç beğenmedim oyununu. Kerem de maçın bazı bölümlerinde çok tutuktu. Tüm olumsuzlukların ötesinde Sivas gibi bir deplasmandan hem de aralık ayında çıkarılan 3 puan candır. Neticede Galatasaray 2-1 kazanarak yılı lider kapattı. Öyleyse, seneye görüşürüz😋

2022'de Neler Olmuş?

Arkadaşlar, dostlar, çok kıymetli Romalılar! Yine, yeni bir yılı daha devirmenin mutluluğu (?) içerisindeyim. İnsan gerçekten hayret ediyor. 2021'in kritiğini yaptığım yazıyı daha dün yazmış gibiyim, üzerinden tam bir yıl geçmiş. Bugün, dijital günlüğüm olan blogumda, istedim ki geride kalan yılı bi temize çekeyim. Neler görüp geçirdiğimi düşüneyim, güleyim, kızayım, ağlayayım, mutlu olayım yeniden. Muhasebemi yapmanın ardından da yeni yıl için dileklerimi de paylaşarak bitireyim. Bakalım neler olmuş. Buyursunlar.

Günlerden Galatasaray #14

Bir önümüzdeki takım olan Fenerbahçe'nin puan kaybetmesiyle bu sezonki 14. maçımız olan İstanbulspor maçı bir parça önem kazanmıştı. Bir kere
7-0'lık Başakşehir maçından sonraki ilk lig maçıydı, Dünya Kupası dönüşüydü, üstüne üstlük kazanmamız halinde 1 puan farkla liderlik koltuğuna kurulacak ve umuyorum sezon sonuna kadar da bırakmayacaktık. Maç aslında baskılı da başladı. İlk yarıda oynanan arzulu ve hareketli oyun, ne yalan söyleyeyim maçın farka gideceğinin bir işareti gibiydi. Gel gelelim 2 golü bulduktan sonra biraz gevşedi sanırım takım, belki de yoruldu. İkinci yarıda epey gerildim şahsen. Çünkü İstanbulspor da atak oynamaya başlamıştı, golü de buldular, bastırdılar da bir hayli ama neyse ki sonuca gidemediler. İkinci yarıdaki yorgun oyunu kabul etmemekle birlikte ilk yarıdaki oyundan razıyım. Maçın öne çıkan ismi attığı 2 golle Bafe olsa da, Dries'in inadı ve gol atma isteği de çok kıymetliydi. Tüm hafta geleceğin en iyi on sol beki listelerinde kendine yer bulmuş olan Kazımcan'ın ise nazara geldiğini düşünüyorum. Sacha'nın pozisyon alabilme becerisinin önünde ise şapka çıkarmak lazım. Müthiş bir gelişim ve henüz 20li yaşlarının başında bu çocuk... İkinci yarıdaki oyunu görmezsek güzel bir akşamdı, tatmin ediciydi. Neticede alınması gereken 3 puanı Bafe'nin 2 golüyle 2-1 kazanarak elde ettik ve liderliği ele geçirdik. Umuyorum ki lig sonuna kadar sürsün. Lidere selam durun!

İnsan Geleceğini Nasıl Kurar | İlber Ortaylı

İlber Ortaylı'yı dinlemeyi de okumayı da çok seviyorum. Önümde sürekli yeni pencereler açıldığını, ufkumun genişlediğini, okumak ve yazmak için daha cesaretli olduğumu hissediyorum. Bilhassa Yenal Bilgici ile yaptığı söyleşi türü kitaplarda daha da yoğun oluyor bu hisler. Bilgici'nin sorup Hoca'nın yanıtlayarak oluşturduğu ikinci kitap bu. İlki Bir Ömür Nasıl Yaşanır? isimli kitaptı ve en az bu kitap kadar keyifliydi. Kitapta dokuz bölüm mevcut. Bu dokuz bölümde işlenen farklı konularla Hoca, bir insanın kendisini nasıl inşa edeceğini, sonra da hem kendisinin hem de toplumun nasıl idame-i hayat gerçekleştirebileceğini yani hayatı nasıl devam ettirebileceğini ifade ediyor. Dokuz bölüm içerisinde benim için en kıymetlisi yedinci bölümde geçen etrafa bakma sanatıydı. Yalnızca bakmanın değil görmenin kıymetinden bahsediyordu ve sanırım etrafa nasıl boş baktığımı düşündükçe kendime kızmama sebep oldu. Çarpık kentleşmeye verdiği örnekler ve restorasyon adına mahvedilen tarihi mekanları anlattığı kısımlarda ise hem sinirlendim hem üzüldüm bu aymazlığa. Hoca'nın anlattıkları kadar Bilgici'nin sorduğu soruları okumak da epey keyifliydi. Yaptığı alıntılar ve söyleşiyi yönlendirme tarzı hem gazeteciliğinin hem de eğitimini aldığı siyaset biliminin hakkını verir şekildeydi. Kitabın bendeki baskısı Kronik Yayınlarından, 288 sayfa ve 60 TL. Sakın ıskalamayın.

Bir Aşk Masalı | Ahmet Ümit

Kötü, çok kötü kitap. Bunu yazarken aşırı üzgünüm ama hissettiklerimi tarif edebileceğim tek yol bu. Ahmet Ümit okumayı o kadar çok seviyorum ki, şu an kitaplığımdaki kitaplarıyla göz gözeyim 15. kitabı bendeki Bir Aşk Masalı. On beş kitap arasında açık ara en kötüsü. Gerilim cinayet türünde verdiği her eser şahane olurken, neden bambaşka bir yolda yürümek istemiş, anlamak güç. Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerçekten gerek var mı? Başka bir yazar bu kitabı yazmış olsa, benim de hasbelkader bu kitap elime geçse ve okumaya başlasam çok net söylüyorum 5. sayfayı tamamlamadan kitabı bırakırdım. Sırf Ahmet Ümit'in hatırı ve kredisi için bitirdim. Kitabın konusundan bahsedeyim de derdimi anlayın. Beş ülke var bu beş ülkenin beş prensi var hepsi aynı gece aynı rüyayı görüp bir kıza aşık oluyor ve o kızı aramaya başlıyorlar. "Büyüklere masallar" reklamıyla satıldığı için buraya kadar tamamız. Gel gör ki kitap öyle çok tekrara düşüyor ki iki yüz küsur sayfada anlatılanı 20-25 sayfada çok kolay anlatabilirmiş. Özetle olmamış kitap. Ahmet Ümit'in seri şekilde cinayet romanlarına dönmesini temenni ediyorum. Kitabın bendeki baskısı Yapı Kredi Yayınlarından, 250 sayfa ve 60 TL.

The Bold Type | 2017 - 2021

Çok uzun süredir böyle kız dizisi izlememiştim. Yormayan, düşünmeme gerek kalmayan, üzmeyen, germeyen, yalnızca eğlencesine, yalnızca romantik komedi kafasına girip izlemelik bir dizim olmamıştı. İşte geride bıraktığımız yaz tanıştığım The Bold Type, tam da bu Serap'a hitap etti. Öyle keyifli akıp gitti ki, araya vakit bıraksam da neticede her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi bunun da sonu geldi ve koşarak geldim bloga. Biraz detaylandıralım, romcom, chick flick, sevenler beni takip etsin!

Kadının Değişen Dünyası | Ayşen Müderrisoğlu

Yüksek lisans bittiğinden beri böyle akademik bir kitap okumamıştım. Akademik derken içerisinde makaleler var, ondan bahsediyorum. İçerisinde muhtelif akademisyenlerin kaleme aldığı 8 farklı konuda 8 farklı makale mevcut. Kitabın alt başlığı, "Osmanlı Sosyal ve Kültürel  Yaşamından İzler 1908-1918" şeklinde belirlenmiş. İkinci Meşrutiyetin ilan edildiği dönemden imparatorluğun yıkıldığı döneme kadar geçen süreçte ülkede gerçekleştirilen ıslahatların kadınlara yansımalarından bahsediliyor makalelerde. Kimisinde çalışma alanındaki değişimlerden, kiminde ev hayatından, kiminde ise sanat alanındaki etkilenmelerinden bahsediliyor. Dönemin şartlarını düşününce epey enteresan anekdotlar var kitapta. Mesela benim en çok dikkatimi çekenlerden bir tanesi bahsettiğim dönemde kadınlar tarafından çıkarılan kadın dergileri olduğu, kadın yazarların kitaplar bastırabildiği ve açık alanda resim yapabilmelerinin izne tabi olduğu. Hem çok açık görüşlü olarak değerlendirilebilecek bilgiler var hem de o kadınlar üzerindeki yoğun baskının görülebileceği bilgiler var. Üstüne üstlük günümüzde halen değişmediğini görebileceğimiz detaylar da mevcut. Benim için tatmin ediciydi bu kitabı okumak. Kitabın bendeki baskısı Kronik Kitaptan, 255 sayfa ve 75 TL. 

Game of Thrones | 2011-2019

Çok uzun süre reddettim izlemeyi. Yok ejderhanın sırtında geziyormuş, yok yürüyen ölüler yaşayanlara saldırıyormuş, bana çok fantastik geliyordu. Bu sebeple de yayınlandığı dönemde izlemeyi düşünmedim. Geride bıraktığımız yaz, BluTv'de karşılaşınca, neden olmasın dedim ve başladım izlemeye. Dün itibariyle de bitti 8 sezon. Ne umdum ne buldum biraz anlatmak istiyorum. İçerisi ağır spoiler içeriyor, ona göre devamını okuyalım.

The Durrells | 2016-2019

Muhtemelen çekilmiş ve çekilecek olan en pozitif dizidir Durrell ailesinin hikayesi. Ben kendileriyle bir öneri sayesinde tanıştım ve hikayelerine şahit olmaktan çok büyük keyif aldım. Dün itibariyle de veda konuşmasını yaparak ayrıldık. Bu kadar ışıl ışıl bir dizi gölgeler arasında kalmayıp daha çok izlenmeli, daha çok keşfedilmeli. From Scratch'ın duygu yoğunluğu açısından taban tabana zıttı. Eh, o kadar depresif ve dramatik bir işi anlattıysam, Durrell familyasının sarı sıcak hikayesini de anlatmalıyım. Öyleyse başlıyorum.

Dinle Beni | Tess Gerritsen

Bugünlerdeki aşşşırı rutin günlerim için aksiyon ve gerilim arıyordum bir parça. Bunu bulmanın en güzel yolu da şüphesiz okumaktan geçiyordu. Aksiyon ve gerilimi sağlayacak tür de elbette polisiyeydi. Okunmayı bekleyen kitaplar rafımdan bir Gerritsen kitabı istediğimde kızlar bu arkadaşı getirip koydular masamın üzerine ve okumaya başladım. Sondan başlayayım; beklediğim aksiyon ve gerilimi %100 sağlayabildiğini söyleyemeyeceğim. Yazar aynı dedektif ve adli tabip ile 12 kitap daha yazmış iç kapaktan okuduğum kadarıyla ki ben Cerrah kitabını okumuştum. Yılda bir doz alıyorum gibi görünüyor şimdilik :) Belki de bu seri tekrara düştükçe gerilim dozu düşmüştür, oraya varacağım. Çünkü Cerrah'ı okurken epey gerildiğimi hatırlıyorum. Dönüyorum bu kitaba. Kitapta bir hemşire öldürülüyor evinde. Bu cinayeti araştırmaya başlayan dedektifimiz Jane Rizzoli, tam olay çözülecekken yeni bir şeyler keşfediyor ve aslında görünenden çok farklı bir sonla bitiyor kitap. Jane'in annesiyle ilgili bölümlerin bir parça sinir bozucu olduğunu da itiraf etmem gerekiyor bu noktada. Neticede araya atmalık bir kitap niyetindeydim, eh karşıladığını da söyleyebilirim. Kitabın bendeki baskısı Doğan Kitap'tan, 256 sayfa ve 89 TL an itibariyle. 

From Scratch | 2022

Bazı geceler uyku problemi çekiyorum bu aralar. Geçtiğimiz hafta içi 22.00 maçlarından sonra bir gece yine uyuyamadım ve ne izlesem diye daldım Netflix'e. Önerilenler listesinde gördüm. Mini dizi kategorisindeydi Floransa'da başlıyordu, tatlı bir aşk hikayesidir izlerim diye düşünüp bastım oynatma butonuna. Bitirir bitirmez de ağlaya ağlaya günlüğüme yazmaya geldim :) buyursunlar dedikoduya...

İnce Memed 1 | Yaşar Kemal

Ne derler bilisiniz; başlamak bitirmenin yarısıdır. İnce Memed serisini nihayet okumaya başladım. Daha önce Yaşar Kemal'in
Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana serisini okumuştum. O seri Ege'de geçmişti. İnce Memed Çukurova'da geçiyor. Kitap muhteşem bir tasvir şaheseri öncelikle. Yaşar Kemal'in okuduğum 5. kitabı, tamamında aynı fikir oluşmuştu. Böyle o çevreyi katman katman o kadar güzel oluşturuyor ki, okurken etkilenmeden duramıyorsunuz. Bazı yerlerde bu katmanlandırma yoruyor, hatta tekrara düştüğü için sıkabiliyor, kabul. Ama destansı şekilde başladığından bırakmayı düşünmedim bile. Olay Çukurova'da geçiyor ya, dil ve anlatım öylesine sade ki akıp gidiyor. Hala benim gibi okumamış tembeller varsa kısa bir özet; Memed, Adana köylerinden birinde yaşayan bir çiftçinin oğludur. Babası vefat etmiştir. Annesiyle tarlalarını ekip yaşamaya çabalarken sevdiği kızın köyün ağası Abdi'nin yeğeniyle evlendirileceğini öğrenip kızı kaçırmaya karar verir. Sonra yeğeni vurup öldürür ve eşkıya olmak için Toroslara çıkar ve olaylar gelişir. Yeni Türkiye'nin ilk yılları, feodaliteden kopmaya çalışmak, yer yer İsmet Paşa'nın anılması falan ne güzeldi... Okurken adeta Yeşilçam filmi izliyormuşum gibi bir his. Destansılığı da benim gözümde buradan geliyor. Kitabın bendeki baskısı Yapı Kredi Yayınlarından, 436 sayfa ve 56 TL olarak satışta şu an. Fuarda gidip dördünü de sardırmıştım, -Nil'in ses tonuyla okuyoruz- iyi ki yapmışım. Cesareti olan buyursun başlasın. 

Andropoz | 2022

Engin Günaydın Netflix için bir dizi çekecek dediklerinde Allah kalbimi biliyor, heyecanlanmıştım. Daha önceki işlerinden Vavien nefisti mesela. Anlatmak istediklerini çok tatlı bir dille yazdığını ve oynadığını biliyordum. Bu yüzden Andropoz, benim için heyecan vericiydi. Neticede Andropoz bitti ve ben de kişisel tarihime not düşmek için bloga geçtim. Biraz detaylandırıyorum öyleyse.

Dorian Gray'in Portresi | Oscar Wilde

O kadar çok gördüm ki bu kitaptan cümleleri, artık dayanamayıp aldım ve okudum. Ve evet, hemen her sayfada bir aforizma kasılmış gibiydi. Kitapta Basil isimli bir ressam var. Hayran olduğu Dorian isimli bir arkadaşı var. Basil birkaç kez Dorian'ın portresini çiziyor. Bir gün öyle bir portre çiziyor ki, adeta ustalık eseri oluyor. Fakat portre efsunlu gibi bir şey... Şöyle ki hikaye bu ya, Dorian portreyi görünce gerçekliği ve güzelliği karşısında dehşete düşer ve bir dilek tutar. Dileğin neticesinde de Dorian yaşlanmaz ama portredeki yüz çirkinleşip çöker. Nefis bir karakter kitabı. Kötü karakter özelliklerinin ve özellikle de kibrin, insanın başına nasıl musallat olduğunu anlatıyor uzun uzun. Dorian ruhunu şeytana satmış bir insan. Hiçbir günahtan da çekinmiyor bu yüzden. Lord Henry karakteri var, başta kadınlarla ilgili öyle fikirleri var ki beyaz bir çift eldiveni elimden çıkarıp suratını o eldivenlere tokatlamak istedim okurken. Bu kadar da ukala olunmaz ki arkadaşım! Tamam ukalalık benim de karakterimin bir parçası ama sırf benle hemcins değil diye dünyanın kalan yarısını da gömmem yani. Kitaptaki üç karakterin üçüyle de kendimi bağdaştıramamakla birlikte okurken etkilenmekten kendimi alamadım. Bazı bölümleri aşırı yorucu olsa da kitabın geneli akıcıydı. Kitabın bendeki baskısı İş Bankası Kültür Yayınlarından, 272 sayfa ve 34 TL.

Günlerden Galatasaray #13

Dünya kupası arasına bu maçla gidildiğine inanamıyorum öncelikle. Kasım ayına dünya kupası planlayan FIFA'nın Allah belasını verebilir. Şu maçtan sonra bu takımı 1,5 ay izleyemeyecek olmak beni çok üzüyor. Aylarca bu takımın cayır cayır gol atmasını bekledim. Çünkü takımın ofansif kanadı kağıt üzerinde kusursuz bir mükemmellik içeriyordu. Dries, Juan, Kerem, Yunus, Sergio, Bafe, Milot, Haris ve elbette Mauro'dan hangi beşliyi dizersen diz çalışmak zorundaydı. Gel gelelim Başakşehir maçına kadar olmadı işte. Kısmet Belözoğlanaymış :) şaka bi yana Kerem'in üç, Mauro, Dries, Abdülkerim ve Milot'nun birer golüyle 7-0 kazandı Galatasaray Başakşehir maçını. Kazanmak ve bol gol atmak kadar mühimi ise Lucas'ın şahane performansı ile 5. golü attıktan sonra bile maçı bırakmayan, rölantiye almayan, baskıya devam eden ve oyun disiplininden kopmayan bir Galatasaray vardı sahada. Maçın neredeyse başında Emre'nin sakatlanıp yerine Kazım'ın girmesiyle de ikinci yarıdaki ikişer oyuncu değişikliğiyle de oyun planı ve disiplini hiç bozulmadı. Ben de tüm maçı sırıtışlı bir suratla ve peşin satan gibi yayıla yayıla izledim. Başakşehir'e Avrupa'da başarılar dilerim. Ama ligi bu sene alması gereken takım biziz. Zira Avrupa'da olamamak çok üzücü. Dünya Kupasından sonra görüşmek üzere. ŞEN OLA CİMBOM ŞEN OLA!

Mahalleden Arkadaşlar | 2022

Biraz gülücük, biraz beklenti altında kalması, biraz göz dolması, çokça beklemenin sonunda gelen kavuşma. Galiba dert yanmalı bir yazı olacak haydi başlayalım.

Kapalı Kapılar Ardında | B.A.Paris

Konya Kitap Fuarı 2022'de Doğan Kitap'tan birkaç kitap aldım. Geçen sene de sohbet etme fırsatı bulduğum arkadaş "bi kitap önereceğim, ciddi gerilim kitabı" dedi. Dedim ver onu da haydi. Neyse, kitabı okumaya başladım, ama diken üzerindeyim. Körlemesine aldın kızım kitabı beğenmezsen ne olacak diye düşünüyorum. Boşuna paniklemişim. Gerilmekten dümbeleğe döndüm okurken. Kitabın kapağında "kusursuz bir evlilik mi büyük bir yalan mı" diye soruyor ya, işte kitabın en özet hali o. Kusursuz görünen bir çift var kitabın baş rolünde. Önce kusursuz çift var mıdır diye sorgulatıyor insana. Sonra ya etrafımızda Jack gibi erkekler varsa paniğini yaşatıyor. Herkese saykonun teki midir diye sorgulayan gözlerle bakmaya başlıyorsunuz. Gerçek bir psikolojik test gibi kitap. Okuyup bitirince geride bıraktığı enkaza bakıp gülümsetiyor ister istemez. Türü gerilim ya romanın, soru şu; beni gerdi mi? Sorunun cevabı da sonuna kadar evet olunca, hem maddi hem de harcadığın zamanın karşılığını vermiş oluyor. Öneri için teşekkürü bir borç bilirim. Kitabın bendeki baskısı Doğan Kitaptan, 304 sayfa ve 48 TL. Bulabilirseniz ve bu tür romanlardan hoşlanıyorsanız ıskalamayın.

Günlerden Galatasaray #12

Her bağımlılık daha çok sevdiğin bir şeyle karşılaşana kadardır. Dün akşam maçı izleyemedim çünkü daha çok sevdiğim insanlarla birlikteydim. İnsan ister istemez sorguluyor; sorun Galatasaray'da değil de bende mi acaba diye (tabii ki değil, bknz.)... Galatasaray dün akşam Beşiktaş'ı ağırladı ve sahadan Mauro'nun 2 golcü vuruşuyla 2-1 galip ayrıldı. Bana bu maçtan geriye kalansa güzel videolar, fotoğraflar ve şöyle uçan böyle kaçan Beşiktaş'ı silkeleyip atan 11 aslanın anısı kalmış oldu. Yürüyedurun!

Keder Üzerine | Chimamanda Ngozi Adichie

Tek günde, hızlı ama epey acılı, kasımın melankolik havasına aşırı uygun. Adichie'nin babasını kaybetmesinin ardından yaşadığı yas sürecini anlatıyor kitap. Bölüm bölüm, duygu yoğunluklu sözlerle, o kederi tüm kalpte hissettirerek okutuyor. Deneme türündeki kitaplarda bu sorunsalı genelde yaşıyorum okurken. Nedir bu sorunsal? Kitabın altını çizen birisi olsaydım hemen hemen her sayfada birer pasajı çizerdim mutlaka. Şimdiyse not alarak okudum. En çarpıldığım sözü paylaşmadan edemeyeceğim çünkü çok gerçek, çok acı, böyle tokat gibi bir cümle. Diyor ki, "sevgi, bilinçsizce de olsa kederin size asla dokunmayacağını düşünmek gibi hezeyanlı bir kibrin içine mi sokuyordu insanı?" İş yerinde okumuyor olsaydım, yalnız olsaydım, kalbime tekme yemiş gibi hissettiren bu sorunun akabinde göz yaşlarımı tutamazdım büyük ihtimalle. Yapabildiğim şeyse arkama yaslanıp sararmaya yüz tutmuş kayısı ağacına doğru gözlerimi dikip bir sigara yakmak oldu. Herkesi, her zaman çarpmayabilir, benim duygusal bir zamanıma denk gelmiş olabilir, ama Ngozi'nin durumundaki -babasını kaybetmek- gibi büyük kederlere dokunmadan -şükürler olsun- da empati yapabilecek duyguya sahip olmak keyifliydi. Kitabın bendeki baskısı Doğan Kitaptan, 120 sayfa ve 33 TL. Dertli bir dönemden geçiyorsanız, yarasın.

Zengin Baba Yoksul Baba | Robert T. Kiyosaki

Kişisel gelişim kitaplarına çok yakın değilim. Kendim görsem, aklıma gelip almam bile. Nedenini bilmiyorum bu türün kitaplarının yüzleri bana epey soğuk geliyor. Bu kitap için de fikrim böyleydi. Üstüne üstlük bu kitap bir de kişisel ekonomimizi nasıl ilerletebileceğimize ilişkin bir konudan bahsediyordu. Paranızı nasıl yükseltirsiniz, yatırımlarınıza nasıl şekil verebilirsiniz, birkaç bin parayla milyonu nasıl volelersiniz şeklinde değişik yaklaşımlar var. Kişisel gelişimin üzerine dünyada parayı en az kovalayan insanlardan bana böyle bir kitap hediye edilince iteleyerek okudum. Bir insanda çalışan kişisel gelişim mottosunun herkeste çalışmasına imkan yok bence. Mesela kitapta eleman diyor ki işte ev al sat yaptım, vergi ödemeden cebime şu kadar kaldı. Kafadan öldün Türkiye'de. Tamam anlatılmaya çalışılan şeyi kendimize uygulamalıyız ama bilemiyorum. Denesek çalışır mı diye düşündüm, sonra da parayı yalnızca hayatımı idame ettirmek için kazanmak istediğime karar verdim. Paranın peşinden giden bir insan olmadım ki 35 senedir, bugün değişsin... Neyse, Robert küçük bir çocukken arkadaşı Mike ile parayı bulmaya çalışıyorlar. Mike'ın babası "zengin baba" bu iki veledi eze eze para kazanmayı öğretiyor, en en en özet haliyle bu yani. Kitabın bendeki baskısı Alfa Yayınlarından, 400 sayfa ve 145 TL. Bana gelmez, beğenenler güle güle okusun.

Dünyayla Benim Aramda | 2022

Disney Plus Türkiye'ye gelecek dediklerinde ekrandan çok sevdiğim birkaç isim geçmişti; Halit Ergenç, Timuçin Esen ve Metin Akdülger bu isimlerde ilk üç sırayı almıştı açık ara. İlk izleme şansına nail olduğum isim ise Dünyayla Benim Aramda isimli bir dizi çeken Metin Akdülger oldu. Metin'in hatrına izlemeye başladım dizi ve geride bıraktığımız hafta yayınlanan bölümle "galiba" final de yaptı. Hadi konuşalım. Spoiler olabilir de olmayabilir de, uyarımla başlayayım.

El Tiempo Que Te Doy | Seni Unutma Zamanı | 2021

Geçen hafta akşamlarından bir tanesinde ne izlesem diye Netflix'te geziyorum. Önerilen diziler arasında bir mini dizi dikkatimi çekti. İspanyol yapımıydı, İtalyancaya yakın olduğu için severim İspanyolcayı da. Dedim ne kaybederim ki? Açtım izlemeye başladım. Kalbimi dağladığı için kısacık diziyi parça parça izlemek zorunda kaldım. Tek seferde bitiremedim. Dün gece itibariyle bitti. Bu saatlere ancak toparlanıp yazmaya hazır hissettim ve işte buradayım :) biraz konuşacağım artık. Yazının devamı spoiler içerebilir, uyarmış olayım.

Günlerden Galatasaray #11

Takım maça iyi başlayamayınca inceden bir korku iklimi oluştu bende. Geçen haftanın küslüğü devam ediyor diye. Sonradan açıldılar, öyle açıldılar ki biraz beceriyle farka gidilebilirdi. Yani gol beklentisinin bu kadar yüksek olmasına, 54684312478 tane gol pozisyonuna girilmesine, Nando hariç her topçunun gol atma ihtimalinin doğmasına rağmen şu maç 2-0 bitti ya, şaşkınlıkla seyrettim. Karagümrük son 3 maçında toplam 10 gol atmış, kırmızıyla bir saat 10 kişi oynamasalar belki yine atacaklar, belki yine dönecek maç ve benimkiler belki yine puan kaybedecekler. Gel gelelim bu kez kazanıldı. Bu noktada kazanmak geçen haftaki maçtan kalma hayal kırıklığının yaşattığı ölü toprağını üzerinden atması için önemliydi. Fakat ben hala takımın tatmin edici bir oyun sergilediğini düşünmüyorum. Gerçekten bayılarak izlediğim Dries ile Mata değişikliğine fitim mesela bir dahaki maça. Kerem ile Barış'ın değişikliği de denenebilir. Milot, sağ açıkta çok güzel oldu ki Yunus'u tertemiz kesti mesela. Belki Barış da on bir başlarsa Kerem'de aynı etkiyi doğurur. Kerem'i ve özellikle Yunus'u çok severim. Ama en çok sevdiğimiz Galatasaray ise onun başarısı için bazı fedakarlıklar yapılacak. Kazandık diye hakem konuşmayacağım sandınız dimi? Tabii ki hayır! Yunus'un attığı golde ofsayt yok. Emin'in "güya" faulü sebebiyle iptal edilen ilk golde ise hem Emin hem de Victor gol attı 2 sayılması gerekirken hiç sayılmadı. İnce ince işlenmeye devam ediliyor. Maçın en güzel yanı ise şüphesiz giydiğimiz formaydı. Keşke beyaz bir formam olsaydı da yarın store'a gidip şu imzayı ve ensedeki 100. yıl anısını işletebilseydim...

Empedokles'in Dostları | Amin Maalouf

Çok enteresan bambaşka bir yazar okuyor gibiydim.
Semerkant, Doğu'nun Limanları ve Uzaktan Aşk kitaplarından sonra şarktan sıyrılıp, geçmişten sıyrılıp, güvenli limanlarından sıyrılıp, Amerika ve batı merkezli, geleceğe dönük, distopik bir zamandan bahsediyor. Konfor alanının epey dışında bir işe imza attığı için kutlamak lazım aslında. Ki normalde distopik kitapları da Maalouf okumayı da seven bir okurumdur. Benim beklentim mi farklıydı nedir anlamadığım bir yavanlık vardı. Çarpılarak ve duygu yoğunluğu ile okuduğum Maalouf nerede bu kitap nerede... Sınavdı, çalışmaydı derken elimde uzun uzun kalınca, beni yormuş da olabilir diyeceğim ama yok cidden. Aslında konu itibariyle nefis bir fikir var; bir adada yaşayan Alec, radyosunun ve iletişim araçlarının çalışmamasıyla şaşırır ve yaşam olan en yakın adaya giderek nedenini araştırmaya başlar. Aslında bunun bir nükleer saldırı olduğunu düşünüyor olsa da, işler bir parça farklıdır... En özet haliyle bu şekilde anlatırım. Potansiyelli keyifli bir konu ama olmamış. Dağınık biraz evet, en iyi bu şekilde ifade ederim. Kitabın tek güzel tarafı baş kahramanımızın yaşadığı ada. İster istemez okurken gözümün önünde sahneler canlanıyordu okurken. Açıkçası havaların inceden soğumaya başladığı bugünlerde de tatlı hissettirdi. Kitabın bendeki baskısı Yapı Kredi Yayınlarından, 216 sayfa ve 42 TL.

Günlerden Galatasaray #10

Yani şu maçtan sonra bir de futbol konuşacak değilim. Galatasaray Dries ve Mauro ile 2-0 öne geçmesinin ardından Palabıyık soyadlı hakem sayesinde maç 2-2 bitti. Galatasaray'dan çarptığı 2 puanı tek tek kıvırıp baş köşesine koyabilir.
Koreografi için teşekkürü bir borç bilirim çocuklar. Üzülmeyin, biz haklıyız, biz kazanacağız.

Günlerden Galatasaray #9

Milli ara, bay geçmek, Adana maçın izleyememek falan derken bir ay Galatasaray'ı izleyememiştim. Bilgisayarın başına oturana kadar epey heyecanlıydım. Sonra maç başladı, yukarıda gördüğünüz dizilimi yaz sonundan, yani transferler açıklandıktan beri bekliyordum. Kerem'e kızgındım, hem Mata'nın hem Dries'in oynamasını istiyordum, Fred'i oynadığı süreçte beğenmiştim, yerli olarak da elbette önceliğim Yunus'tu, kalan iki kişinin de Abdülkerim ve Kazımcan olması gerekiyordu. Kağıt üzerinde benim rüya 11'imdi yani. Buradan anlıyoruz ki ben futboldan anlamıyormuşum. Şimdi geyiğe vuruyorum ama dün büyük bozuldum gerçekten. Şampiyonluk iddiası olan bir takım oynadığı her maçı çatır çatır kazanmak zorunda. Kazanamasa da kazanmak için çaba sarf etmek zo run da! İlk yarıda oynanan lakayt oyunu aşamıyorum. Aklıma geldikçe ifrit basıyor. Bak hakem falan konuşuldu dün akşam ve bence yediğimiz ilk golde Sacha'ya faul vardı, attığımız ilk golde de Alper'e "çarpan" top gol olarak sayılmadı, daha kötüsü izleme bile gereği duyulmadı, buna katılırım. Gel gör ki ne oynadık ki hakemden şikayet edeceğiz? Orayı bi' geçeceği yani. Bu maçın vah tühlük bir tarafı yok gözümde. Aksine tam derslik bir maç. Galatasaray ne değildir, ne olmamalıdır maçı. Sonuç olarak Alper'in tek golüne rağmen Kayseri'ye 2-1 yenildik dün akşam. Bi dahaki maça kadar sistemli ve sert bir çalışma, sıradaki maçta da galibiyet dilerim.

Bütün Şiirleri | Orhan Veli

Lise edebiyat derslerinden aklımda kalan nadir akımlardandır "Garip (birinci yeni)". Orhan Veli'nin de kitapta en iyi arkadaşlarım dediği Oktay Rıfat ve Melih Cevdet ile bu akımın temsilcileri olduğu mesela hala aklımda. Hala diyorum çünkü ben liseden 2004 yılında mezun oldum. 2004'te doğan veletler bugün oy kullanacak yaşa geldi. Ooo dinozor, alırım bi dal! Neyse buraya dalmamın sebebi alışıldık çerçevenin, o konfor alanının dışına çıkma çabasına çok büyük saygı duyuyorum. Şiirin kafiyeli dörtlü bir kalıbı vardır ya eline almış balyozu küüüt diye indirip dağıtmış ya dizeleri kafiyeleri, sonra da oturmuş deniz kenarına yakmış sigarasını keyfine bakmış gibi geldi okurken. Kitabın başında Garip akımını açıklarken bu durumu "otomatizm fikrine bağlanışın yersiz olduğu" şeklinde anlatıyor. Gel de saygı duyma şimdi bu isyan bayrağına! Not aldığım şiirleri; Dağ Başı, Davet, Giderayak, Ölüme Yakın ve elbette Ayrılış oldu. Güzel Havalar zaten Orhan Veli'nin imzası gibi, onu saymıyorum bile. Hepsinin içinde favorimse Giderayak. Çarpılarak okuduğumu itiraf etmeliyim. Kitabın bendeki baskısı Eksik Parça Yayınevinden, 256 sayfa, ben Migros'tan 12 TL'ye almıştım tatilde elimdeki kitap bitince, aynı yayınevini bulamadım şimdi fiyat araştırması yaparken, Doğan Kitap baskısı 19 TL görünüyor.

Auschwitz Kütüphanecisi | Antonio G. Iturbe

En son yazacağımı en baştan yazayım. İnsanlar olarak ne kadar güçlü hayal güçlerimiz olsa da, nasıl şahane kalemler olsak da, neler yazabilirsek yazalım, hala en sağlam hikayeler Tanrı'dan çıkıyor. Şu kitapta yazanlar kurgu da olsa gerçek kaynaklı olmasa, bir insanın zihninden peyda olsa, yok artık der ve fantastik/ütopik türe sokar geçeriz. Ama bu kitapta yazanlar gerçek, gerçekten yaşanmış, üzerinden geçen yaklaşık 80 yıla rağmen halen izleri görülebilecek kadar büyük bir vahşet içermiş. Kitapla ilgili kısa bir özet geçeyim; Nazi Almanya'sında Yahudilerin toplandığı bir kamp. Genç bir kız yasaklara rağmen eldeki kırık dökük birkaç kitaptan sorumlu oluyor ve bu görevi hayatının anlamı olarak görmeye başlıyor. Yemek sınırlı, yatacak yer problemi var, hijyen zaten hak getire, neredeyse içecek su bulamıyorlar ama o birkaç kitap, hayatına mana getiriyor Dita'nın. Kitabın bendeki baskısında 395. sayfada bir bölüm var bunula ilgili. Hayatın sürmeye devam edebilmesi için vücudun tek ihtiyacının yemek, içmek, barınmak olmadığı; kültüre de ihtiyaç duyulduğu ve bunun da insanı somon, zebra veya misk öküzünden ayırt etmeye yaradığından bahsediliyor. Kitabın birçok sayfası gibi bu bölümü de çarpılarak okudum. Ve elbette birçok sayfayı da gözlerim dolu dolu... Tüm kalbimle söyleyebilirim ki 
Auschwitz Kütüphanecisi, bu sene okuduğum en iyi kitaptı. Ki çok sevdiğim Livaneli'nin yeni kitabı olan Kaplanın Sırtında da bu sene tezgahından geçti, o şerhi de düşeyim. Kitabın bendeki baskısı Pegasus Yayınlarından, 408 sayfa ve 150 TL. İndirim falan kovalayıp alın ve okuyun. Bu kalbe dokunan hikayeden hiç kimse mahrum kalmasın dilerim.

Günlerden Galatasaray #8

Aslında bu yazı bir hafta önce yazılmalıydı. Fakat ben İstanbul'daydım, Galatasaray Adana'daydı, maçı izleyememiştim, öteleye öteleye bugüne geldim işte. Maçı izlemedim dedim ya, tüm kalbimle inanıyordum ki Adanademir'i yeneceğiz, liderliği perçinleyeceğiz, yola devam edeceğiz. Tek golle, tek farkla, Adana'ya da saygı duyarak, haddimizi de bilerek, bay geçeceğimiz haftaya rağmen liderliği cebe koyacağız. Olmadı. Adana maçı yarım saat 10 kişiyle oynadı, yine olmadı. Dries'ın gol atmasını deli gibi bekliyordum artık ben izlemezken atar kesin diye düşünüyordum içten içe, 8. maçı da hüsranla geçtik. Mauro'nun döneceği, Mata'nın asistler yapacağı, Dries, Yunus ve Kerem'in skor katkılarında bulunacağı Galatasaray'ı hasretle bekliyorum. Yürüyedurun!